A D A N A L I
12 Eylül 1980 darbesinin ertesi yılları idi. Çalıştığımız iş yerine hükümlü kadrosunda genç bir adam geldi. Adı Muhsin idi. Memleketi Adana olduğu için birçokları ona Adanalı demeye başladı. Zaten bizde özellikle eğitimin düşük olduğu ve bir ayağı köyde olan toplumlarda yaygın bir lakap takma alışkanlığı var.
Adanalı otuz yaşlarında orta boylu etine dolgun esmer bir adamdı. Kendisine olgunluk veren kulak üstünde hafif ağartıları onu otuz yaşından da yaşlı yapılıyordu. 12 Eylül’le birlikte birçok insan spor düşkünü olmuştu. Adanalı da spordan girerek insanlarla çabuk kaynaştı. Özellikle mahpushanede basket oynadığı ve bu konuda uzmanlaştığı belliydi. Basket maçlarının as oyuncusuydu.
Biz üç beş arkadaşta sendikal faaliyetlerle sivrilmiş küçük bir gruptuk. Adanalı bizlere pek ısınamadı. İçindeki huzursuzluğu yine kaynaşmakta buldu. Bir çay sohbetinde kendisinin de devrimci olduğunu ve içeri de bu sebepten girdiğini anlattı. Az bir ceza ile yırtmak için suçu adi suça dönüştürdüğünü anlattı. Böylelikle bizlerle de kaynaştı. Genelde fazla konuşmaz, ketum bir yapısı vardı. Hep ağzından bir şey kaçırma korkusu vardı.
Adanalının bir de korkunç bir hırsı vardı. Sanki içerde yıllarca yatmış. Dışarıdaki insanlar almış başını gitmişte Adanalı geri kalmıştı. Gerçi öylesi bir durum vardı. Ama Adanalı çok abartı şekilde belli ediyordu. Belli etmeseydi belki de gözlemlemek böylesi kolay olmazdı. Kısa sürede ev ve araba sahibi olmaktı. Bu hırsla boş zamanlarında bizlere hiç takılmazdı. Hırsının gazıyla olmadık yerlere girip çıkmaya başladı...
Cezaevi bağlantılı ilişkilerle bir şeyler kotarmak, kısa sürede köşeyi dönmek. Ayrıca bekâr ve çapkın bir yönü vardı. İş’te de amirleri kafaya alıp birçok arkadaşı ekip belli bir noktaya geldi. İyi bir inşaat kontrolü olmuştu. Yapı firmalarında ve müteahhitlerden yüklü miktarda rüşvetler aldığı söyleniyordu.
Bir gün sevinçle nişanlandığını söyledi. Ağzı kulaklarına varıyordu. Cezaevinde bir arkadaşını bulmuş evlerine misafir olmuş. Arkadaşının varlıklı dul kız kardeşine abayı yakmış. Varlıklı ve dul’luk mevzusunu sonradan biz öğrendik. Arkadaşı o kadar sevmiş ki, Adanalıyı kız kardeşini vermekte ısrar etmiş. Zaten iki genç insan bir çırpıda birbirine âşık olmuşlar…
Adanalı aramazı geleli iki yıl kadar olmuştur. Bir arkadaşımız Sedat’ın yanına bir ahbabı geldi. Adanalı ile hemşeri çıktılar. Bu duruma Adanalı çok bozuldu. Oysa insanlarımız hemşericilikten hoşlanır ve mutlu olurdu. Ama Adanalı hiç hoşlanmadı. Üstelik hemşerisi bizim gibi bir devrimci idi. Ben Sedat ve arkadaşı dışarıda bir kahvede çay içip sohbet etmeye başladık. Sedat arkadaşına “bu hemşerin Adanalı senden pek hoşlanmadı” diyerek söze başladı…
Anlattıkları tam bir filmdi. Adanalı Muhsin liseyi bitirdiği yıl. Adana da üniversiteye girmek için bir dershaneye kayıt olmuş. Dershaneye gidip gelirken Zuhal isimli güzel ve beş yaşlarında bir oğlu olan kadınla tanışmış. Kadınla adam arasında yaş varmış zaten görücü usulü evlenmişler arada aşk meşkte yokmuş. Adam inşaat mühendisi olduğundan çoğu zamanı şantiyelerde geçiyormuş. Adanalı Zuhal ile ilişkiyi öyle ilerletmiş ki. Dershaneden Muhsin’in evine gelen haberlerde oğullarının adeta dershaneyi boşladığı söylenmiş. Evdekiler Muhsin’in dershane ortamındaki hareketliliğe yormuşlar. Biraz sıkılayıp tekrar dershaneye gitmesini sağlamışlar. Ama Muhsin dershaneye gitse bile ders çalışmaktan öyle bir kopmuş ki. İşi gücü dersi Zuhal olmuş. Muhsin, Zuhal ile iletişimi küçük oğlu Oğuz ile kurmuş. Çocuk babasından çok Muhsin’le birlikteymiş. Onunla çeşitli oyunlar, top oynamalar vs. Bir kadının çocuğu için arayıp da bulamadığı bir durum. Yaşları da bir birine yakın bu iki insan Muhsin, Zuhal ve çocuğu adeta bir aile gibi olmuşlar…
Zuhal kocasını uzun bir süreliğine gelmediği bir zamanda Muhsin’le deniz kenarında bir yazlık ayarlamışlar. Bir hafta iki sevgili baş başa güzel günler geçirmişler. Bir sabah küçük çocuk yazlıkta uyurken annesi ve Muhsin deniz kıyısındaymış. O sırada küçük çocuk uyanmış annesini aramaya inmiş. Birde ne görsün Muhsin’le babası dönüşüyor mu? Oynuyor mu? Uykulu gözlerle pek anlayamamış. Sonra Muhsin babasını yere yatırıp çökmüş gırtlağına. Muhsin’le babası filmlerdeki gibi…
Muhsin’le kocası boğuşurken, Zuhal bir bakmış Oğuz uyanmış kendilerine doğru geliyor. Hemen çocuğu kapıp içeri götürmüş. Çocuk kendisiyle ilgilenen Muhsin’i babasıyla görünce sevinmiş. Ama anne onlara katılmasına izin vermiyor. Kurnaz kadın Muhsin’le babasının kendisiyle oynadığı gibi oynadığını söyleyip çocuğu tekrar uyutmayı başarmış. Hatta kalkınca seninle de oynayacak demiş.
Muhsin, Zuhal’ın kocacasına yakalanınca iki erkek arasında bir kavga başlamış. Adam Muhsin’e göre oldukça yaşlı olunca. Genç ve korkunun verdiği cesaretle adamı oracıkta boğmuş. Nasıl olmuşsa konu yargıya Zuhal eşiyle tatil yaparken eşinin denizde boğulduğu şekilde yansımış…
İki sevgili küçük çocuğu bir şekilde susturmuşlar. “İlginin susturamayacağı çocuk yok gibidir.” Aradan iki üç yıl gibi bir süre geçiyor. İki sevgili beraberliğe devam ediyor. Muhsin gözünü açıp da derslere iyi sarılmadığından hiçbir üniversiteyi kazanamıyor. Oysa bir üniversite kazanıp bu şehirden gitme planı var. Üniversiteyi kazanıp hem okuyacak hem evlenecek. Hem de bir süreliğine olsun askerliğini ertelemiş olacak…
Günlerden bir gün iki sevgili çocuğu Babaanneye bırakıp gezmeye çıkıyorlar. Artık yaşlı kadın kızının kendisi gibi genç birisi ile çıktıklarını biliyor. Birbirlerini sevdiklerini görerek mutlu oluyor. Bu nedenle gönüllü olarak torunu ile ilgileniyor. Bu arada evde televizyonda bir film oynuyor. Sahne ayni Oğuz’un babası ve Muhsin’le oynadıkları sahne… Çocuk “Babaanne bak Muhsin amca ile babamda böyle oynuyorlardı.” Diyince kadının kafasında kaynar su dökülmüş gibi oluyor. “İlginin konuşturamayacağı çocuk yok gibidir.” Oğuz gördüğü her şeyi anlatıyor. “Daha fazla bir şey görmedim. Çünkü annem beni alıp tekrar yatırdı.” Diyor…
Yaşlı kadın soluğu Karakolda alıyor. Karakoldan Savcılığa götürülüyor. Savcı Muhsin’i yakalatıyor. Bütün gerçekler ortaya çıkıyor. Muhsin hafifletici sebeplerle birlikte 17 yıl ceza alıyor. Zuhal gerçeği ortaya çıkmasıyla Muhsin’den kopuyor. Aşkın gözü kör dedikleri bu olsa gerek. Muhsin içerde bir yıllık mahkûm iken Zuhal başka biri ile evleniyor.
Muhsin’in cezası biraz daha iniyor. Yedi sekiz yılla çıkıyor. Çıkar çıkmaz askere alınıyor. Askerlikten sonra Adana da kalamayacağını anlayarak, askerlik yaptığı şehir olan İstanbul’u tercih ediyor. Cezaevi ve Askerlik sürecinde kimya mühendisliğini bitiriyor. Eski hükümlü kadrosunda işe giriyor.
Gerçekten de film gibi. Biz bunları duyduğumuzda Muhsin’e karşı bir tavrımız olmadı. En çok “bende devrimciyim.” Diye aramıza girmesine bozulduk. Feleğin çemberinden geçmiş Adanalı Muhsin hemşerisinin bizi aydınlattığını hissetmekte gecikmedi. Öyle rahatsız oldu ki, bir gün baktık istifayı basmış…
Onu yıllar sonra bir pazarda eşi ile alışveriş yaparken rastladım. Hatta adını unuttuğumdan eşinin yanında “Adanalı” demiştim. Kadın da bir anlam vermeyerek gülmüştü. O semtte karşılaştığımızda da rahatsız olarak, misafirliğe geldiğini söyledi. Kendisinin Etiler de oturduğunu söyledi. Bir de hava atarcasına “araba şurada seni bırakayım” Sonra diğer arkadaşlarım da karşılaşmış. Adam gerçekten de kafaya koyduğunu yapmış. Zengin bir kadın, zengin muhitti ev, araba acaba ne iş yapıyordu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.