- 672 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Fıtrat
Bu yazı sekiz sayfaydı. Dört sayfa kadar bir kısmı ekleme çıkarma yapışla bir bölüm olarak yayınladım. Bu sitede tümünü bir bölüm olmakla yayınlayyacağım.
Üstelik bana göre çok önemli anlatım olan bir kunuyu da (enerjinin sosyo toplum üzerindeki şarj ve dejarjlı akışını da) dışta bırakmıştım. Şimdi üç bölüm olmakla yendien hep birden yayına aldım.
Fıtrat sözcüğü en sade insanın anladığı şekilde "değişmez bir öncel belirlenim" olmakla anlaşılırsa; bu anlamıyla fıtrat olan bağlacın içinde zamanınız başka akacaktır. Zamanınız gittikçe yavaşlayan bir akış yapmakla yığılacaktır. Bu yığılma giderek birikecek bir bataklığınız ve boğulmanız olacaktır. Zaten fıtrat ta bu tarzdan olmazıyla, burada oynanan bir oyun vardır.
Bu söylemin içinde uslu bir köle olmanız dışında, hiç bir akıl, mantık, zekâ belirtisi eylem çıkmaz. Aklı işletme de çıkmaz. Seçeneksiz bir yola kapılmakla siz; "ah benim mankafam" demenin çıkmaz sokağı içinde kafayı duvara vuracaksınız.
Siz köleci düzende köleye, köleliğini nasıl anlatacaktınız? İşte tam da böyle fıtrat olmayanı fıtrat gibi söylemekle, anlatacaksınız. Bu söylem bu haliyle sömürü düzeninin; köle dediğimiz kulluk düzeninin işine yarar. Bakmayın siz fıtrat denen bu sözcüğü, Yüce Tanrı anlamasıyla eşleştirme etmelere. Bu tür kabulcü sözcüklerin etkisi içinde korkup itaat emenin dışında; Yüce Tanrı’ya ilişkin kuvvetli bir ulviyet olacak anlayışlar da gelişemez. Bu anlayışta sanki her şey size tehdit için vardır.
Yok, eğer fıtratı "doğanın işleyiş yasası" devinimliler dediğimiz dinamik olmakla anlarsanız bu kez de süreç bambaşka türlü akacaktır. Bu akış, yığılma yapmaz. Her yönden akış yapmaların başlamasıyla süreç içinde tercih seçeneğimiz çoğalacaktır. Tercih o tercihe göre farklı düşünme, farklı çıkış yoludur.
Fıtratında olmak o şeyin “doğasında olmaktır”. Yani midenin hazmetmesi; işin kendi doğasında vardır. Ama dıştan mideye söz geçirmekle, mideye irade olmakla, mideye “hazmetme” deme sahipliğiniz; işin doğası dediğimiz; işin fıtratında yoktur. Mülkiyetçi süreç sosyo toplumsa bir süreçtir. İnsan emeğinin üretme yapar olmasıyla birlikte özel mülk sahipliğinin tapusu ortaya konmak istenmiştir.
Bu özel mülk sahipliği içinde herkes mülk sahibi olacak denmekle ağza bir parmak bal çalınıp; gönüller okşanırsa da; özel mülkiyetçi sistemde herkesin mülk sahibi olması ön görülmez. Öyle ki özel mülkçü iyelik, rekabetle birbirini bile yok eden tekelciliğe dönüşür.
Çünkü özel mülk sahipliği, mülkün işini kendi görme üzerine değil mülkün işini mülksüzlere gördürme olmakla; emeği unutturup; “sen ağa ben ağa inekleri kim sağa” düşüncesi üzerine oturur olmakla bu sahiplik; üreten ilişki üzerine emeklerin sömürülmesine iyeliktir. İşte tam burada herkesin önünü açar gibi yapan özel mülk iyeliği; herkesin mülk sahibi olması işinin önünü tıkamak için “fıtrat” sözcüğünü; kişilerin mülk sahibi olmaması üzerine tahvil ederler. Durum, fıtrat söylemiyle asıl faillerini tam bir faili meçhul olma durumuna getirilir. Bu tam bir taammüden olma durumudur.
Ne fıtrat ne hiç kimse; iradi oluşla ve sistem dışında oluşuyla; Soma Maden ocağını Sn. Alp Gürkan’ın; veya Microsoft ta Sn. Bill Gates’in; olacak demiyordu. Bu bir takdiri rızktır. Öncel belirlenimle takdirdir demiyordu. Ama deniyormuş gibi bir özel mülkiyetçi öğreti haline getirmenin imanına dönüşüyordu.
İnsanlık oluşla madenleri kullanmayı ve madenleri işletmeyi bilmezseniz; maden ocağı takdir, maktir olmuyordu. Zaten işletmeciliği bilmeyen maden; kullanılması bilinmeyen madenin, takdir maktir; rızk olması da hiç kimsenin umurunda bile değildi. Tıpkı sineğe bu benim. Bu benim rızkım demediğiniz gibi. İşletilmesini ve nerede nasıl kullanacağını bilmediğiniz madene de bu benim demiyordunuz. Sineğin tapusunu (madenin tapusunu) öncel takdir edişin fıtratı üzerinden, tapulamıyordunuz! Değil mi?
Maden ocağında madenin; doğa da, doğanın işleyiş yasası olan fıtrat; sosyo toplum içindeki yetki kılınmayla sorumluların sorumluluktan yırtmaları bağlamı olan hinliktir. Maden ocağının fıtratı olan madenin göçme tavrıyla; hinlik birleştirilip maden ocağının elden gelmez bir takdir olmasıyla yöneten olmanın sorumluluğu, fıtratın içine; sorumsuzluk olmakla sokulmuştur.
Bu bağlamıyla fıtrat çift karakterli çalışır. Yıldırımın oluşup düşmesi doğanın işleyişi ve bir fıtratken; umurunda bile olmadığımız; düşüp düşerken, düşeceği yeri bile bilmeyen yıldırımın tepemize düşmesi de yıldırımın fıtratı sayılmış. Yıldırımın oluşma dinamiği ile tepenize düşme süreci aynı kılınmış. Yani yıldırımı tepenize düşmek için bir oluşma sayılmakla (bilim, bilgi, aklı işletme yok edilmekle; yığılan süreçle) bir oyun oynanır. Yani yıldırım sizin tepenize, özellikle sizi seçerek düşer denmeye getirilir.
Neden? Çünkü yıldırım sizle alakasız ama alakalı kılınan algı operasyonudur. Yıldırımın düşmesiyle oluşan korku, sizlerde yıldırımı sizin için düşen bir tehdit gibi algılamalarınıza neden olur. Buna bir de siz doğmadan önce yazılmış olmanın bir kaza olması fikri eklenir. Böylece erken dönem içindeki kolektif ortaklığın mülkünü ele geçiren hinliğin, hinliğini ve hinliğin karşısında sizin malsız mülksüz olmanızı da fıtrat açıklar! Böylece fıtratın sizlere göre yazılmış bir fıtrat olmasını anlamanız; yağdan kıl çeker gibi bir idrak etme işi olacaktır. Yani bu bir şartlı öğrenmedir.
Açıkçası, yıldırımın oluşma dinamiğinin ne sizinle; ne de öncel belirlenmeyle hiçbir alakası yoktur. Yani yıldırımın oluşma ve düşme koşulu sizle alakasız bir şeydir. Siz dünyada olmasanız da yıldırım oluşur ve düşer. Kimseyi cezalandırmaz! Yıldırımın düşmesi ve şimşekle yıldırımın sesi, sizden ötürü sizde bir öz savunma nedeniyle bir korku, oluşturur.
İşte yıldırımla, sizin korkunuz arasına hinlik şarlatanlığı girer. Sizler de oluşan imgeler üzerine şarlatanlıkları koymakla kendi kendinize algı operasyonlarını konuşlandırırsınız. Bu öznelliğin kendi üzerine kendi etkimesidir. Konuşlandırılan algı ile yıldım konuşlanılan bu yer içinde, birbiri ile aynılaşır.
Bu tıpkı ekmek vereceğiniz köpeğe verilecek yiyecekten biraz öncesinden bir ışık yakıp ışığın akabinde de her ışıktan sonra köpeğe yiyecek vermenizle; ışık ve yiyecek köpekte sanal bir özdeşlik ve sanal bir aynılık ortaya konulması içindeki sürece benzer.
Işık yiyecek değildir. Yiyecek te ışık değildir. Işık başka şeydir yiyecek başka şeydir ama köpek koşullu öğrenmeyle ışığı kendisine yiyecek verilmesinin öncel belirlenimiyle bir işaret oluşla algılanmaktadır.
İşte yıldırımın düşmesi ile isabet alıp ölen insanları görmek; sizin üzerinize yansıma bir düşünce olmakla da; yıldırım ve ölüm aynılaşması sizin korkunuzu oluşurlar. Açlık gibi ölüm duygusu da en temel durumlardan olmakla algıda seçicilik ilkesini oluşmaktadırlar. Aynılaşan yıldırım ölüm olmanın algısı olan imge içine; kolaylıkla istediğiniz gibi kurnazlıkla hileyi veya isterseniz erdemi, seslenirsiniz
Bu durum sizin, yıldırımla ölümünüzü sanal algı içinde özdeş bir aynılık kılmanıza neden olur. Hâlbuki yıldırım sizin ölmeniz için ya da ölmemeniz için değildir. Aynılaşmaları yapılan bu durumun boşluk devinmeli imgelerini üzerine, ne denirse densin; bu imgeler sizin kabul etmenize hazır durum oluştur.
2
Bu imge içinde ölümle yıldırım, öncel belirlenimle sizin ölmeniz için bir fıtratı oluşmaya dönüşürler. Bu anlayışla yıldırımdaki asıl fıtrat (bilgi akıl, aklı işletiş ve gerçeklik) kaybolur. Yıldırım fıtratı, sizdeki kaygı olan ölümünüzü su yüzüne çıkaran fıtrata dönüşür. Ölümünüzü su yüzüne çıkaran fıtratla mülkçü ilişki bütün hilesini, bütün aldatılmalarını bu şartlı öğrenme üzerine söyler. Bunu çok az kişi kavrar.
Bu nedenle cennette çocuklar için çikolata ağaçları olmakla içinde gazozdan ırmakları olan yerdir. Mülksüz için cennet, yoksulluğu üzerine bindirilen algılarla canının istediğini yaptığı, hurilerin kaynaştığı yer olmanın imleç kontrolüdür. Şunu bilmiyorsunuz ki bir aslan sizi yemek için acıkmaz. Siz de aslana yenmek için ortamda var değilsiniz. İşte anlamı, manayı ve Yüce Tanrı ulviyetini buradan akıtacaksınız. Bu kabil süreci akıtma şekli de kimilerinin mülksüz olacağı mülkçü sistemin işine gelmez.
Bu nedenle fıtrat bizim öznel dünyamız içinde çift karakterli bir vehim yanılsama oluşla çalışır. Hâlbuki doğada olup biten bundan müstağnidir. Bu ruhsal algınız ve bu ruhsal hazır oluşunuz üstüne mal mülk sahipliğinin takdir oluşu söylendiği gibi maden mühendisliğinin önlene bilir tedbirleri almaması sorum suçluluğu da “ne yapalım elimizden bir şey gelmez fıtrat işte” denişle süreç fıtrat üzerine ihale edilir.
Okur şunu iyi kavramalıdır. "Doğanın işleyiş yasası" içinde maden ocağının oluşması vardır. Ocağın galeri kılınmasıyla bir kendi işleyiş şekli (fıtratı) vardır. Ama bu fıtrat, maden ocağının, kimin olacağına tapu etmeye ve olası göçüklerdeki ölümlere meşruiyet olmanın nedeni değildir. Fıtratın öldürmek gibi bir oluşma fıtratı yoktur. İnsanı aç bırakma ya da aç bırakmama gibi bir fıtratı yoktur. Siz olmasanız dahi elma vardır.
Siz, ağaçtan düşünce, ayağınız takılıp başınızı taşa vurunca, eşek tepince vs. de olan ölümleri, maden ocağının göçmesi ile oluşacak ölümlerle birlikte fıtrat ederseniz. Ölüm başka bir fıtrat, düşme başka bir fıtrat yani birbirini gerektirmez birinden de diğeri çıkarılamaz. Fıtratın içinde olmayan başka bir fıtratı; o fıtratın içine sokarsınız.
Başka fıtratların içine sokulan ölümdeki mana ile aklın bukağılaması, kaçınılmaz olur. Sizlere, hiçbir şey olmasa da yine ölürsünüz. Yani ne düşme; ne tepme; ölümün nedeni değildir. Yani tepme, düşme var diye biz ölmeyiz. Fakat düşme, tepme; zaten hiçbir fıtrat için olmamasıyla var olan ölüme vesile olur. Olmayan bir ölümü de, düşme kendiliğinden ortaya koymaz ki size ceza verebilsin.
İki ve daha çok fıtrat girişmesi insan öznelliği içinde akıl devinmesi olmakla; yeni bir boşluk devinmeli yaşantı alanına dönüşürler. Buna aklı işletmek denir. Çare denir. Çare üretememek kaçınılmaz oluşla çaresizliği, göçüğü, ölümü ortaya koymakla göçük ölüm olan süreç yığılmasını oluşur.
Ölünmek gibi bir durumla fıtrat içinde vehme kapılış; doğanın (fıtratın) umurunda değildir. Fıtrat içine sokulan ocak sahipliği fıtrat değildir. Bunları karıştırmamak lazımdır. İnsanın fıtrat olanla, fıtrat olmayanı karıştıran huyunun olması fıtrat değil; alicengiz oyunudur. Saflıktır. Akılsızlıktır ahmaklıktır.
Saflık ve Alicengiz oyununa maruz kalan akılsızlık, ahmaklık ta; bilgisizlik, cahillik, saftirikle olup, fıtrat değildirler. Göçük altında kalmayla ölüneceğini bilmek başka şeydir. Göçme fıtratının olacağı alana suya yüzme bilirlikle ya da can yeleğiyle atlamak gibi yaşam destek odalarıyla girmek başka şeydir.
Yine göçük olacak yere yaşam destek ünitelerini oluşturmadan insanı sokmak başka şeydir. Ve dahi tüm bunlara rağmen göçüğün yine de olması istisnai oluşla başka şeydir. Bunların üzerine fıtrat diye sünger çekerseniz süreç yığılması dışında hiçbir gelişme, hiçbir süreç akışı kaydedilemez. Fay kırılır.
"Doğanın işleyiş yasası" olan anlayışla bu akış hiç kurumaz. Beklenti artar. Akış içindeki akış birçok kaynaktan göz akışı almakla, kesikli sürekli desteklenir. Sürecin her biri farklı özel durum bağıntısı olmakla; kesikli ve süreklidir. Devinim yani dinamik denen fıtrat, her bir durumların kendisine özgü zorunlu, koşulu olmakla belirecektir.
Yani bu kabil anlayış içinde olduğunuz fıtratta; su boğar. Ateş yakar. Ocak galerileri çöker. Yağmur yağar olacaktır vs. Yakan ateşin illa bizi yakma gibi bir derdi, bir hedeflemesi olmayacağı gibi yakan ateşin bizi yakmamasının da hiç bir garantisi yoktur.
Ha keza bir galerinin illa göçüp göçmemek gibi; bizi göçük altında öldürüp öldürmemek gibi tercihi ve iradesi de yoktur. Biz göçebilir galeri bilgisiyle, kendi aramıza boşluk devinimli akılı inşa edip süreci akıtır olacağız. Değilse bu göçer, göçmek kısmette varsa ölürüz diyen yaklaşım önlemsiz ise, sağlıklı değildir.
Yine yağan bir yağmurun yağıp yağmama gibi bir lüksü olmadığı gibi bizi ıslatma gibi tehdidi, ıslatmaz olacağına dair vaadi de yoktur. Ne bukalemun ağzında yutulan sinek, Ne çamura batan inek, Ne de efendi elinde zulme uğrayan köle, bu tarz evrensel girişmeli oluşumun umurunda bile değildirler.
Ta ki evrensel oluşumun devinimli ligi yutulan sinek üzerinde, bataklığa saplanan inek üzerinde ve ezilen köle üzerinde akışına devam ediyorsa bu olaylar akışa uygundur. Eğer bir durum evrensel enerji akışlı düzenleniş yasasına göre akış yapmağa uygun değilse, o süreç zaten çıkmaz sokakla meydanda yok olur gider. Yani hiçbir süreç bize göre değildir. Aksine biz, akış için bize göre olmayana göresiniz.
Burada zekâ işe karışır. Doğada olduğu gibi sosyo toplumlar üzerinde de akan bir enerji vardır. Ortam alanı içindeki enerji akışını, sizler totem dönemden bu tarafa enerjiyi düzenli akıtacak sosyo toplumu ortaya koymuşsunuz. Bir kısım enerjiyi sosyo toplumla özel bağıntılı alan akışı şekline getirmişsinizdir.
Bu akış içinde enerji yaşam ilişkinize ve üretim ilişkinize göre parçalı hale getirilmekle enerjiye hem her türlü işleri gördürürsünüz hem de enerjinin düzenli ve kontrollü akışına izin verirsiniz. Bu akan erkenin fıtratına uygundur. Enerji evrende de parçalı süreçler halinde kontrollü ve frenli akarlar. Genel fıtrat (dinamik ya da devinme) budur.
Hissedip etmediğimiz ölçekteki depremler bu enerji akışının düzenli, kontrollü akmaları olmakla kontrollü enerji boşalması bağlamında normal süreç ve fıtrattadırlar. Şiddetli depremler, yanar dağ fışkırması, galeri göçüğü vs. gibi olan dinamikler kontrollü akışın yeterli olmaması karşısında şarj olan (yığılan-biriken) enerjinin, birden kurulu yaydan boşalır gibi akış ve boşalma şekline dönüşmesidirler. Sizi öldürmek ister, size ceza keser gibi bir istek durumla; hiçbir alakaları yokturlar.
Sosyo toplum içindeki özel yaşam, eğlence, kayak kayma, şarkı söyleyip müzik yapma, buğday üretme, ayakkabı dikme, kumaş dokuma, fikir üretme, şiir yazma, magazine programlar, geyik muhabbeti vs. olmakla bin bir tür özel bağıntılı parçalı durumların hepsi; enerji akışlı düzenleniş yapan süreçlerin ürünüdürler. Parça bağıntılar üzerinde akışı engellememekle akış yaptırmanız; genel enerji akışlı fıtrata da uygun olmakla işlerdirler (cari olurlar).
Sizler akan enerjiyi engellemeden; zaten engellerseniz enerji yığılır ve patlar. Akan enerjiyi engel olmadan parça olay ve durumlar üzerinde akış yaptırırsanız bin bir tür olası seçenekti durumlarla gelişme ve yeni buluşlara imza atarsınız.
Kişi şarjlı ego eğilimlerin akan enerjisi sosyo toplum üzerinde yavaş yavaş boşalımla, geciken bir engellenmeyle parça olaylar üzerinde kontrollü akış edilirler. Böylece kontrollü ego eğilimli akan enerji sosyo toplumun üzerindeki süreçlerle amaçlı yararlı bir akan enerjiye dönüşür. Sosyo toplum kişinin birden akacak olan (vahşi saldırgan olan) akışını aksatışla; her aksamayı başka bağıntılar üzerinde akıtır.
Enerji hem bağıntı kuran ilişkin yola dönüşür. Hem bu bağıntı olan yol üzerinde akarken, akan suyun kütüğü taşıması gibi bir yığın farklı işleri ortaya koyar. İlk sosyo toplumsa inşanın parçalı olaylar üzerinde sağlama yapmakla ve üreten ilişkiye dönüşen parçalı çevrim üzerinde akış yapması hep bu kişi egolu sentezi enerjilerin düzenleşimi ile olmaktadır.
3
İlk sağlama ve üreten ilişki kolektifin ortaklığı üzerindeki süreçle parçalı olmuştu. Süreç ortaklaşan parçalı olaylar dizgesi üzerinde akan enerjinin iş görmesi olarak ortaya konmuştu. Köleci süreç bu akan enerjili durumu, özel mülk üzerinde parçalı oluşla fıtrata uygun akıttı.
Özel mülkiyetçi enerji çevrimli akış evrensel akışlı genel fıtrata uygundu. Ama ortaklaşma süreçlerinin parçalı sekans hareketine göre kotarma olan insanın üst yapılı öznelliğin ortaklaşan fıtratına uygun değildi. İşte bu nedenle mücadeleler tarihi süreç enerjisini yine emekler dolaşımı üzerinde akıtacaktı.
Ama bu emeğin sömürülmesi olan, köleleşme olmadan başka bağıntılı parça olaylar üzerinde akıtılan enerji süreçleri olmalıydı. Enerji illa köle edilmenin, emeği sömürülen parça hareketi üzerinde akmak zorunda değildi. Başka bir ve birçok akış yolu inşa edilmeliydi. Süreç salt köle emeği üzerinde fıtrattır diye yığılmamalıydı. Yığılmasını patlayan enerjiyi bu kez de insanların ahlaksız olmaları ile cezalarsınız!
Görüyorsunuz ki doğanın çalışma şekli oluşla "doğal olan" fıtrat; her bir durumla, her bir farklı sonuçla enerji birikmeli stresli şarjıyla ve yine bir belirme şekli olan stresli enerjinin deşarjlarıyla; vardır.
Eş deyişle fıtrat, enerjinin değişip dönüşmekle var olup giden tekil ve bağıntılı olayazma süreçleriydi. Evren bir enerji düzenlemesini ola yazmalarının birbirine dönüşmeleriyle akla hayale gelmez bambaşka parça (kesikli sürekli; sınırlı sonlu) süreçlerin yaşantılarına dönmektedir.
Yağmur da, enerji şarjları ve enerji deşarjlarıdır. Bulut olmasıyla biriken şarj, yağış şekilleriyle kendi deşarjlarına dönüşür. Sonuçta bizler de bir enerji şarjlı ve enerji deşarjla düzenlenişlerin kalıp olucu mekanizmasıyız. Her iki ya da birçok devim şekilleri bir arada eş zamanlı olabilmektedirler.
Yani biz bir enerji şarjı ve enerji deşarjı olmakla yolda yürürken; kaçınılmaz olmakla başka bir enerji dolma ve boşalma kalıp süreci olan yağmurla karşılaşırsınız. Böylece suyun ıslatma ya da boğmasıyla, yüzdürmesiyle vs. olur fıtratlarıyla karşı karşıya kalan bir denk gelmeleri içinde oluruz.
Şimdi birinci hal kanununa göre yani "elimizde bir şey gelmeyen; değişmez, değiştirilemez olan öncel belirlenime" göre bizler çıkmaz sokağımızın içinde boğulma ya da ıslanmayla baş başayızdır vs.
İkinci hal kanunu dinamiğine göre süreciniz yığılmayacak ve çok yönlü akışın tercihli seçeneği, olmakla meteorolojiyi dinlemekle biz; yağmurun altında bulanmaya bileceğizdir. Böylece bizler ıslanmaktan korunuruz. Yani elimizden bir şeyler gelecektir.
Dahası meteoroloji dinlememişseniz veya meteoroloji yoksa siz; yağan yağmurla sizin ıslanmanız arasındaki boşluğa bir şemsiye açma, devinmesi sokacaksınız. Böylece ıslanmayacaksınız. Düşecek yıldırımla tepeniz arasına paratonerle olan süreç devinmesi korsanız, süreç sıkıntısız yığılmadan akacaktır.
Yani elinizden bir şeyler gelecektir. Ve ıslanma olacak bir sonuç, isterseniz ıslanmama tercihli seçeneğin iradi ayıklamasına dönüşecektir. Can simidi yapıp, boğulmayacaksınız. Görüyorsunuz süreç yığılmıyor. Çıkmaz sokak olmuyor. Aksine süreç seçenekler kullanımıyla akış yapan sürece dönüşüyor.
Eğer siz maden galerisinin çökmesi ile sizin altında kalabileceğiniz sürecin arasına, şemsiye açmazsanız (yani yaşam odaları koymazsanız); elbette değişmez, elbette elinizden bir şey gelmez fıtrat, kaçınılmaz olacaktır.
Şimdi bir sivri aklı çıkacak diyecek ki, çıkmaz sokak dediğiniz birinci hal durumu içinde, kayıp olacak deve ile devenin kaybolma süreci arasına "deveyi sağlam kazığa bağlama diye bir şey de var" diyecek.
El hak kültür içinde bu da var. Ve bu ikinci hal durumu olmakla değişmezliği değil; elde bir şey gelişle değişe bilirliği savunur. Hatta devenin kazığı söküp kaybolmasıyla ya da deveyi kazıktan kurtaran hırsızlıkla, deve yeniden kaybolacağından; takdir tedbiri bozar diyecektir!!
İşte bütün cehalet buradadır. Sanki karşınızda illa devenin kaybolmasını isteyen, sizinle zıtlaşan bir güç varmış gibi olmanın vehmi içine düşüyorsunuz. İlla yıldırımın "ben sizin tepenize düşeceğim" der gibi var oluşunu kendinize kuruntu yapmanın; süreçler yığılması içine düşersiniz.
Ne devenin kayıp olup olmama ya da hırsızlığa uğrama veya uğramama gibi bir zorunluluğu vardır. Ne de yıldırım sizin tepenize düşmek için size bir tehdittir. Siz bunu akıl etmiyorsunuz. Devenin hırsızlığa uğraması ya da kazığı sökmesi bambaşka bir enerji şarj, deşarj süreçleridir. Bu girifti görmüyorsunuz.
Kısacası ne deve sizin içindi. Ne devenin kazığa bağlanması deveyi sizin için kılmaya bir meşruiyetti. Ne de devenin kazığı sökmesi size yapılan hakaretti. Ve bile hırsızlığa uğraması sizin içindi. Siz bunları sizin için görürseniz süreciniz farklı akar. Bunları sizin için olmadığını görmenizle süreciniz farklı akar. Deveyi sizin için gördüğünüz süreç içinde süreç biraz akışla kendi üzerine yığılır. Akıl işleyemez. İkinci durumda süreç çok yönlü olası durumla akış yapacağından birçok olasılıklı düşünmeyle akıl işlerledir.
Değilse size yönelmiş bir takdir oluş değildirler. Tıpkı göçen galerinin, yağan yağmurun size göre bir beliriş olmaması gibi her şey kendi dinamiği içinde enerji akışlı düzenlenir yasasının şarj ve deşarj dinamiği içinde olmasıyla dinamik süreçlerin eş zamanlı ve bir arada olmalarından başka bir şey değildirler.
Ayşe sosyal bağ düzenlenişin dinamiği (fıtratı) içinde olmasıyla hem anneniz, hem birinin halası, hem de birinizin ablası; birinin öğretmeni vs. oluşuyla enerji şarj deşarj akışlı iliş kinlikte olmanın içindedir.
Enerji akışlı düzenlenin yasası içinde ağaç gibi galeri göçüğü gibi çakan şimşek gibi Ayşe de enerji düzenlenin yasasını, üzerinde akıtmanın bir parçası olmakla; size takdir değildir. Bağıntılı bir parça (kesikli sürekli) var oluştur. Sürecin öncesinde de, sonrasında da Ayşe değil; Ayşeler vardır. Göçük değil, göçükler, yıldırımlar vardır.
Yani Ayşe size teyze olmak için var (takdir) değildir. Daha doğrusu on bin yıl önce de Ayşeler vardı ama o sosyal akış içinde Ayşeler size teyze değildiler. Üzerinde enerji akışı yaptırmanın bir parçası olan Ayşe; sosyal bağa dek akan enerjiyi kendi üzerinde akıtmasıyla size teyze şarjlı ve teyze deşarjla enerji düzenleşim yasası olmuştur.
Enerji; evrensel akışını yapmak için parça pinçik olaylar girişmeli süreçlerdir. Hiç bir süreç, hiç bir sürecin lehinde, aleyhinde olmanın belirme iradeli fıtratı değildir. Aksine denk gelen olayların bağıntılı yansıma biçimidirler. Konu bu kadar yeterlidir. Bir şey daha söyleyip konuyu uzatmayacağım.
Maden göçüğündeki duruma "fıtrat" diyenlerin; elden de bir şeylerin gelir olduğunu belirten anlamla fıtrat dedikleri yerde "deveyi sağlam kazığa bağlamayı zikrettiklerini hiç duyunuz mu?" İşte bu köleci kulca olan düzeni işletmenin, sizleri kullanmasıdır.
Süreç (enerji) bu kullanma üzerinde olmakla burada yığılır. Takdiri fıtrat karşısında, ne sorun kalır! Ne de sorumlu kalır! Bari bir mezarı olsun demekten gayri! Oh ne ala!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.