Küçük Kız Büyümüştü
Küçük kız uzaktı bazı kavramlara. Yeni yeni öğreniyordu. Mutluluğu sormuştu mesela. İçten gülümseyebilmek olduğunu öğrenmişti. Üzülmek ise ağlamaktı sadece ona göre. Aşkı sormuştu. Kimi mutluluk demişti, kimi acı. Ki ikisi de doğruydu. Hatta ikisini aynı anda yaşamak da mümkündü. Küçük kız bu sefer acının tanımlanmasını istemişti. Acıyı anlatamazlardı, büyüyünce öğrenecekti. Korkuyu sordu, heyecanı sordu, huzuru sordu. Nefreti sevmemişti. Kıskançlık çok çirkindi. Merhamet, umut, kaygı, özlem.. Bağlılık anne babaydı ona göre, aileydi. Sadakat güzel şeydi, dürüstlük her şeydi. Yalnızlığı da sormuştu. Cevap da almıştı elbet. Farklı farklı cevaplar. Yine de herkesin ortak bir noktası vardı ; yanında kimsenin olmayışı. Her şey gibi buna da inandı küçük kız. Ama sonra farketti ki kimse gerçek yalnızlığın tanımını bilmiyordu. Yalnızlık kimsesizlik değildi, yanında kimsenin olmayışı değildi. Yalnızlık kalabalıkta dahi duyuramamaktı kimseye sesini. Yalnızlık yanında onlarca insan varken bile tek başına hissetmekti. Yalnızlığın ileri safhasıysa boşluktu. Küçük kız büyüdü ama boşluğa bir tanım bulamadı. Zaten kimse de anlatmamıştı. Belki anlayamamıştı da..