- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SENSİZLİĞE HÜKÜM GİYDİM...
SENSİZLİĞE HÜKÜM GİYDİM SENİ SEVMEK SUÇUNDAN,
SENİ SEVMENİN ADINI SUÇ KOYDULAR.
ŞİMDİ
YALNIZLIĞIM...
TÜM İHTİŞAMIYLA SALTANAT SÜRÜYOR,
ŞAMPANYA RENGİ BULUTLARLA KAPLI
BU AKŞAM GÜNCESİNDE
Sensizliğime inat, saatler sevişmeleri gösteriyor.
Zaman ölüyor sevişmesiz yataklarda ve zaman eriyor yokluluğunda.
Mevsime inat, çiçekler açarken karlar altında,
Temmuzlarına tarlalarımın karlar yağıyor şimdi acımasız.
Öylesine büyülü düşlerle beziyorum ki gecelerimi, dalıp gidiyorum seninleliğin doygunluğuna farkındasız. Sonra da aramıyorum seni. Arasam, biliyorum ki o eşsiz büyüyü boğacaksın kendi dünyanın duyarsızlığında.
Gözyaşını içine akıtarak ağlamayı becerebilir misin? Denedin mi hiç? Hıçkıra hıçkıra ağlarken içinden, dışardan bakanlar, gülümsüyor, dahası kahkaha atıyor zannetti mi seni? Gövermiş, sağalmış, hatta dünya umurunda değilmiş zannettiler mi, böylesi paylaşımsız gecelerin ayaz sabahlarında?
Dudakların çekmişti son tetiği. Unutmalara koşuyorum o gün bu gündür seni her gece. Perme perişan dönüyorum sabahlara, her savaşından yenik çıkmış bir kumandan gibi, paramparça ve ellerim bomboş.
Seninim deyip de güldürme beni. Koklayamadığın gül, yaşayamadığın hayat, dokunamadığın sevgili senin değildir ki!
Benimsin diyebiliyor muyum ben sana? Bir kez söyleyebildim mi? Dikenler hep bana batıyor çünkü, güllerse başkalarında ve o gülleri hep başkaları kokluyor, dikenleri kucaklamaksa bana kalıyor yokluğunun yarattığı bu korkunç yalnızlıkta.
Silemiyorum korkularını tuttuğum tüm ışıklara rağmen. “Bir korkak bir orduyu bozar” derler. Kaldı ki bu bir sevda! Ve korkuların neleri bozuyor bilemezsin!
Sevdayı yürekte tutmak zor diyorsun. Sevda, sevda gibiyse ve hak ediyorsa sevdalanılan o sevdayı. Niye zor olsun yürekte tutmak. Tam tersi, daha bir gelişir, daha bir göverir. Ne mutlu o sevdaya rastlayana!
Ekliyorsun, “Güneşimi söndürme bu sevdadan vazgeçerek” diye. Güneşi ben değil, yaşamı yaşanılasılıktan uzaklaştıran gerçeğin söndürdü. Dolayısıyla yaşam da söndü benim dünyamda.
Senin için hangi güneş olduğu hiç önemli değil! Güneş olsun da... Yeter ki ısıtsın bir parça, yeter ki ışıtsın bir nebze. Yeterince değilmiş, kavurmuyor, yakmıyormuş, ısıtmıyormuş yüreğini. Doğmasa da olurmuş yarın daha bir sıcak, daha bir aydınlık. Ne gam. Olursa olur, olmazsa, nasılsa bir başka güneş bulunur. Zaten yanı başında batmayan bir güneşin hep var senin. Isınamadığını, aydınlanamadığını sızılasan da.
Fazla şey mi istiyorum bilmem. Sadece güneş istemiyorum artık yağmurlarım sonrası. Gökkuşağı da görmeliyim ufukta güneşin yanı sıra.
İçimde hâlâ bastıramadığım, çocukluğumdan bu güne süre gelen gökkuşağı özlemi! Tutmak, hiç değilse dokunabilmek istedim hep; ya da altından geçebilmek, özlemlerime ulaşabilmek ümidiyle. Yürüdüm, yürüdüm, koştum hatta. Değil dokunmak, ulaşamadım bile ki altından geçebileyim hiç değilse.
Şimdi Sonbahar, daha sık görünüyor inadına. Daha bir ulaşılmaz, daha bir uzak. Lâkin bu defa ufukta değil, zaman zaman yanı başımda görünse de bir anlık, geride, çok gerilerde. O nedenle ki imkânsız artık. Geriye dönmeye ise hiçbir yol yok.
Birkaç güneşli gün ya var, ya yok yarınlarda. Belki yarın bile yok, geçtim güneşinden. Varsa da o birkaç gün, ya ben göremezsem güneşi o birkaç günde, ısınamazsam azıcık. Kışım daha soğuk geçecek, daha bir üşüyeceğim. Bir avuç sıcaklık, küçücük bir kor taşıyabilsem yarınlara.
Bu kadar üşütme beni. Soğutma, buzullama yüreğimi.
Zaten senin olmadığın her yer kış. Her yer gurbet üstelik ve ben her yerde yalnız, her yerde üşüyorum.
Yıllarımın, sonbaharın sonlarınca süratle yaprak dökümüne girdiği; sevgilerin acımasızca tüketildiği ve insanlığın erdemlerini böylesine yitirdiği günümüzde; güzelliğini, insanlığını, erdemlerini böylesi korumuş, dahası geliştirmiş özel bir insan tanıdım zannıyla, nasıl da mutluydum, giydiğin bu emanet elbiseyi çıkartana kadar.
Yıllardır aradığımı, özlediğim düşlediğimi buldum yanılgısına, ne aradığımı bilmenin pekişmesini kâr ettin.
Yaşam gibi, sen de en küçük gönenmeleri bile çoksadın bana.
Yetmiyor artık düşlemek.
Sanal bir dünyada yaşamaktan yoruldum seni.
Benim diyemiyorum dolu dolu.
Gözlerim görmeli, dokunabilmeli ellerim benim diyebildiğime.
Görmüyorsa gözlerim, Dokunamıyorsa ellerim,
Benim değilsin demektir!
Benim olmayanın, benim olduğunu nasıl iddia edebilir, nasıl benimserim ve nasıl yaşarım onu düş dünyasında da olsa, daha fazla elle tutulmaz hırsızlamayla.
Çıkıp gelsen de bir gün…
Gerçeğin varsa hâlâ avuçlarında...
BENİM OLMAYANA EL SÜREMEM KISACA!..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.