- 558 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÜRÜK MEYVELER
FİKRET BABA’DAN ÖYKÜLER - 14
Yıllardır muhtarıydı köyünün. Namuslu, şerefli, çalışkan ve dürüsttü. Öyle bilindi, öyle sevildi. Elinden gelen hizmeti esirgemedi köyünden. Avanta, hırsızlık, rüşvet peşinde olmadı. Aslan gibi bir erkek evlât, tertemiz , melek gibi de bir genç kız yetiştirdi. Oğlu daha büyük olduğu için önce o mezun oldu üniversiteden. Kaymakamlığa atandığı gün bayram ilân edildi köyde. Davul zurna ile halaylarla uğurlandı görev yerine. Başı dimdik oldu, alnı parladı o gün Muhtar Halil’in. Gurur duydu oğluyla.
İç Anadolu’nun güzel bir ilçesine kaymakam olarak atanmıştı Muhtar’ın oğlu Aydın. Babasından aldığı ahlâk , terbiye ve nasihatları hiç unutmadan başladı görevine. Namusuyla, şerefiyle hizmet etti ilçe halkına. Kısa sürede o da sevildi, sayıldı. Başı kapalı masum yüzlü bir kız çıktı karşısına. Kısa sürede gönül verdi ona. Karşılığını da aldı. Ailesini ilçeye davet etti. Dünür olundu , söz kesildi ,düğünleri yapıldı. Mutlu bir şekilde ayrıldı Muhtar, oğlunun kaymakamlık yaptığı ilçeden. Sonunda çok sevdiği ,biricik oğlunun mürüvvetini de görmüştü. Dönüş yolculuğunda hiç susmadı, hep anlattı eşine ,
mutluluğunu dile getirdi saatlerce.
‘’ İşte hanım Allah’ın adaleti bu. Yıllarca tek bir yanlış yapmadan helâlinden besleyip büyüttük. O da bize bu güzel günleri gösterdi. Şükürler olsun ! ‘’ diyordu.
‘’ Evet bey. Emeğimizin karşılığını aldık. Şükürler olsun.’’ dedi kadın.
Güzel geçti evliliğin ilk günleri. Mutlu oldular kaymakam ve eşi. Bir süre sonra eşinin geçmişi hakkında dedikodular gelmeye başladı kulağına. Gençliğinde pek masum değilmişti eşi . İlçenin çok genciyle gezmiş gönül eğlendirmişti. Hatta onunla yaşadıklarını, orada burada anlatan erkekler olmuştu. Acaba kendisinden kayırmacılık isteyen, yolsuzluğa teşvik edip karşılık bulamayanlar kasten mi çıkarmışlardı bu dedikoduları ? Kaymakam Aydın böyle avuttu kendini. Olmayacak şey değildi. Yolsuzluklarına göz yummadığı, rüşvetlerini geri çevirdiği kişiler olmuştu gerçekten. Huzuru kaçmıştı bir kere. Eşinden gizli tayinini istedi bu ilçeden. Kısa sürede tayin gerçekleşti. Bu defa Ege’nin güzel bir ilçesinde göreve başladı. Burayı daha çok sevdi. İnsanları daha bir sıcak geldi. Dedikodulardan uzak kalmak eski huzurunu da yerine getirdi.
Bir süre sonra bir oğlu dünyaya geldi. Annesi, babası torunlarını görmeye geldiler ; sevindiler, mutlu oldular ailece. Derken bir de kızları oldu aynı ilçede. Babasından aldığı ahlâk ve terbiye ile yetiştirmeye başladı çocuklarını. Yıllar sonra İstanbul’un bir ilçesine tayini çıktığında oğlu Savaş delikanlı, kızları Kübra ise genç bir kız olmuştu. İkisi de okuyorlardı babaları gibi.
Oğlunun üniversiteye ilk başladığı yıl bir hırsızlık olayında göz altına alındığını duyan Kaymakam Aydın beyninden vurulmuşa döndü. Derhal oğlunun gözaltına alındığı karakola koştu. Ciddi şekilde hırsızlıkla suçlanıyordu . Onunla görüştüğünde masum olduğunu, iftiraya uğradını haykırdı. Kaymakam komiser beyin yanına döndüğünde, oğlunu hırsızlıkla suçlayan kişi de oradaydı. Bütün delillerin aleyhte olduğu söylendi.
‘’ Bakın , ben bir kaymakamım. Oğlum da pırıl pırıl bir genç. Üniversite öğrencisi. Onu çok ağır yüz kızartıcı bir suç olan hırsızlıkla itham ediyorsunuz. Çok iyi düşünün. Bu bir iftiraysa, bu işin vebalinden kurtulamazsınız. Zabıtlara da geçin lütfen. Eğer bilerek iftira atıldığını anlarsam sizi vurmaktan kaçınmam. Ve şunu da söylüyorum. Bu çocuk bu suçu gerçekten işlemişse, en ufak bir ayrımcılık ya da af dilemem. Şimdi iyi düşünün ve ona göre davranın ! ‘’,deyip çıktı karakoldan.
Kısa süre sonra oğlunun salıverildiğini gördü. Sevinmek istedi fakat olmadı. Evdeki davranışlarından ve konuşmalarından olayın bir iftira olmadığını gördü. Oğlu gerçekten bu hırsızlığı yapmıştı. Kaymakam buna kesinlikle inandığı halde ne oğluna , ne karısına ne de polise açıklamak cesaretini gösteremedi. Yıllarca alnındaki bu kara ile yaşamaya çalıştı. Hep ağrıdı başı, utandı, karardı yüzü. Kimselere söyleyemedi. Oğlundan da soğundu. İntiharı bile düşünür oldu ama beceremedi.
Gün oldu, önce kızı evlendi. İktisat bitirip bir şirkette çalışmaya başlamış ve iş yerinde tanıştığı bir gençle evlenmeye karar vermişti Kübra. Oğlu hep üzdü onu. Benzer olaylar sık sık gündeme geldi. Sürekli oğullarının hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Okulunu da bir türlü bitiremedi Savaş. Kaymakam Aydın’ın adeta yüz karası oldu.
Evliliklerinin üzerinden bir kaç yıl geçmişti kızlarının. Elinde bavulu ile baba evine döndü Kübra. Yıkıldı kahroldu Kaymakam.
‘’ Dövüyor baba. İçip içip dövüyor beni ! ‘’,dedi kızı. ‘’Dayanamıyorum artık. ‘’ Akşam sarhoş olarak kapılarına geldi damat. İçeriye buyur ettiler. Kaymakam ayrı bir odaya aldı damadını. Konuşmak istedi :
‘’ Oğlum ne diye böyle yapıyorsun ? İçki, dayak. Hangi kadın dayanabilir buna ? ‘’
‘’ Sen, sen adam mısın Kaymakam ? Kaymakam olmak yeter mi adamlık için ? ‘’ Böyle diyordu damadı adamın yüzüne. Neye uğradığını şaşırdı adam. Hayatında hiç bu kadar ağır bir hakarete uğradığını hatırlamıyordu. Zorlukla sorabildi :
‘’Ne diyorsun oğlum ? Ben sana ne yaptım ? ‘’
‘’ Daha ne yapacaksın be, daha ne yapacaksın ? ‘’
‘’ Ne yaptım oğlum ? Söyle ne yaptıysam. ‘’
‘’ Sen adam olsan önce kızına sahip çıkardın. Onu bana kız olarak tertemiz verirdin. Kızın bana geldiğinde duldu senin..anladın mı duldu ! ‘’ ‘’Bu sözler kurşundan beter geldi Kaymakam’a. Başında derin bir ağrı hissetmeye başladı önce. Sonra ellerini, ayaklarını kıpırdatamamaya başladı. Dili tutuldu, konuşamadı.
Yıllarca tekerlekli bir sandalyede hareketsiz oturarak sustu. Uzaklara hep uzaklara baktı. O uzaklarda alnındaki üç karayı gördü : Karısı, oğlu ve kızı. Karısı çürük bir ağaç, çocukları ise o çürük ağacın çürük meyveleriydiler. Oysa o bunları, hiç de hak etmemişti.
Fikret T...
YORUMLAR
Fikret bey merhabalar.
Öncelikle öykü bile olsa vardığınız sonuca katılmadığımı söylemek istiyorum. Kaymakamın eşinden başlamak gerekirse flört etmek erkekler için ne kadar olağansa kızlar için de o kadar olağandır. Flört etti diye kimse kimseyi aşağılık biri olarak görmemeli. Türbanlı olması erkek arkadaş edinmeyeceğinin de garantisi değildir. Ve bu da bir kızı lekelememeli. Ayrıca asla namusu iki bacak arası düşünen insanlardan değilim. Kişiler biri ile bir gönülden beraber olmaya başlamışsa, bunu dürüstçe paylaşmışsa ve sadakatle bağlanmışsa insanları geçmişte kiminle beraber oldukları kimseyi bağlamaz. Aynı şeyi bir erkekten beklemiyorsanız bir kadına da yüklememelisiniz. İkincisi çürük ağacın çürük meyvesi derken o çocukları o evde tek başına anne büyütmüyor. terbiye ve eğitim ailede başlar okulla devam eder. Kızının kocasının dayak atmasını kızının bakire olmayışına bağlayışınızı da çok haklı görmüyorum.sonuçta bekaret gibi bir takıntısı varsa beyefendinin ilk gün bunu konuşurdu ve gereğini yapardı. İşin özü sevgili Kemal Bey öyküyü kurgulamanızdaki kadına yönelik negatif ayrımcılığı çok sevmedim. sadece paylaşmak istedim.
saygılarımla.