- 761 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgilinin doyumsuz acılanmaları ile düşmek üzere olan alnımız…2
Yaşam içinde kendi kendimizi sorgularken, şaşılacak derecede bir boşluktu önüme çıkan…
Koca bir yaz ve koskoca bir yıl geçti, geçen yazdan bu yana.
Sahiplenemediğim düşler sonucu yaşamdaki yerimi hâlâ belirginleştiremedim.
Her adımın ardı geçmişe dayanan bir boşluk ve kuyu…
Kendi kendime hesaplaşmalarım bitmedi ve kendimi sorgulamalarım nihayet bulmadı...
Gene boşluklar var kararlarımdaki gerçekliklerimin oluşmasına göre hâlâ itirazım var yaşamın sevdaya dair kısmına…
Belki kendime borcum var, belki de yaşamdan alacaklıyım davranış bilimlerine ait çok şey yaşadım, sabrı ve öfkeden çıkışı öğrendim, gece uykusuzluğumu günün ortalarında tamamladım fırsat buldukça kararlarımda isabetli olmayı ve yanlışlardan en kısa zamanda dönmeyi benimsedim…
Öz eleştiriyse yaşam, doğruda olabilmekti aslolan...
Sevgide doğruyu yaşamayı çekinmedim, mecburiyetlerimi gerektiği kadar az kullandım ve özür dilemenin erdemini hep yaşamak istedim ve çoğunda yanıldım…
Çünkü özrü kullandıkça, karşımdaki haklılığını benimsedi.
Ve ben utanmamak için hep doğrularda kaldım. Yaşamıma dahil olamayacak çoğul hareketi yok saydım ve onu geçiştirdim.
Ağladım, çok ağladım, sağ elimin ayaları ile duvarlara vurdum, araçta isem direksiyonu var güçle sıktım. Ve bu arada gaz pedalından ayağımı çekip durabildiğim kadar durdum otobanlarda. Ve bu duruşlarımın gereksiz olduğunu öğrendim…
Çoğulda kendime hep acıdım. Aşkın doruk noktasında dolandıkça, başım dönmedi, hep kendimi karşımdakinden az sevdim…
Ve karşımdakini hep çok severken, hep çok ağlar yaşadım yılları…
Yaşamda hep var olmayı yeğledim, bezmedim acılanmalardan, yılları gömdüm yaşamımda yok saydığım zamanlarına…
Çok sevmek ve değmeyeni çok sevmenin kahrını hep ağlayarak bedel ödeyerek yaşadım ki ödediğim bedeller ömrümü eskitti…
Sözüm vardı aşka ve sevmeye riyasız ve aldatışız olacaktı yaşadığımız zamanlardaki nefes almalarım…
Güven ve özgüven içinde aşırı haklılık gücünü yaşadım ve hep yaşadım hep yaşar saydım kendimi…
Bu gözlerin gördükleri ile, senin yaşamındaki bağ, bir ömre yetecek kadar düşünce ve ardındaki kırgınlıkları ile yaşamı zorlaştırmak artık çok zor değildi ve yaşam artık geceleri daha çok iç burkuyordu tüm pişmanlıkları içinde biriktirerek…
Olmayasıya bir düş kurmuştuk ki olmaması ile birlikte bu düş yaşamımızın uzun yıllarına sarkarak acılanmalarımıza sebep olmuştu…
Nedeni niçini veya oluru hiç yoktu bu düşüncelerin toplamının, sadece ömrümüzden uzun zamanı alarak için için yangınlarda dolaşmak gibi bir arkada kalan yaşamda kırık nefesler aldık sadece bu geçen zamanda kendimize öfkelendikçe öfkelendik…
Aslında veya belki de bu yazdıklarımızı inkâr edeceğime sen le olan o uzun yılları yaşamamış sayıp, tüm mutluluk veya yıpratan nefes almaları yok saymak, senin adını inkâr ederek yaşamın geri kalan kısmında var olmaya çalışacağım…
Hoşça kal, uzun yıllar nefes aldığım zamanlar deyip, yaşamın içine dalıyorum artık, kırık, ezik ve de buruk…
Kendi kendime sayısını bilmediğim sorular sordum . Hiç birinin cevabını alamadım yaşama dair teklikle, yaşama dair senli zamanlara dair olsa bile, cevaplarının çoğunu bildiğim halde, bekledim zaman geçsin sonra yazayım diye. Yıllar geçti, yalnızlığın gizeminde yaşam savaşı verirken, kendimi tuttum sana cevapları yazmadım, bekledim, sen de sorduklarına cevap bulasın diye ve karşılıklı olarak sanki kendi ellerimizi sıktık birbirimiz için çoğulda aynı soruları sorduk ki hep cevapsız kaldık…
Yıllar yılları karşıladı da hep yerimizde kaldık, aynı yolları ağlayarak yürüdük, gün geldi şehri terk ettik, gün geldi kendimizi tanımadık, yalancı gülüşleri serdik önümüze, göz yaşlarımızı silip saklamak isterken, çoğu kez ruhumuzu parçalayıp cümlelerin arasına serpiştirdik…
Soranlara mutlu çocuk gülüşleri ile masalları anlattık…
Mişli geçmiş zamanlara en çok ağladığımız geceler yatarken, tam da gözlerimizi kapatacakken, gözyaşlarımız çarşaflara bulaştı. Öfkeler, kırgınlıklar, kızmalarımız oldu. Her şehirde ayrılanlar gibi ama çoğu zaman utangaçlıkları astık yüzümüze, içimizde için için can yanıklarım varken…
Geceler boyu kaçıncı kez dinlediğimiz müziğin kelimelerini bile anlamıyorduk esareti olmasa uykusuzluğun ertesi geceye düşecekti bu düşüncelerin devamı…
Olmadı, sevgili olmadı, biliyorum aynı soruların anlamını yaşadığımız gece uykusuz zamanlarında hepsi cevapsız kalıyordu yarınlara ama dünlerden sarkan o kadar çok noktasız soru vardı ki satır sonları hiç bitmeyerek arka sayfaya uzanıyordu ak karartılar…
Oysa hatırladığımız kaç kahkaha attığımız yaşam geceleri vardı?
İçimde acılar ruhum darmadağın...
Gelmişten, geçmişten, yaşama dair her şey darmadağın, geceler karanlık günler karma karışık ve zorlandıkça zorlandı yaşamda nefes almalar...
Her yerde mutsuz kalabalıklar, yüzü gülmeyen sevgi ve çaresizliğin kol gezdiği yaşam...
Gizli gizli nefes almalarla mutluluk arayışları, gülmeler yüzümüzde kararmış sahipsiz bir gülüşün gizemi, ağlamakla gülmek arası kararsız bir yaşam...
Nereden geldiği belli olmayan kararsız rüzgar, kiminle nerede alıp vereceğim olmayan garip, öksüz ve titrek nefeslerle yarınların endişeleri sardıkça içimi, yaşama pişmanlığımın bela olmayan rüzgâr vuruşları ile var olmaya çalışıyorum...
Yaşam sevmelerin ardına atarken beni, hak etmediğim vuruşları ile ayrı bir yaşam zorlukları ile var olmaya çalışırken, sadece kendime kendim için ağlıyordum...
Bendeki duruşun iç dünyama göre eşsizliğindi...
Tek cümle tek kelime "eşsizlik" nereden ve nasıl doğdu, yıllara nasıl uzandı ve yılların ardına sarkarak kaç yıldır yüreğimdesin, sorusuna neden "oncayıl" dedim?
Neden bu cümle ardından düşünceye dalarım?
Neden ve nasıl oluştu bu çok zaman anlamına gelen yaşanmış düşsel sevgide var oldum ve adının üstüne neden bir çizgi atılmadı?
Çığlık çığlığa bir yaşam anımsatan "oncayıl" cümlesi aslında çılgınca bir acılanmanın kısaltılmış ismi ve adı oluşmamış sevgiyi büyülten bu kelime geçmişin tüm acılarını veya acılanma cümlesi "oysa oncayıl seni severek yaşadım her sevinci, tüm acılanmaları bu cümlenin içine aldığı zaman içinde yaşadım ki bu kadar acılanmalar ve gözyaşlarının tümü nedense sanki bu cümle ile tarif ediliyordu...
Belki de bu cümlenin içinde kıyaslama imajı da çıkıyordu "oncayıl bu beraberlik devam ederken beni bir başkasının özelliği için terk ettin" demekle tüm yaşamın önemli acılanma dönemlerinin tümü içine sığıyordu bu kıyaslanmanın ve de tercihlenmemenin...
Şüphesiz güçlü sevgileri ve Şüphesiz güçlü sevgileri ve (aşkla sarmalanmaları) aşklanmaları tarif ederken, kullanılan kelimelerin başına hep çok kelimesi gelirdi. Veya “en çok” deyimi…
Oysa yaşam iki kelimelik acıların ve sevinçlerin ifadesi olamazdı ki yaşamın girdapları sevgiye yamanır ve uzun bir düşünce yolculuğu başlardı bir kısmında pişmanlık, diğer kısımlarında huzur ve mutluluk…
Neden bu kadar bir karmaşa içine sığdırdık biz sevgimizi diye hiçbir zaman yakınmadık sevgiliye…
Nedensiz ve niçinsiz sevgi zamanlarını paylaşırken, sevgili dediğimizle bu günlerde bu kadar çok acılanmanın içinde olacağımızı asla düşünemezdik…
Yarım düşünceler kör döğüşü zamanlar ve sevginin bütününe olan saygı bu günlerdeki umarsız yaşamlara atıyordu düşüncelerimizdeki bedenimizi…
Yaşamda yanıldık, “onca yıllık” sevgi belki de var olmada yoktu yılları içine alabilen sevgi vardı, bu kırık dökük zamanları içine alan bu günlere uzayan yaşamda…
Kaç kere tekrar tekrar sevdik ve kaç kere dağıldık ve de yanıldık?
Seni sevdim dediğimizde sevgi ile barışık olmuştuk “onca yıl” sevdim seni dediğimiz de de artık sadece kendi kendimizle barışık olmaya çalışıyordum…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.