- 406 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Göçe Göçe-Göçmenler Birbirine Düştü-20
22 Temmuz 1878 (22 Recep 1295) Göçün Yüz On Birinci Günü;
Bir günde üç can gitti...
Bir gün önceki yazdıklarımı okudum. Hayret içerisindeyim. Bu sözler bana mı ait? Bana aitse, bunlar benim gerçek düşüncelerim mi? Yoksa bütün bu yazdıklarım bir hezayan mı?
Şuurumun ya da şuur altımın ortaya koyduğu bu düşünceleri, önce silmeye karar verdim. Sonra vazgeçtim. Çünkü ya gerçekten böyle düşünüyorsam! O zaman silmenin, bunları yok saymanın yararı ne? Kararsızım ne yapacağım konusunda.
Son günlerde gördüklerim, yaşadıklarım akıl sağlığımı ciddi bir şekilde tehdit ediyor. Bir yandan da ateşler içinde yanıyorum. Bana da, bu yaygın olan hastalık bulaşmış olmasın! Halsiz, güçsüz, takatsiz, mecalsizim... Canım hiçbir şey istemiyor. Kolumu kıpırdatmaya dermanım yok. Şu satırları yazmak bile o kadar zor geliyor ki... Kendimi zorluyorum yazmak için. Belki bu yolla hayata tutunurum diye. Göç sırasında bu kaçıncı hastalanışım? Çok oldu. Ben hiç bu kadar sık hastalanmazdım.
Gene geçtiğimiz yerler insan cesedi dolu. At, eşek, manda ve öküz leşlerine de rastlıyoruz. Köpekleri görüyorum, kâh insan cesetlerini yerken kâh hayvan leşlerini. Köpeklerin hepsi de birbirinden semiz. Nasıl olmasınlar; onlar için her taraf yiyecek dolu. Bu yüzden birbirlerine, ne saldırıyorlar ne de hırlıyorlar. Bazıları da bir ağaç altında ya da yol üzerinde yatmış dinleniyor. Onlardan mutlusu yok!
Kızım ve oğlum da hasta. Onlara da geçti galiba bu hastalık. Bir tek karım sağlıklı. Bütün işleri de o üstlendi zaten. Hem hayvanlarla hem de bizimle ilgilenmek zorunda kalıyor. Bu gece hiç uyumadı, uyandıkça onu bir şeyler yaparken gördüm. Ya beni ya çocukları örtüyor, arabadan aşağıya inip öküzlerin bağlı olduğu yere gidip, iplere dolaşmasınlar diye kontrol ediyor. Arabaya binince de yatıp uyumuyor, oturup uyanık bekliyor.
Dünkü yazdıklarımı bir kere daha okumak istiyorum. Ne dediğimi anlamalıyım. Neden böyle düşüncelerin aklıma geldiğini, ben bilmesem de mutlaka bir açıklaması vardır. Okuyorum. İsyan mı etmişim, serzenişte mi bulunmuşum, yoksa çektiğim acıların bir sonucu mu bu yazılanlar? Cevap veremiyorum bu sorulara. Dönüyorum bir kere daha okuyorum, bir kere daha... Bu tekrarlı hareketi belki de sabaha kadar yapacaktım; eğer toplantı için çağrıldığımı haber vermeselerdi.
Toplantıya gidecek hiç halim yok. Çok önemli olduğunu da söylüyorlar; gitmesen olmaz. Karımın yardımıyla arabadan inip, toplantı yerine gidiyorum. Oradakiler bana acıyarak bakıyorlar. Biri:
-Keşke rahatsız etmeseydik, diyor. Diğeri:
-Öyle de, onun fikrini almadan olmazdı, diye karşılık veriyor. Anlaşılan önemli bir konu var.
İmam bana meseleyi özetledi: Üç aile arasında, çok şiddetli bir kavga çıkmış. İki aile sudan sebeplerle bir ailenin fertlerine saldırmış. Onları çok feci şekilde darp etmişler. Korucular yetişmese, neredeyse öldüreceklermiş zavallıları. Bunlar arasında, göçten önce zaten bir husumet varmış. Bu husumet göç boyunca sürekli gerilim yaratmış ve sonunda da burada patlamış.
Heyet, saldırgan iki aileyi suçlu bulmuş. Bunlara verilecek ceza konusunda küçük bir anlaşmazlık ortaya çıkmış. Bazı üyeler, aileleri barıştırıp olayı tatlıya bağlamaktan yana iken, bazıları da saldırgan ailelerin kafileden çıkarılmasını istiyormuş. İşte o yüzden benim düşüncemi almak istemişler. Ben:
-Bu iki ailenin derhal kafileden atılması gerekir. Böyle olağanüstü bir durumda iken, ortalığı karıştırmanın ne anlamı vardı? Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde, kader birliği ettiği insanlara karşı düşmanca tavır almak affedilebilir bir davranış değildir. Hem şunu da unutmayalım ki; merhametten maraz hasıl olur. Bunlara acıyıp bugün affederiz, ama bu insanlar yarın bizim başımıza çok daha büyük dertler açabilirler. Dedim.
Tarafları barıştırmaktan yana olanlar da bu konuşmamdan sonra fikirlerinden vazgeçtiklerini söylediler. Korucular, kararı ailelere bildirmek üzere hemen harekete geçtiler. Artık bu iki aile karşılaşacakları tehlikelerle, yalnız başına mücadele edeceklerdi.
(Devam edecek...)
YORUMLAR
Ömer Faruk Hüsmüllü
Selam, sevgi ve saygılar...