- 590 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
GÜL AHMET KAYBOLDU
FİKRET BABA’DAN ÖYKÜLER - 3
Kasabadaki bir ilkokul öğretmeninin tek oğluydu Ahmet. Liseyi o yıl bitirmiş, her yaz tatilinde uzattığı saçlarını yine o yaz , bu defa çok daha fazla uzatabileceğinden emin olarak uzatmıştı. Diğer yıllardan farklı olarak sakalları da çıkıyordu. Şimdi onlar da uzamaya başlamıştı. Çok daha küçük yaşlardan itibaren her tatilde, hatta okul dönemlerinde bile bir işler yaparak ailesine katkıda bulunmaya çalışırdı. Gerek uzun saçlarından, gerekse pek erkek arkadaş grubu edinecek zamanı olmadığından, ailenin tek evlâdı , annesine çok düşkün, kavga-gürültü bilmeyen, küfür bilmeyen, ahlâklı, nazik ve de oldukça kibar olduğundan , annesinin de adını karıştırıp, Gül Ahmet demişlerdi ona.
İlk defa o yaz bir inşaatta çalışmaya başlamış; bir taraftan çalışıyor, diğer taraftan da girdiği üniversite sınavının sonuçlarını bekliyordu. İnşaata yakın küçük, müstakil bir evin bahçesinde ufak tefek bir kız gözüne çarpmaya başladı. Esmer, zayıf, gösterişsiz, hatta gariban görünüşlü bu kız, günden güne ilgisini çekmeye başladı.Onun bakışlarının farkına varan kız, yüzü hafif gülse de kızarıyor, mahçup oluyor, utanıp başını çeviriyordu. Zamanla bu utangaçlık daha belirgin gülümsemelere, bakışlara bıraktı kendini. Öyle ki yolları gözlediği bile apaçık belli oluyordu. Sabah gelirken, akşam dönüşte mutlaka görünüyordu delikanlıya. Hatta bazen inşaatın yakınından bile geçiyor, görmek, görünebilmek için çaba sarfediyordu. Tertemiz duygular beslediler birbirlerine. Bir gün yolda karşılaştıklarında delikanlının kendine lâf atmasını beklediğini belli etti kız. Gül Ahmet ondan cesaret bulup lâf attı. Birlikte yürüyüp konuştular. Aşklarını itiraf ettiler. Daha ilk günden üniversite sonrası evlenmeyi düşündüğü kız olarak seçmişti onu. Ayça’ydı adı. Ayça artık onun gelecekte eşi, çocuklarının annesi olarak görmek istediği ilk ve tek kişiydi.
Günler süren bakışmalar, konuşmalardan sonra birden görünmez olmaya başladı Ayça. Hatta göründüğünü anlayınca da hemen saklanıp kaçıyordu. Günlerce sürdü bu kaçış. Çocuk neye uğradığını anlayamadı. Akıl danışacağı, dertleşebileceği bir arkadaş grubu bile yoktu. İnşaata gelirken, akşam dönerken gözleri hep onu aradı ama nafile. Bazen evin perdelerinin bile o bakarken kapandığını anlıyordu. Onu darıltacak, kızdıracak hiç bir şey yaptığını da sanmıyordu. Keşke çıkıp ta söyleseydi neden böyle yaptığını ama ne mümkün !
Annesi, babası da tek çocuklarının bu hallerinden endişe duymaya başladılar.
’ Oğlum, üniversite sınavın mı kötü geçti yoksa senin ? Kötü bir sonuç mu bekliyorsun ? ’
’ Kaybetsen de dünyanın sonu değil oğlum. Senin canın sağ olsun. Seneye tekrar girersin. ’
’ Hayır hayır. Sınavım çok iyi geçti benim. Kazanacağımdan hiç şüpheniz olmasın. Ben sizin emeklerinizi boşa çıkarır mıyım ? ’
’ Tabi ki boşa çıkarmazsın be oğlum ! Biz seni bilmez miyiz ? Ama nedir bu halin ? Gülmüyorsun, derin derin düşünüyor, dalıp gidiyorsun. Hiç de alışık değiliz bu hallerine. ’
’ Yoksa inşaat mı yoruyor seni ? Keşke başka bir iş yapsaydın, hatta bu yaz bari çalışmasaydın. ’
’ Öyle şey olur mu ? Yakında üniversiteye başlıyorum. Çok para lâzım olacak çok ! ’ deyip zorla da olsa gülümseyerek sarıldı annesine , babasına.
Kısa zaman sonra üniversite sonuçları gelmiş, muradına ermişti Gül Ahmet. Hem de İstanbul’un tanınmış bir devlet üniversitesinde inşaat mühendisliği okuyacaktı. İlk müjdeyi annesine babasına verdiğinde mutluluk gözyaşlarıyla kucakladılar çocuğu, sevindiler, mutlu oldular. Büyük bir minnetle defalarca öptüler çocuklarını.
Aklına Ayça geldi. Zaten aklından hiç çıkmıyordu ya. Ona da müjde vermeliydi. Gerekirse evlerine kadar gidip kapısını çalacak, ille de bu müjdeyi verecekti. Çünkü bu olay, onun kadar Ayça’yı da ilgilendiriyordu. Vazgeçmemişti Ayça’dan. O halâ ilerde evlenmeyi düşündüğü, dünyaya gelecek çocuklarının annesi olarak gördüğü biricik ve tek sevdiğiydi. Kararlı adımlarla, hızla yürüyordu evlerine doğru. Yaklaştığında bağırışmalar duydu. Ayça’ların evlerinin önünde kavga vardı. Üstelik çok sayıda kişinin karıştığı bir kavgaydı bu.
’ Yapmayın, ne olur yapmayın, vurmayın ! ’ diye bağıran yalvaran kadın Ayça’nın annesiydi. Beş altı tane gencin dövdükleri adamın Ayça’nın babası olduğunu anlayınca ona yardım etmek zorunda hissetti kendini. Öyle ya ; sevdiği kızın babasının yardıma ihtiyacı vardı. Kasabada Karadenizli bir gruptu bu gençler. Ahmet yaklaşır yaklaşmaz, kolundan tutup kenara fırlattılar.
’ P.......i korumak sana mı kaldı Gül Ahmet ? ’
’ Niye vuruyorsunuz, ne yaptı size ? ’
’ Daha ne yapsın p...... ? ’
’ Ne yaptı diyorum ? ’
’ Kendi öz kızını kirletmiş, hamile bırakmış p..... ! ’ Tokat değil, kurşun değil, top değil, tüfek değil ; çok daha büyük, daha etkili bir silâh darbesi yemiş gibi oldu. O sözleri anlamakta zorlandı, anlamak, inanmak istemedi. Geri çekildi, bir daha düşündü, bir daha sordu.
’ Üşümüş kızcağız, ısıtmak için yanına almış, kazayla olmuş oğlum ! ’ diyordu annesi. Bu defa ne kadar inanmak istemese de inanmak zorunda kaldı. Hızla, şuursuzca uzaklaştı oradan. Arkasına bile bakmadan, nereye gideceğini bilmeden, şuursuzca koştu, koştu. Nereye kadar, ne zamana kadar koştu ; ne kendisi ne de başkası bilebildi.
Gül Ahmet kayıptı. Annesi, babası,hatta tüm kasabalı günlerce onu aradı. Hiç bir yerde ne kendisine ne izine rastlayan olmadı. Geride acılı, dertli anne ve babasını bırakıp, kendisinin bile bilmediği kadar uzaklara gitmişti Gül Ahmet..
Ve bir gün peşinde koşuşan, bağrışan bir çocuk sürüsüyle kasabaya, evlerinin kapısına vardı Gül Ahmet. Saçları, sakalları uzamış, kirlenmişti. Üstü başı kirli ve yırtık pırtıktı. Kapıyı çaldığında karşısına çıkan ’ Oğlum, evlâdım, Gül Ahmet’im benim ! ’ diyerek sarılan, bağrına basan, ağlayan annesine de babasına da cevap veremeyen, sadece boş bakışlarla onlara bakan bir Gül Ahmet vardı artık. Şükrettiler yine de. Oğullarının bu şekilde bile olsa sağ salim karşılarına çıktığına sevindiler. Bir gün yine eski Gül Ahmet’lerinin geri geleceğine olan umutlarını yıllarca hatta sonsuza kadar kaybetmemeye kararlıydılar.
Fikret T....
YORUMLAR
öykünün gidişatından güzel bir aşk öyküsü bekliyordum, hatta biraz zorluk bile olsa sonu mutlu bitecek bir öykü
final çok korkunçtu, hele yorumlara verdiğiniz cevapta yaşanılan bir olay olduğunu okuyunca çok daha fazla üzüldüm
kaleminiz daim ola sayın yazar
saygılarımla
Fikret TEZEL
Tüylerim diken diken oldu Hocam
Gül Ahmet'in yerinde olmayı kim ister ki?!
O cahil anaya ne demeli!
Fikret TEZEL
Offf hocam ya okurken böyle bir hikaye ile karşılaşacağımı bilmeden okudum. Malesef böyle çirkin olaylar oluyor. Ya anneye ne demeli hala kızı yerine kocasını koruyor. Malesef hayatta böyle şeyler de var. Hikaye olmasını dilerken, kutluyorum sizi kaleminize sağlık.