- 1818 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ, CENAZE NAMAZI CENAZESİNİN NAKLİ VE DEFNİ, ANITKABİR VE ANITKABİR’E ÇOCUK PARKI YAPILMASI ÜZERİNE… -2-
ANITKABİR’İN YAPIMI VE ATATÜRK’ÜN NAAŞININ ETNOĞRAFYA MÜZESİNDEN ALINIP ANITKABİR’E TAŞINMASI
Atatürk’ün naşının 21 Kasım 1938 de Ankara Enoğrafya Müzesinde defnini müteakip ona layık bir anıt mezarın yapılması için TBMM kolları sıvadı. Bu amaçla öncelikle on yedi milletvekilinden oluşan bir komisyon kuruldu. Komisyon öncelikle bu anıt mezarın nereye yapılacağı konusunda uzun araştırmalar, tartışmalar ve teklifler öne sürdü.
Yapılan görüşmelerde belirlenen yerler şuralardı:
1- Gazi Orman Çiftliği 2- Altındağ 3- Ziraat Mektebi 4- Kabatepe 5- Çankaya 6- Bakanlıklar Bölgesi
Üzerinde en fazla durulan ve neredeyse mutabık kalınan yer ise Çankaya idi. Ancak Aydın Milletvekili Mithat Aydın bu günkü yer olan Rasattepe’yi şiddetle öneriyor, ısrar ediyordu ( ki ilk olarak da o dile getirmişti Rasattepeyi. ) Ayrıca İçel Milletvekili Emin İNANKUR komisyonda söz almış ve bir anısını anlatmıştır. Emin İNANKUR, eski bir öğretmendi. Atatürk, onu çok severdi. Ata çok defa onu yanına alır, şehri birlikte gezerlerdi. Gene bir gezide yolları Rasattepe’ye düşmüştü. Atatürk, şehri buradan seyrettikten sonra Emin İNANKUR’a dönmüş ve: ‘’Bu tepe ne güzel bir anıt yeri!’’demişti. Emin İNANKUR’un bu açıklamalarından sonra, Rasattepe’yi beğenenler çoğunluğu sağlamıştı. Anıtkabir’in Rasattepe’de yapılması, büyük çoğunlukla kararlaştırılmış; karar, hükümete bildirilmişti. Ve böylece Rasattepe 15.06.1939’da bedeli ödenerek kamulaştırılmıştır.
Ancak Rasattepe Friglerden kalma tümülüslerin bulunduğu bir alandı. Öncelikle bu tümülüslerde kazılar yapılıp çıkan eserler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine taşındı.
Yer belirleme işi tamamlandıktan sonra Anıtkabirin şeklinin belirlenmesi için 1 Mart 1941 tarihinde yarışma açıldı.
Burada dikkat çekici bir özellik vardır: Görüldüğü gibi işler öyle çok da hızlı yürümüyor. Neden? Çünkü 1939 yılında II. Dünya savaşı başlamış, bu savaşın Türkiye’ye etkisi ise işte o hep söylenen ‘’Ekmeği karneyle alıyorduk ‘’ Döneminin başlaması olmuştur. Yani ülke ağır bir ekonomik bunalımın pençesinde…
1Mart 1941 de açılan bu yarışma tam sekiz ay boyunca gerek Türkiye’ye, gerekse tüm dünyaya duyuruldu. Hatta bu sekiz aylık süre dört ay daha uzatıldı.
Yarışmaya yerli ve yabancı 49 proje katıldı. 2 Projede isim ve imza olmadığından elendi.
Değerlendirme ise 19 kişilik yerli ve yabancılardan oluşan tarafsız bir jüri tarafından yapılacaktı.
İlk etapta 17 proje Anıtkabir için belirlenen kriterlere uymadığı için yarışmadan elendi, kalan 30 proje değerlendirmeye alındı. İkinci elemede de 19 Proje elendi. Kalan on bir proje den üçü mükafata, beşi ise takdire layık görüldü.
Sonuç: Yarışmaya katılan projelerden Türk mimarları olan Prof Emin Onat ve Doç. Emin Arda’nın projesinin Anıtkabir olarak uygulanmasına 18 Kasım 1943 tarihinde karar verildi.
Anıtkabir’in yapımına 9 Ekim 1944 de görkemli bir temel atma töreni ile başlandı ve şu aşamalarla tamamlandı:
1- Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944’te başlamış ve 1945’te tamamlanmıştır.
2- Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945’te başlamış, 8 Ağustos 1950’de tamamlanmıştır.
3- Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsıyordu. 1950 yılı boyunca bunlar tamamlandı
4- Anıtkabir’in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu. Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950’de başlamış ve 1 Eylül 1953’te bitirilmiştir.
*********
Evet…Anıtkabir nihayet Atatürk’ün ölümünden on beş yıl sonra tamamlanmıştı. Şimdi sıra onun naşının geçici kabrinden alınıp ebedi istirahatgahına taşınmasına gelmişti.
Anıtkabir 1 Eylül 1938 de tamamlandıktan hemen sonra Atatürk’ün gül ağacından tabutu 4 Kasım 1953 de defnedildiği yerden çıkarılmış ve Etnoğrafya Müzesindeki katafalkın üzerine konmuştu. Tabutun açıldığı 9 Kasım 1953 sabahına kadar da başında öğrenciler, generaller, subaylar nöbet tutmuştu.
Yani tabut , mezardan çıkarıldığı gün hemen Anıtkabir’e taşınmamıştı.
Gelin bu olayı isterseniz doğrudan doğruya o günün en önemli tanığı olan Prof Dr Kamile Şevki Mutlu’nun anılarından dinleyelim:
8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00’da Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu’nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı’ydı. Patalogdu. Arayan ise Ankara Valisi Kemal Aygün’dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını Anıtkabir’e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica ediyoruz. "Prof. Mutlu önce reddetti çünkü o sırada kırk derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını rica etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar götürürüm, bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı Etnografya Müzesi’ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı. Meclis Başkanı Refik Koraltan ve eski meclis başkanı Abdülhalik Renda da...
Mutlu, görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı. Gerçekten tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata’nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici kabrinden çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir hafta boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk başında nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelmişti ( 9 Kasım 1953)
Komite üyeleri tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku çıkmadı.Sanduka talaş doluydu. Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı doluydu. Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,ağzı kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. ( Birinci bölümde bu şişeleri yazmıştım ) Bu,cesedi muhafaza için kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi yazılıydı.Ata’nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi bir muşambayla kaplanmıştı.
Sargıları açmaya başladılar. Herkes nefesini tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu patlatmış, nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti geziniyordu. Ve 15 yıl sonra ilk kez Ata’nın yüzünü göreceklerdi.
Kefenin sargıları aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların yardımıyla katafalka çıktı ve Atatürk’ün yüzüne baktı. Ata’nın derisi kahverengi bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle anlatacaktı:"Yüzünü örten ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata’nın heykel gibi duran yüzü ile karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz kapağının üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyuyor gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun başına çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar. En başta Başbakan Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes`de yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde aşağı,tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu’dan aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de baktım ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk’ün yüzüne bakmadı.
Tahmin ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda kalmıştı. O da Ata’yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına yığılıverdi. Salondaki herkes Atatürk’ü tek tek gördükten sonra naaş,tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata’nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp doçenti Dr.Cahit Özen’in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk’ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi. Kefenin içine Atatürk’ün göğsü üstüne konmasını istiyor."Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser kâğıdı katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten sonra salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan besmele çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15 yıl içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri bayrakla örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata’nın naaşı 15 yıl önce onu Dolmabahçe’den Ankara’ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son durağı olacak Anıtkabir’e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
İki ilginç bulacağınızı sandığım anekdotla noktalayayım:
Osman Ersoy ve Halide İntepe, Etnografya Müzesi’nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden o töreni ve tabutun içindeki Atatürk’ü son kez görme fırsatı buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk’ü... Korkunç heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile katafalka çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük sakalı vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."
’ Gözleri aralıktı’
• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım. Başı yana doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı. Hani insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle aralıktı gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."
Yarın : Anıtkabirde Çocuk Parkı konusunu ele alacağım inşallah.
RESİMLER
1- Atatürk’ün Ankara Etnoğrafya Müzesindeki lahdi kırılıyor.
2- Lahit içinden Atatürk’ün tabutunun çıkarılması işlemi
3- Atatürk’ün Kızkardeşi Makbule Atadan ve zamanın başbakanı Adnan Menderes Atatürk’ün tabutunun çıkarılmasından sonra tahnitin bozulması işlemi sırasında bekliyorlar.
4- Atatürk’ün naaşı tekrar kefenlendikten sonra tabuta konuyor ve hem silinip temizleniyor hem de kapatılıyor.
5- Kapatılan tabutun üzerine Türk Bayrağı örtülüyor.
6- Makbule Atadan , Ağabeyisi Atatürk’ün bayrağa sarılı tabutunda ona son kez veda ediyor.
7- Atatürk’ün Naaşı son kez yine Etnoğrafya müzesindeki katafalkta.
8-9-10- Anıtkabir’in yapım aşamaları
11- Anıtkabir’in tüm birimleriyle uzaktan görünüşü.
12- Anıtkabir mozolesi ( Maalesef pek çok kişi Atatürk’ün kabrinin bu mermer blok altında olduğunu sanır ama değil )
13- Atatürk’ün mezarı. Mozolenin yedi metre altındaki bir odada yer alır bu mezar.
YORUMLAR
Tarihin böyle aydınlık olarak bizlere aktarılması çok güzel.
Yüreğinize sağlık ağabey.
Severek okuyorum. Devamını bekleyeceğim.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Gelecek bölüm biraz farklı olacak.
Selam ve sevgilerimle.
Ankara'da yaşadığım günlerde,
her on beş günde bir Anıtkabir'e giderdik ailece.
Ne bileyim?
Severdik Ata'nın huzuruna çıkmayı galiba.
Hatta,
bir yılbaşı günü,
yarı felçli annemi bile götürmüştüm.
İlk girişte ilgilendi askerler,
bize hiç dokundurtmadılar.
Aldı götürdüler annemi.
Koridorlarda, gizli merdivenlere kurulmuş engelli sistemlerinden çıkardılar mozoleye.
Ne çok sevinmişti anneciğim.
Sağlamken gelemediği Ata'ya,
felçliyken gelmeyi nasip etmişti Yaratan.
Yani diyeceğim o ki;
bu sevgi işleri,
öyle bağırma, çağırma, şamata ile olmuyor.
Gönülle oluyor.
sami biberoğulları
Ben de ne zaman Ankara'ya gitsem Anıtkabir'e mutlaka gider Atatürk'ün ruhuna bir fatiha okurum. Ama oldukça uzun bir zamandır Ankaraya gitmiyorum. Bayağı çok oldu.
Selam ve sevgilerimle.
Kalemine sağlık Çok değerli Yazarım.
Gerçekten büyük emek ile yazılmış değerli bir çalışma olmuş. Sami hoca Ansiklopedime ekledim.
Esen kalın.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.