- 902 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Taş V
"Kötülük tohumunun ekildiği toprağı sevgiyle sulayıp orada güzellikler yetiştirebilir misin?"
"Sanmıyorum. Sence?"
Esra ve üçüzleri canice öldürülmüş, Yusuf ortadan kaybolmuştu. Yazılı ve görsel basın -özellikle sosyal medya- bu cinayetin haberleriyle çalkalanıyordu. Belki de ülke tarihinde böyle vahşice bir cinayet ilk kez görülüyordu. Cesetler boğaz kısmından kasık hizasına kadar tam ortadan ikiye yarılmış, organlar dışarıya çıkartılmış ve cesetlerin içine irili ufaklı siyah taşlar doldurulmuştu. Olayı öğrenir öğrenmez kazı çalışmasında bulunduğumuz bölgeyi apar topar terk edip eski mahallemize doğru yola çıktım. -Esra’nın ailesi hala orada yaşadığından cenazeler oradan kaldırılacaktı.-
Yol boyunca yaşadığım şoktan dolayı hiçbir şey düşünemedim, sadece gözümün önüne Esra ile ilgili çocukluğumuzdan kalma saniyelik görüntüler geliyordu. Ama bu görüntüler de belli belirsiz, film fragmanlarında kullanılan hızlı geçiş efektleri gibiydi, daha birini algılayamadan görüntü sona eriyor hemen ardından bir diğeri başlıyordu ve asıl hep arka fonda, ne yaparsam yapayım gözlerimi alamadığım üçüzlerin içi siyah taşlarla dolu cesetleri görünüyordu. Olay yeri inceleme cinayet sonrası büyük izdihamı hesap edemeyerek yeterli önlemi alamamış ve maalesef Esra ve üçüzlerinin ceset fotoğrafları sosyal medyaya sızmıştı.
Peki ben nereye gidiyordum? Yusuf neredeydi? Cesetlerin içine siyah taşlar neden yerleştirilmişti? İster istemez geçmişimiz, çocukluğumuz bu vahşi karanlığın içine çekiliyordu. Ve ben her şeyin başladığı yere geri dönüyordum sanki. Taş mezarlığına, kavak ağacının dibine, Zalo’nun sırrına, karanlığın, ısırgan otunun ve anzer balının onlarca yıl sonrasına uzanan giz’ine gidiyordum. İyiyi ve kötüyü yeniden adlandırmaya... "Beyefendi ineceğiniz yol ayrımına yaklaştık." dedi muavin. "Evet" dedim. "Yaklaştık."
Mahalleye girdiğimde akşam olmak üzereydi. Gökyüzündeki kızıllık neredeyse siliniyor yerini koyu mavi bir renge bırakıyordu. Cenaze evine yaklaştığımda bağrışmaları duymaya başladım. Evin ön tarafına doğru yürüdüm, kalabalık evden dışarı taşmıştı. Hızlıca insanların yüzünü inceledim fakat tanıdık birini göremedim. Esra’nın annesi bağırdı: "Kuzularııımm! Nereye gittiniz kuzularıımmm! Al canımı Allah’ım.. Al benim canımı!..." O’nun bağırmasını kısık sesli uğultular ve ağlamalar takip etti. Kapının eşiğinde durdum, içeriye göz attım. Esra’nın annesi kendinden daha yaşlı bir kadının kollarına yığılmış ağlarken, küçük bir kız çocuğu yanlarına çömelmiş onları izliyordu. Ve dağınık çemberi oluşturmuş onlarca kadın etraflarında oturuyordu. "Oyy Esraamm, oyy Esram’ın kuzularııı! Allah’ım beni mezara koy onları geri ver Allah’ım!.." diye bağırdı yine acılı anne ve çeşitli ses tonlarından oluşan uğultulu ağlamalar onu takip etti. Küçük kız bana baktı, sonra ayağa kalkıp pencere kenarında oturan genç kadının yanına gitti. Kadının kulağına bir şeyler fısıldadı. Kadın bana baktı ve benimle göz göze gelmekten ürkmüşçesine aniden başını ters yöne çevirdi. Küçük kıza sus işareti yapıp hafifçe itekleyerek O’nu yerine gönderdi. Küçük kız döndü ve yere oturdu, halıyı işaret parmağıyla kazıyıp hafifçe dudaklarını oynatarak bir şeyler mırıldandı. O sırada ağıt tekrar başladı "O katil Yusuf! O Şeytan! Tez zamanda gebersin! Dar ağacında sallandırsınlar! Kuzularımı, yavrularımı aldı benden! Oyyyyy Allah’ım ben nereye gideyim! Al canımı benim Allah’ım.. Kurtaramadım yavrularımmm sizi!.. Kurtaramadım!" Birden Esra’nın annesi üstündekileri yırtmaya ve oturduğu yerde sağa sola doğru çırpınmaya başladı. O’nu tutan yaşlı kadının yardımına hemen bir kaç kadın daha koştu. Kolonya getirdiler. Yüzüne, bileklerine sürdüler. "İyice ovala Gülsüm" dedi arkadaki kadın. İçerki odadan sarı bıyıklı bir adam kafasını uzatıp seslendi "Doktor çağırın, bu böyle olmaz" Gülsüm hafifçe başını hareket ettirerek adamı onayladı "Bir doktor çağıralım!" Yaşlı kadın lafa girdi: "Bırakın ağlasın, bağırsın, içinin zehrini döksün!" Küçük kız hafifçe gülümseyip bana baktı "İçinin zehrini mi döksün?.. Haha!" Neredeyse odanın tamamı azarlar şekilde farklı yüz mimikleri yaparak küçük kızı uyardı, az önce kulağına bir şeyler fısıldadığı kadın arkadan hızla gelerek eğildi ve küçük kızın kolunu öfkeyle sıktı. "Sana kaç kere dedik sus diye.. Di mi... Di mi!..." "Ufff teyze bırak kolumu ya acıyo! Bıraakk!" Küçük kız bunları söylerken bana baktı. Sonra utanarak başını öne eğdi, ağlamaya başladı. Erkeklerin bulunduğu odaya gitmek için içeriye doğru bir kaç adım attım. Sonra burada daha fazla duramayacağımı fark edip aniden geri döndüm ve hızla evden çıktım. Taş mezarlığına giden arka sokağa doğru koşmaya başladım.
...