Musallat - Esrar-ı Cin 5. Bölüm
Emrah ihtiyarın evinden çıkıp caddeye doğru telaşla yürüdü. Karşıdan gelen taksiye el işareti yapıp çağırdı. Hemen binip ihtiyarın verdiği kağıdı uzattı. Şoför kağıda baktıktan sonra arka koltuğa bakarak, “Abi burası uzak baya ama… Sen bilirsin.”
Emrah ileriyi gösterip arkasına yaslandı. “Yav abicim sen devam et.”
Cebinden ihtiyarın verdiği tahtayı çıkartıp bir süre baktı. Montunun iç cebine koyup başını cama yasladı. İhtiyarın dediklerini düşünüyordu. Tam dalmışken taksi ani bir fren yaptı. Şoför birkaç kere kornaya basıp küfretti. Önünde duran araçtan inen adam taksiye doğru sinirli bir şekilde yürümeye başladı. O sırada karşısındaki iri yarı adamdan tedirgin olan taksici camı yarıya kadar kapattı. Emrah öne eğilip, “Abi sen ne uğraşıyosun ya bas git işte.” Derken adam taksinin camına iki kere vurdu. “Aç camı aç!” Taksi şoförü korkmuş gibi, “Tamam abi git işine hadi.” Demekle yetindi. Daha çok sinirlenen adam cüzdanını çıkartıp rozetini gösterdi. Taksici kekeleyerek, “Komiserim bilmiyordum valla…” derken Ali sözünü kesip, “İn aşağı in. Laftan anlamıyon mu oğlum sen. İnsene lan!”
Şoför taksiden indiğinde Ali adamı yakasında tutup ışıkları gösterdi. “Bak oraya. Bak. Hangi ışık yanıyor.”
Taksici başını öne eğip sessizce, “Kırmızı amirim.” Diyebildi.
“Keyfimizden mi durduk lan. Ne dat dat kornaya basıyosun.” Taksiye bakıp, “Kaçak mı lan bu taksi!” derken yeşil ışık yanmıştı.
“Yok amirim ne kaçağı. Helalinden işimizdeyiz. Kusura bakma amirim. Kapatalım konuyu.”
O sırada Emrah arabadan çıkıp Ali’ye, “Kardeşim polissin tamam anladık. İşimiz var hadi.” Diye çıkıştı.
Ali yakasından tuttuğu şoförü iteleyerek, “Bin arabana hadi. Bir daha da korna basma lan.” Deyip kendi arabasına doğru yürüdü. Taksi şoförü söylenerek arabaya binerken Emrah, “Hadi abi. Boşver devam edelim biz.” O sırada Emrah çalan telefonunun ekranına bakıp açıp açmamakta tereddüt etti. Ardından meşgule alıp telefonu cebine koydu.
***
Zehra mutfakta ekmekleri dilimlerken kapıyı kilitlediğinden emin olmak için gidip tekrar anahtarı çevirmeye çalıştı. Anahtar yuvasında dönmeyince kilidin üzerinde bırakıp odasına girip yatağa oturdu. Telefonu alıp Emrah’ı aradı. Telefon birkaç kere çaldıktan sonra meşgule düştü. Telefonu yatağa bırakıp kalktı. Siniri biraz olsun yatışmıştı.
Mutfağa geri dönüp kalan ekmekleri dilimledikten sonra ekmekleri tepsiye koydu. Bir bardağa su doldurup ekmeklerin yanına koydu. Tepsiyi alıp evin içinden bodruma inen merdivenlere doğru yürüdü. Işığı açmak için tek elini anahtara uzattığı sırada tepsi devrilir gibi oldu. Bardaktaki su biraz dökülüp ekmeklerin bir kısmını ıslattı. Küfür edip ıslanan ekmekleri alıp yere koydu.
***
Ali taksi şoförüne olan kızgınlığını üzerinden henüz atamamışken telefonu çaldı. “Ne yaptınız Şahin, buldunuz mu bi’ şeyler.”
“Amirim hastanedeyiz. Burada çok garip şeyler olmuş. Melis ile ilgilenen doktorlardan biri geçen sene ölmüş. Diğeri de mesleği bırakmış. Başka da Melis hakkında konuşan kimse yok. Kimse bir şey anlatamıyor.”
Şahin telefonla konuşurken koridorun köşesinden beyaz sakallı biri dikkatlice Şahin’in konuşmalarını dinliyordu.
Ali sinirli bir şekilde, “Nasıl kimse bir şey anlatamıyor lan. Kimse görmemiş mi bu kızı kimse bilmiyor mu?”
“Yok amirim kızı biliyolar ama konuşan kimse yok. Yani konuşamazlar amirim.”
“Nasıl konuşamazlar oğlum ağızları mı yok a…. koyayım. Adam gibi anlatsana şunu.”
“Amirim aslında dediğin gibi. Melis ile aynı dönemde tedavi gören bütün hastaların dilleri tutulmuş. Zaten beraber tedavi gören dokuz kişi varmış. Onlar da konuşamıyor işte.”
Ali bira saniye bekleyip duyduklarına anlam vermeye çalıştı. “Şimdi sen bana diyon ki Melisle aynı dönem orada olanlar konuşamıyo. Neden? Dilleri tutulmuş. Oğlum ta**k mı geçiyon sen benle. Sana kim anlattı bunları.”
“Valla amirim burada bi hemşire var o anlattı. O da o bölümde değilmiş zaten. Duyduklarını anlattı. He bi de işin garip tarafı dil tutulması öyle senelerce sürecek bir şey değilmiş amirim. Bunlar iki senedir konuşmuyolarmış işte. Zaten yaşlı hepsi. ”
Ali arabayı park ederken telefonu diğer kulağına aldı. “Vay a*** koyayım. Bu nasıl iş lan böyle! Şuraya bi beraber de gidelim. Şimdi işim var akşama doğru gideriz, ararım ben seni.” Telefonu kapattıktan sonra arabadan indi. “Kıza bak lan. Var bunda bi’ iş de neyse bakalım çıkar kokusu.”
İki evin arasından geçip bahçeye girdiğinde karşısındaki evin kapısı açıldı. Yüzünde beliren gülümsemeyle, “Amca! Kusura bakma valla ya geç kaldı biraz. Cinayet işlenmiş öğlende bi onla uğraştık. Aklımdan çıkıvermiş geleceğim.”
İhtiyar ona doğru gülümseyerek yürürken, “Ne önemi var evladım. Olsun. Gel otur şöyle.” Diyerek masayı işaret etti.
“Nasılsın evlat. Sinan hakkında bir şeyler bulabildin mi?”
Ali, Sinan’ın kardeşiydi. Geçen sene Sinan’ın kızı Duygu’nun cesedini bulmuşlardı. Ama Sinan’dan eser yoktu. Girip bakmadığı delik kalmamıştı Ali’nin Sinan’ı bulmak için. Sinan’ın karısı Hande de ortalarda yoktu. Komiser Ali’nin bu zamana kadar çözemediği tek cinayet kardeşinin kızının öldürülmesiydi. Günlerce kendine gelememişti. Ardından toparlanıp bu cinayeti çözmeye ve Sinan’ı bulmaya adamıştı kendisini. Bütün bu şeyler yolunu bu ihtiyarla kesiştirmişti.
“Yok amca. Yok. Yer yarılıp içine girdi. Yok. Sen bir şeyler bulabildin mi peki amca?”
İhtiyar sessiz kalıp başını önüne eğdi. Ali anladım der gibi başını salladı. Bir süre sessizlik oldu. İhtiyar derin bir iç çekip, “Sen cinayet diyordun oğlum.”
“He amca ya kızın teki annesini babasını öldürmüş. Başka biri de olabilir ama şuan şüpheli o. Ya da bilmiyorum işte.. Hatta gelmişken sana şeyi de sorayım amca. Bu aradığımız kız bi akıl hastanesinde yatmış. Sonra bu kız ordayken onunla tedavi gören herkesin dilleri tutulmuş. Kimse konuşamıyormuş falan filan. Seninkilerle alakası olabilir mi bunun?”
“Allah allah. Olur mu olur. Belli olmaz evladım. Bu aradığın kızın adı ne?”
Ali ceketini düzeltip, “Melis kızın adı.”
İhtiyar yerinden kalkıp hayretler içinde Ali’ye baktı. “Melis mi dedin. Kalk oğlum kalk. Durma. Git kızı bul buraya getir.”
“Amca noldu anlatsana.”
“Sırası değil oğlum sırası değil.” Ali’nin gözlerine baktı. “Onu bul bana getir ki daha çok kimsenin canı yanmasın!”
Yaşadığı birkaç olaydan sonra ihtiyarın sözlerini sorgulamaya pek gerek duymuyordu Ali. Hemen kalkıp hızlıca bahçeden çıktı. “Olay yerine gidip bir şeylere ulaşabilirim.” Diye düşündü.
NOT: Bu bölümde adı geçen Sinan, Hande ve Duygu karakterleri "Cin Kazanı" hikayesinde yer alan kişilerdir.
(Devam edecek...)
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
seng
ALİ TAKSİYLE YOLA ÇIKMIŞTI SONRA ARABA PARK EDİYOR
CİN KAZANIYLA İLİNTİLİ OLDUĞUNU HANDE ADI GEÇTİĞİNDE TAHMİN ETTİM DE ARABAYA TAKILDIM