- 1249 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ANADOLU UYGARLIKLARI
Sevgili dostlar,
Atölyeler bölümünde (ANADOLU UYGARLIKLARI)bu gün eklediğim yazı ile birlikte 4 konu oluşmuştur.
Bu gün eklenen yazı değerli antropolog arkadaşım HÜSEYİN ÇAĞLAYAN tarafından kaleme alınmıştır.
Dikkatinizi bu konuya çekmek için sadece bir duyuruda bulunmak istedim.
Sizleri yazılmış bu yazıları okumaya davet ederken, hepinize selam sevgi ve saygılarımı sunarım.
İyi bir hafta sonu dileğiyle...
Şaban AKTAŞ
23.08 2008
YORUMLAR
Yazıları metin çözümleme ve eleştirel bakışla halen okumaya devam ediyorum. Değerli Profösör'ün metodolojik tezlerine, sizin de yılların tecrübesi ile anlattığınız coğrafi ve turizme yönelik anlatımlarınıza fazlaca söyleyebileceğim bir şey olamaz elbette..
Yazıları bitirdiğimde, genel anlamda bir tespit ve katkı amaçlı yazı ile atelye üyeliğinin hakkını vereceğimi bilmenizi isterim, değerli ustam..
Emeğinize ve bana bu konuda da yaptığınız öğretici katkılara teşekkür ederim.
Saygılarımla..
Göktürkmen tarafından 9/7/2008 12:44:17 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili dostlar;
Örnek olarak atölye çalışmaları içinde yer alan çalışmalarımdan birisini ( ANTALYA'NINIDİP TARİHİNE GİRİŞ- HÜSEYİN ÇAĞLAYAN-ANTROPOLOG ) kopyalayıp aktarmayı uygun buldum.Eğer atölye üyesi olmadığınız için bu konuda söyleyeceklerinizi yazamamışsanız, yazıları atölye bölümünden gerekirse bu bölüme taşıyarak yorum ve düşüncelerinizi beiilrtmenizin yararlı olacağını düşünürüm. Saygımla...
ÖNSÖZ
...tarih yazı ile değil,insanın dünyada göründüğü andan itibaren başlar.İnsanlık tarihini temelini teşkil eden 'Diptarih' devirlerini ve eserlerini tanıtmak, bölgede onarılmakta olan anıtlar gibi buraları da korumak ödevlerimiz arasındadır...(Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten-1967 Karain Klavuzu'ndan.)
I-GİRİŞ=Taş Devirleri'nde İnsan- Çevre İlişkileri ve Kültürleşme:
İnsanı hiç kuşkusuz ki diğer canlılardan ayıran özelliklerin başında beyin kıvrımlarındaki gelişme gelir.El ile beyin arasında ince işbirliği sayesinde 'HOMO FABER ' yani ''ALET YAPAN İNSAN ' dünya üzerinde varlık gösterebilmiştir.
Bu milyonlarca yıl süren pek de kolay olmayan çetrefilli bir yoldur.İnsan bu yolda ilerlerken nice çetin doğa olayları ile karşılaşmıştır.
Primat takımının zekaca en üst üyesi olan insan, öteki canlı türlerinden farklı olarak,beyninin özelleşmesi sonucu gösterdiği biyolojik ve kültürel evrimiyle yerkürede görülmeye başladığı 4.Zaman'ın iklimine ve doğal çevresine,yaklaşık 2(iki) milyon yıldan beri uyum sağlayabilmiş,genlerinin evrimi ve doğal ayıklanma sonucu türünü bu güne dek yaşatabilmiştir.(Alpagut,1982...85).
İnsanın gelişiminin
özellikle biyo -kültürel evriminin gerçekleştiği 'Pleistosen' dönemine kısaca değinmekte yarar görüyoruz.Jeolojik Zaman'lardan IV.Zaman'ın (KUATERNER'İN) ilk bölümü olan bu periyotta dünyamızın iklimi bu günkünden çok farklıdır.Dönüşümlü olarak sıcak ve soğuk dönemlerin egemen olduğu çağa BUZUL ÇAĞI da denir.(Arsebük G. 1990...63)
Günz, Mindel,Riss, Würm adı verilen buzul ve buzularası dönemlerle bilinen Pleistosen Devirde-İnsan kültürlerinin evreleri PALEOLOTİK (Eski Taş Devri :Alt-Orta -Üst),MEZOLİTİK olarak ayrılır.Buzulların ilerleyip gerilemesi, o dönem fauna ve florasını önemli ölçüde etkilemiştir.Çevresine uyum sağlayamayan kimi türler azalırken, birçokları da yok olmuştur.Buzullar ilerlediğinde sıcak iklimin hayvan ve bitki türleri güneye doğru yer değiştirmişler, buzullar gerilediğinde ise soğuk iklimin hayvan ve bitki türleri kuzeye çekilmişlerdir.Buzulların bu hareketleri, IV.Zaman bitki örtüsünü sırasıyla,buz çölleri,tundralar, ormanlıklar, ve çöller biçiminde değişikliğe uğratmıştır.Öteki canlı türleriyle birlikte aynı iklim koşullarında ve aynı doğal çevrede yaşamış olan insanlar, çevrelerine uyum yapabildikleri sürece varlıklarını koruyabilmişlerdir.Bu sert iklim ve doğal çevre o devrin kültürlerini de etkilemiş, örneğin Alt Taş Devri'nde alet teknolojisinin evrimi oldukça yavaş olmuştur. (Alpagut, B. 1982...86).
İnsanlık tarihini başlangıç döneminde yaşamış olan bu günkü uygarlıkları kendilerine borçlu olduğumuz 'PALEOLİTİK'bir başka deyişle ' Yotma Taş Çağı ' insanları,yalnızca taş ve kemiklerden ürettiklerialetlerden oluşan, son derece sınırlı bir teknik donatımla gerçekleştirebildikleri avcılık ve toplayıcılık eylemleri ile hayatlarını sürdürebiliyorlardı.Bu durum ise onları büyük ölçüde doğaya bağımlı kılıyordu.O nedenle de doğanın kendilerine sunduğu besin kaynakları ile yetinmek zorunda kalıyorlar ve bu kaynaklarda meydana gelen değişmelere paralel olarak da yer değiştirmek zorunda kalıyorlardı.Özellikle de av hayvanlarını göçlerini izleyerek onların peşisıra gidiyorlardı. Yalçınkaya , I. 1988...40)
Paleolitik insanları sert ve soğuk iklimden korunmak için mağara ve kayaaltı sığınaklarında barınıyorlardı.Besinlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlayan bu insanlar, 20-30 kişilik küçük gruplar halinde ortak bir yaşam sürüyorlardı.Zamanla ateşi bulan ve yiyeceklerini pişirerek yemeyi öğrenen insanoğlu, soğuktan korunmak için hayvan postlarından yararlandı.(Alpagut, B.1982..86).Tabii ki ateşi kontrol etmeyi, yani bir anlamada taşımayı ve sürdürmeyi öğrendiğinden itibaren ısınmak için ateşten de faydalandı.
Buzul Çağları sonrası ısınan yerkürede iklimin yumuşamasıyla çayırlar bollaşmış,ormanlar düzlükleri kaplamış ve toplayıcılığa elverişli yörelerde nüfus birikimleri başlamıştı.MEZOLİTİK adı verilen bu kültür evresinde, avcılık yerini toplayıcılığa ve balıkçılığa bırakmıştır.Ormanların düzlükleri kaplamasıyla insanlar akarsu ve göl kenarlarında (Alpagut,B. 1982..88).ya da denize yakın yerlerde yaşamaya başladılar.Son Buzul (WÜRM) çağından itibaren yerküre ılıman iklime kavuşmuş ve bitki örtüsü zenginleşmiştir.Paleolitik, Mezolitik kültür evrelerinde besinlerini avcılık,toplayıcılık , balıkçılıkla elde eden insanlar Neolitik Dönem'de (YENİ TAŞ DEVRİ) yerleşik bir yaşam biçimi sürmeye başladılar.(Alpagut,B. 1982..88).Bu insanlığın ilk büyük devrimi bir başka deyişle ''TARIM DEVRİMİ '' de denen NEOLİTİK DÖNEM'dir
NEOLİTİK insanları, bitki ve hayvan türlerini biyolojik evrimini yönlendirmişlerdir.Akarsuların düzene girmesi ve deltaların oluşması tarıma elverişli topraklar hazırlamış,ancak tarım etkinliği yeryüzünün değişik yerlerinde değişik zamanlarda-doğal çevre ve iklim koşullarına bağlı olarak-ortaya çıkmıştır.Örneğin Anadolu'da Neolitik Kültürler Avrupa'dan çok daha önceleri başlamıştır.
Yerküre tabakaları arasında fosillerine rastlanan insan türlerini yaşadıkları çevrenin ve beslenme biçimlerinin onların anatomik ve morfolojik yapılarında birtakım değişikliklere yol açtığı görülmektedir.Örneğin Pleistosen devirden başlayarak insanın diş yapısında, diş sayısını azalması, oylumlarının küçülmesi biçiminde bir evrim görülmektedir.Dişlerin böyle küçülmeye başlamasında besinlerin pişirilerek yenmesi önemli önemli rol oynamıştır.Pişirmenin tarihi 'HOMO ERECTUS''(İlk dik yürüyen insan)'a kadar inmektedir,ki bunun dolaylı kanıtı yine dişlerdir.Yiyeceklerin pişirilip yumuşak olarak yenmesi, dişlerin koparma ve çiğneme işlemlerini kolaylaştırdığından, diş boyutlarında ve alt çene kemik yapısında küçülmelere neden olmuştur.Yumuşak besinler çene kaslarına daha az yük bindirdiğinden, çiğneme kaslarına olan ihtiyaç giderek azalmış ve bu kaslarda küçülmeler meydana getirmiştir.Bu da kafatasını ve yüzün genel çevresinin yeniden biçimlenmesine yol açmıştır.Çiğneme kasları küçüldükçe, bağlı oldukları kemik yapısının boyutlarında da küçülme meydana gelirken, insanın yüzü küçülmüş, buna karşılık beyin kutusu genişlemiş ve beyin hacmi artmıştır.
Kültürel evrim ile beyin hacmi ve diş ölçülerinin değişmeleri arasındaki ilişki Pleistosen Devir'den sonra yoğunlaşmaktadır.Dişlerin morfolojisi ile orjinal boyutları, doğrudan genetik kontrol altında bulunmaktadır.Demek oluyor ki onların değerlerindeki bu değişimler GERÇEK BİR BİYOLOJİK EVRİMDİR.
Ortadoğu'da M.Ö. 6000 yılları civarında çanak çömlek yapımını giderek yaygılaşması ve kullanılması yani besinlerin çeşitli biçimlerde islâh edilmesi ve besin hazırlama tekniklerinin geliştirilmesi, insanların diş morfolojisinde , diş boyutlarında ve bütün bunlara bağlı olarak altçene kemik yapısında önemli değişiklikler ortaya çıkarmıştır.Değişik beslenme yöntemleri ve besin hazırlama teknikleri, geçirilen hastalıklara, insanlarıninsanların yaşadıkları çevrenin kendi anatomik ve morfolojik yapılarına etkileri, genetik olarak benzer toplumlarda birbirinden farklı evrim basamakları gösterebilmektedir.(Alpagut, B. 1982..88-89).
İnsan ve doğal çevre arasındaki enerji ve madde alışverişi, canlılığın sürdürülebilmesi açısından çok önemlidir.(Alpagut,B. 1982..18).İnsanı tüm canlılarda olduğu gibi çevresinden ayrı düşünemeyiz.Taksonomik olarak PRİMATA takımına bağlanan insan III. ZAMAN'ın sonlarında bu takımın diğer üyelerinden ayrılmış ve kendi çizgisinde bu günlere dek gelmiştir.İnsanın geçmişine baktığımızda, belli bir noktadan sonra beyninin gelişimi sayesinde kültürü oluşturduğunu görüyoruz.Bunun için de önce iki ayağı üzerine kalkması gerekmiştir.O zamana kadar doğal çevreye bağlı olan insan bir anlamda doğaya kafa tutmaya başlamıştır.
Doğa Bilimleri temelde ''CANLI İLE CANLI '', ''MADDE İLE MADDE '', '' MADDE İLE CANLI '' arasındaki ilişkileri inceler.Bunun için de ''EKOLOJİ '' gibi çeşitli çalışma alanları doğmuştur.
İnsanın gereksediği enerji üretiminin miktarı, teknoloji, doğal çevre, nüfus artış hızı tarafından etkilenmektedir.Bu enerjinin çağımızda çok miktarda üretimi ve dağıtımı sırasında, toprak, su , hava gibi doğal çevreyi hızla kirleten sanayi artıkları,canlıların biyolojik yaşamına elverişli koşulları ortadan kaldırmaktadır.İnsan türünü geleceğini tehlikeye düşürecek, zararlı mutasyonlara yol açacak olan kötü birikimler yok olan diğer türler gibi insan türünün de tükenmesine neden olabilir.Bilinçsizce ekolojik koşulların değişmesine, çevre faktörlerinin canlılar üzerine olumsuz etkilerine izin verilirse EVRİM KURAMI 'na göre tüm canlı türlerinin gelecekte yok olması olasıdır.Bu nedenle ÇEVRE-İNSAN ilişkilerinde üretilen enerjinin planlı bir şekilde üretimi ve dağıtımı zorunludur.(Alpagut, B. 1982..18- 19).
Belki de söylendiği gibi '' TARİH AFFETMEZ ''.Ancak benim bildiğim insan isterse kendini, tüm diğer canlıları, gezegeni,hatta tüm evreni sevgiyle kucaklarsa daha yaşanılası dünyalarımız olur... Bunun yolu bilmekten geçiyor gibi geliyor bana ve de ' ' AŞK ''tan.Bu gün bildiklerimizi ve borçlu olduğumuz yol göstericilerimizin ve benim çabalarım boşa gitmez umuduyla '' Tarihin diplerine'' iyi yolculuklar.
13 Kasım 1995
HÜSEYİN ÇAĞLAYAN -ANTROPOLOG
AÇIKLAMA:Değerli arkadaşım antropolog Hüseyin Çağlayan ile müştereken 1995 yılında bir müşterek proje başlatarak Karain Mağarası hakkında ayrıntılı bir kitap yazmaya karar vermiştik.Ben kendisine o zaman sahibi olduğum Maki Tur Turizm Seyahat ve Otelcilik Şirketi'nin sahibi olarak fotoğraf çekimlerinde ve kitabın baskısında destek vaad ettim.Hayli birlikte çalıştık, kitap baskı aşamasına gelince, şirketim yurt dışında Körfez Krizinin etkisiyle gelen sarsıntıyı aşamadı ve çalışmalarımız yarım kaldı.İnşallah burada bu çalışmaların gerisini yayınlayarak, bilgileri toplumumuza kazandıracağız.
Gelecek yazımızın konusu; PALEOLİTİK'TE ENDÜSTRİ VE ALET KAVRAMI
Hepinize saygılar sunarız.
Şaban Aktaş tarafından 8/30/2008 11:37:22 PM zamanında düzenlenmiştir.