- 509 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ağacı kanla sulamayın...
1995-96 ders yılıydı.
Grubumuzda 4 ilköğretim müfettişi idik.Biri de şimdi aramızda olmayan Mustafa Özata idi.
Ki bu arkadaşımız müthiş espritüel ancak biraz da içkiye teslim olur mahiyeti vardı.
Hatta bir gün kendisine,
-Yahu Özata,hem Karadenizli olacak,hem de böyle kibar bir soyadı olacak.Bunda bir sorun var bence diyerek takılmıştım.
-Haklısın Sabri.Valla benim esas soyadım bu değil,sonradan değiştirerek aldım bu soyadını.İlk soyadımız Boynuz idi.Hatta karşılaştığın Karadenizlilere Mustafa Özata’yı sor,bak kimse tanımaz ama Mustafa Boynuz de herkes tanır,demişti.
Aynen öyle yaptım.
Karşılaştığım Karadenizlilere sordum,Özata’yı hiç tanıyan çıkmadı,ama Boynuz deyince herkes bildiğini söyledi.
Beşikdüzü’nden idi rahmetli Özata.
Neyse...
Bir gün Gaziosmanpaşa’da bir okulda teftişe gider ve girdiği sınıf da 5.sınıftır.
Bakar herkes önlüklüdür ama biri var ki bedenen "irileştiği "için ceketli olarak sınıfta oturmaktadır.
Bir şey sormaya kalkınca,sınıfın hepsi birden,
-Öğretmenim,ona sormayınız,o tembel,bilmez derler.
Özata bunun altında kalmayacak kadar zekiydi.
-Çocuklar,hemen karar vermeyiniz,mutlaka onun da bildikleri vardır!
O sırada çocuğa döner,
-Söyle bakalım,senin dedenin adı nedir?
-Hasan!
-Sen dedenin nesi olursun diye de devam eder.
-Torunu olurum öğretmenim!
-Bak gördünüz mü çocuklar,arkadaşınızın da bildiği varmış.Hemen "tembel" diye niye nitelemektesiniz!
O yıllardır,horlanan,itilen çocuk,müfettişten aldığı cesaretle,sınıfa döner ve usturuplu bir "küfür" savurur.
Şimdi 20 yıla yakın zaman geçti.
O çocuğun hali hep aklımdadır,savurduğu küfür de!
Bunu hatırladıkça aklıma İranlı düşünür Firdevsi gelir,onun şu sözü de:
-Ağacı kanla sulamayın,dalları intikamını sizden alır!
Çocuğun yaptığı tam da buydu işte.
Hem bu olayı anmak,hem de Özata’yı rahmetle /saygıyla yad etmek istedim / istiyorum.
Ve bu söz yıllardır da bana kılavuzluk eder hep.
YORUMLAR
Karadenizli olup da, esprili olmaması tuhaf olurdu gerçekten.
Büyük şehirlerde epeyce bir sene yaşadıktan sonra,
Hatay'ın küçük bir ilçesine yerleşmiştik ailece işim gereği.
Büyük şehirlerde, malum komşuluk ilişkileri pek sağlıklı yürümüyor.
Selamlaşmadan ileri pek gidemiyor sözün doğrusu.
O küçük ilçede ise,
gerçekten çok hoş komşuluk ilişkileri hala devam etmekte,
inanılmaz güzel bir atmosfere bürünüyordu günlerimiz.
Her şey güzeldi.
Çok misafirperver idiler.
Yabancılara karşı çok koruyucu, çok yardımcıydılar.
Bir sabah kalktığımızda,
kapının önüne bırakılmış bir kasa mandalinayı görünce çok şaşırmıştım.
Bahçesi olmayana, daha doğrusu yabancı olanlara getirip veriyordu komşular.
Tek tuhaf şey,
tüm insanların çok asık suratlı olmasıydı.
Çoluk çocuk, dede torun hiç kimse gülümsemiyordu.
Dayanamadık, sorduk bir gün neden diye?
Yoo!.. dediler.
Biz gayet neşeli ve güler yüzlüyüz.
O zaman anladık ki;
biz Karadenizliler gerçekten çok neşeli insanlarız.
Belki de gereğinden fazla.
Geçen gün Beşikdüzü'ndeydim. Selde ölenlerden biri akrabamdı.
Gerçekten çok etkilenmiş ilçe selden.
Bu arada dostunuzu da anmış olalım. Nur içinde yatsın.
sabri ayçiçek
Şu gerçeği daha iyi bir anlayabilsek:Hukuk,kanun maddesi değil,insan ilişkisi /iletişimidir.Anadoluda bilirsiniz,iki ailenin büyükleri yıllar önce yeyip,içmişlerse ya da bir dere kenarında oturup,sohbet etmişlerse,düşmanlıklar pek olmaz hatta,"Bizim onlarla hukukumuz var."denir...
Özata'yı severdim çok,saygıyla yad etmek istedim...Size de selamlarımla.
Çok anlamlı bir anı..
Söz hakkı verilmeyen bir insanın cevabının yanlış veya doğruluğunu kendini ifade etmeden anlayamayız değil mi ? Yaftalamak yerine,kazanmak en akıllıca bir eylemdir.. Selam ve saygılarımla değerli kalem...