- 831 Okunma
- 9 Yorum
- 2 Beğeni
GERİLİM- DEHŞET- VAHŞET –HÜZÜN- AŞK VE KOMEDİ. 3. BÖLÜM.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu bölüme geçmeden önce değerli arkadaşlarıma yaptıkları eleştiriler için çok çok teşekkür ediyorum. Tüm eleştiriler haklı olup başım gözüm üstünedir.
Mesela:
1- Her ne kadar mizah olsa da konusu dehşet ve vahşet olan bir yazıda morg olayında bile sanki sıradan bir kasap dükkanına girilmiş de ‘’Şuradan yarım kilo bonfile sar’’ denilmiş gibi bir hava yaratılması oldukça abartılı olmuş…Doğrudur.
2- Her ne kadar biraz nostalji, biraz da yeni nesil ‘’Ya bu da ne?’’ diye merak etsin düşüncesiyle ‘’Mehter Marşıyla girecek, İzmir Marşıyla çıkacaksınız, kafanızı emme basma tulumba gibi sallamayın’’ ifadelerini kullanmışsam da yani çoook seneler önce Erkan Yolaç’ın sunduğu( Ondan önce de Orhan Boran) ‘’Evet-Hayır’’ yarışmasından alıntı yapmış olsam da değerli arkadaşımın dediği gibi o kısma daha kendimden bir espri koyabilirdim.
3- Bir başka arkadaşın dediği gibi emniyet teşkilatında hitaplar, rütbeler, bazı prosedürler hakkında oldukça eksiklerim var. Özellikle de ortada bir ceset varsa ve onun kimliği tespit edilecekse öykümüzün kahramanını morga çağıran kişi bir başkomiser ( Bu kelime de bitişik yazılırmış ayrıca ) değil savcı olmalıydı, Oysa ben savcıdan hiç bahsetmedim ve yine olayın kahramanı direkt sorguya alınıyor, oysa tam prosedür böyle değil bildiğim kadarıyla.
Kısaca eksiklikler ve aksaklıklar bir hayli fazla. Yine de bu benim ilk polisiye + gırgır denemem olduğu halde ‘’Bu kadar kusur kadı kızında da olur’’ deme hakkına sahip değilim.
Tüm dostlara çok teşekkürler.
Şimdi daha da dikkat etmeye çalışarak kaldığımız yerden devam edelim.
----------------------------------------------------------------------------------------------
Biliyordum elbette ki polis milletinin böyle ani ve şok sorularla zanlıları şaşırtıp onların şaşkınlığından istifade ederek ağızlarından bir şeyler aldıklarını. Ama komiser yardımcısı Sezai beni henüz tanımıyordu. Bu numaralara papuç bırakacak adam değildim ben. Ben ki camiye girdiğim zaman çalınmasın diye papuçlarımı koynuma sokup öyle namaz kılan bir adamım. Şimdi Sezai aniden şok bir soru sordu diye ona mı bırakacaktım papuçlarımı? Daha dün dünya kadar para verip almışım.
-Komiserim zavallı kadıncağız dediğiniz Şayeste’yi benim öldürdüğümü de nereden çıkarıyorsunuz. Yok öyle bir şey.
Yok…Sezai resmen gözü dikti benim papuçlara. Dikkatle bakıyor. Hani derler ya ‘’Dost başa, düşman ayağa bakar’’ Diye, herifin bana düşman olduğu artık gayet açık oldu. Aslında aramızda husumete sebep olacak bir şey de yok ama nedense taktı bana.
-Yok yok. Ben anlarım. Yirmi senedir bu teşkilattayım. Senin gözlerin katil katil bakıyor.
-Komiserim bir kere bu olay cinayet değil, intihar…
Sezai öyle bir kahkaha patlattı ki resmen kanım dondu. O nasıl bir şeydi öyle yaaa.
-Ha haaa haaaa. İntihar demek. Ulan kadın paramparça olmuş. Bir insan nasıl kendini bu hale getirir?
-Ah komiserim aahhhh. Şayeste’yi tanımıyorsunuz siz. Şayeste yapar. O yeter ki kafasına koysun bir şeyi. Eğer kendi kendisini paramparça etmeyi kafasına koymuşsa o başarır. Bu olayda da öyle anlaşılıyor ki kendisini parçalamayı koymuş kafasına.
Sezai, yirmi senedir giydiği ve adeta kafası ile bütünleşmiş olan o ağır şapka dolayısıyla damdazlak olmuş başında şöyle geriye atmak için bir tek tel saç aradıktan sonra öfkeyle gürledi.
-Bana bak Talat Efendi. Biz bu saçları değirmende ağartmadık.
Dikkatle kafasına baktım.
-Hangi saçları efendim?
Alllaaaahhh adam delirdi. Önümdeki masayı kaldırdı ve üzerime geliyor. Allahtan Sipahiciğim daldı içeri aniden.
-Sezaiiiiii..N’apıyorsun sen. Herifi öldürecek misin?
-Ya komiserim bırakın geberteyim. Baksanıza benim kel olduğumu ima ediyor.
Allah Allahhh. Ne iması yahu. Daha açık nasıl söylenebilirdi ki?
Sipahi aniden Sezai’in elindeki masayı kaptı ve onun üzerine yürüdü.
-Ulan komiser değil, başkomiser. Gıcıklığına yapıyorsun değil mi? Geberteceğim ulan seni.
Araya girip masayı elinden almasam zavallı Sezai’yi resmen dağıtacaktı. Gerçi Sezai de hakketmişti aslında ama yine de akşam haberlerinde ‘’Sorgu odasında bir emniyet mensubu başka bir emniyet mensubunu -kafasına masayı geçirmek suretiyle- öldürdü’’ şeklinde bir haberin olması pek de yakışık almazdı.
Ben tam olaya müdahale edip ortalığı yatıştırmıştım ki pat diye odaya bir vatandaş daha girmesin mi? Aman Allah’ım bu herifi tanıyorum. Bu…Buuuu…Olamazzzzz. Bu Türkiye’nin en ve dünyanın en külyutmaz savcısı İlhan Kemal…
İlhan Kemal büyük bir ciddiyetle ve oldukça sert bir şekilde bağırdı.
- Arkadaşlar. Bakıyorum bizi sallayanınız yok. Morga ceset geliyor, kimlik tespiti yaptırıyorsunuz bize haber veren, ‘’Savcı bey de görsün’’ diyen yok. Sonra vatandaşı sorguya alıyorsunuz yine bizi çağıran, haberdar eden yok. Ulan eşek başı mıyız biz? Prosedür diye bir şey var.
Sipahiciğim mahcubiyetle başını önüne eğdi.
-Valla Başsavcım kabahat bizim değil. Hep o Sami olacak angutun. Geçti klavyenin başına sanki bi b.ktan alıyormuş gibi kafasına göre şekil veriyor olaylara. O kadar dedik ama anlamıyor ki
Başsavcı İlhan Kemal çenesindeki top sakalı kaşıyıp devam etti
İLHAN KEMAL- Ya kardeşim top sakalı da nereden çıkardın şimdi?
SAMİ BİBEROĞULLARI- Yahu azcık hayal gücümüzü de kullanmayalım yani?
İLHAN KEMAL- Başlarım senin hayal gücünden. Yazacaksan adam gibi yaz. Kıçından uydurma top sakal, mop sakal diye.
SAMİ BİBEROĞULLARI- Tamam yaaa ne bozuluyorsun.
İlhan Kemal devam etti.
-Eh madem başlamışsınız sorguya hangi aşamadasınız deyin bakalım.
Sezai cevap verdi.
-Efendim, henüz daha işin başındayız. Bu herifin adı Talatmış. Şayeste Hanım bunun eski eşiymiş. Parçalanan ceset Şayeste Hanıma aitmiş. Bu adamın ayrıca Suat, Fuat, Rıfat ve Vedat adında erkek kardeşleri ile Finat adında bir kız kardeşi varmış.
Başsavcı İlhan Kemal öfkeyle ayağını yere vurdu?
-Finat değil kardeşim, Fitnat…Doğru düzgün okuyun şu yazıları.
Sezai elindeki rapora bir daha baktı ve cevap verdi.
-Valla başsavcım Sami, Finat diye yazmış.
-Yahu siz o yaşlı köre ne bakıyorsunuz. Finat diye isim mi olur? Neyse…Sorguyu hanginiz yapıyorsunuz?
Sezai atıldı.
-Ben yapıyorum efendim
-İyi o zaman sen devam et. Biz Sipahi hanımla aynanın arkasında olacağız.
Yok bak bu olmadı işte. Bu İlhan Kemal acar bir başsavcı olmasının yanında oldukça çapkın diye ün salmış biri. Şimdi aynanın arkasında Sipahiciğme asılırsa? Olaya müdahale etmem lazım.
-Başsavcım sorguya Sipahi Hanım devam etse, siz de arkada iki erkek seyretseniz?
Sezai bir kez daha hunharca güldü:
- Ne oldu lan? Benden çok mu tırstın?
İlhan Kemal hayretle baktı Sezai’nin suratına.
-Ne o. Yoksa zanlıya fiziksel şiddet mi uyguluyorsunuz?
Sezai cevap vermeden atıldım.
-Ohooooo. Hem de fiziksel şiddetin babası. Herif az daha masayı kafama geçiriyordu.
Sezai öfkeyle başkomiser Sipahi’yi göstererek cevap verdi .
-Baş savcım ona bakacak olursanız buda benim kafama masayı geçiriyordu az daha.
İlhan Kemal öfkeyle bağırdı.
-Kardeşim ! Başsavcı bitişik yazılır. Ayrıca ‘’buda’’ değil ‘’bu da ‘’ olacak. Yani ‘’da’’ eki ayrı… Bunu da ben mi öğreteyim size? İmlaya biraz dikkat etsenize. Neyse sen devam et. Biz çıkıyoruz.
Hiç bir ayrıntı asla gözünden kaçmayan başsavcı İlhan Kemal tam odadan çıkarken merakla sordu.
-Sorgu odasında bu mısır koçanının ne işi var?
Bu sefer Sipahiciğim cevap verdi.
-Başsavcım ! Biliyorsunuz teknoloji gelişti. Artık üstüpü kullanmıyoruz. Mısır koçanı daha kullanışlı.
Başsavcı İlhan Kemal ‘’ Hımmmm very enteresting’’ Dedikten sonra Sipahi ile odadan çıktılar ve Sezai sorguya devam etti.
- Eveeeeetttt. Anlat bakalım. Şayeste Hanımı niçin öldürdün?
-Komiserim dedim ya onu ben öldürmedim. İki gözüm önüme aksın ki, şu oturduğum sandalyeden kalkmak nasip olmasın ki, kör kötürüm kalıp sokaklara düşeyim ki, cesedimi akbabalar yesin ki, kağıt yiyip mukavva çıkarayım ki ben öldürmedim.
-Sen öldürmediysen morgda niçin öyle artizlik yaptın ha?
Hemen düzelttim.
-Artizlik değil. Artistlik. Hem sen morgta değildin. Benim morgta ne yaptığımı nereden bilebilirsin ki?
-Kamera kayıtlarını inceledim. Orada ‘’ Her kim yapmışsa temiz iş çıkarmış’’ Diyorsun. Hatta ‘’ Katil balta ve satır kullanmamış’’ Diye ahkam kesmişsin. Söyle bakalım kadını neyle parçaladın?
-Yuh anasını satayım. Morga bile kamera koyuyorsunuz yani? Oldu olacak evlerimize de yerleştirin. Hatta tuvaletlere bile…
-Merak etme. Kabız olduğundan da haberimiz var.
Oha ama. Bu kadarı da fazlaydı. Öfkeyle bağırdım.
-Her yere kamera koyduğunuza göre cinayetin kim tarafından nasıl işlendiğini de o kameralarınız vasıtasıyla görmüş olmanız gerekmez mi?
-Aslında haklısın ama genelde böyle cinayetler olduğunda kameralar nedense hep kayıttan çıkıyor. Neyse, sen şimdi gargarayı bırak da konuş bakalım. Kadını neden öldürdün? Nasıl öldürdün? Nerede öldürdün?
-Yahu ben öldürmedim diyorum. Seni ikna etmek için ne yapmam gerekiyor? Hem ben şeyi anlamadım?
-Neyi anlamadın?
-Kadını nerede öldürdün sorusunu.. Her kim öldürmüşse cesedi nerede bulduysanız orada öldürmüştür.
-Yok. Öyle değil. Cesedi bir caddedeki çöp konteynırının içinde bulduk. Herhalde katil onu çöp konteynırının başında öldürmedi. Mutlaka başka bir yerde öldürmüş, cesedi oraya taşımıştır.
O anda sorgu odasındaki telefon çaldı. Arayan Sipahi idi ve Sezai’ye fırçayı basmış olması oldukça muhtemeldi. Aynen şöyle:
-Yahu kardeşim cesedin nerede bulunduğunu zanlıya niçin söylüyorsun? Bu nasıl sorgu? Herif mi seni sorguluyor, sen mi herifi belli değil. Olay tam ‘’ The slience of lambs’’ a ( Kuzuların Sessizliği) dönüştü yani.
Tabii ki ben onların telefonda neler konuştuğunu bilmiyordum ama tahminen böyle demiş olması gerekiyordu. Fakat bu arada şifreli olarak ‘’ İspiyoncu herif. Görürsün sen başsavcıya şikayet etmeyi ‘’ demiş de olabilirdi. O kısmı bilemiyordum işin doğrusu.
Bu arada Sezai’nin verdiği cevap oldukça mantıklıydı.
-Hımmm mantıklı. Şimdi bence oturun da bu konuyu beraberce sakin kafayla irdeleyelim. Öncelikli sorumuz ‘’Şayeste’yi kim öldürdü?’’
Sezai adeta küplere bindi.
- Kim öldürecek. Elbette sen.
------------------------------------------------
E hadi kalın sağlıcakla. Bu günlük bu kadar.
YORUMLAR
''GERİLİM- DEHŞET- VAHŞET –HÜZÜN- AŞK VE KOMEDİ. 3. BÖLÜM'' Başlıklı yazımı günün yazısı olarak seçen Edebiyat Defteri yönetimine, seçki kuruluna, yorumlarıyla destek olan va hatta doğrudan hikayeye dahil ettiğim değerli arkadaşlarıma ve tüm okuyanlara sonsuz teşekkürler ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
İşin doğrusu benim için de sürpriz oldu.
Selam ve sevgilerimle.
Ben geberttim..zira biraz psikopatım..bir gece canım sıkıldı oyle bir dolaşayım dedim..dolaşırken bir kadın gordum..durmadan allah belanı versin Sami.Allah bin kere belanı versin de kurtulayım senden diye konuşup kendi kendine de kahkaha atıyordu..Benimse kafam oldukça bozuktu yiyecek birini arıyordum....Ve yedim de..
sami biberoğulları
Katil lqacivert renkli bir iğnedenlik çıkıyor öykünün sonunda.
Ama bir teşekkürüm daha var:
Arkamdan bu kadar beddua eden birini ortadan kaldırarak beni bela ve musibetten koruduğun için de teşekkür ediyorum.
Haa bu arada afiyet olsun )))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
İşin doğrusu ummuyordum günün yazısı seçilmeyi ama neden bir tarihi yazı değil de bu sorusunun cevabı var.
Tarihi yazılarda alıntı çok, bunda ise doğrudan doğruya kendimden yazıyorum. İçinde alıntıların olduğu yazıların güne gelmemesini ben normal karşılıyorum.
Tekrar selam ve sevgiler.
Valla,
bu gidişle,
merkeze bir psikolog çağırmak gerekecek galiba.
Sorgulanan için değil de, sorgulayanlar için.
sami biberoğulları
Şu sıralarda bana fikir vermeye gelmiyor. Anında hikayenin içinde buluyorlar kendilerini zira)))))))))
Selam ve sevgilerimle.
İnsanda hayal gücü fazla olunca böyle ortamlarda da Mısır koçanı olması gayet normal!
Arkadaşımın bir tanesi(Adı bende saklı) basurdan dertleniyordu! Ona dedim ki bak şimdi közlenmiş bir Mısır al!!! Özellikle közlenmiş olanı alacaksın! Haşlanmış olanı yumuşak olur! O közlenmiş mısırı afiyetle ye. Kalan koçanıyla da basur'un azınca kaşıma yap!!! (Sen anladın bu olayı) Tabiki ortamı nasıl kırdığımı görmen lazımdı!
Şaka bir tarafa basurun ilacı da '''AT KESTANESİ''' bir tane At kestanesi kurutulup havanda ezildikten sonra yedi eşit parçaya ayrılacak ve her gün bir parçası aç karna yutulacak. Bir hafta sonra evelallah sıfır basur!
Bu kadar bilgi yeter!!!
Devam etsin bakalım şu cinayet mi yoksa zinayet mi görelim.
DeliGarip'in de belki bir sözü buralarda yankılanmaya başlar. O zaman Talat efendinin çekeceği var.
Güzel olan dostlukların bu şekilde devam etmesi. (Bir taş attım Kurban bayramına)
Seni seviyorum ağabey! Seni seveni de seviyorum! Sana kötü söz söyleyen ölsün!!!!!
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Öncelikle çok teşekkür ediyorum anlayışın için.
Mısır koçanı olmasa da basürün gerçek ilacını da öğrenmiş oldum. Lazım olursa denerim.
Olaya gelince: Cinayet olmasına cinayet de bu cinayetin sebebi ne işte oraya bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Bakalım artık.
Selam ve sevgilerimle.
Sezai KAYA DeliGarip
Basur için verdiğim AT KESTANESİ formülü tarafımdan denenmiş olduğu için verdim. Sizde lazım olursa kullanırım demişsiniz!!! (Gerçi yaşınız daha genç ama) Bu yaştan sonra basur olma ihtimaliniz sıfır! Halit KESLER ağabey de olması lazım! Neden derseniz??? O Şöfeeer olduğu için! O hastalık Şoför hastalığı!(Genelde) Lazım olanlara verirsek daha iyi.
Tekrar kutlar sağlıklı günler dilerim.
İlhan Kemal
Sami Bey, mikrofon sizde. Dinliyoruz (Bekliyoruz)
derken öyküye balıklama dalacağımı düşünmemiştim ama gurur da duydum. Top sakallı, çapkın, Sipahi Hanım ile ayna arkasına meraklı... Hiç bir itirazım yok; Mangırcıklıoğlu'nun başına gelenler benimkine de gelebilirdi. Buna fazlasıyla şükür!
Sizin durumunuz zor. İster istemez öykü sizi fazla aşina olmadığınız sulara çekiyor (İşin kötüsü bazı üyelerimiz konuya ya da detaylarına aşina) Halbuki konuya bizimkilerin gezerlerse Hristiyan olacaklarını sandıkları kiliseden girseniz yalan yanlış da yazdığınızda bir itiraz gelmezdi.
...
Yine bir Pazar ayini öncesi rahip McGormick ile şakalaşıyoruz. Ona "Bırak bu Baptist kilisesini" diyorum, "Varacağın yer belli. Halbuki bizim kiliseye katılıp Ortodoks olsan zirveye kadar yolun var. Hatta bir gün Papa'nın karşısına çıkıp ona askerlik arkadaşı muamelesi yapabilirsin."
"Oldu olacak Katolik olayım" diye beni yanıtlıyor. "Papa'nın kendisi olur, haddini bilmez patriklere enseye tokat yaparım."
...
Kimsenin bir itirazı olmaz, din görevlilerinin parti ya da takım değiştirir gibi kilise değiştirdikleri varsayılır, İlhan Kemal bile top sakalını sıvazlar, size de baskı altında kalmadan yazmaya devam ederdiniz. Very interesting!
İlhan Kemal tarafından 10/25/2016 6:53:58 AM zamanında düzenlenmiştir.
İlhan Kemal
...
Generallik zamanı gelmiş üç albay aralarında konuşuyorlardı:
"En iyisi kara kuvvetleri" der kahverengi üniforması olan, "Varın siz de karacı general olun. Genelkurmay başkanlığına kadar yolu var."
Beyazlar içindeki itiraz eder:
"Ben derim ki bir an önce Deniz Kuvvetlerine kapağı atın. Adı bile sıradan değil: Amiral oluyorsunuz; altınıza donanmanın en büyük gemisini çekiyorlar. Genel Kurmay Başkanı binse binse arabaya, bazen de helikoptere. Onu da düşürmezlerse..."
Mavili, ah o mavili, keser atar:
"Emekliliğe taşıyamadıktan sonra ne yapayım gemiyi? Siz yol yakınken havacı olun, havadan küpünüzü doldurun. Lockheed, General Dynamics derken yakında hepimiz uçup Seychelles'lere tüneyeceğiz."
...
Böyle bir anlatıda eminim tonla itiraz gelecektir: üniforma rengi detaylarından bağlı bulunan kuvvetlerinin değişiminin ne kadar fantezi olduğuna kadar.
sami biberoğulları
Bu arada verdiğin taktikler hiç de yabana atılacak taktikler değil. Eh klavye de parmaklarımın altında olduğuna göre her an her şey olabilir. ben genelde bu duruma ''Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına'' Diyorum.
Asıl yapmaya çalıştığım ise mizahın yanı sıra çok umulmadık bir finalle noktalamak. Ama tabii k,i benim için umulmadık olan o final okuyucu için de umulmadık olacak mı? İşin bir de o kısmı var.
Neyse. Ara ara mola versem de bu öyküyü bir şekilde tamamlayacağım inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.