- 816 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
CUMHURBAŞKANLARIMIZIN EŞLERİ VE KISA HAYAT HİKAYELERİ 1. BÖLÜM.
Efendim bu yazı dizisine başlamadan önce hemen bir noktaya itirazlarımı yapayım, ondan sonra yazı dizimize başlayayım.
Bizim lisanımızda ‘’First Lady’’ diye bir şey yoktur. Ama gelin görün ki yabancı hayranlığı o kadar iliklerimize kadar işlemiştir ki gelmiş geçmiş ya da hali hazırdaki cumhurbaşkanımızın eşinden bahsederken ‘’First Lady ‘’ diye bir tabir kullanıyoruz.
Dahası ilk TBMM binamızın meclis başkanlığı odasının girişindeki levhada ( eski adıyla ‘’Riyaset Odası’’ kapısında ) ‘’Speaker’s Room’’ Yazıyor ve bu da yetmezmiş gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün odasında da ‘’ President ‘’ Levhası asılmış. Kim asmış hemen söyleyeyim: Sabancı Vakfı - Philip Morris Tütün Kumpanyası…
Ne zaman olmuş bütün bu işler? 15 yıl önce…( Şu yazıyı mutlaka okumanızı tavsiye ederim: www.orduhayatgazetesi.com/yazarlar/suclusunuz.html)
*********
Evet..Ana konumuza dönelim.
***************
1- LATİFE HANIM
Cumhurbaşkanlığı köşküne ve TBMM ye katılan ilk kadın kimdir diye soracak olsak elbette ki bu sorunun cevabını herkes bilir.
Ecnebi tabiriyle Türk Milletinin - Cumhuriyet dönemi dediğimiz dönemde - ilk first lady si, Türkçede ise ilk ecesi elbette Latife Hanımdır.
Latife Hanım 29 Ocak 1923 ile 5 Ağustos 1925 tarihleri arasında yaklaşık olarak iki buçuk sene boyunca -Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmeden önce ve ilan edildikten sonra - İlk ecemiz olmuştur. Ayrıca bir milletvekili olmadığı halde Atatürk’ün de ricalarıyla TBMM oturumlarını konuk olarak izleyen ilk kadındır.
Peki kimdir Latife Hanım?
Latife Hanım 1898 yılında İzmir’de dünyaya gelmiştir. Ailesi aslen Uşaklıdır ve bu aile Uşak’ta yaşadığı yıllarda ‘’ Helvacızadeler’’ Diye anılırken İzmir’e göç ettikten sonra ‘’Uşakizadeler’’ Diye anılmaya başlanmıştır.( ‘’Uşşakizadeler’’ olarak yazan da vardır ve Halit Ziya Uşaklıgil de bu sülaledendir.)
Latife Hanımın babası Muaammer Bey, Annesi ise Adeviye Hanımdır. Vecihe , İsmail, Münci , Ömer ve Rukiye adında beş kardeşi daha vardır ve kardeşlerin en büyüğüdür.
İlk okulu kendi köşklerinin bahçesindeki Camlı Köşkte, Orta okul ve lise tahsilini İstanbul Arnavutköy Amerikan Kolejinde tamamladıktan sonra Paris’te Sorbonne Üniversitesinde Hukuk ve Siyaset Bilimi okudu.
İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve Almanca bilen Latife Hanım, Sakarya Savaşının kazanılmasından hemen sonra tahsilini tamamlamadan Türkiye’ye döndü.
9 Eylül 1922 de Türk ordusu İzmir’e girince Mustafa Kemal için güvenli bir karargah arayışına girilmişti. İşte bu noktada en güvenli ve uygun yer Uşakizadelerin köşküydü. Köşkte sadece Latife Hanım ve babaannesi kalmaktaydı.
14 Eylülden itibaren Uşakizadelerin köşkünde kalmaya başladı Atatürk. Bu misafirliği on altı gün sürdü.
Daha sonra Atatürk’ün annesi de bu köşke geldi. Yirmi sekiz gün bu köşkte yaşayan Zübeyde Hanım 14 Ocak 1923 de vefat etti. Mustafa Kemal annesinin kabrini ziyaret edebilmek için ancak 27 Ocak 1923 te İzmir’e gelebilmişti. Ama öyle anlaşılıyor ki İzmir’e gelişinin bir amacı daha vardı: Son günlerinde annesine çok çok iyi bakmış olan Latife Hanımla evlenmek.
Nitekim 29 Ocak 1923 Tarihinde dini nikahla Latife Hanımla evlendi. Bu nikahta Mustafa Kemal’in şahitliğini Fevzi Çakmak ile Kazım Karabekir yaparken Latife Hanımın şahitleri Abdulhalık Renda ( Meclis Başkanı ) ve Salih Bozok ( Mustafa Kemal’in yaveri) yapmışlardı.
Bu nikahla ilgili Mustafa Kemal’in mihir olarak Latife Hanım’a 10 dirhem gümüş verdiği bunun üzerine Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir’in ‘’Paşam kızı ucuza getirdin’’ Diye takıldıkları, ayrıca Mustafa Kemal’in Latife Hanım’a nikah hediyesi olarak kibrit kutusu büyüklüğünde ve altın bir muhafaza içinde bir Kur’an-ı Kerim verdiği rivayetleri vardır.
Evlendiklerinde Mustafa Kemal 42, Latife Hanım ise 25 yaşındaydı.
Evlenmeden önceki resimlerine baktığımızda günümüzün moda tabiriyle tam bir çağdaş Türk Hanımı olan Latife Hanım’ı evlendikten sonra Atatürk’ün yanında pek çok resimde hatta baş başa olarak çektirdikleri resimlerde de hep tesettürlü bir bayan olarak görürüz. Bunun sebebi Atatürk’ün şu sözlerinde yatıyor olabilir mi?
"Dinimizin tavsiye ettiği tesettür, hem hayata, hem fazilete uygundur." [Tarih: 21 Mart 1923...Yer: Konya...Konya Hilal-i ahmer (Kızılay) Kadınlar Şubesi’nin tertiplediği çay ziyafetinde,]
‘’Eğer kadınlarımız şeriat’ın tavsiye ve dinin emrettiği bir kıyafetle, faziletin icap ettiği tavr-u hareketle içimizde bulunur, milletin ilim, sanat, içtimai hareketlerine iştirak ederse, bu hali, emin olun, milletin en muteassıbları dahi takdir eder.’’Bilakis, o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı belki onun müteşebbislerinden daha fazla müdafii olur.’’ Mustafa Kemal ATATÜRK / (Söylev ve demeçler 2.cilt)
Olabilir mi? Bir ihtimal. Ama o zaman da ortaya ’ Niçin Celal Bayar’ın eşinin( Reşide Hanım, gelecek bölümde anlatacağım.) başını açmasını istedi?’ sorusu geliyor.
Neyse...O kısım karışık biraz.
5 Ağustos 1925 Tarihinde Mustafa Kemalden boşanan Latife Hanım 12 Temmuz 1975 de İstanbul’da hayata gözlerini yummuş ve Edirnekapı Şehitliğine Defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin. [ Maalesef mezarı ile ilgili bir resim bulamadım ]
Ne yazık ki Latife Hanım’ın adını yaşatmak için yapılabilecek pek çok şey varken onun adını iki girişimci bir meyhaneye isim olarak vermiş. Evet..Ülkemizde iki tane ( Benim bildiğim) Latife Hanım Meyhanesi vardır. Bunlardan birisi İstanbul- Beyoğlu İstiklal Caddesinde diğeri de Bodrum ilçemizin Yalıkavak denen semtindedir..
İstanbul- Beyoğlundaki Latife Hanım Meyhanesi şu sözlerle tanıtılıyor:
‘’İstiklal Caddesi’ndeki Bekar Sokak’ta bulunan Latife Hanım Meyhanesi’nin buram buram Cumhuriyet kokan bir mekân olduğunu tahmin etmek güç olmasa gerek. Ortamı gözünüzde canlandırabilmenize yetip de artacak birkaç unsuru peşin peşin sayalım: Duvarlarda bir Atatürk portresi ve Cumhuriyet kadınlarının fotoğrafları var, hiç susmayan pikapta ise Zeki Müren ve Bülent Ersoy plakları dönüp duruyor.’’
Bazıları buram buram rakı kokusu ile sınırları Türk kanı ile çizilmiş ve her santimetre karesi kan ve barut kokan Türkiye Cumhuriyeti’nin kokusunu birbirine karıştırıyor besbelli.
Her neyse… Bazı vatandaşlarımız buram buram Cumhuriyet, pardon rakı, şarap vs alkollü içecekleri koklamaya devam ededursunlar biz ikinci ecemize geçelim.
**********
2- MEVHİBE İNÖNÜ
Türkiye Cumhuriyetinin ikinci ecesi de yine hepimizin çok iyi bildiği, tanıdığı Mevhibe İnönü’dür.
İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün eşi olan Mevhibe İnönü, 11 Kasım 1938’den 22 Mayıs 1950’ye kadar on iki yıl köşke ev sahibeliği yapmıştı.
Peki Mevhibe İnönü kimdi?
Mevhibe Hanım 1897 yılında İstanbul’un Süleymaniye semtinde dünyaya geldi. Babasının adı Süleyman Zühtü, annesinin adı ise Ayşe Saadet idi. Ailesi 93 Harbi denilen 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı sırasında Bulgaristan’ın Ziştov Kasabasından Türkiye’ye göç etmiş soydaşlarımızdandı.
I. Dünya Savaşı sebebiyle tahsiline devam edemedi. Başladığı orta okul hayatını devam ettiremedi. Çünkü babası o henüz üç yaşındayken hayata gözlerini kapatmıştı. Kardeşinin de ölümü üzerine dedesinin yanında hayatını devam ettiren Mevhibe Hanım ortaokul 1. Sınıftan ayrılmak zorunda kalmıştı.
13 Nisan 1916 da komşularının oğlu Miralay İsmet Beyle ( İsmet İnönü) evlendiğinde 19 yaşındaydı ve evlendikleri günden 21 gün sonra eşi İsmet Bey Diyarbakır’a cepheye gönderilmişti. Kocasını ancak 30 Ekim 1918 de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra tekrar görebildi.
1919 da ilk çocukları olan İzzet Dünyaya geldi. 1920 yılında ise İsmet Bey Ankara’ya Mustafa Kemal’in yanına gitti Milli Mücadeleye katılmak için.
Mevhibe Hanım İstanbul’da çok zor günler yaşamaya başladı. Çünkü eşi - Mustafa Kemal gibi- İdama mahkum edilmişti İstanbul hükumetince. Bu ağır baskılar sebebiyle ailesiyle birlikte Malatya’ya göçtüler ve burada 1921 yılında ilk çocukları İzzet vefat etti.
1922 de İzmir’e taşındı aile. 1923 de eşi İsmet İnönü ile birlikte Lozan’a gitti. Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra İstanbul’a taşındılar ve burada oğulları Ömer dünyaya geldi 1924 yılında.. Daha sonra eşinin başbakan olması sebebiyle Ankara’ya, eşinin yanına taşındı ve 1926 yılında oğulları Erdal ve 1930 da kızları Özden burada dünyaya geldi.
Başbakan eşi olarak eşi ile birlikte Atina, Moskova ve Roma’ya gitti. Atatürk’ün 10 Kasım 1938 de vefatı ve eşinin 11 Kasımda Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte Pembe Köşkten Çankaya Köşküne taşındı.
1928 de Yardımsevenler Derneğini, 1949 da ise Türk Kadınlar Birliğini kuran Mevhibe İnönü 25 Aralık 1973 de eşi İsmet İnönü’yü kaybetti. Kendisi ise 7 Şubat 1992 de Ankara GATA da hayata gözlerini yumdu ve Ankara- Cebeci’deki aile kabristanına defnedildi. Allah rahmet eylesin.
İlginç bulacağınızı umduğum bir hatıra ile bu bölümü noktalıyorum.
1927 yılına kadar kıyafeti 9. Resimdeki gibi olan Mevhibe İnönü 1927 yılındaki Cumhuriyet balosundan itibaren bir daha o kıyafeti hiç kullanmadı. Mevhibe Hanımın kara çarşafı atması tamamen kendi iradesiyle olup bu konunun öyküsü kısaca şöyledir:
1927 yılı, son dönemin sıkıntılarını unutturan büyük bir balo ile başladı. Mustafa Kemal hem kendisinin, hem başkentlilerin bunalımdan çıkıp Cumhuriyetin ilk yıllarının gayretli havasına yeniden dönmesini arzu ediyordu. Ankara’daki sosyal hayat gün geçtikçe gelişiyordu. Sıra Ankara’ya tek tük gelmeye başlamış yabancı elçilerle devlet ileri gelenlerini büyük bir eğlencede bir araya getirmedeydi.
Mustafa Kemal ilk Cumhuriyet balosunu başbakanın köşkünde vermek istedi. İsmet Paşa arkadaşının arzusunu emir olarak nitelendirip derhal hazırlıklara girişti… Mevhibe Hanıma ev sahibesi sıfatıyla önemli görev düşüyordu.
Mevhibe Hanım, Mustafa Kemal ile kocasının bu ilk cumhuriyet balosuna verdikleri önemi bildiğinden birkaç gündür uzun düşüncelere dalmış, nihayet bir karara varmıştı. O gece konuklarının önüne saçları açık olarak çıkacaktı.
Bu özel gecede giyeceği elbiseyi Brüksel Sefiresi Lütfiye Hanım’a rica ederek, Belçika’dan ısmarlamıştı. Yakası sivri, “V” şeklinde açık, kolları mendil biçiminde, mor lame bir balo kıyafetiydi. Ankara’nın tek kadın kuaförü olan Beyaz Rus bir bayanın dükkânına gitmiş, kumral saçlarını hafifçe kabartarak, arkasında gevşek bir topuz halinde toplamıştı.Yeni imajı ile konuklarını karşılamaya hazırdı.
Ve beklenen gün geldi çattı.
Pembe Köşk’ün sahipleri, -“Gazi Paşa geliyorlar!” haberini duyar duymaz, büyük misafirlerini karşılamaya çıktılar. Cumhurbaşkanlığı otomobili durdu, içinden Mustafa Kemal çevik bir hareketle atlayarak çiftin önünde belirdi. Etraftakiler paltosunu çıkarmak için yardımına koşuyorlardı ki, Mustafa Kemal bir işaretle onları durdurdu. Gözleri genç kadının üzerindeydi. Belli belirsiz bir hayranlıkla arkadaşının eşini süzdü. Mevhibe Hanım jaketatay giymiş, çok şık, dimdik duran eşi İsmet Paşa’nın yanında zarif, mahcup ve çok güzel görünüyordu.
Mustafa Kemal, ev sahibesinin karşısında hafif tebessüm ederek eğildi, sonra genç kadının çekinerek uzattığı elini dudaklarına hafifçe dokundurdu. Mevhibe Hanımın yanakları heyecandan kıpkırmızı olmuştu. Cumhurbaşkanı ilk defa elini öpüyordu. Yumuşak bakışları Mustafa Kemal’in sert, mavi gözleri ile karşılaştı ve onlarda teşekkür ve saygı okudu. Mustafa Kemal, Başbakanın eşine kalabalığın önüne başı açık olarak çıkma cesaretini gösterdiğinden dolayı nazik bir şekilde teşekkür ediyordu. Sonra, İsmet Paşa ile selamlaştılar ve içeri girdiler…
Diğer eceler daha sonraki bölümlerde inşallah.
RESİMLER:
1- Evlenmeden önceki görüntüsüyle Latife Hanım.
2- Latife Hanım, ailesi ve Mustafa Kemal
3-4- Mustafa Kemal ve Latife Hanım ( Evlendikten sonra)
5- Bazı vatandaşlarımızın Cumhuriyeti soludukları(!) Beyoğlu’ndaki Latife Hanım Meyhanesi
6- Bodrum- Yalıkavaktaki Latife Hanım Meyhanesi
7- Latife Hanımın evi.
8- Latife Hanımım ölümü ile ilgili Hürriyet gazetesinin haberi ve Latife Hanım’ın ölmeden önceki son hali.
9- 1927 yılından önceki kıyafetiyle Mevhibe İnönü.
10- İsmet İnönü ve ailesi.. Oğulları Erdal ve Ömer’in sünnet merasiminden bir kare. Yıl 1934
11- En şık ve en zarif haliyle genç Mevhibe İnönü.
12- Mevhibe İnönü ve 2. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü.
13- İsmet İnönü ve Mevhibe Hanım neşeli bir anlarında.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
bu yazının amacını ve girişte ki Mustafa Yıldırımın haklı sitemlerini ( bu arada güncel mersin gazetesinde ki köşe yazısının başka bir yerel gazete de daha yayımlanması hoşuma gitmedi değil ama bilgi ya da haber benden gelse dahi araştırıyor olduğunu görmek ise daha da dikkat ettiğini gösterir ki bu da benim yanılmadığım ispatı gibi oldu - sağ olasın.)
merakımı maruz görün lütfen
yazıda bahsettiğin hangi Lozan antlaşması
darbe - işgal girişiminin hemen ertesinde Devlet erkanınca dilendirilen
4 Temmuz 2016: "Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu belgesi olan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının 93. yıldönümüdür.
Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir.
Bu anlaşma, yeni kurulan devletimizin tapusu niteliğindedir."
29 Eylül 2016: "Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’la verdik. Kıt’a sahanlığı ne olacak, havada ne olacak, karada ne olacak hala bunun mücadelesini veriyoruz. İşte bunun nedeni, o anlaşmada masaya oturanlar. O masaya oturanlar bunun hakkını veremediler, veremedikleri için onun sıkıntısını şimdi biz yaşıyoruz."
hanki lozan bu lozan sıkışınca tapuya dünüşüp rahatlayıp gevşeyince tu kaka olan lozan mı
dünü bugünle değerlendirmenin yanlışlığını da yazacak mısın sayın öğretmenim rica edeceğim sen söyle
Mısır püskülünün tarihçi değil ingiliz ajanı olduğunu sen söyle.
sami biberoğulları
Dün Suriyeliler ve zorunlu göç ile ilgili sorduğun soruya cevap yazdım, tam yollayacaktım pat elektrikler gitti. Sonra da ben unuttum kaldı öyle.
Yani şunu diyorum: Evet önüme bir dosya konduğunda onunla ilgileniyor, kafa yoruyorum.
Lozan'a gelince eğer ilk açıklama 4 Temmuzda yapılmışsa zaten baştan yanlış çünkü Lozan 24 Temmuzda imzalandı ama orada bir klavye hatası olabilir diye düşünüyorum.
İkincisi her iki açıklama da aynı ağızdan çıkan açıklamalar mı?
Bahsettiğin püsküllü hiç bir zaman Lozan'a zafer demedi. İkinci açıklama ona ait. O zaman birinci açıklamayı yapan ile püsküllünün açıklamasını aynı kefeye koymamak lazım.
Lozan ile ilgili onca yazımdan sonra daha ne diyebilirim ki
Evet..''Dünü bu günle değerlendirmemek lazım'' sözüne aynen katılıyorum ama maalesef bunu çok sık yapıyoruz. Mesela birileri çıkıp Osmanlı padişahlarının kardeş katil,i olduğunu bunun kabul edilebilecek bir şey olmadığını söylüyor '' Yahu o zamanın şartları öyle gerektiriyordu, dünü bu günle kıyaslama'' Diyorsun , vatandaş dediğim dedik, çaldığım düdük kafayı değiştirmiyor.
Sen İstiklal mahkemelerinin katliam yaptığını söylüyorsun bu sefer de o başlıyor '' Yahu o zaman öyle gerekiyordu. dünü bu günle kıyaslama '' demeye.
Kısaca Tarihi kendi kafamıza ve anlayışımıza göre yorumladığımız müddetçe kıyamete kadar sürecek bu durum. Maalesef.
Püskül İngiliz ajanı mı değil mi?
Valla öyle ya da böyle. Biz burada iki-üç okuyucuya ulaşmak için göbeğimiz çatlarken adam milyonlarca insana ulaşabiliyor ya İngiliz ajanı olsa da takdir etmek lazım.
Biliyorsun belki 100 defa bar bar bağırdım 2023 de bitecek bir Lozan Antlaşması yok diye. Ama ne oldu? Ne değişti? Konuyu bilenlerin dışında kaç kişi '' Hocam haklıymışsın'' dedi. En önemlisi o kadar yırtındık da kaç kişi okudu?
Aslında hani başka bir meşgalem olsa hiç bir şey yazmayacağım da yok gözü kör olsun.
Selam ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
2. açıklama püsküllünün olsada Sayın beyefendinin de ağzından tekrarlanınca ortaya bir tezat çıkıyor.
uk. işin içindeyse milyonlar az kalır.