- 964 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
NEDEN DUYARSIZLAŞTIK?
Hormonlu gıdalardan mıdır, yoksa TV’lerdeki programlardan mıdır ne, toplum olarak duygusuzluk hastalığına bulaştık.
Alıştıklarımıza bir bakar mısınız?
- Şehit haberleri...
- Yanlış teşhis ve ameliyatlar...
- Mahkemelerde haksız karar ve yargılamalar...
- Sapıklıklar... Özellikle ensest ilişkilerle, beş yaş altındaki çocuklara yapılan cinsel istismarlar…
- Devlet ihalelerindeki yolsuzluklar...(Örneğin; SEKA kâğıt fab. Asıl değeri 51,1 milyon iken adı meşhur bir holdinge 1,1 milyona satılmasına...
- Market raflarını süsleyen sağlık bakanlık onaylı, KANSER hastalığına neden olan gıdalar...
- Ani ölümler.
- Hırsızlıklar...
- Fuhuş...
- İhanetler...
- Çocuk tecavüzcülerine ve öldürülmelerine.
- Emekli maaşlarından Suriyelilere, kaçak elektrik kullananların bedelleri ve TRT TV izlemediğimiz halde vergi kesilmesine...
- Milletvekili maaşlarının dünyadaki ülkeler içinde en yüksek maaş aldıklarına...
Daha çok şeye alışıp duyarsızlaştık.
Toplumun şimdiki şu tepkisizliği belki de korkudan, belki de tedavisi imkânsız bir ruh deformasyonudur.
Ne yalan söyleyeyim, ben hiç alışamadım.
Parktaki tek gözlü kediden kaçan küçük çocuğa soruyorum:
" Neden korktun yavrum?"
" O kedi bana çok kötü bakıyordu ..." Diyor.
Tam yoluma gideceğim, vazgeçiyorum: Çocuğun önünde diz çöküp sesime en güvenilir bir renk olan şefkati yerleştirip, ikinci kez soruyorum:
" Sana onun neden kötü baktığının hikâyesini anlatmamı ister misin, çocuğum?"
Kız çocuğunun bakışlarına bu kez korku değil merak konuyor: " Hı hı, " diye başını öne eğiyor.
Tek gözlü kedi, tam ötemizde sırnaşık bir halde sırt üstü çimenlerde kıvranıyor. Arada bizi yokluyor; sanki kendisinden bahsettiğimizi sezmiş, gibi mır mır, mırnavlıyor.
Bende kızımıza bir güzel sansarların kedilerle geceleri savaşından bahsediyorum. İnsanların da savaşlarda organ kayıplarını anlatıyordum ki, çocuk sözümü kesti:
"Şimdi anladım. Bizim komşumuzun da gözü takma. Ondan da korkuyorum ..."
Bu kez, çocuktaki merak bana geçiyor:
" Neden gözün kaybetmiş biliyor musun?"
Omuz silkiyor.
" Vatanı korumak içinmiş, annem öyle söyledi."
"Evet, işte bu hayvan da belki yavrusunu korumak, belki de yemeğini çaldırmamak için savaştı. "
Cümlemi çocuk tamamlıyor:
“ Kendinden büyük kötü kedilere yemeğini vermek istememiştir. Vatanı koruyamaz o daha çok küçücük."
“Evet yavrum. Vatanı bizler koruyacağız. Tıpkı o gazinin ülkemizi koruduğu gibi…”
Küçük kızın başını şefkatle okşadım. Zamane çocukları hem duyarlıydılar, hem de zekiydiler.”
“ Tek gözlü kediden de, komşumuz gaziden de artık korkmayacağım."
Evime doğru ilerlerken başka bir çirkin kare ile buluşuyor bakışlarım. İki genç ellerinde çekirdek paketleri ve yerler kabuklardan kirlenmekte. Vazgeçmek ve pes etmek yok! Diyorum içimden. Gençlerin yanına yaklaşıyorum:
" Hemen bana kimliklerinizi verin gençler!"
Şaşırıyorlar!
Devam ediyorum sözlerime:
" ....kanunun maddesine göre her ikiniz çevreyi kirlettiğiniz için 35 TL. Para cezası keseceğim. Ben çevreden sorumlu müfettişim, " der demez, gençler ellerindeki suç sandıkları çekirdek paketleri sanki pimi çekilmiş bomba gibi yere atıp kaçıyorlar...
Arkalarından gülümseyerek bakıyorum.
Evime yaklaşınca bir şey daha gözüme çapak kaçmış gibi batıyor. O anda şarıl şarıl ana caddeye akan suyu fark ediyorum. Oraya doğru adımlarım uzanıyor. Belli ki tatlı su borusu patlamış. Eve gider gitmez telefon açarım, düşüncesiyle oradan tam uzaklaşacağım ki gözlerime yeni bir kare takılıyor. Elinde tasmayla köpekli bir kadın koşturuyor, çocuk parkına doğru… İçimden dua ediyorum: “İnşallah çocukların oynadığı kumlara işetmez!” diye. Ve kadın kumlara köpeğini işetiyor. Sesleniyorum o yöne doğru:
“Hanımefendi o kumlarda çocuklarımız oynuyor. Başka yere işetin lütfen!” diye.
Kadın, sözlerimi duymazlıktan geliyor. Belli ki alışmış uyarılara. Omuz silkiyor. Bende oflaya puflaya, yüksek sesle söylene söylene evime doğru adımlarımı hızlandırıyorum.
Eve varıyorum. O ne! Tutunmasaydım düşecektim! Merdivenlere çöp poşetinden olsa gerek yağ dökülmüş.
“Tövbe tövbe! İnsan, biraz olsun dikkat eder, değil mi?” diye söylene söylene dairemin kapısına ulaşıyorum.
Aklımla yüreğim arasına sıkışan sözcükleri hangi rafa yerleştireceğimi bilemeden hem de…
TEK GÖREN BEN MİYİM YAHU? BOZUK DÜZENİN YARGICI
BEN MİYİM?
En iyisi kendime tavşankanı bir çay demleyeyim, diyorum. Çaydanlığı alıp musluğu açıyorum: Sular kesik!
Aklıma hemen ana caddedeki patlak su borusu geliyor: İçimden,
“Hele şükür, duyarlı olan biri suyu boşa akıtmamış oluyor…” diye düşününce; çayı içmediğime seviniyorum.
Emine Pişiren- Kocaeli
YORUMLAR
Saygıdeğer yazarım, tespit ettikleriniz doğru şeyler.... Ne yazık ki saydıklarınız sayamadıklarınız yanında azınlıkta.. Bir dönüşümün sancılarını yaşıyoruz... Bu dönüşümün daha hayırlı olduğuna inananlar çok, onların karşısında çaresizce çırpınıyor ve gafletten uyanmalarını beklemekten başka bir şey gelmiyor elden. Ülke 700 milyar dolar borçlanmış, üretime yönelik hiç bir yatırım yok, kimsenin umurunda değil; işte yol yapılıyor, inşaat yapılıyor, daha ne, deyip övünmekteler... Selamlar, saygılar...
Ben de sizin gibi çok yanlış görüyorum çevremde ve hemen müdahale ediyorum.
Söylemesem, çatlarım.
Ne yazık ki tv lerde gördüğümüz, haberlerde duyduğumuz olaylar artık sıradanlaştı sanki. Biz mi alıştık, yoksa dediğiniz gibi duyarsızlaştık mı?
Tepki vermemiz gerekiyor.
Hem de bir iki kişi değil.
Toplumca birleşerek.
Bu millet bu kadar enayi değil.
Susmamalı.
tebrikler,
sevgiyle..
Türkiye Gerçeklerine somut bakış açısıydı okuduklarım
Karanlığa yakılan bir mum, duyarsızlık ve neme lazımcılığa şktan çıksın diye
atılan tokattı ana fikir
Ben ana fikir diyorum da. ne ana kaldı ne de fikir!
Literatür yok edildi.
Araplaşmak yeni moda şimdi. Rüstem yemin etmiş Türk Milletini yok edecek.
Kaleme saygılar.