ANKARA TÜRKÜLERİ ÜZERİNE- MOR KIRMIZI GECELER
<< Derelerde yüzerim, çarşı pazar gezerim >>
<< Bu kadar güzelliğin zekatı ne olacak? Kapat şu bacaklarını niyetim bozulacak >>
<< Gel Ankara’da kalalım, bu gece de alem yapalım >>
<< Gel Ankara’da içelim, bu gece de alem edelim >>
Ankara türküleri hem güçlüdür, hem de çok renkli psikolojik dinamikler içerir. Gece yaşamına özel üretilmiş olanlarıysa bol eğlenceli, cinsel kara mizah, dinleyici ve seyirci için damarlarda üretilmiş canlı espriler, hümoristik tatlı tepki ve dokundurmalarla girerler kalplere.
Son yıllarda bu tarz ‘seyirciye özel Ankara türküleri’ dalında üç ‘alemci’ sanatçımız öne çıktı. Bunlar kuşkusuz Ankaralı Turgut, Ankaralı Namık ve Çubuklu Yaşar. Kimilerine göre türküler birbirine benziyor, 1-2 ya da 1-2-3-4 taktta ve fazla belden aşağı. Ben buna katılmıyorum. Belden aşağısı da insandır, orası da yaratıldı.. Toplumumuzun gereksinimi ve açlığı olan o insancıl dürtüye dokunduruyorlar ve sanatın buna hakkı var.
Başı dik ve erdemli atalarımızın da lezzetli yak, sığır ya da kuzu eti çevirip, çengileri bir güzel oynattığı biliniyor. Sonra da << büyük doyum oldu >> diye yazar tarih kitapları. Bunda bir gariplik var mı? Gene et yemekleri, meze, dans eden dişiler. Bu bence 2113, 2213 yıllarında da böyle olacak. Türk kültürü bu, yok olmayacak. İşte Oğuz Türkleri, işte Seymenler, işte Çubuk ve Ankara.
Halk ozanları benzerlik gösterir. Bizimkiler gibisi başka kültürlerde de çok var. İşte bir örnek, Norveçli halk ozanı Sigbjörn Bernoft Osa’dan,
‘Edelmann’s jente opp på lie, datt og skrapa opp raeve si’ ‘Lenger går det ikke ann’
‘Edelman kızı varır gider yokuştan, düşer cızar geçer galçadan’ ‘Hepsi bu kadar’
Duygu neredeyse, insan neredeyse, heyecan ve aşk neredeyse sanat da müzik de oradadır. Türkücülerimiz bana göre bu sanatın yanında iyi bir toplum araştırmacısı ve gözlemcisi. İnsanlarımızı inceliyor, özellikle onların iç renklerini, dünyalarını eğlence zevkiyle beraber yoğuruyorlar. Onların ulaştığı kesim her gelir seviyesinden olmakla beraber, ara sıra yaşamı şöyle bi çizip geçmek isteyen bunalmışlardır diye düşünüyorum. Ağırlık mutlaka çiftçi, esnaf ve ticari araba sahibi şoförler.
Ankaralı Namık ‘Kazı koçum’ ve ‘Dar geldi sana Ankara’ , Ankaralı Turgut ‘Ver diyom vermiyor’ ‘Anasına kızına’ diyerek yükseliyor. Ankaralı Turgut diğer ikisine göre sanki daha az tiyatral, ancak o diyaloğu peşinen parçada veriyor. Çubuklu Yaşar daha farklı. Bence işin sahne aşamasında o hepsinden daha öne çıkıyor.
Çubuklu Yaşar bir türküsüne ‘Ayvayı yedin Şaban’ adını vererek Kemal Sunal’ın bir komedi filmine de gönderme yapıyor. Onun bu tarz türküde doruğa ulaştığı parça ise bu değil. ‘Cartlatalım’ da iyi bir gözlem ama Çubuklu Yaşar ‘Çiki Çiki Kezban’ ve ‘Taksici Katarina & Raco Baba ’ adlı parçalarıyla bence bu türün en iyilerine imza atıyor.
Çubuklu yüz hatlarıyla, kişisel portresiyle, sazıyla çok sevecen ve sıcak bir sanatçı. Çubuk Ovası’nın bereketinden mi, yoksa kalkıp inen uçakların sinerjisinden mi bilinmez? Elektro saz bas gitara meydan okuyor.
Ankaralıları dinlerken başkentimizin o titreten gecelerini, Elmadağ’ın heybetini, eğlenceleri, yayın balığını ve rakıyı ne kadar özlediğimi hissettim. Hepinizi kültürümüze katkılarınızdan ve toplumuzu dostça kucaklayışınızdan dolayı kutluyorum.
Cem Güneş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.