- 919 Okunma
- 8 Yorum
- 4 Beğeni
MÜTHİŞ BİR CASUSLUK ÖYKÜSÜ - TÜRK CASUSU ÇİÇERO VE HİTLERİN APTALLIĞI
Öykü desem de aynıyle vaki
*************************************************
1930 lu yılların ortalarında tüm dünya yeni bir savaşın ayak seslerini yakından duymaya başlamıştı. II. Dünya Savaşı olarak adlandırılacak bu savaşta Türkiye’nin alacağı pozisyon oldukça önemliydi.
İşte bu yıllarda Ankara’da elçilik binalarının bulunduğu bulvarlarda bir şarkı yankılanmaya başlamıştı. Şarkının orijinal adı : Das Mädchen unter der Laterne yani ‘’Lambanın altındaki kız’’ idi ve seslendiren de Lale Andersen’di.
Şarkı aslında 1. Dünya Savaşı yıllarında 1915 de Hans Leip adındaki bir asker tarafından sevgilisi için yazılmış bir şiirdi ve daha sonra "Nöbetteki Genç Askerlerin Şarkısı (Das Lied eines jungen Soldaten auf der Wacht) ‘’olarak yayınlanmıştı. Müziği ise 1938 yılında Norbert Schultze tarafından yapılmıştı.
İşin ilginç tarafı ‘’Lili Marleen’’ olarak üne kavuşan bu şarkı Alman Propaganda bakanı Göbelss tarafından yasaklanmasına rağmen sadece Almanların değil Almanlarla savaşan devletlerin de bir şarkısı olmuştu. Yani tüm cephelerde Lili Marleen çalınıyor, söyleniyordu.
İşte Ankara bulvarlarında da Lili Marleen şarkısının söylendiği yıllarda bir isim neredeyse Tüm dünyanın gizli servislerinin ilgisini çekmeye başlamıştı: ÇİÇERO
Normalde Çiçero M.Ö. 130 Yılında doğmuş ve M.Ö. 43 Yılında ölmüş bir Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazardı ama 1930 lu yılların sonunda, daha doğrusu 1940 lı yılların başında adından bahsedilmeye başlanan Çiçero’nun devlet adamlığı, bilginlik, hatip ve yazarlık ile uzak yakın bir ilgisi olmayıp o bir Casustu. Daha da ilginç olanı bir Türk’tü Çiçero. Asıl adı da Çiçero filan değil Elyasa Bazna, ya da Nüfus cüzdanındaki haliyle İlyas Bazna idi.
İlyas Bazna 1904 Yılında Priştine’de dünyaya gelmiş Arnavut Asıllı bir Türktü. Ailesiyle birlikte Türkiye’ye gelmişlerdi ve İlyas Bazna Askerliğini Çankaya Köşkünde Atatürk’ün yanında yapmıştı.Askerlik hayatı bittikten sonra opera sanatçısı olmayı çok istediği halde kendisini Önce Yugoslavya, sonra da Almanya Elçiliğinde elçilerin uşaklığını yaparken görürüz. Ancak Alman büyük elçilik müsteşarı, mektuplarını okuduğu için İlyas Bazna’yı kovar.
İlyas Bazna Alman büyük elçiliğinden kovulur ama hemen İngiliz Büyük elçiliğinde Büyük Elçi Sir Hughe Knatchbull-Hugessen’in uşağı olarak iş bulması pek de zor olmaz.
Şimdi burada sorulabilir. ‘’ Bir elçilikten sepetlenen bir insan bir başka elçilikte bu kadar kolay iş bulabilir mi?’’ Diye. İşte bu noktada İlyas Bazna’nın arkasında 1926 da Atatürk tarafından kurdurulmuş olan gizli servisimiz M.A.H vardır. Mahun açılımı ise günümüzde komik gelebilir ( Milli Amele Hizmeti) Tabii ki ‘’Amele’’ kelimesini bu günkü anlamıyla alırsak. Oysa ‘’Amele’’ o yıllarda ‘’ Emeller, Gayeler, Amaçlar’’ anlamında kullanılan bir kelimedir.
Mustafa Kemal’in hayatta olduğu o son dönemlerinde M.A.H doğacak bir kargaşadan istifade ile Hatay’ı anavatana bağlamanın hesap ve çalışmaları içindedir. Kısaca İlyas Bazna’nın elçiliklerde bu kadar kolaylıkla iş bulabilmesi aslında hiç de şaşılacak bir durum değildir.
Öte yandan İlyas Bazna aile fertlerinden bazıları İngilizler tarafından I. Dünya Savaşı yıllarında öldürüldüğü için İngilizlerden nefret etmektedir ve tabii ki bu arada iyi para kazanmak gibi bir amacı da vardır.
Kısa sürede İlyas Bazna Sir Hughe Knatchbull-Hugessen’in oldukça fazla güvenini kazanır. Hatta öyle ki bu yaşlı adam banyoya girdiğinde İlyas onun sırtına kese bile atar.
İlyas’ın İngiliz Büyükelçiliğine yerleşmesi bir başka büyükelçi olan Alman Büyükelçisi Von Papen’in dikkatini çeker. İlginçtir ki bu Von Papen de Buhar kazanının mucidi Denis Papen’in soyadını taşımakla birlikte bir bilim adamı filan değil, kurt bir diplomattır.
Bir şekilde İlyas’a ulaşan Von Papen ona İngilizler aleyhine casusluk yapmasını önerir. Karşılığında onu İngiliz Sterlini manyağı yapacaktır. 88.000 Sterlin müthiş bir servettir o günler için.
Bir taraftan İngiliz düşmanlığı, öte taraftan 88.000 Sterlin gibi müthiş bir teklif üzerine İlyas Bazna için böyle bir casusluğu yapmak çok da zor değildir. Çünkü Sir Hughe Knatchbull-Hugessen çok gizli belgeleri evinde bir kasada saklamakta ve kasanın anahtarını da boynunda taşımaktadır. Sırtına kese attığı bir gün bu anahtarı bal mumuna bastırarak kalıbını çıkarması ve aynısından bir tane yaptırması hiç de zor değildir onun için.
Neticede İlyastan bilgi akışı trafiği başlar Nazi Almanyasına. Berlin kendisine akan bu bilgilerin ÇİÇERO adlı bir casus tarafından gönderildiğini bilmektedir. Yani İlyas’ın asıl adı kullanılmaz. Kod adı Çiçerodur. Ancak komik olan taraf şu: İlyas kendisine ‘’ Çiçero’’ diye bir kod adı verildiğinden habersizdir.
İlyas’tan öyle müthiş bilgiler gitmektedir ki : Mesela: Sofya’nın bombalanması, Moskova, Kahire, Tahran konferansları, Sovyetler Birliği’ne gidecek yardımlar ve kod adı Overlod Operasyonu olan Normandiya Çıkartması’nın planları gibi İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirecek belgelerin fotoğraflarını da Almanlar’a ulaştırmaya başladı. Bunun karşılığında Von Papen’den toplam üç yüz bin Sterlinlik bir servet aldı. Yani başta anlaşılan rakamın çok çok üstüne çıkılmıştı.
Ancak bu müthiş casusluk ne Almanların ne de Çiçero’nun işine yaramadı. Neden mi?
Özellile Normandiye çıkarması ile ilgili verilen bilgiler ve fotoğraflar başta Almanya’nın Dış işleri Bakanı Von Ribbentrop’a güvenilir gelmedi. ÇiçeroNun ikili oynayan bir casus olduğu şüphesi hasıl oldu. Nitekim Hitler de 1943 yılı Aralık ayında ‘’Hayır müttefikler çıkarmayı Normandiya’dan değil Balkanlardan ya da Norveç’ten ‘’ yapacaklar diyerek masaya yumruğunu vurdu.
Öte taraftan Çiçero’nun da suyu ısınmaya başlamıştı. Zira Alman büyükelçiliğinde çalışan ama Almanlardan nefret eden Nale Kapp adındaki Almanya’nın Ankara Büyükelçiliğinde çalışan bir sekreter ( Ki hayali hep çocukluk günlerini yaşadığı ABD ye dönmekti ama Alman vatandaşı olduğu için ABD elçiliğinin kapısına bile yanaşamıyordu.) İşte nu Nale Kappp bir şekilde bir ABD dı işleri temsilcisi ile bağlantı kurup ona "Çiçero diye İngiliz elçiliğinde çalışan bir adam var. Bizim elçiliği aradığında büyük hareketlilik başlıyor. Düşük rütbeli görevliler odadan çıkarılıyor" dedi.
ABD, İngilizler’e köstebeğin Çiçero kod adlı bir çalışan olduğu iletti. Tüm elçilik görevlileri sorgulandı. Şüphelilerden biri İlyas Bazna’ydı... İngilizler 3 haftalık takip sonucu Bazna’nın Çiçero olduğunu anladı.
Artık Çiçero için Türkiye’de kalmanın imkanı yoktu. Tabii ki Nale Kapp’ın da.
Almanlar Nale Kapp’ın peşine düşmüşken, İngilizler de İlyas Bazna’nın yani Çiçero’nun peşine düşmüşlerdi.
Önce Nale Kapp o özlemini çektiği ABD ye kaçırıldı ama zavallı kadıncağız bu hizmeti karşılığında büyük bir servet beklerken ABD de ömrünün kalanını lokantalarda garsonluk yaparak geçirdi.
Nale Kapp’ın kaçmasından sonra suyu iyice ısınan Çiçero da sahte pasaportla yurt dışına kaçtı ve soluğu ta Arjantin’de aldı. Ancak Arjantin’e geldiğinde onu acı bir sürpriz bekliyordu: Almanların verdiği İngiliz Sterlinlerinin neredeyse tamamı sahteydi. Almanlar I. Dünya savaşında İngilizlerin Osmanlı Devleti ekonomisini daha da kötü duruma getirmek için habire sahte kaime ( kağıt para) basmaları gibi II. Dünya Savaşı yıllarında aynı sebeplerle bol bol sahte İngiliz Sterlini basmışlar ve Çiçero’ya da bu paralardan vermişlerdi.
Daha sonra sığınmacı olarak Beş parasız bir şekilde Almanya’da yaşamaya başlayan İlyas Bazna, savaş sonrası Almanya’yı mahkemeye verdi, hatta küçük bir miktar tazminat da alabildi; ancak esas parayı, 1960’larda anılarını sattığı Stern dergisinden ve yazdığı “Ben Çiçero’ydum” kitabından kazanabildi.
Yine de 1970’te, Münih’te 66 yaşında, yoksul bir gece bekçisi olarak öldü.
Evet…Çiçero’ya güvenseydi Nazi Almanyası, dünyanın kaderi çok farklı olabilirdi. Daha iyi mi olurdu yoksa daha kötü mü olurdu o konuya girmeyeceğim ama şurası muhakkak ki Hitler tarihi bir fırsatı kaçırdı aptallığı yüzünden.
Çiçero’unun anılarını yazdığı ’Ben Cicero’yum’ kitabı 1951 yılında Joseph L. Mankiewicz’in yönetmenliğinde ’5 Fingers’ adıyla sinemaya uyarlandı.
Almanya’nın Münih şehrindeki mezarının mezar taşında ÇİÇERO—ELYESE BAZNA 23.8.09-18.12.70, DR. DURRİYE ESRA BAZNA – 24.12.32- 17.10.90, KEMAL BAZNA-8.10.48-23.6.98 Yazmaktadır ( anlaşılan bir aile mezarlığı )
Fazla bilgi için:
1- www.ergir.com/von_papen.htm
2- www.gazetevatan.com/cia-nin-gizli-arsivindeki-turkiye-kayitlari-63123-gundem/
3- tr.wikipedia.org/wiki/Elyesa_Bazna
4- tr.wikipedia.org/wiki/Gizli_servis
YORUMLAR
Hocam, sadece merak ettim.
Ilyas, neredeyse hepsi sahte cikan sterlinleri, Arjantine gidinceye kadar hic harcamamis mi? Yani bu adam herhalde bir kac gunluk veya aylik ajanlik yapmadigina gore daha Turkiye'deyken Ingiliz kaimelerin sahte oldugunu anlamaliydi diye dusunuyorum.
sami biberoğulları
Çiçero bu paraları elbette harcamış ama benim incelediğim kaynaklarda bahsi geçen paraların gerçeği ile ayırd edilemeyecek kadar güzel bir baskı olduğu söyleniyor. Öyle anlaşılıyor ki o kargaşa ortamında Türkiye'de bunun farkına varılamamış.
Ya da şöyle bir durum var: Paralar bir anda değil 20.000 sterlinlik taksitler halinde veriliyor.İlk aldıklar gerçek, daha sonra aldıkları sahte olabilir.
İlgine teşekkürlerle selam ve sevgiler.
Değerli hocam çiçero hakkında az da olsa bilgim var idi ancak bu yazınız ile iyice detaylandı. Evet Hitler tarihi bir fırsatı kaçırmışlar. Demekki bir çok bilginin arasından doğru bilgiyi cımbızlamak zor oluyor. Orada kumar devreye giriyorve bu da Dünya'nın en büyük kumarı ve Dünya'nın kaderiydi sanırım. Saygı ile hürmetlerimi sunuyorum. Esen kalınız.
Fatma Oral tarafından 10/13/2016 5:02:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çiçero çok değişik elçiliklerde çalıştığı ve özellikle Normandiya çıkarması hiç beklenmeyen bir şey olduğu için ikili oynuyor diye düşünülmesi aslında çok da şaşırtıcı değil. Ama her şeye rağmen Hitler tarihi bir fırsatı kaçırmıştır ona inanmayarak.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Benden yeni bir belgesel casusluk hikayesi mi istiyorsunuz yoksa tamamen kendimin kurgulayacağı mizahi bir casusluk hikayesi mi?
Ben ikisine de varım)))))))) Yeter ki sizler okuyun.
Selam ve sevgilerimle.
Den(iz)
sami biberoğulları
ingiliz istihbaratı ilyas'ı ingilizce bilmeyen bir aptal olarak gördüğü için ilyas'tan hiç şüphelenmemişti. hatta ingiliz konsolos olay ortaya çıktığında bile ilyas'ı savunmuş. işin asıl karmaşık tarafı ingilizler de, almanlar da, türkler de ilyas'ın kendilerine çalıştığını iddia ediyorlar. bu yüzden ilyas'ın kime çalıştığını, bir deha mı yoksa bir ahmak mı olduğunu hiç bilemeyeceğiz sanırım. benim aklıma yugoslavya krallığına çalıştığı fikri geliyor.
sami biberoğulları
Senin dediklerin de ihtimal dahilinde yani bu adam Yugoslavya hesabına da çalışmış olabilir. İngilizler hesabına çalışmadığı kesin bence.
Ancak Yugoslavya hesabına çalışmış biri olsa Münihteki mezar taşındaki isimlerden biri Durriye, öteki Kemal olmamalıydı diye düşünüyorum.
Selam ve sevgiler.
grafspee
Değerli hocam, benim dikkatimi çeken, İngilizlerin Osmanlı'yı batırmak için sahte kaime basmaları oldu...
Düyun-u umumiye hakkındaki yazınız bu bağlamda bir aydın yazarlık örneği...
Çünkü her zamankinden çok bugün bu konudaki yazılar, Türkiye'ye yönelik operasyonların tam olarak anlaşılmasını sağlıyor...
[Popüler bir gazeteci+tv programcısının Gezi sürecinde yazdığı bu konudaki yazıların aydınlığının unutulmaması gerek...Özellikle o yıllardaki, yani 1. Dünya Savaşı öncesinde, Osmanlı'yı parçalayıp, paylaşmak isteyenlerin, Osmanlı'daki iktisat bilgisi birikiminin yokluğundan yararlanmalarına yaptığı vurgu çok önemlidir bence...]
Casusluk, yani istihbaratın çok sofistike ve gizemli bir alan olduğu kadar (James Bond filmlerinin imgesi) en önemli harcama (masraf) alanı da olduğunu düşünmek zor olmasa gerek... Bunda da 'dünya süper ligi'nde oynadığımıza inanıyorum... Bunu, bugün izlediğimiz kararlı ve kişilikli dış politikamızdan anlamak zor değil...
Önemini de çok güzel örneklemişsiniz...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Biz çocukken ve delikanlılık yıllarımızda casusluğun amacının karşı tarafın ne kadar askeri, ne kadar ve hangi tür silahları olduğunun öğrenilmesi için yapıldığını sanırdık. Oysa çok farklı amaçları ve yöntemleri varmış.
Bu gün bakıyorum hâla aynı amaçlarla yapıldığını sananlar var.)
Selam ve sevgilerimle.
Neler oluyor hayatta!
Öğretmen olmak, hele hele Tarih Öğretmeni olmak işte böyle birşey!
Siz yazacaksınız biz de okuyacağız.
Allah u Teala sağlık, sıhhat ve zihin açıklığı versin Ağabey.
Yazı çok güzel di!
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bir başka konuda araştırma yaparken birden karşıma çıkan bu bilgileri sizlerle paylaşmak benim için de hoştu.
Selam ve sevgilerimle.
Hayret ve ilgiyle okudum Sami hocam. Paylaşım için çok teşekkür ediyorum kendi adıma...
Ayrıca bildiğim bir şarkıydı ama tekrar bulup dinlemek iyi geldi... Gününüz aydın olsun dost kalem.. Sevgilerimle
sami biberoğulları
Benim gibi nüfus cüzdanları eski ve biraz da müziğe, sinemaya ilgi duyan insanlar az buçuk bilir, hatırlar Lili Manrleen'i zira bizim dönemlerimizde bile Marlene Dietrich tarafından söylenen şekliyle radyolarda çalınırdı.
İşin doğrusu bu şarkının İlyas Bazna, nam-ı diğer Çiçero ile uzaktan da olsa ilgisi olduğunu ben de yeni öğrendim.
Selam ve sevgilerimle.