- 1170 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
CUMHURBAŞKANLARIMIZIN EŞLERİ VE KISA HAYAT HİKAYELERİ 3. BÖLÜM.
Latife Hanım, Mevhibe İnönü ve Reşide Bayar’dan sonraki Cumhur Başkanlarının eşleri hakkında bulabildiklerim çok fazla değil. O bakımdan ne bulduysam onları yazacağım….
4 MELAHAT GÜRSEL
Doğum tarihi hakkında bir bilgi bulamadım.
1960 İhtilalinden sonra Cumhurbaşkanlığı makamıma getirilen Cemal Gürsel ile evliliğini 1927 tarihinde gerçekleştirmiştir. Bu evlilikten Özdemir adında bir oğulları olmuştur.
10 Ekim 1961 de yapılan genel seçimlerden sonra meclis tarafından Cumhurbaşkanlığına getirilmiş Olan Cemal Gürsel’in eşi olarak bu tarihten itibaren Çankaya köşküne çıkmıştır ancak hiç bir zaman o köşkte oturmayı sevmemiş, Cumhurbaşkanı eşi olmaktan da hiç bir zaman öyle mutluluk duymamıştır.
Kendi anlatımına göre babası meşhur Hamidiye Kruvazörünün çarkçıbaşısıydı. Ağabeyi vasıtasıyla tanıştığı Cemal Gürsel ile 1927 yılında evlenmişti.
Cemal Gürsel oldukça kıskanç, Melahat Hanım ise kendisine ‘’Manolya ‘’ Diye lakap takılacak güzel bir kadın olduğu için onu Atatürk’ün sofraları da dahil olmak üzere içki içilen mekanlardan hep uzak tutmuş.
Melahat Hanım önce paşa, sonra Cumhurbaşkanı eşi olmasına rağmen kendisini şöyle tanımlamıştır: : "Ne Paşa ne de Reisicumhur karısı oldum, ben hep mutfaktaydım."
Gerçekten de o tam bir ev hanımıdır. Koskoca Çankaya Köşkünün aşçılarını beğenmez, kendi yemeklerini kendisi yaparmış.
Melahat Hanım köşke taşındıktan sonra da daha önceki hayatını değiştirmemiş: Yine saat 6 da güne başlar, saat tam 12.00 de öğle yemeği için sofraya oturulurmuş.
Cumhurbaşkanlığı köşkü gibi yerde , pek çok kadının hayal bile edemeyeceği bir dünyada yaşamasına rağmen oldukça sade bir hayat sürmüş Melahat Hanım. Mesela en büyük hobisi köşke getirttiği dikiş makinesiyle kendisine elbiseler dikmekmiş. Yani kendi elbiselerinin çoğunu kendi dikermiş.
Protokolden, teşrifattan,sahte yapmacık, samimiyet gösterilerinden oldukça sıkılır, o yüzden yabancı ülke temsilcilerinin hanımlarıyla olan ilişkilerinde protokolü, resmiyeti bir tarafa bırakır, içinden nasıl geçiyorsa öyle davranırmış. Bu sıcakkanlı ve içten davranışları sebebiyle de oldukça sevilirmiş.Şakacı ve yapmacıksız tavırlarıyla herkesi kendine hayran bırakan bir kişiliği varmış. Hatta öyle ki Fransız elçisinin hanımı, "Ah hanımefendi, sizi bir daha görecek miyim" diyerek göz yaşlarına hakim olamamış ondan ayrılırken.
O köşke çıktıktan sonra Çankaya Köşkünün havası değişmiş. Çünkü Melahat Gürsel köşk çalışanlarına asla bir patron gibi değil ana gibi davranmış ve bu yüzden ona ‘’Ana ‘’ demiş çalışanlar.
Melahat Hanımın aynı zamanda oldukça tutumlu bir kadınmış. Köşkte bir tek lambanın bile boşuna yandığını görürse kızarmış. Çankaya köşkündeki salonun masalarına bile pahalı değil, Sümerbanktan aldığı lale motifli basit, sade ama oldukça güzel kumaşlar örtmüş.
Hayatı boyunca küpeden başka takı kullanmayan Melahat Hanım, yabancı ülkelerden gelen hediyeleri asla kabul etmez, yurt dışı gezilerine ise ‘’ devletin parası yok ‘’ Diye katılmazmış.
Çankaya Köşküne yeni bir soluk getirmiş olan Melahat Hanım köşkü hiç sevememiş. Nitekim Çankaya köşkünün tadilattan geçirildiği bir dönemde boya-badana işlerinin uzaması üzerine eşi Cemal Gürsel’e‘ Cumhurbaşkanlığı falan senin neyine? Ordunun en yüksek rütbesinden emekli olmuşsun. Bırak cumhurbaşkanlığını, çekilelim İzmir’deki evimize, emekliliğimizin tadını çıkaralım ‘’ demiş. Ama Cemal Gürsel bu sözlere ‘’ ‘Hanım hanım! Senin bu işlere aklın ermez, benim de bu cumhurbaşkanlığını, çok hevesli olduğumdan dolayı yaptığımı mı sanıyorsun?’ diye çıkışmış. Bunun üzerine ‘’ Senin aklın ermez ‘’ Lafını gurur meselesi yapan Melahat Hanım o zamanlar henüz genç kızlık çağındaki manevi kızlarını da yanına alarak Köşk’ü terk etmiş, İzmir’e yerleşmişler. Bir daha dönmemek üzere...
Aslında Melahat Hanım Cemal Gürsel’e ‘’ Bırak bu cumhurbaşkanlığını derken oldukça haklıydı. Zira Gürsel, 1960’ta hafif bir felçle başlayan hastalığının gitgide ilerlemesi üzerine 2 Şubat 1966’da ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’un özel uçağıyla tedavi için Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. Kısa süre sonra komaya girince 26 Mart’ta Ankara’ya getirildi. Hekimler kurulunun, sağlığının görevini sürdürmeye engel olduğuna ilişkin raporu üzerine, TBMM kararıyla 28 Mart tarihinde cumhurbaşkanlığına son verildi. Yerine, eski Genelkurmay Başkanı ve kontenjan senatörü Cevdet Sunay seçildi. Yaklaşık 7,5 ay komada kalan Gürsel, 14 Eylül 1966 günü vefat etti. Geriye hiçbir vasiyet ve kendisi ile ilgili dilek bırakmadı.
Cemal Gürsel’in Cumhurbaşkanlığı görevine son verilmesi üzerine Cevdet Sunay’ın eşinin hiç beklemeden hemen Çankaya Köşküne çıkması da Melahat Gürsel’in çok onuruna dokunmuş. Bu sebeple pek çok eşyasını Çankaya köşkünden almadığı, sadece kendisi için çok özel eşyalarını aldığı da onunla ilgili anlatılanlar içinde yer almaktadır.
Cemal Gürsel’in ölümünden sonra dış dünya ile ilgisini tamamen kesen Melahat Gürsel 23 Şubat 1975 de bir kalp krizi sonucunda hayata gözlerini kapadı ve İzmir’de toprağa verildi.
5- ATIFET SUNAY
Atıfet Hanım, İstanbullu bir babayla Bulgar göçmeni annenin çocuğu olarak 1908 yılında Üsküdar’da doğmuştur. 1929’da Cevdet Bey ile( Cevdet Sunay ) evlendiğinde kendisi 21, Cevdet Bey 31 yaşındaydı ve işin ilginç tarafı onun kocası Cevdet Sunay da bir önceki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel gibi Erzurumluydu.
Yarım asırdan fazla süren ( 53 yıl ) bu evlilikte Atilla, Aysel ve Argun isminde üç çocukları dünyaya gelmişti.
1918 de İngilizlere esir düşmekten, Kurtuluş Savaşında pek çok cephelerde savaşmaya kadar ömrü askerlikle geçmiş olan Cevdet Sunay 1960 yılında Kara Kuvvetleri komutanı, ihtilal sırasında da Genel Kurmay başkanı olur. Artık emekliliğe hazırlanırken dönemin başbakanı Süleyman Demirel, artık ağırlaşan Cemal Gürsel’den sonra kendisini cumhurbaşkanı olarak düşündüklerini söyler ve tabii ki Cevdet Sunay artık Cumhurbaşkanıdır.
Türkiye’de hakkında en fazla fıkra üretilen devlet adamlarımızdan biri olan Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı olunca Atıfet Hanımın,eşini kaybetmiş acılı Melahat Gürsel’in bavullarını toplamasını bile bekleyemeden, hemencecik Çankaya’ya yerleştiği söylenir.( 28 Mart 1966) Yani selefi Melahat Hanımın tersine Çankaya Köşkünde yaşamayı zaten isteyen bir hanımmış Atıfet Sunay.
Fakat büyük heyecanla taşındığı Köşk, viran haldedir: Atatürk döneminden kalma perdeler erimiş, halılar delik deşik, her taraf haraptır. İlk konuklar olacak olan Şah Rıza ve Farah Pehlevi geldiğinde onları oturtacak masa ve sandalye bulunmaz; devreye Orduevi girer ve Atatürk Orman Çiftliğindeki köşkten bazı eşyalar getirtilse de Çankaya köşkünün eksiği çoktur.
Atıfet Hanım o günleri şöyle anlatıyor:
"Çok güzel bir büfe vardı. Üstünde yemek pişirildiği için üstü yanmış, yağlarla, salçalarla kaplanmıştı. 24 kişilik yemek masası ve iskemleler vardı. Bunlar Viyana malı idi. Ama beyaz lakenin üstüne kat kat yeşil yağlıboya çekilmişti. Erkek Sanat Okulundan 3-4 öğretmen getirttim. Bu eşyaları tamir etmeleri için ricada bulundum. Sık sık ziyaretlerine giderek Cumhurbaşkanlığı sigarası, çikolata gibi hediyelerle gönüllerini almaya çalıştım. Perdeler yenilendi. Paşam( Cevdet Sunay ) aşağı kat için Hereke’ye metrekaresi 9 bin liradan halılar yaptırdı. Koridorlardaki halıların üzerine yolluklar diktirdim. Misafir geldikçe yollukları kaldırıyorduk. Yemek masası için, Kız Sanat Okulunda 24 kişilik örtüler yaptırdım’’
Sunaylar, De Gaulle’den Kraliçe Elizabeth’e pek çok ünlü misafire ev sahipliği yapar. Çavuşeskularla dost olurlar. Konuklar içinde Prens Philip ve Kraliçe’yi çok sevimli ama kızları Anne’i çok soğuk bulur Atıfet Hanım. Eski adıyla Farah Diba, evlendikten sonraki adıyla Farah Pehlevi ise o günlerde hep şahın bir önceki eşi Süreyya ile kıyaslanır.
Fakat köşkün eksikleri bitmek bilmez.
Kızları Aysel Önen, "Kraliçeye serilecek doğru dürüst bir çarşaf takımının olmadığını hatırlıyorum; ağabeyimin karısının çeyizindeki takımları getirerek çözmüştük sorunu" der.
Atıfet Sunay kılık kıyafetine de düşkündür. Elbiselerini çoğunlukla Faize Sevim Modaevi’ne yaptırır. Türk motiflerinin kullanılmasını özellikle ister. "Annem cumhurbaşkanlığı devrinde o kadar çok elbise diktirmiş ki, bazılarını hiç giymeden dolaba kaldırmış" diye anlatır gelini Sevgül Sunay. Yani selefinin ( Melahat Bayar) aksine tutumlu bir kadın değildir. Üstelik de yine Melahat Hanım’ın daha önce ‘’ Çok kötü günler bizi bekliyor’’ Dediği dönemler yaşanmaktadır ülkede.
1972 yılında Meclisin gündemindeki önemli konulardan birisi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı meselesidir. O günlerde Mevhibe İnönü Atıfet Sunay’ın arabuluculuğu ile Cevdet Sunay’dan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmemesini rica etmiş, bunun için adeta yalvarmış ama başarılı olamamıştı.
Mevhibe İnönü Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesini önleyememişti ama Atıfet Sunay, Talat Aydemir’in emriyle evlerini basan genç Harbiyelileri teşhis için karşısına getirdiklerinde duraksamadan hiçbirini tanımadığını söylemişti. Sırf idamdan kurtarmak için... Genç Harbiyelileri neden ele vermediğini ise Atıfet Sunay şu sözlerle anlatmıştır: `Her şeyden önce bir anneydim ve üç çocuğum vardı. Aslan gibi dört genç karşımda duruyor ve annelerine bakar gibi bana bakıyorlardı. `Evet bunlardı` desem hayatlarının söneceğini biliyordum. Bana göre suçlu olan bu körpecik çocuklar değildi. Vicdanımın sesini dinledim...’’
Atıfet Sunay’ın Çankaya Köşküne ev sahibeliği 28 Mart 1973 de eşi Cevdet Sunay’ın yedi yıllık görev süresinin sona ermesi sebebiyle biter.
Gelini Sevgül Sunay, “Kayınvalidemle kayınpederim yaşamlarının sonuna dek hep aynı odada yattılar. Kayınvalidem, eşini ağır hasta olduğu zaman bile hastabakıcılara bırakmadı, bir dakika bile başından ayrılmadı” diye anlatır.
Atıfet Hanım da eşi Sunay Paşa’dan söz açılınca, “Paşa keşke bir gün beni kırmış olsaydı
da, arkasından böyle yanmasaydım” derdi.
Eşine her zaman “Paşam” diye hitap eden Atıfet Han›m’ın eşiyle anlaşamadığı tek bir konu
vardı, o da yemek konusuydu. Atıfet Hanım’ın tavuk ve balıktan pek hoşlanmamasına karşılık, paşa da aksine, tavuk ve balığı çok severdi.
Tavuk ve balıktan hoşlanmayan Atıfet Hanım boş zamanlarında arkadaşlarıyla konken oynamaktan ve Karadeniz fıkraları anlatmaktan hoşlanan, nüktedan ve kendinden emin bir kadın olarak tanınıyor.
Atıfet Hanım eşini kaybettikten sonra 20 yıl daha yaşadı. 21 Ekim 2002 günü, İstanbul’da, International Hastanesi’nde zatürreeden vefat ettiği zaman 94 yaşındaydı. Zincirlikuyu Mezarlığına defnedildi.
Devam edecek.
Resimler:
1- Melahat Gürsel ve oğlu Özdemir.
2- Melahat Gürsel
3- Melahat Gürsel Anneler Günü Dolayısıyla Atatürk’ün Annesinin Kabrinde(İzmir 14.05.1961)
4- Cevdet Sunay ve Atıfet Sunay’ın düğün resimleri.
5- Cevdet ve Atıfet Sunay’ın gençlik yılları.
6- Atıfet Sunay
7- Atıfet Sunay Cumhurbaşkanı eşi olduktan sonra
8-Atıfet Hanım resmi bir davette
9- Atıfet Hanım ve bayan de Gaulle
10- Cevdet Sunay ve Atıfet Hanım İngiltere’de
11- Cevdet Sunay ve Atıfet Hanım baş başa.
YORUMLAR
Tarihte çok bilinmeyen yaşanmışlıklara güzel yolculuklar yaptık yine..
Zamanınıza, yüreğinize ve kaleminize sağlık..
:)
sami biberoğulları
Bu gün için 3. Bölümü de yazmıştım ama tam yazının sonuna geldiğimde elektrikler pat diye kesildi. Gitti koskoca bir bölüm. İşin doğrusu yeniden yazmaya da üşendim o saatten sonra. Yarın yeniden kolları sıvayıp devam edeceğim inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Güzel bir bilgilendirme bir döneme ışık tutuyor adeta tebrikler içtenlikle Sami Hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Tüm Cumhurbaşkanı eşlerine Allah'tan rahmet dilerim
Görevde olan eşleridir sonuçta
Dolayısıyla siyasi tarih içerisinde eleştiri alabilecek olan yengeler değil
Onlar sayın Reisi Cumhurlarımızı başarıyla taşımış, temsil etmişler
Eski zaman hanımefendisi olmanın gereklerini yerine getirmişler
Nihayet Hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
İlgiyle okudum saygı duydum örnek insanlar
Keşke günümüzde de bu incelikleri görme şansımız olsaydı
Takip edeceğim bu güzel yazıları hocam
Selam ve saygımla
sami biberoğulları
Bir meslektaşınız olarak onur duydum yorumunuzdan. Daha bir şevkle yazmaya gayret edeceğim.
Selam ve sevgilerimle.