- 370 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Zaman İleriye İnsan Geriye Gidiyor Sanki
Bundan kırk sene öncesinde çocuktuk, delikanlılığa ne zaman adım atarız diye geçiriyorduk aklımızdan ve kalbimizden. ’’Bir türlü büyümeyecek miyiz biz?’’ diye zaman zaman hayıflandığımız anlar oluyordu. Birbirine yakın, bahçeli küçük evlerde oturuyorduk ve mahallemizde ki çoğu komşumuzu tanıyor akraba gibi içli dışlı oluyorduk onlarla... Dertleri ile dertleniyor sevinçleri ile seviniyorduk. İki katlı, üç katlı evlerimizin pencereleri çoğu zaman birbirine bakardı ve bahar günleri, yaz günleri komşularımızla pencere sohbetleri yapar, tatlı tatlı mahallede ki olayları birbirimize anlatırdık, bu adeta o zaman ki bir psikolojik tedavi seansı yerine geçerdi. Pencerelerin önlerinde saksılarımız olurdu ve bahçelerde dolu kedi köpek...
Sonra; sonrası malum. Altmışlı yılların sonu yetmişli yılların başında beyaz cam, yani televizyon girdi hayatımıza bir anda. İlk zamanlarda herkes de alamadı, biraz durumu iyi olanlar dışında. Şimdilerde popülerliğinden fazla bir şey kaybetmese de, o yılların da kralıydı televizyon ve radyo. Tek kanallıydı, haftada iki üç gün yayın yapardı ve bizler salya sümük o Türk filmlerine ağlarken mendil yetiştiremezdik ağlayanlara. Şimdilerde nayırlara, nolamazlara komedi niyeti ile bakıyoruz. Eskilerin bir Kaçak dizisi, bir Bonanza, bir Küçük Ev bizleri adeta mıhlardı bu kitle iletişim aracının başına...
Zamanımızda ne o küçük iki katlı bahçeli evler kaldı, ne de o zaman ki içten samimi komşuluk ve insanlar. Tıkıldık yirmi, yirmi beş katlı gökdelenlere ve apartmanlara altı yedi sene oturduğumuz apartmanda yüzünü görmediğimiz komşular bile var. Ne yer, ne içer, bir derdi mi var hiç kimsenin umurunda bile değil. Herkes yaşamın dişlileri arasında öğütülmeme gayreti içerisinde. Bakıyorum çoğu yaşını başını almış insan daha sakin ve tabiatın daha cömert olduğu yerlere gidiyor yada gitme derdi içerisinde. Haksız da değiller hani. Büyük şehir düzenliyse de, insandan çok şeyler alıp götürüyor zamanla... Bildiğiniz bir şarkıda geçiyor ya ’’Hadi gel köyümüze geri dönelim Fadime’nin düğününde halay çekelim.’’ İşte ne güzel anlatıyor insanlarımızın halini...
Seksenli yılların başlangıcında, kanal sayımızda arttı, televizyonlarımızda renklendi, bizler çok katlı ve çok komşulu apartmanlara taşındık ama yine de eskiye nazaran daha az huzurlu ve daha az mutluyuz, kendimden ve çevremde ki insanlardan biliyorum. Psikologların ve Psikiyatristlerin muayenehaneleri dolup dolup taşıyor. Kuşaklar arası çatışmalar hemen her evde mevcut. İnsanın arzu ve istekleri, tamahkârlığı bir türlü son bulmuyor. Nereye kadar sürer bu, bunu da kimse bilmiyor ve tahmin de edemiyor. En uzak mesafeye bir kaç saate gidiyorsunuz, ama hemen dibinizde ki yakınınızda ki bir insanın gönlüne giremiyorsunuz hızlıca. Birine yaklaşmaya çalıştınız mı, hemen kafasında soru işaretleri oluşuyor ’’Acaba bir çıkarı mı var benden?’’ diye. Hoşgörü denen kavram günümüzde, daha önce hiç olmadığı kadar yerlerde sürünüyor.
Televizyonlarda yüzden fazla kanal ve bir o kadarda dizi var. Dikkatle bakın, içinde şiddet ve aldatma, ölüm olmayan kaç tane dizi var. Bunlar bireylerin bilinçaltına sürekli mesaj olarak giderse ki gidiyor da, sonrasında toplumun geldiği durumu gözlemleyin. Geçmişte hatırladığım saçma sapan bir çocuk dizisini izleyip sonrada oradakiler gibi uçmaya kalkan bir çocuk, evinin balkonundan atlayıp hayatını kaybetmişti. Bu mu şimdi çocuklar örnek ve faydalı dizi? Oysaki diziler çocuğu gerçek hayattan kopartmamalı asla... Hakeza mafya dizileri gösterilmeye başladıktan sonra, onlara özenen az da olsa insan tipleri ortaya çıktı, basından takip ediyoruz.
Yapılan bilimsel araştırmalarda. Televizyon konusunda aşağıdaki ilginç bilgilere ulaşılmıştır...
’’Televizyonun günde 3 saatten bir yılda yiyip bitirdiği zamanı hesaplarsak, 1095 saat eder. Bu da gecesiyle, gündüzüyle 45 gün demektir, televizyon başında geçen 45 gün ve 45 gece. Yani yaklaşık 1,5 ay.’’
UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre;
’’Türkiye ABD’den sonra en çok televizyon izlenen ikinci ülke.’’
’’95 kişiye bir kahvehane, 65 bin kişiye bir kütüphane düşen Türkiye’de insanlar televizyon okuyor, kitap seyrediyor!"
’’Amerikalıların günde ortalama 3 saat 59 dakika ile birinci sırada yer aldığı televizyon izleme sıralamasında, Türkiye 3 saat 36 dakika ile ikinci sırada yer alıyor.’’
’’Çok sık televizyon izleyen 1 ve 3 yaş arası bin 300 çocuğun incelendiği araştırmada, 7 yaşına geldiklerinde yüzde 10"unda konsantrasyon, dikkatsizlik ve huzursuzluk problemleri bulunduğu gözlemlendi.’’
20. ve 21. yüzyılın en büyük icadı İnternet ve o ortamda ki sanal dostluklar. Yıllarca bir araya gelmeyen eş, dost, akraba her gün İnternet de sörf ve chat yapıyor, birbirine yapma sözcükler ile yaklaşmaya, sevimli görünmeye çalışıyor. Eskiden cep telefonu yokken, insanlar sevdiklerine gidemese bile bir telefon eder, nasılsın, anneciğim, babacığım derdi, şimdi onu da aştık mesajı yaz, gönder tuşuna bas her şey tamam...
Sokakta oynayan çocuk kalmadığı gibi, sokak oyunları da unutulmaya yüz tuttu. Bundan on yıl önceki boşanma oranlarına bakın belki de yüzde yüzden fazla artmış durumda şimdilerde. Dünya bir elektronik çöplük olma yolunda son sürat ilerliyor. Günümüz toplumunda her şey çok çabuk tüketiliyor ve eskiyor. Sanki hızlandıkça batıyor gibi İnsanoğlu makine bazında ve teknoloji bazında hızlansa da insanlık bazında geri geri gidiyor. Uçaklar sesten hızlı uçuyor belki ama bizlerde hızla insanlığımızı kaybediyoruz, yanı başımızda ki aç, açıkta insanların sesini soluğunu dahi duymuyoruz. Geçiyoruz televizyonun başına hangi magazin sanatçısı kim ile beraber, hangi restoranda yemek yemiş, hangi rezillikleri çıkarmış. Bu mudur hayat ve yaşanılanlar bu kadar basit mi her olgu ve olay? İnsan olmanın erdemini yeniden kendimize hayat düsturu olarak edinmez isek sonumuz hiç de iyi olmayacak. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...
YORUMLAR
Değerli Kadri bey yanlış anımsıyorlar sanıyorum.
Eskimiş çoraplarınızı atın kısmına kadar doğru, ama sonarsı hafıza-i beşer nisyan ile malül hali oluyor.
Çok normaldir diyebiliyorum...
"Jil geliyor, Jil" idi devamı,
Kadın çorabı reklamıydı ve o sıralar TRT'de çok revaçta olan Charlie'nin Melekleri dizisindeki, yine o vakitler çok meşhur ve Jil rolünü oynayan Farah Fawcet, bilinçaltı bir gönderme vardı.
Biliyorsunuz işte kapitalizm, gölgesini dahi satmayacağı ağacı keser, Marksiyan bir tespit.
Ahmet bey, güzel yazı.. emeğinize sağlık.
Zaman mekan zıtlığı, şimdiki zaman Türkiyesi'ndeki irtica ve mürteci günlerin sosylojik izahı da oluyor.
Zamanın ileri boyut akşına karşı, geriye koşan tür oluyor.
Onu didaktik bir öykü tadında sorgulayıcı olmuş, esenlikle...
Göktürkmen tarafından 12/3/2016 10:51:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
Ahmet Zeytinci
Alışacağız... ve bunun da üstesinden geleceğiz.
Biz, ne pikaplar, ne teypler eskitip attık; hey gidi hey...
"Eskimiş çoraplarınızı atın"... Çin geliyor- çin!.
Sağlık dileğimle...
kadiryeter 2016