- 1642 Okunma
- 14 Yorum
- 12 Beğeni
Solgun bir bayram hatırası..
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Şu küçük karınca kadar bile özgür değilim dedi ayağınıın ucunda yürüyen, sırtındaki yiyceğini zor taşıyan karıncayı gözlerine hapsederek Zeliş.
Değil miydi.
Değil miyim diye söylendi.. Olsaydı şayet niye bu kadar sıkılsındı ki niye bu kadar buhranı içine kilitlesindi yoksa hüznü mü seviyordu o manasız bulduğu hayatın içinde. Ama olur muydu öyle şey yahu bir insan neden durup duruken hüzne aşık olurdu ki yaşamak varken, gezmek, tatil ve gecelerce eğlenmek varken...
... Oturduğu merdiven, bahçeye çıkılması için yapılmış demir destekli basamakları hoş görünen bir yapıya sahipti o merdiveni bile seviyordu sırf görünüşü güzel sırf o beton hayata mahkum olmuş doğa bozmasına renk kattığı için. En azından küçük de olsa bir bahçesi vardı çiçekleri canlı izleyebileceği, yapraklarını inceleyebileceği sıcak bir yuvası vardı en azından tabiatta.
Bahçesinde 11 çeşit (yanılmıyorsa) tam o kadar çeşit çiçeği vardı ve mutluydu onları tanımaktan.
Gülün kırmızısındaki alımı yine gülün pembesindeki kederi dindirecek şarkıları vardı dilinde ama umut şarkıları içinde acı olmayan.
Sonra kırçıcekleri rengarenk, mor kırmızı, pembe, sarı ve böyle devam eden bir renk serisi gibiydi bahçenin bahar hali.
Başının yüzlerce kilometre yükseğinden geçen bir uçağın sesiyle irkildi bu düşünceler arasında Zeliş gözlerini çevirdiği yönde bisiklete binmiş yaşlı ama oldukça fit bir bayanı süzdü ve devam etti düşüncelerine.
Nasıl hüznü bu kadar içinde uzun süreli misafir edebiliyordu.
Gözleri aklına çevrildi, sanki siyah beyaz bir filmin ilk başlama müziği yazıları yapımı yönetimi derken-anne,baba, babaane, dede-
İlk kez 5 yaşında çöreklenmişti hüzün içinde onu hatırlar hatırlamaz içi burkuldu. Tüyleri diken diken...
Annesinin "halan mutfakta kek yapmış bir bak pişmiş mi" deyip Zeliş’i gönderir göndermez arabaya binip dayıları ile avludan ayrılışını döndüğünde farkedecekti ama bilmiyordu o minicik aklı ile hem nerden bilsindi anneler gitmezdiki hiçbiryere onlar hep evde onlar hep çocuklarının kalplerini duları ve sevgileriyle şefkatlemezler miydi.. -gitmelere hastalık dahil değil bunu sonradan öğrenecekti-
"Üstü beyaz daha anne" sesi Zeliş’ten önce geldi babasının kulaklarına, ardından kendi göründü evin giriş kapısından gözleri kocaman saçları iki kuyruk toplanıp kırmızı kurdeleyle güzelleştirilip efsane bir kız çocuğu yapan bir annenin eseri olan Zeliş bu defa annesini göremeyince isyanından gözleri iki çeşme o en sevdiği kırmızı kurdeleleri bile saçından sıyırıp fırlatan ellerini babasının elinde hissetti. Hıçkırıklarını durdurup babasının gözlerine takıldı gözleri, babalar ağlar mıydı.. hem niye ağlıyordu babası..
Nasıl teselli edildiğini unutup babasının o an ki halini tam hatırlamak için gözlerini yumdu Zeliş oturduğu merdivenin basamağında.
İnce ince yaşlar akıyordu babasının yanaklarına, kızım gelecek annen.
-gelecekse niye gitti, gelmeyecek!
-kızım gelecek...
-hayır gelmiycek biliyorum!
Bir an babasının elini çok sıktığını farketti.. dur dedi bak anlatıcam. Dayınla gitti annen doktor amcalar çağırmış bir şey konuşacaklarmış sonra annen konuşunca dönecekmiş diye bir çocuğun anlayacağı dilden değişik cümleler kurmaya başlamıştı babası..
Hiçbir anlatılanı anlamamıştı taki annesinin bel fıtığından nasıl ağır bir derece ağır hasta olduğunu, tedavi ameliyat ve iğneler kelimeleri evde hergün konuşulup Zelişin anlayacağı şekle girene kadar. Bir saniyede sanki geçmişti kızgınlığı annesine, affetmek neyse onu ilk kez yapmış o çocuk mahkemesini kuran aklında. O andan itibaren annesinin ne zaman geleceğini öğrenmeye çalışıyordu her fırsatta babasından.
Sekiz ay geçmişti, sekiz sene değil seksen senenin karşılığıyıydı şuan ki Zeliş’in aklında bu zaman dilimi.
Peki tamam da ne olacaktı. Ramazandı üstelik.
Üstelik az kalmıştı bayrama.
Üstelik bayramdı aklında Zelişin.. öyle ya kim olacaktı bu defa bayram sevinci yüreğinde annesi yoksa. Kim.. kim.. kim beğenecekti o kırmızı cici ayakkabılarını..
Ne olduğunu anlamadan sorular hem de binlerce sorular diziliyordu o küçücü aklına.
Üstelik bayram öncesi..
... Oturduğu yerden doğruldu Zeliş.. Akşam oluyordu. Daha alışveriş yapılacak çocuklarına yemek yapılacak evi düzene sokacak ve günlük rütun işlerine devam edecekti. Aceleyle yürümeye başladı markete doğru hızlı ama küçük adımlarla.
Düşüncelerini ve geçmişini o merdiven basamağında belli bir süre yine onsuz bırakacaktı ama biliyordu dönecekti yine onlara, biliyordu bu geçmiş silsilesini kaldığı yerden devam ettireceğini.
Kalbi biraz daha yorgun, gözleri arada bir bulutlarda, kulağında kuş cıvıltıları ile devam etti yürümeye Zeliş,
vakit hayli ilerlemişti..
Aklında o küçük Zelişin ağlayışı. Kalbindeki çocuk hüznü.
Ki üstelik bayram arefesiydi. Annesinin bu defa gelme ihtimali de yoktu üstelik.
Üstelik bayram öncesi...
....
BayramÖncesiydi.
2016/Z. Nâr
YORUMLAR
Hüzün, kendini taşıyabilecek, yürekleri, kendi ölçüleriye seçiyor belki de.
O, çilekeşlikten çok olgunluk demek.
Çığırtkan acıların mekanlarından ziyade, daha demli, daha oturaklı yüreklerin müdavimi.
Öykünüzde tercih ettiğiniz lisan gibi tıpkı özel...
Beğenim, emeğinize, kaleminize saygım ve sevgimle.
Nar-ı Çiçek
Sevgilerimle
Bir tiyatro hocasını tanıyorum.
Öğrencilerine sıranız geldiği zaman, başınıza ne gelirse gelsin sahneye çıkıp rolünüzü oynamakla yükümlüsünüz diyen. . .
Hayat da bir oyun değil mi?
Başımıza ne gelirse gelsin, sıramız geldiğinde rolümüzü oynamakla yükümlüyüz hepimiz.
Bugün dram, yarın trajedi, belki öbür gün komedi.
Eski roller, eskilerde kalmalı sayfaları kapatıp, arada bir üstlerinin tozunun almalı.
Hepsi o kadar.
"Çünkü o acılar hepimizde var, en güzeli iyi bir anne, iyi bir baba olmak."
Sevgiyle kal.
Nar-ı Çiçek
Ne güzel anlattın ne güzel tesellisin kalbin ve kaleminle bilsen nârıma.
Çok teşekkürler değerli yoruma.
Sevgilerimle
Hüzün ihlali nasıl olur acaba ya da kesirli bir sayı gibi bölündükçe artar mı azalır mı ki matematiğe ihanet belli ki...
Ya sevgi nasıl ihlal edilir ve sevip de geri dönme ihtimali olmayan onca insan?
Sorular kıyama durdu hele ki bu gün: Bir eksildik bir çoğaldık.
Ya telafisi ne geri dönümü olmayan dileklerimizin ve bir bir sağalttığımız onca acı hele ki bir yüreğe sığınıp hep ama hep başımızın okşanmasını bek(l)lediğimiz.
O zaman kelime tasarrufu yapayım ve yüreğimle kutlayayım güne yakışan bu güzel ve hüzünlü paylaşımı ama ben duramam illa ki üzülecek bir şeyler bulurum ve de söyleyecek. ne yapabilirim ki hele ki heybem tıklım tıklım iken ve boydan boya boyamak isterken karanlığı ve geceyi ama gönlü güzel insanların varlığı bir şekilde umut aşılıyor.
Sevgilerimle sevgili yazarım.
Yüreğin dert görmesin asla.
Nar-ı Çiçek
Ah güzel insan..
Hüzün dolu yüreğine selam ve sevgi ile..
Bütün yapraklar dökülsün istiyorum… Her birinin kanatları altındaki çıplaklığı görmek istiyorum… Sararıp solandan çok yeşil kalana göz düşürmek istiyorum…Ama yeşilden çok mavi mavi gökyüzü, yere fırça salan bulutların koca deryayı maviye boyamasını istiyorum.
İstiyorum dileğinden çok dilime doladığım güzelliklere (lariler) ekleri ekleyip çoğaltmak istiyorum…
Soluk soluğa bayramlardan bayramlara hüzün çiçeklerini sulamak istiyorum…
Biliyorum ,bilmediğim her şeyin cezasını düşünerek ,düşündürerek, belki de o bilmediklerime içimden tükürerek bitireceğim... Biten ne varsa biliyorum onların içinde de o hep bildiklerim bilinmiyormuş gibi tükenecek..
Biliyorum tükettiğim zaman değil bildiklerimle hep bilmediklerim tükeniyor...
Biliyorum yavaş yavaş nefret, yavaş yavaş güneş ve ay dünyanın tükenişine benden sonrada şahitlik edecek... Bütün şahitler tükenene kadar benim dileklerim iyi ve güzel için devam edecek...
tebrikler
Nar-ı Çiçek
Sustum yorum karşısında.
Öyle izin vermiyor sanki cevaba.
Teşekkür ediyorum değerli yoruma değerli kaleminize.
Saygılarımla.
O hüzne ben de girdim. Çok çok güzeldi sevgili dost. Gunumun en güzel yazisiyfi. Yurektenvtebrik ediyorum sizi. Keşke ben de böyle y azabilsem. Sevgiler
Nar-ı Çiçek
Est. Sizin engin kaleminizin yanında ben cılız bir mum ışığı gibiyim.
Değer verip okuyuşunuza teşekkürler.
Sevgilerimle.
Bugün bir başka kanaması var havanın
yergök kırmızı
hüznüne bulandim kelimelerinin
sevgiyle Zühre.
Nar-ı Çiçek
Teşekkür ediyorum değerli yoruma.
Çocukların da hüznü büyüktür sevgili Yazar.
Yalnız çocuklar bilir ölümü de oyuncaklarına dahil etmeyi.
Oyun arkadaşlarıdır onların tüm yoksunluklar, yoksulluklar...
Biziz ki uyandırırız onları bizim gerçeğimize...
Fakat; Yazar demiş ya "arefe" bildim seni Ey Bayram!
Kan, kına ve suriye şarkıları! Çocukluğum ve Bayram.
Yetkin kaleme çok saygımla.
Nar-ı Çiçek
Saygılar