Hiç yapmadığım şeyi yapmış, beddua etmiştim
Bazen, hiç beklemediğin anda seni şaşırtan durumlar olur ya, işte o anlardan birini daha yaşıyordum. Harika, keyifli, sesli kahkahalar atabileceğimi ispatlayan bir gündür bu gün dersin ya, tam da öyle’.’’ işte, dediğim günlerdendi yaşadığım o günler....
Hani, takılırsın, bir an ürperir, içinden sanki bir uçak geçmiş de, yol yol olan yüreğni birden bire bir rüzgar doldurur, uçurur seni, savurur ordan oraya, kendindesin ama kontrolden çıkmış bir araba gibi serserice uçuruma doğru giden bir arabaya döner vücüdun ve aklın başından gider, deli olmak an meselesi der, durmadan yutkunduğun anlar olur ya,.. Birden bire işte o anlardan birine dönüştü o günüm
‘’Mutluluk’’ ne kadar da kolaymış, ne kadar da yakınmış,yıllardır neden? Mutlu olamıyorum ben, neden?- hep mutsuz biriyim diye düşünürken, oysa ne kadar da yanıldığımı, mutluluğun ne kadar güzel ve de özel bir duygu olduğunu,.. bunu o günlerde öğrendim.
Bunca zaman hem kendime, hem de mutluluk denen o duyguya haksızlık ettiğimi düşündüğüm günlerdendi bu günler.
.. Oğluma çok teşekkür ediyorum bu duyguyu bana bir kez daha, yeniden yaşattığı için. Bir kez daha derken, ilk önce okumaya karar vermesiyle bana inanılmaz bir mutluluk yaşatmıştı
Benim oğlum da artık Üniversiteli diye düşünüp, harika duygular yaşamış çok mutlu olmuştum..
Bazen, arkadaşların, komşuların çocuklarından konuşup bahsederken,. Oğlum yada kızım, üniversite okuyor, ya da üniversiteyi bu yıl bitiriyor, ya da bitirdi,.. dediklerinde içim bir tuhaf olur, garip bir burukluk sarardı içimi..
Şimdi oğullarımdan bir tanesi bana bu güzel duyguyu yaşattığı için oma çok teşekkür ediyor, bu mutluluğun devamının gelmesini istediğim günlerden bahsediyorum...
Oğlum, Zonguldak Karaelmas üniversitesine yerleştirildiğini öğrenince, o görkem, o duruş, o yürüyüş, havalarda uçuşan gülümsemeler, ayakları adeta yerden kesilmişti.
O ne havaydı öyle?O ne rüzgardı esen,anlatılamaz anlatılamazdı..Ben ise oğlumu onca zaman tanıyamamış olmanın şaşkınlığını yaşıyordum, biraz buruk, biraz mahcup bir şekilde...
,,Adeta İnsanlara bir metre yukarıdan bakıyordu ve kafeye gelip giden arkadaşları bunun farkındaydı ve hemen hepsi, Gökhan’a bir haller olmuş, bu ne dayanılmaz bir hava böyle? Yarı kıskançlık, yarı karışık şaka bir hava esiyordu kafede…- oysa Oğlum bütün bu konuşulanlardan haberdar değildi,yada haberdardı da,… umursamıyordu,Hiçbir şeyi duymuyor, onların söylediklerine de takılmıyordu..
Onlar dediklerim kişiler, Kafeye gelip giden müşterilerdi.Onlarla okadar yakın olmuştuk ki, artık hep bir aradaydık ve onlara müşteri olarak bakmıyorduk ..Onların müşteri olmaktan çıkıp,Kafenin olmasa olmazı olmuşlardı…Okadar ki kovsan da gitmeyecek kadar yani...
Bazen onlara o kadar çok kızıyordum ki, onların benim o kızmalarıma aldırdıkları falan yoktu, adeta bir bütün olmuştuk. Ama arada sırada da olsa abla, sende Gökhan gibi oldun demeden de geri kalmıyorlardı.
Neden? Gökhan gibi,…bu duruma küçük bir açıklama yapabilirim. Bu yukarıda anlatmaya çalıştığım o gurup, PC başına oturma süreleri, en fazla yarım saat ve ondan sonrada, ya bir açar mısın? Beş dakika, ya da iki dakika bir şeye bakabilir miyim? Bu istekler git gide çoğaldı ve o kadar çok sıklaştı ki, artık her birimiz neredeyse bunalıma girmiş, ters yüz olmuştuk onların bu pervasızca istekleri yüzünden.. onlarda rutin bir hal almış, akşama kadar böyle devam edip gidiyorlardı..
Bunlar bir kişi değillerdi ki, bir sürü kişi idiler ve onları gören daha küçükler de bu tür isteklerde bulunmaya başlayınca, hepimiz bir çeşit sinir harbi yaşamaya başlamıştık açıkçası
Her birine iki dakika, akşama kadar kaç dakika ediyordu ve bir de bunu aya vurursak, gel de işin içinden çık çıkabiliyorsan... Anlatıyorduk, izah ediyorduk ama bir türlü anlamıyor, gene de bu tür isteklere devam ediyorlardı.
.. Ha birde bu yetmiyormuş gibi, ana masayı da kullanmaya çalışıyorlardı, yetmiyor bir de telefonu kullanıyorlardı. Ücrete gelince de ücreti gıdım-gıdım veriyorlardı. Her birinin yığınla borcu vardı ve borcum mu var? Hiç birisinin umurunda değildi, o vermiyorsa ben neden? Veriyorum havasındaydı hemen hepsi.İşte ben ve bu iş yeri böyle bir gurubun derdini çekiyorduk, sadece dertleri olsa, bir de kaprislilerdi ki, bir de o kaprislerini çekiyorduk üstelik….Bunlarla uğraşmaktan başka müşterilere adapta olamıyor, onlarla ilgilenemiyoruz bir türlü....
.. Ama öte yandan bütünüyle bu gurubun tamamı değilse de çoğu, Gökhan’ı sevmediği bir gerçekti.Gökhan onlara indirmiyor, onlar gibi lak-lak etmiyor ya bu yüzden Gökhan’ı sevmiyorlardı.Onlara kızıp bağırıyor, olmadı isteklerini geri çevirip, onlara hayır diyordu...Eğer ben olmasam var ya,.. Hepsini tuttuğu gibi kapının önüne koyacak, bunu da biliyorum. Her ne kadar da Gökhan’a yüz vermiyor olsam da onun bu iş yerinde bir güvence olduğu kesindi... Hem Gökhan’ın olması, bu iş yerine ayrı bir hava da katıyordu üstelik...
Gökhan’ın kafede oluşu, hem bana hem kardeşine, hem de müşteriye güven veriyordu. Huysuz inatçı, kendini beğenmiş tavırları olsa da, ‘’Gökhan da apayrı bir çekicilik’’, ve çok garip bir etkileyici gücü vardı insanların üzerinde.Ve bir süre sonra o insanları kendi eksenine çekebiliyordu ve bu durum Gökhan da çok başka bir özellikti aslında..
Gökhan, Zonguldak karaelmas üniversitesine gitmek için hazırlanırken, yani gün sayarken sabırsız tavırları hemen göze çarpıyordu. Hareketleri, yüzündeki o mutluluğun tarifi yoktu bana göre..anlatılacak bir durum da değildi zaten... Aslında benim durumumda birisi, bu durumdayken, oğlunu okula yollaması mümkün değildi.
Ama ben ona asla kıyamadım ve ben onun o mutluluğunu hiçbir şekilde tırpanlayamazdım. Her zorluğu göğüslemeyi göze alıp, Gökhan’ı okuması için o -okula yolladım ve bana kardeşi de çok büyük bir destek verdi, yoksa tek başıma elbette ki bu zorluğun altından kalkacak, o kadar sorumluluğu üstlenecek, durumda değildim.
Gökhan’ı okula yolladık, Gökhan artık yoktu ve ben Serkan la birlikte iki başımıza kaldık.Aman Allahım, ya ben, ya beni bir görsen, hayatımın hiçbir devresinde bu kadar gözyaşı dökmedim..Onca acı yaşadım, onca sıkıntı çekmeme rağmen,, hiç bu kadar gözyaşı Akıtmamıştım.
.. Oğlumun arkasından döktüğüm gözyaşları bir ırmak olmuş, durmadan akıyorlardı yanaklarımdan..Kocaman İstanbul bana dar gelmiş, sığamıyorum hiçbir yere.Oğlumun evden ayrılması bana neden? bu kadar çok koymuştu, bunu bir türlü anlamıyordum. Bir yandan mutluydum, bir yandan da hüzünler içerisinde çırpınıyorum. Ne evde ne de iş yerinde duramıyor, oğlumun yüzüne dahi bakamıyordum. Bu garipliğin nedeni neydi? Bilemiyorum ama ben kendimi çok kötü hissediyordum. Sanki son dayanağım yıkılmış, kendimi bir boşluktan aşağıya düşürmüşüm gibi hissediyordum. Oysa ne güzel, ne kadar mutluluk verici bir durumdu, oğlum sadece okumaya gitmişti, hepsi bu
İşte, oğlumun bir kış boyunca evde olmamsı, tek başına oralarda hayata atacağı bu ilk adımda onun yanında olamamak, onu nerde ne yapacağından haberdar olamamak mı, bana zor geliyordu acaba?
meğer ben oğluma ne kadar çok alışmış, ona ne çok güvenmiş, onu kendime kocaman bir destek olarak görmüşüm de bundan haberim yoktu.Bütün bunların ne kadarını biliyor, ya da farkındaydı bilemiyorum ama ben kendimi yapayalnız hissediyordum, ve her yer ıssız olmuştu.Ev, sokaklar boşalmış, iş yeri ıssızdı, ne bileyim,PC ler bile sanki hüzünle bana bakıyorlardı..
Ben aralıksız ağlıyor, yaşlarım göz kapaklarımdan hiç eksik olmuyor, kirpiklerimi oynattığım an yaşlarım yanaklarıma dökülüyordu.
Bakışlarımda durgunluk, yüzümde çok garip bir hüzün oluşmuş, hem gurur hem de tarif edemediğim, karma karışık duygular içerisinde kaybolmuş bir durumdaydım.
..Gökhan, Zonguldak’a gitmeden önce, arkadaşının tamir için getirdiği PC de yapıp ona vermek istiyordu ve PC’nin bir parçası eksikti..Gökhan o eksik parçayı almak için Kadıköy’e gitmesi gerekiyordu. Arkadaşının arabası vardı, ve hazırlanıp, o arkadaşının arabasına binip, arkadaşıyla birlikte Kadıköy’e gitmeye hazırlanıyordu.
Gökhan, ı n elinde PC kasası ile kafeden çıkmış arabaya doğru giderken, bende kafe’nin mutfak olarak kullandığımız, o mutfak kısmından dışarıya onlara bakıyorum.
Gökhan, kucağında taşıdığı kasayı arabaya yerleştirmesi için, arkadaşı arabanın kapısını açtığı anda, tam bu sırada karşı yönden gelen bir başka araba, açık olan kapıya çarptı.. Gökhan o açılan kapı ile, karşı yönden gelen arabanın arasında kaldı ki, ezilmesine ramak kalmış, nerdeyse ölümle burun buruna gelmişti. Ben o anda derin bir nefesle birlikte acı bir iç, çektim ve bir elimde patates, bir elimde bıçak, olduğum yerde adeta donup kalmışım...
Tam bu sırada, kafede ki müşterilerden ‘’Cem yanıma gelerek, dışarıya baktı ve oh ya , ne vardı vursaydı ona araba,..ölseydi ne iyi olurdu’’,.. boyuk iş demez mi..Tam karşımda duran Orhan da söylenenleri ve de beni şaşkınlıkla seyrediyor, benim o anki duruşumu ve de vereceğim tepkiyi merak ediyordu..
Cem’in söyledikleri azmış gibi,.Arkadan Emrullah salağı geldi, oda,yok ölmese de kütrüm kalsa demez mi?.
Ben o an orada yaşanan o olayın şokunu yaşarken, birde bunların bu konuşmaları beni çileden çıkarmış, her ikisine de var gücümle bağırdım. Sonra da onlara, siz Gökhan’dan ne istiyorsunuz? Diye sordum.Sonrada Emrullah’a bakarak, inşallah en kısa zamanda senin başına da bir iş gelir, diye geçirdim içimden....
Bu benim hiç yapmadığım bir şeydir ‘’beddua etmek’’… Ama o an benim içim öylesine yanmış, canım çok acımıştı… Bunu anlatamam.’ hem anlatılacak kelimeleri bulmam da imkânsız. Bütün bunları düşünmek, bütün bu olanları toplayıp, bu şekilde buraya getirip, aktarırken bile içim acıyor, tüylerim diken, diken oluyor, ürperiyorum.
O iki utanmaz, gitmemiş, gene kafede kalmış hiçbir şey olmamış gibi oyun oynamaya devam ettiler... Ben ise o sinirle akşamın nasıl olduğunu hatırlamıyorum bile.
Gökhan, Kadıköy’den gelince ona sımsıkı sarıldım, ağlamamak için kendimi zor tuttum..
Gökhan, anne, bana bir şey olmazdı sadece arabanın kapağı zarar görürdü o kadar, dedi ama beni sakinleştirmek o kadar da kolay değildi
Oğlumun orada, yaşadığı o olay sırasında, arkadaşlarının onun hakkında konuştuklarını oğluma söylemedim,..Oğluma bir şey söylemedim ama öte yandan dayanılmaz bir acı çekiyordum ve bir düşünsene, her şey benim gözlerimin önünde olup bitmişti.
Gökhan’ın kafede olması benim daha özgür, daha az yorulmam anlamına da geliyordu ayrıca.
..Beni erkenden eve yolladılar ki, sanki eve gelince kendime gelecekmişim gibi, ama evdeydim.
Gözlerimi her kapadığımda o olayı yeniden yaşıyordum..Bu yüzden çarçabuk uyumak, uyanınca da sabah olsun, erkenden işime gideyim istiyordum...
O gece oğullarım eve gelir gelmez Serkan, anne, senden korkulur ha dedi
Ne oldu oğlum,… -benden, neden? Kokulur..-diye sorunca da..
Serkan, derin bir gülümsemeyle, ‘Emrullah’ bu akşam hastanelik oldu dedi
Heyecanlı bir şekilde.. -yahu anlatsana, ne oldu? Emrullah’a..
Allah içimi biliyor ya,..
Oğlum, anne Emrullah, hastanelik oldu deyince, hiç üzülmedim, hadi anlat ya ne oldu? Israrlı bir şekilde sordum
Serkan yarı tebessüm, yarı hırs çünkü o da onların o sözlerine çok içerlemişti..Bu yüzden olayı anlatırken, sanki haz almak istiyordu, ya da bana öyle gelmişti, ne bileyim artık…
Serkan, nihayet olayı anlatmaya başladı.
.. Bu yukarıda anlatmaya çalıştığım gurup, hemen her hafta futbol oynamak için halı saha kiralayıp, orada futbol oynuyorlar ya,o günde futbol oynamak için takımı tamamlamaya çalışıyorlardı.Onlar bu takımda Gökhan da olsun istiyorlardı ama Gökhan onların bu isteğini yerine getirmemiş, onlarla birlikte Halı saha da maç oynamayı kabul etmemiş, onlarda takımı tamamlamak için zorlanmışlardı ve Gökhan’a da bu yüzden kızmış, sinirlenmişlerdi, neden bizimle oynamıyorsun, diyerek.. yani Gökhan onları takmadığı için, onların bu teklifini kabul etmemişti..Onlar da bu yüzden Gökhan’a biraz kızmışlardı.Gökhan onların teklifini kabul etmeyip, oynamayınca, onlarda takım kurmakta biraz zorlanmışlardı ama gene de bir şekilde takımı tamamlayıp, halı sahada top oynamaya gitmişlerdi…
…İkili mücadelede, Emrullah yere düşüyor, hakem faul vermeyince,Emrullah da arkadaşıyla ağız dalaşına girmiş, sanırım arkadaşına sövmüştü..arkadaşı da buna, sen ne diyorsun?Deyip, Emrullah’a bir tekme sallıyor,savrulan o tekme yerde yatan Emrullah’ın kalbine isabet ediyor,Emrullah o an kısa bir baygınlık yaşıyor, ve ardından çağrılan bir ambulansla hastaneye kaldırılıyor.Arkadaşlarından hiç birisi Emrullah la ilgilenmiyor, onunla hastaneye dahi gitmediler...Emrullah için..Kimse kılını dahi kıpırdamayınca, yakın arkadaşı olan Burak ötekilere saldırdı, siz ne yapıyorsunuz?,ne biçim arkadaşsınız, neden? ilgilenmiyorsunuz, diye.Hiç kimse umursamadı ve maçı yarıda bitirip, herkes dağıldı ve evlerine gittiler..
Elbette ki, gene de ona bir şey olsun istemezdim ama günün sabahı beni çok üzmüştü, o ve Cem.Cem’i sordum..
Cem de her hangi bir sıkıntı yoktu, belki başka zaman, dedim Serkan’a
Öyle bir duruma gelmişim ki, hiç inanmadığım şeylere inanmaya başlamış, bak gördün mü?, onlar benim canımı yaktı, benimde onlara ahım tuttu, diyebilmiştim..Bilemiyorum belki çok kötü bir düşünce idi ama bu duruma hiç üzülmemiştim.Hatta ertesi gün Kafede bu düşündüklerimi herkese de açık bir şekilde söyledim, Emrullah’a ahım tuttu diye..
Ama bütün bu olanlardan ve benim düşüncelerimden Gökhan’a hiç bahsetmedim, hem etseydim bile Gökhan, onları kala almazdı ki. Anlatsaydım Gökhan’ın ilk söyleyeceği şey,, anne takma kafana, diyecekti bana, biliyorum...
Bir yandan Kafeyi Serkan la ikimiz nasıl? Halledeceğiz diye düşünüyor, bir yandan da Gökhan’ın evden ayrılışı beni çok üzüyordu ama her ne olursa olsun, bu düşünceye alışmaya çalışıyordum. Öte yandan da, Hiç durmadan acı-acı akan bu yaşlarıma bir anlam veremiyordum. Sonra şöyle bir dikildin ve başka okuyan gençleri düşündüm, onlarda evinden ayrılmış, okulunu bitirip, gene evlerine geri döneceklerdi, ya da ne bileyim dönmüşlerdi ve sonrada başka bir telaş başlamıştır onlar için,örneğin, iş bulma telaşı. Oysa Gökhan Okulu bitirip gelse bile iş arama gibi bir sorunu yoktu, olmayacaktı da.
Belki yeterli bir çözüm değildi ama gene de içime su serpip, beni rahatlatmıştı bu düşüncem.
Şurası bir gerçek ti, benim daha çok çalışmam, daha bir dayanıklı olmam gerekiyordu, aynı zamanda da Serkan’ın..tabi ki de.
Gökhan,Bir ara gidip, okul ve de ev işini halledip geri gelmişti ve artık Gökhan’ın gidiş günü gelmiş çatmıştı,Gökhan Artık bekle beni Zonguldak karaelmas üniversitesi, ben geliyorum diyecekti.. Gökhan’ın eşyalarını bavula yerleştirilmek apayrı bir keyif ti benim için, bir yandan da hala hüzünlenip ağlıyorum.
Elimden gelse evin içinde ne varsa hepsini o bavula sığdıracaktım, elbette bu mümkün değildi. Önce üstüne başına bir şeyler almak için Kadıköy’e gitmiş, bütün o mağazaları dolaşmış, vitrinlerine bakıp,o kıyafetlerin hepsini almak istedim oğluma.Oğlum okula gidip gelirken çok sık olsun, hiçbir eksiği olmasın istiyordum. Oysa öğrenciliğin en önemli tanımı, zevki eksiklik çekmekti, sonrada o anları birer anı olarak anlatmak.
Bütün bunları bilmeme rağmen, gene de ben her şeyi paketleyip, oğluma vermek istiyordum.
Oğlumun bavulunu bir güzel hazırladım, Gökhan, her ne kadar da bana, anne yeter dese de ben bir anne olarak oğluma, nelerin lazım olabileceğini biliyordum, çünkü.
İçimde yanan o kor ateşin ısısını oğluma yansıtmak da itemiyordum, bu kadar sıkıntıyı yaşamamın nedeni ise çocuklarımın babasının hayatta olmamsı, ve bütün bu olan bitenleri görememesi, her şeyi ben tek başıma göğüslememden kaynaklanıyordu.. Oğlumun babası olmuş olsaydı, y a o gider, yada ben giderdim oğlumu orada yerleştirir gelirdik.Ben bunu yapamıyor, oğlumla dahi gidemiyordum burada ki işi bırakarak, çünkü işimiz zordu,Serkan ise henüz bir çocuk sayılırdı.
Dayanılmaz bir sızı bir acı çekiyordum, olsun yapması gereken bu ise yapmalı başarmalı deyip bu şekilde kendimi avutuyordum. Ayrılık saati gelmiş oğlumu evden uğurlarken dilim tutuldu, elim ayağıma dolandı.Oğlumu komşunun arabasına bindirirken, o ana kadar tuttuğum gözyaşlarıma artık hakim olamamış, çeşmeden su akar gibi yaşlar yuvarlanırken yanaklarımdan,Gökhan, şaşkınlıkla bana bakıyor ve arabanın içinden bana el sallamakla yetiniyordu ancak..
Oğlumu yolcu ettikten sonra aklıma olmadık şeyler gelmeye başladı.Acaba?Oğlumu evden yollamış mıydım..Oğlum oradan bir kız bulursa, bir daha bizimle olur muydu?
Hani derler ya vakti geldi mi, bütün kuşlar yuvadan uçar diye. Gökhan da bu yuvadan uçmuş muydu?
Ben gerçek bir yalnızlığı da böylelikle tatmış mı oluyordum şimdi?.Evet vakti zamanı gelince yavru kuşlar kanatlanır ve de yuvadan uçarlar, sen kendine bak, derken de içim daha bir başka şekilde acıyor, yaşlarım daha bir yoğunlaşarak akıyorlardı artık.
Gökhan,Zonguldak’a varır varmaz beni arayarak, anne, anne buradayım birazdan bir arkadaş gelip beni alacak, eve gideceğiz dedi.Evet oğlum evden çok uzak bir yerde olmasa da gene de uzaktı ve o bir öğrenciydi artık..
Zaman ilerledikçe yavaş- yavaş da olsa Gökhan’ın yokluğuna alışmış,Serkan, ara oğlunu gelsin, demiyordu bana..Gökhan, evden kafeye ne zaman gelir?Diye de dışarıya bakmıyorduk. Gökhan la artık.’sadece Netten konuşuyorduk, o da rast gelirsek tabi ki de.
Gökhan’ın evden ayrılması Serkan’ı kendine getirmiş, Dükkanı bir sahiplendi, bir sahiplendi sorma gitsin..Aynı zamanda bir okadar da beni şaşırttı üstelik. Hiç ilgisi olmayan işleri yapıyor, hiç görmediği eksikleri de görmeye başlamıştı. Serkan akşama kadar iş yapmaktan neredeyse hiç oturamıyordu. Mmm Harika bir şey olmuştu. Serkan oyun oynamayı da bırakmış, kafe’nin gelirini daha bir artırmanın yollarını aramaya başladı. İki yıldan beri adeta besleyip büyüttükleri o oyunu da satışa çıkarmışlardı.O oyun için ne sabahlar gördü bu kafe, ne küfürler dinledi bu PC ler, ne sesler yankılandı bu duvarlarında ve artı içilen sigaralar ve de o sigaradan çıkan dumanları saymıyorum bile…. Evet her şey nasılda bir anda değişmişti..Her şey sanki birden ters yüz olmuştu..Oysa değişen hiçbir şey yoktu sadece oyuncular dağılmıştı okadar, ve onların yerini de başkaları dolduracaktı, doldurmaya başlamışlardı bile...Hiç de fena olmamıştı onların dağılıp gitmesi’.Birçok şey de onlarla birlikte çıkıp gitmişti kafeden ama gitmeyen şeyler de vardı, örneğin sigara ve de dumanı gibi, izmaritleri ve izmaritlerden, ortalığa dağılan o pis koku, bir tek o dumanı yok edemedim, o sigara izmaritlerini benim yardımımla yok edebiliyorduk ancak..
İkisinin de ortak oynadıkları, onca emek verdikleri o oyun artık satılıktı.Gökhan, oyunu satmakta kararlı olsa da Serkan pek satma taraftarı değildi ama kısa bir süre sonra onu da ikna etmişti,Gökhan..- çünkü arada da olsa o oyunu satın almak isteyenler oluyordu, ancak fiyatını pahalı bulup vaz geçiyorlardı almaktan
Hele Gökhan, ne emek vermiş, ne uykusuz geceler geçirmiş, artı ne paralar harcamıştı o oyun için.Artık her ikisi de sıkılmışlardı o oyunu oynamaktan,hem her şeyde bir son olduğu gibi, bu oyununda bir sonu vardı ve o son gelmişti artık...Oyun şansa satılırsa eğer Gökhan’a da bir harçlık olacaktı.Ben her zamanki gibi muhalefet ediyor, ‘’Yok beceremez,’ Gökhan bu oyunu satamaz, diyordum habire..
,,,,,,
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.