- 1503 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
KURCALAMA B.KU ÇIKAR !
Nasrettin Hoca’ya atfedilse de yüzde yüz eminim ki Nasrettin Hoca gibi bir evliya ile ilgili olmaması gereken ama yine de müthiş ders verici şöyle bir fıkra vardır.
Adamın biri ( Pek çok yerde Nasrettin Hoca diye geçer ) eline bir şahin alır ve ava çıkar. Lakin şahin uçar ve bir öküzün iki boynuzu arasına konar. Adam da bu öküzü alıp evine götürür, sonra keser bir güzel kendine ziyafet çeker.
Öküzün sahibi durumu öğrenince adamı kadıya şikayet eder. Kadı adamı ve öküzün sahibini huzuruna çağırır ama adam atik davranarak mahkemeye çıkmadan önce kadıya - eğer kendisini mahkemede haklı çıkarırsa- bir teneke bal vereceği haberini gönderir.
Kadı öküz sahibini ve adamı dinledikten sonra hükmünü verir: ‘’Şahin denen avcı kuşun avladığını yemek dinen caiz olduğundan, şahinin avladığı öküzün davası olamaz. Dava düşmüştür’’
Öküz sahibi ağlayıp sızlasa da yapabileceği bir şey yoktur zira kadılara itiraz çok zor bir olay. Taa Kazaskere kadar ulaşmak lazım.
Neyse…Öküz sahibi süklüm püklüm mahkemeden çıkarken kadı adama ‘’ Getir bakalım şu bir teneke balını da tadına bakalım’’ der.
Adam dörtte üçü tezek, üstte kalan dörtte biri bal dolu tenekeyi kadı’nın önüne koyar. Kadı bala parmağını daldırır ve yemeye başlar. Bir parmak, iki parmak derken adam dayanamaz : ‘’ Fazla kurcalama b.ku çıkar’’
Kadı anlamaz tabii ki. Taa ki parmağına b.k bulaşıncaya kadar… Parmağı b.ka değince öfkeyle bağırır: ‘’Ulan namussuz sen bana b.k yedirdin ya.
Adam cevap verir: ‘’Kadı Efendi ! Sen o b.ku zavallı öküz sahibi aleyhine hüküm verdiğin anda yemiştin zaten. ‘’
Evet..Bazen gerçekten de bazı şeyleri çok fazla kurcalamamak lazım. Zira kurcaladıkça altından b.ku çıkıyor
****************
- Osmanlı padişahları içki içer miydi?
Yok soru tam olarak böyle değil.
-Osmanlı Padişahları içinde en dindar olarak bilinen II.Abdülhamit içki içer miydi? ( Ötekilerin içtiğinden emin soruyu soran )
-İçerdi ya da içmezdi nereden icap etti böyle bir soru?
- Atatürk’ün çok içki içtiği söyleniyor ya. İşte bu Atatürk’ün içkisine filan dil uzatanlara kapak yapacağım.
-Ha anladım. Kapak meselesi. Bence bu konuları fazla kurcalama. Kurcaladıkça b.ku çıkıyor çünkü.
-Ya ne olur desen. II. Abdülhamit içki içer miydi?
-Bak söyleyeceğim ama sonunda b.ku çıkacak. Çünkü olayın nereye varacağını biliyorum. Sonra darılmaca gücenmece yok. Tamam mı?
-Tamam
-Eh o zaman günah benden gitti. II. Abdülhamit’in şehzadeliği zamanında içki içtiği bilinen bir gerçektir. Ancak padişah olduktan sonra içip içmediği konusunda net bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü padişah olduktan sonra içtiğine dair herhangi bir bilgi, bir görgü tanığı filan söz konusu değildir.
-Şeyyyy.
-Nee? Başka sorun da mı var?
-Evet..Türkiye’de ilk bira fabrikası, yani alkollü içki fabrikasını da II. Abdülhamit kurdurmuş diyorlar. Doğru mu?
-Diyelim ki doğru. Ne olacak?
- Hani Cumhuriyet döneminde Atatürk içki fabrikası açtı diyenler var ya, onlara kapak yapacağım.
-Bak zorla kaşınıyorsun. Bence kurcalama.
-Ya ama sen tarihçisin. Anlatsan kıyamet mi kopar?
-Pekala. Evet. Türkiye’de ilk alkollü içecek ( Bira ) Fabrikası II. Abdülhamit zamanında kuruldu ama II. Abdülhamit tarafından kurulmadı. Ülkede Duyun-u Umumiye denen ve başında yabancıların bulunduğu bir kurum vardı. İçki üretimi ve satışı onların tekelindeydi. İşte Osmanlı Devletinin borçlarına karşılık olarak kurulan bu kurum, kendilerine sağlanmış olan bu haktan yararlanarak 1890 yılında İstanbul- Feriköy’de Bomonti kardeşlere İlk Bira fabrikasını kurdurdu.
-Oleeeyy be. Öyle ya da böyle Türkiye’de ilk bira fabrikası II. Abdülhamit döneminde kurulmuş ya.
-Doğrudur. Doğru olmasına doğrudur da Cumhuriyet döneminde ‘’ Osmanlı’dan bize hiç bir şey kalmadı’’ Diyenler 1938 yılına kadar fabrikayı devam ettirdiler; 1938 yılında ise Tekel’e devrederek bira üretimine aynen devam ettiler. Yani Cumhuriyet yönetimi de karşı değildi böyle bir fabrikaya. Dahası 1913-1914 yıllarında yıllık üretimi 9,9 milyon litre olan bahsi geçen fabrika kısa süre sonra Efes Pilsen olarak faaliyetini sürdürmüş ve 1976 yılı itibarıyla yıllık bira üretimi 37 milyon litreye çıkmıştır. Daha da dahası o fabrikanın yapıldığı yerin adı hâla Bomonti olarak anılır İstanbul’da.
-Hocam ! Dolamışlar dillerine Atatürk’ün içki içtiğini. Çok sinir oluyorum bu duruma.
-Sinir olacak ne var bunda? Atatürk kendisi inkar etmiyor ki içki içtiğini. Özellikle de rakı..
Bak Atatürk’ten iki anı sana:
11 Ağustos 1928 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi; 9-10 Ağustos 1928’de Sarayburnu Parkı’ndaki gazinoda, harf inkılâbını başlatan konuşmayı haber yapmış ve yaşanılan son hadiseyi şöyle aktarmıştır: “Mustafa Kemal harf inkılâbının ehemmiyetini aktardıktan sonra, halka doğru içki kadehini kaldırarak; “Eskiden bunun bin mislini mezbelelerinde [çöplüklerinde] gizli gizli içerek envai mefsedeti [ çeşitli fenalığı] irtikâp eden [yapan] mürai [ikiyüzlü] sahtekârlar vardı. Ben sahtekâr değilim, milletimin şerefine içiyorum” demişti.
Ruşen Eşref Ünaydın anlatıyor: “Kendisine suikast edileceği yıl(1926), bir akşam, İzmir’de Naim Palas’ın alt kat taşlığında kurdurulmuş kalabalık sofrada “Açın! Kapıları ardına kadar açın!. Ne var, millet görsün ve bilsin ki; biz, işte böyle yemek yiyoruz, böyle içki içiyoruz!. Merak edenler önce birikirler, bakarlar; sonra görürler, anlarlar ve kendi işlerine giderler” demişti. Gerçekten de söylediği gibi çıkmıştı: Önce üşüşüp baktılar, sonra çekip gittiler…” [Niyazi Ahmet Banoğlu - Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk (Nurgök Matbaası, İstanbul/1954, Cild 2, Sayfa: 69)]
-Ama hocam Atatürk’ü hep sadece içki içen bir ayyaş olarak ifade ediyorlar. Bu vatanı kurtarıp bizi özgürlüğümüze kavuşturan yönünü anlatmıyorlar.
-O konuda haklısın ama bu gibi kötü düşüncelilerin önüne geçmenin yolu ‘’Atatürk içerdi ama Osmanlı padişahları da içerdi’’ Diye kıyaslama yapmaktan geçmez. Tarihe mal olmuş insanları hatalarıyla sevaplarıyla kabullenmek lazım. Osmanlı padişahları bir yanlış yapmışsa bu durum Atatürk’e de aynı yanlışı yapma hakkı vermez. Aynı şekilde Atatürk bir yanlış yapmışsa bu da Osmanlı Padişahlarına aynı yanlışı yapma hakkı vermez. Yanlış kim zamanında yapılırsa yapılsın yanlıştır, doğru da kim zamanında yapılmış olursa olsun doğrudur.
-Ama hocam ilk bira fabrikası II. Abdülhamit zamanında açılmış. Buna laf eden yok dolamışlar Atatürk’ün iki kadeh rakısını dillerine. Koskoca bir bira fabrikasının yanında bir iki kadeh rakının sözü mü olur?
-Koskoca bira fabrikası diye lafa başlarsan bu konu uzar. O bakımdan ‘’Kurcalama b.ku çıkar’’ Diyorum ya.
-Nasıl b.ku çıkar yani?
-Mesela vatandaş da sana sorar: ‘’Bu günkü Türkiye’den çok daha geniş topraklara sahip olan Osmanlı Devletinde sadece bir tane bira fabrikası varken ondan çok daha küçük bir Türkiye Cumhuriyetinde niçin iki bira fabrikası daha açıldı?’’ Diye. Sana gider 1932 yılında bizzat Atatürk’ün talimatıyla Atatürk Orman Çiftliğinde kurulan ve yapımı 1934 de bitirilip üretime geçen Ankara Bira Fabrikalarını sorar.
-Ama hocam onlar bira fabrikası değildi ki. Malt üretimi yapılıyordu onlarda. Malt ise tüm doktorların özellikle çocuklar ve zayıf bünyeli insanlar için tavsiye ettiği bir şey.
-Hımm o fabrikaların bira fabrikası olmadığını kim söylüyor?
-Mesela Sinan Meydan söylüyor.
-Sinan Meydan’ı yanlış anlamışsın. O, fabrikaların bira fabrikası olmadığını söylemiyor. Yukarıdaki resimdeki çocukların bira değil malt içtiğini, Atatürk’ün kendi manevi kızı Ülkü’ye daha beş yaşındayken içirdiği şeyin bira değil malt olduğunu söylüyor. Evet nasıl ki rakının ana maddesi olan anason ,şarabın ana maddesi üzüm ve benzeri maddeler zararsız ise malt da zararsızdır. Hatta biliyor musun o bazılarının beğenmedi Diyanet İşleri Başkanlığı maltın rahatlıkla kullanılabileceğine dair fetva vermiştir. Çünkü özellikle çölyak hastalığı denen bir hastalığın tedavisinde son derece faydalı; ayrıca zayıf bünyeli insanlar ve çocuklar için iştah açıcı ve kan yapıcı etkisi de varmış. Sinan Meydan ‘’ Atatürk çocuklara içki içirdi’’ yalanına cevap veriyor; kurulan fabrikaların bira fabrikası olmadığını söylemiyor. Yani Ankara Bira Fabrikaları sadece malt üreten fabrikalar değildi.
Şimdi resimlere bak istersen. Gördüğün gibi o dönemlerde maltın reklamı yapılmış ama biranın reklamı çok daha etkili yapılmış. ‘’ Bira= Süt ‘’ ‘’Sadık Emmi ineğinden her gün on litre bira sağıyor’’ Böyle bir reklam Osmanlı Devleti döneminde yok mesela.
- Hocam ! Gerek biranın, gerek şarabın günde bir bardak içilmesinin sağlık açısından son derece faydalı olduğu artık bu gün bütün tıp otoriteleri tarafından kabul ediliyor. Bu kadar tantanasının yapılması abesle iştigal değil mi?
- Evet abesle iştigal. Onun için diyorum zaten fazla kurcalama diye. Çünkü daha da kötüsü var Cumhuriyet Döneminde. Bırak kalsın. Her konuyu deşmeye gerek yok. Bazı konuları tarihin çöplüğüne atmakta fayda var.
-Daha da kötüsü mü? Ne mesela?
- Zorlama istersen.
-Hocam Lütfen..
-Peki o zaman. Daha da kötüsü Eroin Fabrikaları. Evet..Cumhuriyet döneminde kurulan Eroin Fabrikaları.
-Anlatır mısınız?
-İyi..Anlatayım madem.
Türkiye’nin Morfin ve Eroin gibi uyuşturucularla tanışması aslında Osmanlı Devleti zamanında başlamıştır. İşin ilginç bir başka tarafı da pek çok uyuşturucunun ana maddesi olan haşhaşın en çok üretildiği topraklar Türkiye olup hatta ‘’Afyonum daha patlamadı ‘’ Diye bir deyimimiz bile vardır. Yani afyon kullanımı oldukça yaygın Osmanlı Devletinin son dönemleri olan 20. Yüzyılın başlarında.
Uzatmayalım..1912 yılında Lahey’de büyük devletler bir araya gelerek eroin karşıtı bir konsorsiyum kuruyorlar ve Lahey Afyon Sözleşmesi imzalanıp eroin üretimine tümden yasak getiriliyor.
Osmanlı Devleti bu ilk sözleşmenin imzalandığı konferansa delege göndermeyip 1914’te kabul edilen ek pakete de imza koymuyor. Yani Osmanlı’da eroin serbestliği sürdürülüyor.
Bütün dünyada yasak olan eroin üretimi Osmanlı’da ve devamında Türkiye’de serbest olunca dünyanın her yerinden uyuşturucu tüccarları Türkiye’yi mesken tutuyor. İsviçre’nin bankası misali, Türkiye’nin uyuşturucusu ünleniyor. Cumhuriyet döneminde de durum değişmiyor.
1926 yılında, Japon bir firmanın ham üründen az kâr etmek yerine fabrikada işleyerek yüksek kârla satma fikrini makul bulan Türk hükümeti, ilk eroin fabrikasının kurulmasına karar veriyor. ( Aslında bu firma Japon Mafyası olan Yakuza’nın bir koludur.)
Günümüzde Taksim Divan Oteli’nin bulunduğu yerde “T.C. Uyuşturucu Maddeler İnhisarı” adı altında ilk eroin fabrikamız kuruluyor.
Bunu takiben Hemen ikinci fabrikayı kuruyoruz! Eyüp’te, Haliç kenarına. Adı: Eczayı Tıbbiye ve Kimyeviye – ETKİM Hemen peşinden üçüncüsü, bu kez Çengelköy’de. Adı : ‘Türk Ecza-yı Tıbbiye ve Kimyeviye Şirketi- TETKAŞ’
O yıllarda 27 sanayi kuruluşuyla yılda 2 milyon TL gelir elde eden genç cumhuriyetimiz, üç uyuşturucu fabrikasından yılda tam 15 milyon TL kazanıyor.
Ülke içinde satışı yasak olsa da eroin fabrikalarında çalışan işçilerden hızla ülkenin her köşesine yayılan eroin kullanımı ülkede ciddi sayıda uyuşturucu bağımlısı yaratıyor
Bu arada tabii ki özellikle yurt dışında dağıtılıyor bu uyuşturucu. Mesela Mısır’da 30-40 bin civarında insan Eroinden ölüyor.
Özellikle 1929 yılında ABD deki içki üretiminin yasaklanması üzerine Mafya hem temini hem de nakliyesi daha kolay ve daha karlı olduğu için uyuşturucuya yöneliyor ve merkez Türkiye.
Uyuşturucuyu yasak olarak ilan eden başta ABD olmak üzere devletler 1929 yılında Türkiye’yi ambargo ile tehdit ediyorlar ama eroin üretimini durduramıyorlar çünkü işin içinde hükümet üyeleri var: Meclis başkanı Hasan Saka ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya.
1930 yılında bu fabrikalar yıllık beş tona yakın üretimi ile 1,5 Milyon bağımlının ihtiyacına cevap verecek kapasiteye ulaşıyor.
Yine 1930 yılında New York’ta yakalanan Alesia adlı bir gemide, Türkiye’den yüklenmiş 500 bin dolarlık saf morfin ele geçiriliyor. Ve bütün TC Bandıralı gemiler, dünyada ‘uyuşturucu kaçakçılığı yapan deniz taşıtları’ olarak fişleniyor.
1931’de Cenevre’de toplanan konferansta Türkiye’nin eroin üretimini bitirmesi, bitirmediği halde ağır ambargolar uygulanması yönünde bir karar alınıyor.
1933 Yılında eski bir asker olan General Sherill Ankara’ya elçi olarak atanıyor. ‘’ Mustafa Kemal’in Bana Anlattıkları’’ Adlı bir kitap yazacak kadar Mustafa Kemal’e yakın olan General Sherill Türkiye’deki Eroin fabrikalarının dünyanın başına bela olduğu gibi Türkiye’nin de başına bela olacağı/ olduğu konusunda Mustafa Kemal’i uyarıp fabrikaların kapatılmasına ikna ediyor. Zaten aslında Mustafa Kemal de gerek ambargo kararları, gerek Türkiye’nin imajı açısından artık eroin fabrikalarının kapatılmasını düşünmektedir.
Mustafa Kemal 1933 yılı Ekim ayında kabineyi topluyor ve ‘’ Eroin Fabrikaları kapatılmıştır’’ Diye talimat veriyor ama Mustafa Kemal’e rağmen bu para makinası fabrikaları kapatmamak için direniyor kurucuları.
Yine de her şeye rağmen 1934 yılında onlar da gerek dış baskılar, gerek Atatürk’ün baskıları sonunda fabrikaları kapatıyorlar.
-Yani neticede Atatürk değil bu fabrikaları açtıran. Öyle mi?
- 1926 da açılmış o fabrikalar. O yıllarda Atatürk’ün onayı alınmadan hiç bir şeyin açılması ya da kapanması mümkün değildir.
-Atatürk’ü yanıltmış olamazlar mı yani?
-Güldürme adamı. Atatürk’ün hiç Recep Tayyip Erdoğan gibi ‘’ Beni kandırdılar’’ Dediğini duydun mu? Atatürk’ün yanılmış olması mümkün mü? Atatürk yanılmaz.
-Hocam, morfin mesela, tıpta kullanılan bir şey. Bahsi geçen fabrikalar bu amaçla açılmıştır mutlaka.
-Tıpkı aynı dönemlerde açılan bira fabrikalarının sağlıklı bir nesil yaratmak (!) amacıyla açıldığı gibi yani.
Neyse.. Sen öyle yorumlarsın, bir başkası çıkar bir başka şekilde yorumlar. O bakımdan diyorum işte ‘’Fazla kurcalama, b.ku çıkıyor.’’
Ben de daha fazla kurcalamayayım değil mi?
RESİMLER:
1- II. Abdülhamit döneminde üretilen içkiler. Sadece bir tanesinin üzerinde Osmanlıca olarak ‘’Keyf ‘’ yazılıp( Tam ortadaki) diğerlerinin Latin harfleriyle etiketlenmiş olması ilginç.
2- Bomonti kardeşlerin İstanbul- Feriköy’de 1890 yılında açtıkları bira fabrikası
3- 1934 yılında faaliyete geçen Ankara Bira Fabrikası
4- Atatürk’ün küçük çocuklara ve kendi manevi evladı Ülkü’ye bira içirdiği iddia edilen fotoğraflar
5- 6- Malt reklamları
7-8-9 -10 Bira reklamları. Özellikle 7. Resim ilginç. Sadık Emmi ineğinden her gün 10 litre bira sağıyor (!)
11- Çok Modern bir daire diye haberi verilen Uyuşturucu Maddeler İnhisarı
12- İlk uyuşturucu fabrikasının açılışı ile ilgili Cumhuriyet Gazetesi haberi. ( Aslında ilk tesis Taksim de kurulduğu halde gazete neden Çengelköy’deki fabrikayı ilk diye yazmış anlayamadım.)
13- 14 Uyuşturucu Maddeler İnhisarının ürünleri
15- 1933 de ABD Newyork açıklarında içinde 500.000 Dolarlık uyuşturucu ile yakalanan Alesia adlı gemi
16- General Sherill
17- General Sherill’in yazdığı Mustafa Kemal’in bana anlattıkları adlı eser.
YORUMLAR
Senin Ata'n, benim Ata'm !!!
Kim kimin Atası anlayabilsek ne güzel olacak?
Hepsi bizim değerlerimiz ve Sevmesek te saygı duymak zorundayız. Haşa Tövbe haşa Kendisini Allah yerine koyanlara yazıklar olsun.
Çok teşekkürler değerli ağabeyim! Güzel bir konuyu açmışsınız.
Selamlarımla.
sami biberoğulları
Bence bazı şeyleri çok fazla kurcalamak fayda değil zarar doğurur.
Anlattığım olayda olduğu gibi.
Sen tutup ''Uyuşturucu Maddeler İnhisarı'' adı altında bir kurum kurarsan bunun tıpta kullanılmak üzere uyuşturcu madde imal eden bir kurum olduğunu kolay kolay kimselere anlatamazsın.
Selam ve sevgilerimle.
Peki Sami hocam,
Bir de bu dünya da külliyen yasak olan cennette niye serbest ?
Hani deniyor ya,
"Irmaklardan şaraplar akacak - etrafınızda huriler dolanacak"
Bu konuda da bir aydınlatsanız diyorum ...
Sevgiler,
Billur T. Phelps tarafından 9/25/2016 4:41:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Ben olmuş olanlar üzerine bir şeyler yazabilirim ancak. Olacaklar üzerine daha doğrusu olacağı söylenenler üzerine kesin bir hüküm getirmem mümkün değildir.
Eninde sonunda hepimiz öleceğiz. Ben de öleceğim. İşte o zaman göreceğiz bakalım o şarap akan ırmakları, binlerce huriyi. Ya da nâr-ı cehennemi. Dünyadayken yasak olup da ahiretteyken neden serbest olduğunu da o zaman öğreneceğiz.
Ama hep sorulan bir soru var isterseniz ona cevap vereyim. Bilmem sorunuzun cevabı olabilir mi?
"Büyük inkilâbların birbirini takip ettiği günlerdeydi. Ben o zamanlar Beykoz Camii'nde imamlık yapıyordum; sarıkların yalnız vazife başında sarılacağı bildirilmiş olduğundan, camiden çıkınca şapka giyiyorduk.
Bir ikindi vakti iskelenin yanındaki kahvede oturuyordum, bir ara kahvenin önünde birkaç otomobil birden durdu. En önde duran otomobilden -o zamana kadar hiç karşılaşmamış olduğum, fakat görür görmez tanıdığım- Atatürk çıktı.
Sevincimden şaşkına dönmüştüm. Onun geldiği haberi o kadar çabuk yayılmıştı ki bütün Beykozlular bir an içinde etrafını sardılar. Ben de kendimi toparlayarak kalabalığın arasına karıştım ve onu çok yakından görebilmek için en ön taraflara kadar yanaştım. Halkın sevinç nidaları uğultu halinde yükseliyor ve herkes biraz daha ileri yaklaşmaya çalışıyordu.
Atatürk, vakur bir samimiyetle etrafına baktıktan sonra, halkı sükûta davet ederek: "Beykoz İmamı burada mı? Gelsin de konuşalım" dedi.
Zaten tam karşısında idim, kalabalıktan sıyrılarak ileriye çıktım ve "Buyur Paşam, konuşalım" dedim.
Atatürk, sol avucunda duran üzümleri bana göstererek: "Hoca bu helâl de bunun suyu niçin haram? Bize anlatsana!" dedi.
Birden şaşırdım, bu güç suâle ben nereden cevap bulacaktım? Bir müddet düşündüm, aklıma hiçbir cevap gelmiyordu, bayılacak gibi oldum ve Allah'tan imdat bekliyordum. Bir ara nasıl oldu bilmem, aklıma gelen bir cümle gayr-i ihtiyarî dudaklarımdan döküldü ve: "Paşam, karın sana nasıl helâl de kızın niçin haram?" dedim.
Atatürk, bu sözümü işitince hafifçe tebessüm ederek yüzüme baktı ve başını sallayarak: "Hoca sen âlimsin, ben ise softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım" dedi.
Ertesi gün saraya gittim, beni karşısına oturttu, saatlerce bana Kur'an'dan ayetler okutarak kendisi tefsir etti." (Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk'ün İstanbul'daki Hayatı, I/449-450, İstanbul, 1973).
Selam ve sevgilerimle.
Atasını bilmeyen it peşinde koşar.
EKŞİ SÖZLÜKTEN ALINTILADIĞIMI DA EKLEYEYİM
"beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu yeterlidir."
Mustafa Kemal Atatürk
fikirlerinden ziyadesiyle uzaklaştığımız gerçek. fotoğrafları büstlerine lafım yok ama adam ne yapın dediyse tersini yapıyoruz. bu kadar üzgünüm ama şerefsizlik olmaz. politikacısıyla, seçmeniyle resmen rezaletin en dibindeyiz.
kalın sağlıkle
Filiz Şahin. tarafından 9/25/2016 2:36:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Enteresan.
üstünkörü bir bilgiye sahiptim bu konuda,
şimdi iyice anladım.
Bir de,
detaylı araştırma isteği uyandı.
Sağ ol hocam.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Değerli hocam, böylesine bir üslupla yazdığınız halde, sizin canınızı sıkanların ne yapmış olduklarını ve zeka seviyesini bir kez daha göstermişsiniz...
Bir konuyu bütün yönleriyle ifade etmenin, hiçbir zaman,saplantılı kişilerin(fanatiklerin/yobazların) algı seviyelerine göre kırpılıp yargılanamayacağını, böyle olursa, ortaya çıkan durumun, algı sorununun ispatlanmasından öteye geçemeyeceğini bir türlü idrak edememek gibi bir sorun var işte...
Dolayısıyla, ortaya konan emek ürününün içerdiği akıl, mantık, bilgi, birikim ve vicdanın takdir edilmesi gerekiyor en başta...
Bunun dışında olan ise 'delinin zikini bellemesi'nden başka şey değil...
Değerli hocam, bir kez daha nankörlüğü de lisan-ı kemal ile göstermişsiniz...
Varolunuz...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.