- 422 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
FERHAT USTANIN ÇEKİCİ
Tarihimizde 93 Savaşı da denen 1877-1878 tarihli Osmanlı-Rus savaşında;Ruslar,Kafkas Cephesinde Erzurum’u almış,Balkan Cephesinde ise Yeşilköy’e kadar ilerlemişler ve Başkent İstanbul’u da taciz etmeye başlamışlardı.Sadece,Kafkaslar’da halkın büyük yardımı ve Müşir Derviş Paşa komutasındaki Osmanlı kolordusunun kahramanca savunması sonucu ;Rus/Gürcü (Kartell) ordusu Acaristan’a girememişti. Osmanlı topraklarını tekbaşına Ruslar’ın almasını içine sindiremeyen batılı devletler, araya girerler ve bir anlaşma yaptırılır..Anlaşma ile Balkanlar kısmen Osmanlı’nın elinden çıkar,Kafkaslar’da da Rus sınırı Doğubeyazıt’a kadar uzanır ve savaş süresince kahramanca savunulan Acaristan ile Kars,Ardahan "Savaş Tazminatı" olarak Ruslar’a terk edilir..Ruslar’ın sınırı bu şekilde Karadeniz’de de Hopa Kemalpaşa arasına yerleşmiş olur.
Bu bölgelerde Osmanlı kuvvetlerinin çeşitli şekillerde yok olması üzerine halk sahipsız kalır,asırlarca birlikte yaşadıkları Hırıstıyan komşularının saldılarına uğrarlar.Canlarını kurtarmak için bazı eşyalarını hayvanlarına,kağnılarına ve kızaklarına yükleyerek asırlarca yaşadıkları topraklarını terk ederler.Akınlarla gittikleri topraklardan perişan bir halde gruplar halinde İstanbul’a ve Anadolu’ya doğru göç ederler.Ancak yol uzun,doğa şartları kötüydü.Hastalıktan,açlıktan bir çoğu hayatlarını kaybeder.Yaşlılar ve bebek sahibi anneler kafilenin ilerlemesine engel olmamak ve düşman eline düşmemek için ölümü tercih ederler.Kendilerini veya çocuklarını sarp kayalardan aşağı atarlar veya azgın ırmaklara bırakırlar.Yiyecekleri kalmayan halk, ağaç kabuklarını,at gübresindeki tahılları yiyerek hayatta kalmaya çalışır.Zor şartlarda Osmanlı’ya ulaşabilenler de hoş karşılanmaz,kendilerine "Pis Muhacirler" diye hakaret edilir.Aslında Osmanlı halkı da yokluk ve yoksulluk içindedir.Uzun yıllardır devam eden savaşlar, bozgunlar halkı bıktırmış ve çalışma çağındaki insanını da kalmamıştır.."93 Muhaciri" de denen bu insanlar, Anadolu’un çeşitli yörelerine dağıtılırlar,oralarda yarıyacılık,çobanlık ve hizmetçilik yaparak hayatlarını sürdürürler.
Resim-1 93 Savaşı‘nda Balkanlar’dan göç eden bir kafile
(TRT Arşivi)
Kafkaslar’da bilhassa Acaristan’da da durum daha da kötüydü.Anlaşma gereği Osmanlı kuvvetleri Batum ve Çürüksu’dan çekildikten sonra Rus/Kartvel ortak kuvvetleri,büyük zafer kazanmış edasıyle parlak törenlerle Acaristan’a girerler.Önce topraklarını kahramanca savunan halk liderlerini sorgulayıp yok ederler,sonra karşı gelen halka saldırır ve savaştaki eziklik öfkelerini tatmin için şehirleri köyleri kan gölüne çevirirler.Canlarını kurtarabilenler dağlara,ormanlara sığınırlar,insan avı buralarda da devam eder.Bir kısmı deniz yolu ile Karadeniz sahillerine,bir kısmı dağları aşarak Anadolu içlerine doğru kaçarlar,olanak bulamayanlar da esareti kabul ederek geri dönerler.
Resim-2 Kafkasya’dan bir aile göç yolunda (TRT Arşivi)
Resim-3 Acara’dan deniz yolu ile göç (TRT Arşivi)
Bu kıyım esnasında; Çoruh Nehri,Karadeniz’e aylarca şehit taşır.Batum’dan Çürüksu’ya kadar kıyı şeridi, içi şehit dolu kan gölüne döner.Karadeniz’in bu kıyısı, kızıldeniz olur.Savaş Tazminatı olarak verilen bu toprağın ne kadar insanı vardı,ne kadarı şehit edildi,ne kadarı yollarda öldü ve ne kadarı Osmanlı’ya sığınabildi? Hiç kimse buna cevap veremedi,kimse bu kıyımın hesabını soramadı.Sadece Hopalı’nın.
Al aşağudan,vur yere,
Kurusun kanlu dere.
Biz Batum’i alamasak,
Girelum canlu yere.
Diye başlayan yanık kemençe sesi kulaklara küpe oldu.
Resim-4 Anlaşma ile Batum’dan ayrılan Osmanlı Kolordusu (TRT Arşivi)
O sıralarda Batum’a bağlı birer ilçe merkezi olan Artvin ve Ardanuç da Ruslar’a harp tazminatı olarak verilen yerlerdendi.Olayın geçtiği yer,Ardanuç’a bağlı Kontrom (Yolağzı) köyüdür .Burası Çadır Dağı eteklerinde kurulu küçük bir dağ köyüdür.Liderleri Şeyh Şamil’in 1859 yılında esir düşmesi üzerine Kafkasya’dan göç etmiş ailelerin yeniden kurdukları 13 hanelik bir yerleşim yeridir.Kafkasya’dan yeni göçtükleri için,topraklarından ayrılmanın,yabancı yerlerde ev bark kurmanın zorluğunu biliyorlardı.Bu bakımdan göçmeyi göze alamazlar, işgalin ilk günlerini yakındaki Korh Yeraltı Mağarasında saklanarak ilk şoku olaysız atlattılar.Tarım ve hayvancılık yaparak geçimlerini sürdürüyorlardı. Köyün ayrı kısmındaki Demirciler Mahallesi halkı ise ayrca sıcak demircilik de yapmaktaydı.Sanatlarını göçtükleri Ahıska’dan getiren bu üç hanelik mahallenin ileri geleni, Ferhat Usta adında sanatı kadar vatanseverliği ile de bilinen bir kişiydi.Sıcak demir atelyesinde oğulları ile çalışır; balta, keser, bıçak,nal gibi gereçler üretir,çevredeki köylülere satardı.Gelen alıcılardan haberler alır,çok üzülürdü.Çünkü Ruslar kendi yönetimlerini kurmuş,ilçelere askeri birlikler yerleştirmiş,çeşitli yerlerde jandarma karakolları da kurmuşlardı.Kasabalara ve verimli topraklara Ermeni,Rum,Rus ve Gürcü(Karvel) aileler yerleştirerek müslümanları azınlık durumuna düşürmek çabası içine giriyorlardı.Türkçe bilenleri çercilik yaptırarak köy köy dolaştırıp ucuz bedelle halka incik boncuk satıyor veya hibe ettiriyorlardı.Bu arada da halkın dilinden ve dininden soğutmaya ve Osmanlı ile olan gönül bağlarını koparmaya uğraşıyorlardı.Yanlarına gelen halka;"Siz aslında Kartvel ırkındansınız.Osmanlı, dedelerinizi zorla Müslüman yaptı,dilinizi ve dininizi değiştirdi.Şimdi de Sizi Ruslar’a sattı,aklınızı kullanın ve rahat edin." diye konuşmalar yapıyorlardı.Halktan birisi;"Osmanlı sizin dedelerinizi niçin zorla Müslüman yapmamış,buna zamanı mı,yoksa gücü mü yetmezdi."? Şeklinde bir karşılık verirse o kişi ertesi günü artık görülmez olurdu.Bu şekilde çalışan birisi de Niko isimli bir Ermeni Çerçiydi.Niko da halka incik boncuk dağıtır,türküler söyler ve halkı asımile etmeye uğraşırdı. En çok tanınan da;
Ali,Veli,Mehmet.
Ne biçim isim?
Niko,Petro,Nikola.
Oh!..Ne ala isim.
Şeklinde başlayıp devam eden türküsüydü.Durumu anlayan halkın sinirleri tepesine fırlıyor,ancak ellerinden birşey gelmiyordu.Osmanlı’nın bir gün kendilerini kurtaracağı inancı ve imanı ile birbirlerine daha çok kenetleniyorlardı.
Resim-5 Demirciler Mahallesinden Yolağzı Köyü
Yaşam; baskılar ve asimile etme çabaları ile sürüp giderken, bir gün Çerçi Niko’nun yolu, Ferhat Usta’nın atelyesine düşer.Konuşma esnasında Ferhat Usta ;"Ola Niko!.. Çok güzel türküler söylermişsin,hele bir de de,kulaklarımızın pası silinsin" diye istekte bulunur.Niko örste demir dövmekte olan Ferhat Usta’nın yanına yaklaşır ve başlar bağırmaya:
Ali,Veli,Mehmet,
Ne biçim isim?
Diye söyleyince Usta, çekicini tüm gücü ile Niko’nun kafasına indirir.Orada yığılıp kalan Niko’nun cesedi örsün temeline kazılan çukura gömülür,üstüne tekrar örs yerleştirilir.Atelye eski haline getirilir.Olay Ferhat Usta ve oğulları arasında bir sır olarak kalır,kimseye söylenmez.Ferhat Usta sadece sırdaşı ve akrabası olan Irmaklar Köyü‘nde Mahmut isimli arkadaşına anlatır.Aradan bir zaman geçtikten sonra akrabaları Niko’yu aramaya başlar.Yörede gücü, kuvveti ile bilinen iri kıyım bir güreşçi yakını, iz sürerek Mahmut’un evine kadar gelir,akrabası Niko’yu sorar.Mahmut da "Bana Kontrom’a gideceğini söylemişti,ama akşam oldu,istersen bu gece misafirim ol,sabah erkenden gidersin".der. Misafir odasına geçerler,akşam yemeği yenilir.Güreşçi divanın başkösesine oturtulur,arkasına yastık konularak dinlenmesi sağlanır.Ancak konuşmaları devamlı bir şekilde dil ve din üzerine olur,Mahmut konuyu değiştirse de konuk,bildiğini okur.Mahmut’un dayanma gücü sınırları zorlasa da iriyarı güreşçi karşısında sesini bile yükseltemez.Bir ara güreşçi kalkıp duvarda asılı kılıcı görmek ister.Bunun üzerine Mahmut "Sen keyfini bozma,ben getirim" der ve kılıcın yanına fırlar.Kılıcı eline alır,kınından sıyırır,havayı sağlı sollu birer kere biçer ve tuttuğu sap tarafını alması için güreşçiye uzatır.Güresçi almak için başını yastıktan kaldırıp doğrulduğu anda yatay bir kılıç darbesi ile başı gövdesinden ayrılır.İri başsız gövde, çırpınarak divandan döşemeye başının yanına yuvarlanır.Gürültü üzerine diğer odadaki aile bireyleri odaya girer.Yerde kanlar içinde depreşen iri gövdeyi ve dili dışarı fırlamış,gözleri şaşkınlık içinde irileşmiş kocaman kelleyi hayretler içinde görürler.Daha sonra evin alt katındaki ahırda döşemelerin altına bir çukur kazarak elbiseleriyle birlikte güreşçiyi oraya gömerler,döşemeleri yerlerine tekrar yerleştirirler.Misafir odasını ve ahırı eski haline getirirler.
6-Ferhat Usta’nın Torunları Demirciler Mahallesinde
Olayı hiç kimse ile paylaşmazlar,ama zamanla kulaktan kulağa fısıldanır..Mahmut’un adı "Kanlı Mahmut" olarak kalır. Ferhat Usta ise örste demir dövmeye devam eder.Daha sonra oğulları da kendilerine ayrı atelyeler açarlar,küçücük mahalle çekiç sesleri ile inler.Ancak Ferhat Usta’nın çekiç sesi farklı olur,çok uzaklardan da yankı bulur.
Fevzi Durmuş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.