- 466 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Göçe Göçe- Göçmenler Tifüsten Kırılıyor-24
5 Ağustos 1878 (6 Şaban 1295) Göçün Yüz Yirmi Beşinci Günü;
Beş gündür Tayakadındayız. Daha kim bilir kaç gün bekleyeceğiz? Bizden çok önce gelip de beklemekten sıkılan bazı ailelerden geri dönenler oldu. Onları görünce, bundan, önceki düşüncemin aksine, kabul edilme ihtimalinin bulunmadığı sonucunu çıkardım. Öyle ya, bu insanlar küçük bir umut görselerdi, geri dönmezlerdi. Öldürüleceklerini bile bile, neden gavurun içine gitsinlerdi ki!
Burada her gün yüzlerce insan ölüyor. Bulaşıcı bir hastalık varmış: Tifüs. Bitler vasıtasıyla bulaşıyormuş; tehlikeli, öldürücü bir hastalıkmış. Bizim kafileden de beş gün içinde bu hastalıktan on üç kişi öldü. Karımın da bu hastalığa yakalanmış olmasından endişe ediyorum. Durumu giderek ağırlaşıyor; en ufak bir iyileşme belirtisi yok. Birkaç sıhhiye eri, konaklama yerindeki hastalara yardımcı olmaya çalışıyor. Bazen bir hekimi de, bu erlere direktifler verirken gördüğüm oldu. Karımın çok hasta olduğunu bunlara anlattım, gelip baktılar; birkaç tane ilaç verip gittiler. Hastalığının ne olduğunu ve durumunu sıhhiyecilere sorduysam da cevap alamadım. Israrla “Tifüs mü, tifüs mü? Durumu kötü mü, kötü mü?” Dedim, sadece başlarını salladılar. Ben de bundan, karımın iyi olmadığını anladım ve o meşum hastalığa yakalandığından emin oldum.
Çocuklarıma da bu hastalığın bulaşabileceği endişesi içindeyim. O yüzden onları, annelerinin yanında fazla tutmamaya uğraşıyorum. Aslında bu boş bir çaba. Zira, ister istemez onların zamanının çoğu da arabanın içinde, yani annelerinin yanında geçiyor.
Günde bir kere muhacirlere ekmek dağıtılıyor. Dağıtım sırasında herkes birbirini eziyor. Kim ne kaparsa elinde o kalıyor. Tam bir kargaşa hali yaşanıyor. Ekmeği kapanlar, sevinçle ailelerinin tarafına doğru koşuyor; ekmeği başkaları elinden almasın diye göğsüne sımsıkı bastırarak... Bunca çabaya, çileye rağmen ekmek alamayanlar ise suratları asık, üzgün; hatta içlerinde ağlayanlar bile var. Alamayanlar, alanlara öfke ile bakıyor hatta küfür ediyorlar. Askerler halkı düzene sokmaya çalışsa da başarılı olamıyorlar. Dün ortalık öylesine karıştı ki, asker ateş ederek duruma hakim olmaya çalıştı. Tabii bunun sonucunda yaralanan ve hatta ölenler de oldu.
Nasılsa nihayet akıl ettiler ve bugün ekmek, asker tarafından dolaşılarak dağıtılmaya başlandı. Her arabaya bir ekmek veriliyor. Böylesi daha iyi oldu. Ayrıca Edirne halkının da yiyecek yardımı yaptığı ve bunların da yakında dağıtılacağı haberleri geliyor. Eğer doğruysa, bundan sonra yiyecek sıkıntımız daha az olacak demektir. Ekmek dolu arabaların, Edirne tarafından askeri bölgeye girdiğini görenler varmış.
Burada gündüz karasineklerlerle, gece de sivrisineklerle mücadele etmek zorundayız. Hele o sivrisinekler yok mu? Bazen uykumuzdan uyandırıyorlar bizi. Sabahleyin kalktığımızda ellerimizin ve yüzümüzün birçok yerini ısırdıklarını anlıyoruz. Isırılan yerler kaşınıyor; kaşıdıkça da daha kötü oluyor. Bitler ise tabii ki her zamanki gibi en büyük dert...
(Devam edecek...)
YORUMLAR
Ömer Faruk Hüsmüllü
hocam yazılarını okuyoruz ve iyiki geçmişimizden tarihimizi anlatıyonuz sagolunuz gül diyarından selamlar