- 1123 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yarısı Ben, Yarısı Sen
Bir Ben… Bir Sen… Bir Yok Biz____
Bir ucu açık_____
Bir yol biliyorum... Bir ucu sen, bir ucu ben...
Bir şiir yazıyorum... Kâğıdı ben, kalemi sen...
Bir çiçek biliyorum... Çiçeği sen, dikeni ben...
Bir gözyaşı biliyorum... Ağlayan ben, ağlatan sen...
Bir kalp biliyorum... Kıran sen, kırılan ben...
...Ama yine de bir insan biliyorum... Yarısı ben, yarısı sen !..
…Ve bir tükenmişlik görüyorum… Yarısı yok sen, yarısı boş ben…
Oturmuş neler yazıyorum...
Sanki sen okuyacakmışsın gibi, sanki benim seni kalemimde yaşatmam beni çoğaltacakmış gibi, oturmuş seni sana yazıyorum!.. İşim yokmuş gibi…
Beni hiç bir zaman anlamayacak olan, sadece susmayı bilen, sevgisizliğinden yüreği kurumuş benden “Bir damla sevgiyi” esirgeyen sana yazıyorum!..
Oturmuş da neler yapıyorum!..
Sanki başka hiç derdim kalmamış gibi. Sadece hayatta sen varmışsın gibi. Aslında hiç benim olmayan sana ağlıyorum... Dünyada bu kadar ağlanacak şey varken…
Mavi düşlerimde bir çığ gibi büyüttüğüm, yüreğine bir damla olsun düşemediğim veya düşüp de benim hiç bilmediğim, anlayamadığım, sonra da yitirdiğim sana ve sensizliğe ağlıyorum... Yazıklar olsun bana…
Yüreğimde seni bitireceğim diye her gün kendimi bitiriyorum...
Her gün yavaş yavaş eriyor, tükeniyorum...
Sana tut ellerimden diye yalvarıyorum, duy sesimi diye bağırıyorum duymuyorsun, ses de vermiyorsun, susuyorsun!.. Aslında bir çıkmazın içinde sen boğuluyorsun…
Sen sustukça ben sana kanamıyorum...
Seni her an yüreğimde öldürmeye çalışıyorum ama sen ölmüyorsun, bitmiyorsun içimde... Ama belki bu gün belki yarın belki yarın üç vakte kadar yakın ve o gün biteceksin ve diyeceğim ki; için için tükenip, eriyip yok olmakta olsa seni sevmek güzeldi geçmişte sen sevmesen de... Demir almak zamanı bu limandan…
Bir gün beni ararsan gözlerinin daldığı yerdeyim. Mavilerin en derinde…
Anladım ki acıtan bir düş ‘sün her gün bana gözyaşı döktüren, beni her gün satırlara mahkûm ettiren...
Seni anlatacağım cümlelerim bitti…
Kapıldığım zaten mavi bir düş’tü, yarım kalıp avuçlarımın arasından kayıp gitti...
Sen susuyorsun ya? Ben her susuşun da sana daha fazla susuyorum...
Sen susuyorsun ya? Ben seni sevmeye kanamıyorum...
Gözyaşlarım hiç dinmiyor... Göğsümün tam ortasında ki bu koca yük hiç gitmiyor...
Sen susuyorsun ben başa dönüyorum... Kör karanlıklarda mahkûm kaldığım, seni tanıdığım, ışığım olduğun o ilk günlere...
Ya git yüreğimden ya daha fazla acıtma artık içimi diye yalvarıyorum...
Ne gidiyorsun yüreğimden ne de konuşuyorsun...
Sadece susuyorsun...
Biliyorum sen susmaya devam edeceksin, ben de yavaş yavaş daha karanlıklara sürüklenmeye...
Belki de o karanlıklardan hiç çıkamayacağım...
Biliyorum bu kadar sözden sonra sen yine susacaksın...
Bu sefer de duymayacaksın sesimi...
Yüreğinin köşesine dahi dokunmayacak haykırışlarım...
Her satırına gözyaşlarımın düştüğü bu mısralar sana hiç bir şey ifade etmeyecek...
Ama artık ben de susacağım!.
Yüzlerce sana adanmış şiirlerim senin yüreğinin bir köşesine dahi dokunmamışsa, sana hiç bir şey ifade etmemişse bu yazdıklarım da hiç bir şey ifade etmeyecek...
O yüzden sen susmaya devam et!..
Bunlar benim son hıçkırıklarım, son ağlayışlarım, sana son yalvarışım...
Bugün seni son dileyişim yaradandan... Ve bugün senin hayaline son sarılışım...
Gidiyorum!. Seni sana bırakıp gidiyorum... Seni, beni, hiçbir zaman var olmayan bizi unutup gidiyorum!.
Sakın korkma sevgili sen gelmiyorsun!. Yine benden uzakta kalacaksın... tam da istediğin gibi!.
Üç harf yan yana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin... Sen dersin... Ben dersin...
Sen/ ben biter… Biz dersin… Gün gelir… Git dersin…
Peki, dur kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?
Kim bilir kimdi, o, kime benzettiğimi dahi hatırlayamadığım kadın. Hepsi tek bir kişi oldu artık onların. Ne isimleri kaldı ne de yüzleri. Gitmekle kalamamak aynı şey değil demişti bir adam bir gece yarısı. “Herkes gider mi?” diye sormuştum ben, “Kim kalır ki?” demişti o da. Aynı şey değildi. O gece hiç düşmanım kalmamıştı benim, kendimden başka. Herkes gitmişti.
Başta zararsız gibi görünen bir zehirdir bu.
Öldürmeyen ve fakat hep daha fazlasına mahkûm eden…
Bir kez gittin mi işte, sonra dönülmez o yere.
Ve o vakit bilmez insan… Ama gidecek bir yer de yoktur aslında.
Başta bir yerden gidersin belki, sonra yetmez birilerinden gidersin.
Doyurmaz insanı bu gitmek zehri, herkesten gitmek istersin, her yerden.
Gidecek ve gidilecek bir yer kalmaz sonra…
Ya can senden gider, ya sen kendinden gidersin…
İnsan gariptir işte, döner bakarsın sen yittiğin yerlere…
Kalanlar…
İnsan gariptir, kalanlar da hep gidenlere imrenir.
Bundandır işte, zamana ve yollara saplanmak;
Bundandır işte, bir tek yollardan ve zamandan gidememek…
SUÇ; arkasına bakmadan gidende mi?
-Yoksa arkasına bakmadan gitmesine izin verende mi?
HAYAT; geriye bakıp unutamayanın mı?
-Yoksa ileriye bakıp geçmişi yok sayanın mı?
ZAMAN; giderken arkanda bıraktığın yıllar mı?
-Yoksa şimdiki zamanla ecelin arasındaki kısacık an mı?
Peki AŞK? Onu gerçekten hak edene mi?
-Yoksa yerden yere vurana mı ait?
23 Ağustos 2015
#öskurşun#
YORUMLAR
Ömer Sabri KURŞUN
Sevgi, bir tohum gibidir. Ekilmedikçe bir anlamı ya da bir değeri yoktur. Sahip olana bir faydası da... Diğer bir deyişle; bir anlamı olması için mutlaka ekilmesi gerekir... Ama önce, tohumu ekecek bir toprak bulmak gerekir. Onu besleyecek, içinde büyütecek, ayakta tutacak bir toprak. O olmadan olmaz. Odur tohuma verilen hayatın kaynağı… Bunaldığınızda sığınabileceğiniz bir gölgeniz olsun istiyorsanız eğer; Önce EMEK verip fide ekmelisiniz!
Sonra FEDAKÂRLIK edip su taşımalısınız ona!
Ve insanda bu fedakârlığı yapmaya yetecek kadar YÜREK olmalı!
Sevgi, emek ister, emek, fedakârlık, fedakârlık ise yürek…