- 1239 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat ve satranç
Seksen yıllık çınar ağaçlarının gölgesinde temmuz sıcağına muhalefet serin bir rüzgâr esiyor. Arkadaşım Hayri satranç tahtasında ki taşların konumlarını iyice gözlemledikten sonra biraz gergin birazda heyecanlı duygularla rakibine kaçamak bakışlar atarak hamlelerini yaparken ben rakiplerin yüzlerindeki oluşan garip mimikleri seyrediyordum. Siyahlı beyazlı ekose kumaş misali tahta üstünde atlar, filler başında taç olan vezirler sağa sola kaçışıyorlar derken bir fil devriliyor. Rakip: "Hay aksi diye hayıflanıyor."Bilmediğim anlamadığım bir şeyler oluyor, bu kare kare işlenmiş tahtanın üstünde. Şah mat sözünün zikrinden sonra içten içe haince gülüşlere refakat eden sinirden morarmış rakibin yüzü oluyor. Her oynanan oyuna bakıyorum anlamıyorum. Bakıyorum görmüyorum, bakıyorum çözemiyorum. Siyahlar ve beyazlar arasında dönen dolapları anlamıyorum. Çünkü, satranç oynamasını bilmiyorum.
Hayri yedi yaşında geçirdiği çocuk felcinden dolayı tekerlekli sandalye ile yaşamını idame ettiren fiziksel engeli olan ve benden birkaç yaş büyük çok sevdiğim bir arkadaşım. Günün büyük bir kısmını kadim çınar ağaçlarıyla süslenmiş Küçük Ev adında bahçeli bir kahvede değişik oyunlar oynayarak geçiriyordu. Hoş benim de Hayri’den geri kalır bir yanım yoktu. İş güç olmayınca okeye dördüncü arayan masaları dolaşan bir kurtarıcı olarak seyahat ederdim, Çınarlı Kahve’nin bahçesinde. Arkadaş gurubumuzun içinde satranç bilen tek kişi Hayri idi. Hayri satranç oynamaya başlayınca seyreden arkadaşlar sıkılır, birer birer çekilirlerdi: başka masalara. Ben ise merakla izlerdim.
Bir gün Hayri’den bana satranç öğretmesini istedim. Sağ olsun kırmadı beni ve ekledi: "Bak bu kafa oyunudur, kâğıt oyunlarına benzemez."Çok şanslıydım. Çünkü: hocam Hayri satrancı çok iyi oynar ve güzel oyun kurardı. Onunla satranç oynamak için Diyarbakır’ın diğer ucundan bile gelenler oluyordu.Birkaç gün taşları, hamleleri, oyunun özel durumlarını anlattıktan sonra deneme oyunlarına geçtik. Deneme oyunlarında anlamıştım Hayri’nin ne kadar zalim olduğunu.Zavallı kale öylece duruyordu köşesinde. Hiç beklenmedik bir anda deli bir at çiftesiyle yıkılıverdi koca gövdesi. Henüz kalenin üzüntüsünü atlatamadan, vezirin; fili arkadan bıçaklaması hepten yıkmıştı beni "sen de mi brütüs" misali.Aman Ya Rabb’im karşımdaki ordu çok güçlü. Şah’ı korumaya çalışırken, ön saflarda birbir vurulan piyonlarım yetim kalmış; hayata bir sıfır yenik başlamış çocuklar gibi yardım bekliyorlardı.Yeleleri gümüş çalan, karelerin içinde L çizerek toynaklarını vura vura koşan ne güzel atlarım vardı oysa. Ah ah bilemedim Hayri’nin tuzaklarını. filin hortumları ile kırılan narin at bacaklarını bilemedim. Tıpkı yaşadıklarımız gibi an olur güvenilir koca dağlar toz olur an olur uzatıldığını sandığımız eller kaybolur. Şimdi daha iyi anlar oldum satrancın neden kralların oyunu olduğunu.
Yedinci gün altmış dört kareli oyun tahtası artık eskisi gibi karmaşık ve anlamsız durmuyordu karşımda. Kurulan oyunlar, hazırlanan tuzaklar, yapılan saldırılar, hazırlanmış cinayet planları oyun tecrübem artıkça; aldığım tedbirler ve müdafaalarla bertaraf edebiliyordum.Hayri rakibi olan kekliğin azmi karşısında sinirlense de, kazandığı müsabakaların akabinde Erol TAŞ kahkahalarını kulaklarımdan eksik etmiyordu. Gün bu gündür. Hani Yeşil Çam filmlerinde vardır ya! İyi yürekli saf delikanlı adam, bilmeden tesadüfler sonucu, sorunları çözer ve sonradan kahraman olur.İşte o gün yine bir müsabakada biraz şans biraz gayretle atlarla hazırlanan İspanyol savunması denilen bir oyunu bilmeden kurmuştum. Hayri: "Bu oyunu sana göstermemiştim. Sen bu oyunu nasıl kurdun! ? Sinirlenen Hayri İspanyol savunmasını yıkmak için var gücüyle saldırıyor. Hani derler ya en güçlü olduğun an en zayıf olduğun andır.İspanyol savunmasını yıkmaya çalışan Hayri açık vermişti. Bu fırsatı kaçırma lüksüne sahip değildim. Tanımadığım insanların dertlerine ağlayabilecek bir insandan: fırsatları acımasızca değerlendiren, bir zalime dönmüştüm tıpkı Hayri gibi.Hırs ile yapılan bir hatanın sonu Hayrı için hüsran oldu. Yedi günlük talebesine yenilmesi hırsı sayesinde olmuştu.
Hırs aklı ve gözü kör eden bir duygudur. Toplumda ekonomik anlamda yükselmek için; egomuzu tatmin etme gayreti ile kim bilir kaçımız, kaç insanın hakkına tecavüz etmişizdir. Bir anlık boşluğu fırsat bilerek, kimleri ezip, zafer sarhoşluğuna kapılmışızdır. Koca devran dönüyor, ama biz görmüyoruz. Nice tahtlar nice saltanatlar yıkılıyor. Kimler gelip, kimler gidiyor bilmiyoruz. Yine gün oldu devran döndü: artık kulaklarım duymuyor yüksek tonlu kahkahaları. Tavşan kurban gidiyor öz güveniyle, bir kaplumbağanın azimle atılmış adımlarına. Hayatı satranç oyunu olarak gören insanlarda merhamet olamaz. sevgi-aşk olamaz! Beyaz fil, siyah ata merhamet göstermez. Siyah vezir de beyaz piyona aşık olamaz. Satrançta temel felsefe strateji yıkım ve zafer üzerine kurulur.
Oysa; hayat öyle değildir.
Hayat; candır
Hayat; nefestir
Hayat; sevgidir
Hayat; aşktır
Hayat; özlemdir
Hayat; düşene uzanan eldir
Hayat; el ele tutuşmaktır, bir arada olmaktır
Hayat; savaşlardan, yıkımlardan ibret almaktır
Hayat; küçük şeylerden, büyük mutluluklar çıkartmaktır.
Hayat; sahip olduklarının kıymetini bilmektir.
Kalın sağlıcakla
Selçuk korkmaz 26-10-20016
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.