- 5420 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
VAY OROSPU ÇOCUĞU VAY !!!
Efendim Sami Hoca iyice sapıttı, artık küfürünün dozu, ağzının ayarı iyice kaçtı sanmayın. Herhangi birisine küfretmiyorum bu yazımda. Vallahi de billahi de herhangi birine küfretmiyorum. Sizlere doğrudan doğruya bir orospu çocuğunun öyküsünü anlatacağım.
Ya vallahi küfür değil yahu. Annesi genel ev kadınlığı yapan birine ne denir? Orospu çocuğu denmez mi? İşte anlatacağım kişi de bir genelev kadınının oğlu.
Efendim öykü diyorsam bunu bir masal olarak okumayın. Çünkü içindeki şahsiyetler tamamen gerçek. Mesela öyküdeki şahsiyetlerden biri Muharrem Efendi…Muharrem Efendiyi tanımazsınız elbette ama kızını Türkiye’de tanımayan yoktur sanırım. Hele de bizim kuşak…Selda Alkor… Bildiniz değil mi? İşte öykünün kahramanlarından biri Türkiye’nin en ünlü sinema sanatçılarından Selda Alkor’un babası Muharrem Alkor dur.
Peki Orospu çocuğu kim?
Öykünün baş kahramanı olan Hrisantos Anastadiyadis’dir orospu çocuğu olan…
Hrisantos Anastadiyadis hem gerçek manada hem de mecazi manada tam bir orospu çocuğudur.
1898 Yılında İstanbul’da dünyaya gelir Hrisantos Anastadiyas.
Nüfus kütüğü ve sabıka kayıtlarına göre Babasının adı Ahilya, anasının adı Andernohin, Tabiyeti : Osmanlı, Tevellüdü : ( Doğum tarihi 1314=1898 ) Mezhebi : Rum, Doğum Yeri: Beyoğlu ( O zaman Pera tabii ki) Sanatı: Terzi çırağıdır.
Öyle anlaşılıyor ki küçük yaşta bir terzinin yanına çırak olarak verilmiştir Hrisantos
1910 yılında yani Hrisantos henüz 12 yaşındayken babası Ahilya onları terk ederek Atina’ya gider ve bir daha geri dönmez. Babasının ne iş yaptığı hakkında bir bilgimiz yok ama annesi Andernohin Beyoğlu Derviş Sokağında ( Sanırım şimdiki adı Peremeci sokağı. Eğer tekrar değişmediyse tabii ki) bir genelevin işletmecidir ve Hrisantos’un bir kız kardeşi ve Laternacı Kaço diye bilinen, tanınan bir de ağabeyi vardır.
Babalarının Atina’ya gitmesinden sonra Hrisnatos, Ağabeyi Kaço ile birlikte tramvaylarda kap kaç yapmaya başlar.Bu arada annesinin işlettiği geneleve gelen erkeklerin paralarını çalmaya da başlarlar.
Hrisantos, yaşı ilerledikçe insanları korkutarak zorla paralarını ellerinden almaya da başlar. Ünü arttıkça da Zafiri, Fantoma Mehmet, Harito, Makarnacı Niko, Demirci Andon gibi ünlü haydutlar onun etrafında toplanır ve böylece Hrisantos Çetesi denilen bir çete kurarlar.
Çete Tatavla( Şimdiki Kurtuluş) , Beyoğlu, Papazköprü, Dolapdere,Sinanköy, Bülbülderesi semtlerinde soygun, gasp, yankesicilik, karmanyola gibi suçlara başlar. Ancak ilerleyen dönemlerde işin içine cinayet de karışır.
Mesela ilk cinayetleri Boğazkesen semtindeki bir muhallebici olan Recep Efendiyi öldürmek olur. Süt almak bahanesiyle dükkanına girdikleri 65 yaşındaki bu adamcağız Hrisantos, Fantoma Mehmet ve Makarnacı Niko tarafından öldürülür. Ancak bu olaydan sonra yakalanmaları uzun sürmez ve mahkemelerini müteakip 15 yıl kürek cezasına çarptırılırlar. Lakin hapis hayatları da uzun sürmez. Zira yataklarının altından bir tünel kazarak hapisten kaçarlar.
Hapisten kaçtıktan sonra Hrisantos kendisini İtilaf Devletlerinin, özellikle de İngilizlerin kollarına atar.
O Hapisteyken İstanbul İtilaf Devletlerince İşgal edilmiş ve o hapisten kaçtıktan sonra özellikle İngilizler hesabına çalışan bir casus olduğu için bir nevi dokunulmazlık elde etmiştir.
Polis aslında Hrisantos ve çetesinin peşindedir ama orospu çocuğu bazen İngilizlerin korumacılığında bazen de Rum ve Ermenilerin korumacılığında bir türlü yakayı ele vermemektedir. Dahası Hrisantos ve Çetesi artık sadece hırsızlık, soygunculuk, gasp gibi suçlar işlemiyor artık seri bir Türk polisi öldürme işine de başlamış oluyorlardı.
İlk polis cinayetleri Taksim Polis Merkezinde görevli Mehmet Efendi adlı bir polisi öldürmek olur. Mehmet Efendi sokak ortasında tecavüze uğramak üzere olan Madam Despina adlı bir Rum kadını kurtarayım derken Hrisantos ve arkadaşları tarafından öldürülür. ( Bu tecavüz olayı bir ihtimal tezgahtır.)
İşin içine Polis cinayeti girince polisler daha canla başla Hrisantos’un peşine düşerler ama gel gör ki peşlerine düşen Fahri adındaki bir komiser ve yanındaki üç polis memuru Hrisantos’u avlayım derken tuzağa düşmüşler ve komiser Fahri Bey de öldürülmüştü.
Bu olaydan üç ay sonra Taksim Polis Merkezinde görevli komiser muavini Hüsnü Bey ve polis memuru Ali Bey’i de öldürdü Hrisantos ve çetesi.
Polis artık hırs yapmıştı ama hırlandıkça kayıp vermeye devam ediyordu. Nitekim Hrisantos ve çetesini yakalamak için gönderilen bir grup içindeki Dolapdere Polis Merkezi polisi İbrahim, Hrisantos ile karşı karşıya kalmış, ancak silahını daha önce ateşleyen Hrisantos, memur İbrahim’i kafasından vurarak öldürmüştü.
Soğuk bir kış günü, Hrisantos ile arkadaşı Zafiri, gizlice esrar içilen bir kahvehaneden çıkıp da Avangeliya Kilisesi’ne yaklaştıkları vakit o sırada ayakkabılarını boyatmakta olan Polis Memuru Abdurrahman Efendi’yi görmüşlerdi. Abdurrahman Efendi’nin de kendilerini takip etmekte olduğunu iyi bilen bu iki haydut, ansızın polis memurunun üzerine saldırmışlar ve belinden tabancasını almak istemişlerdi. Ancak Abdurrahman Efendi’nin karşı koyması üzerine derhal silahlarını ateşlemişler ve kendisinin ölümüne sebebiyet vermişlerdi.
Türk polisini öldürmek çete için artık sıradan bir hadise haline gelmişti. Bir gün Bülbülderesi’nde devriye gezen polis memurları Cemal ve Hüseyin Efendiler, Acem Ali adlı bir şahsın işlettiği kahvehanede kumar oynatıldığından şüphelenerek kahvehaneye ani bir baskın yapmışlardı. Gerçekten de burada Hrisantos ile diğer çete elemanları kumar oynamaktaydılar. İki polis içeri girince alışıldığı üzere derhal silahlarına davranan çete üyeleri, Polis Memuru Cemal Efendi’yi öldürmüşler ve meydana gelen arbededen yararlanarak kaçmışlardı.
Bu son cinayetin ardından, Hrisantos’un yakalanması İstanbul Polisi için vazifeden çok artık bir namus meselesi halini almıştı. Hrisantos’u ölü veya diri olarak yakalamaya ant içen İstanbul polislerinden birkaçı da Pehlivan lakaplı Komiser Mehmet Efendi ile memurlardan Hacı Şükrü, Osman ve Beşiktaşlı Rüştü Efendiler idi. Bu dört kişilik ekip, başta Hrisantos olmak üzere çetenin diğer elemanlarını yakalamak için sıkı bir takip harekâtına girişmişlerdi. Yaklaşık üç hafta süren bir takibin ardından, ekip nihayet çete elemanlarıyla Dolapdere’de karşılaşmış ancak iki taraf arasında yapılan çarpışma neticesinde çetenin hiçbir elemanı yakalanamadığı gibi polis memurlarından Osman Efendi de şehit düşmüştü.
Arkadaşlarının, Hrisantos Çetesi tarafından birer birer şehit edilmesi, İstanbul polisinin içindeki intikam ateşini iyice alevlendirmiş, Hrisantos ve adamlarının takibine hız verilmişti. Nihayet bir gece katillerin Taksim Çeşme Sokağı’ndaki bir evde toplanacakları haber alınmış ve Taksim Merkezi’nde görevli polisler tarafından ev abluka altına alınmıştı. Ancak bu tertibat da netice vermemiş, Hrisantos ve arkadaşları yine yakalanamamış, hatta meydana gelen çarpışmada Nuri Efendi de şehit düşen polisler arasına katılmıştı.
Bu cinayeti, bir gece Galata’da Todori’nin Meyhanesi adlı bir yerde mıntıka devriyelerinden Mehmet’in öldürülmesi takip etti.
Bundan sonraki aşamada Hrisantos Çetesinin yavaş yavaş çökertilmesi başlar.
İlk olarak çeteden Zafiri adlı haydut İkinci Şube Müdür Müdür Muavini Faik Bey tarafından Kalyoncukolluğu denilen bir yerde bir muhallebici dükkanının önünde kıstırıldı. Çıkan çatışmada Faik Bey göğsünden yaralansa da Zafiri’in üzerine altı kurşun boşaltarak onu gebertti.
7 Ocak 1920 de çete elemanlarının en azılısı olan Harito iki sivil polis olan Ali Rıza ve Ahmet Vefik Efendiler tarafından yine Kalyoncukolluğu denen yerde sıkıştırıldı. Üzerinde üç tabanca bulunan Harito yapılan çatışma sonucu Ali Rıza bey tarafından başından vurularak gebertildi.
Hrisantos, adamlarının öldürüldüğünü görünce kılık ve kimlik değiştirerek kendisini Doktor Yani olarak tanıtsa da polis peşindeydi ama bir türlü yakalayamıyordu.Hatta Hrisantos ve çete elemanlarından Demirci Andon, Ziba sokakta bir evde içki içip eğlendikten sonra dışarı çıkarken polis memuru Necati ve Bekçi Sabri Efendi ile karşılaşmışlar ve onları öldürmüşlerdi.
Bu olaydan sonra cesaretlenen çete yeniden soygunlara başladı ve Mihail adlı bir sarrafı soymaya karar verdi. Nitekim sarraf soyulurken polis olaya müdahale etti ve çıkan çatışmada Mihail Efendi ile iki kardeşi ölse de çete elemanlarından Makarnacı Niko da yakalandı.
Niko yakalandıktan sonra çete ve faaliyetleri hakkında oldukça önemli bilgiler verdi. Bu bilgiler çerçevesinde polis, çete elemanlarından Fantoma Mehmet’i de Bülbülderesi’nde ele geçirdi.
Hemen peşinden Demirci Andon, Galata’da bir evde kıstırıldı. Silahlı çatışmada Andon kolundan yaralanarak yakalandı ama maalesef polis memurlarından Sait Efendi şehit düşmüştü.
Hrisantos artık yalnız kalmıştı. Onun için yapılacak tek bir şey vardı o da Yunanistan’a kaçmak. İngilizlerin yardımı ile sahte pasaportla ve sevgilisi Eftimya ile birlikte Yunanistan’a kaçtı ve Pire şehrine yerleşti.
‘’Eeee, Selda Alkor’un babası bu hikayenin neresinde?’’ dediğinizi duyar gibiyim.
Yahu durun. Öykü bitmedi ki.
Ah ulan ahhh. Burada kesmek vardı ya kıyamadım sizlere. Devam ediyorum :
Orospunun evladı Hrisantos, Pire’de, İstanbul’dakinin aksine oldukça sakin bir hayat yaşamaya başladı. Pire’de bir meyhane işletiyordu sevgilisiyle. İlle velakin bir gün bir Yunan jandarması sevgilisine asılınca bu sefer de o Yunan jandarmasını öldürdü. Velhasılıkelam Yunanistan ile de başı derde girmişti ve Yunanistan’da ona kol kanat gerecek ne Rum vardı ne de İngiliz. Bir müddet Yunanistan’da kaçak yaşadı. O kaçak yaşarken hiç tanımadığı bu topraklara asla alışamayan sevgilisi Eftimya bu fırsattan faydalanarak İstanbul’a kaçtı. Bu arada Hrisantos’a da tekrar İstanbul’a dönmek daha mantıklı geldi. Ayrıca sevgilisi de İstanbul’a kaçmıştı.
Yine sahte pasaportla İstanbul’a geldi.
Hrisantos, İstanbul’a geldikten sonra Nobar adlı bir Ermeni haydutla işbirliğine başladı ancak polis çok fena takipteydi Nobar’ı. Nitekim 6 Eylül 1920 de Nobar’ın evi – içinde Hrisantos da varken- kuşatıldı. Lakin her iki haydut da çatışmaya rağmen kaçmayı başardılar.
7 1920 Eylül günü Eftimya’nın babası meyhaneci Brava, Dolapdere polis merkezine gelerek Hrisantos’un İstanbul’a geldiğini, kendisinin ve kızının hayatının tehlikede olduğunu söyledikten sonra asıl bombayı patlattı: ‘’ Hrisantos yaralı olarak Tatavla, Direkçibaşı sokağında Balıkçı Agaton’un evinde kalıyor’’ Dedi. Yani bir gün önceki çatışmada yaralanmıştı.
Polis, o güne kadar on üçü polis toplam yirmi bir kişinin katili olan bu orospu çocuğunu yakalamak için derhal harekete geçti ve ev kuşatıldı. Kuşatmaya gidenler arasında Komiser Tahsin Bey ve Komiser Muavini Muharrem ( Alkor ) Bey de vardı. Yapılan görev bölümüne göre Kuşatmayı tam olarak komiser muavini Cafer Tayyar Bey ve polisler yapacak, Tahsin Bey ve Muharrem ( Alkor) Bey de çatışma çıkarsa camdan içeri dalıp Hrisantos’u öldüreceklerdi. Planın bir parçasını da önceden ayarladıkları Balıkçı Agaton’a vermişlerdi. O da Hrisantos’un başında bekleyecek, onun ilaçlarını almasını ve uyumasını sağladıktan sonra silahlarını alıp silahsız bırakacaktı.
Lakin plan istenildiği gibi yürümedi. Bir gözü açık uyuyan Hrisantos yanlışlıkla yapılan ufak bir gürültü sonucu uyanıp hemen silahlarına davranınca Tahsin Bey Pencereden içeri daldı. Hrisantos bunu beklemiyordu. Tam silahını Tahsin Bey’e doğrultmuştu ki hemen arkasından odaya dalan komiser yardımcısı Muharrem ( Alkor) Bey Allah ne verdiyse ( Toplu tabancaydı maalesef ve sadece altı kurşun alabiliyordu ) silahındaki tüm kurşunları Hrisantos’un üzerine saydırdı.
Böylece bir orospu çocuğu, Türk polisinin kurşunları ile cehenneme postalandı.
Darısı daha nice orospu çocuklarının başına.
Allah askerimizi ve polisimizi her türlü orospu çocuklarının şerrinden korusun. Her zaman ve her yerde yar ve yardımcıları olsun. Rabbim onların kılıçlarını keskin eylesin.
----------------------------------------------------------------------------------------
Evet sevgili Vecdi Murat Soydan. ‘ Abi sen güzel Cinayet romanı yazarsın bence’’ demiştin.
Bir cinayet romanı olmadı. İnşallah o da olur bir gün ( Mizah tarzı tabii ki. ) Ama sanırım bu gerçek öykü de hiç fena olmadı. Ne dersin?
-----------------------------------------------------------------------------------------
Not:
1- Bu yazıyı öncelikle orospu çocukları tarafından şehit edilen tüm polislerimize ve askerlerimize ithaf ediyorum. Allah cümlesinin makamını cennet eylesin
Akabinde polis dostlarım, sevgili kardeşlerim Sezai Kaya ( Deli Garip ), İsmail Koca ( Caneli) ve Habib Karasakallı’ya ithafımdır.
2- Yazının kaleme alınmasında ilham kaynağım Vecdi Murat Soydan’a ( Yaşanmamış aşkların şairi) çok çok teşekkür ediyorum.
3- Bu yazı Çok büyük ölçüde alıntıdır:
www.turkiyatjournal.com/Makaleler/1167865037_G%C3%BCrkan%20F%C4%B1rat%20SAYLAN.pdf
YORUMLAR
Ben iki noktaya takıldım.
=> Annesi genel ev kadınlığı yapan birine ne denir? Orospu çocuğu denmez mi? İşte anlatacağım kişi de bir genelev kadınının oğlu.
İlk nokta annesinin gerçekten fahişe olup olmadığı. Yazı kendisinin genelevin işletmeci olduğunu söylüyor (Bu mesleğe baba kaçtıktan sonra mı giriyor, yoksa öncesinde de çalışıyor muydu; metinden çıkarılamıyor) Şimdi genelevin işletmecisi fahişe midir? İster istemez akla Manukyan örneği geliyor. Bu yüzden de Hrisantos'u mecazi olmayan anlamda fahişe mahdumluğuyla damgalamak ne kadar doğru, bilemiyorum.
İkinci nokta ise diyelim ki anne fahişelik yaptı. Ama bunu baba Yunanistan'a kaçınca, başka yol kalmadığında yaptı (Yani Hrisantos doğduktan sonra). Bu noktada Hrisantos (ve de kardeşlerini) aynı sıfatla çağırmak doğru mu? Mesela benim annem yarından itibaren fahişelikle hayatını kazanacağını söylese, bu durum beni 46 yaşından sonra fahişe mahdumu mu yapar? Bu yüzden uykularım kaçsın mı?
Okuyunca insan merak ediyor. Saygılarımla.
İlhan Kemal tarafından 9/7/2016 9:12:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
chaotica
İlhan Kemal
chaotica
sami biberoğulları
Manukyandan yola çıkacak olursak yanlış bir yola saparız. Manukyan oldukça zengin hatta elit tabakanın okuduğu Fransız kız lisesinden mezun bir kadındır. Dolayısıyla o sermaye olmadan da genelev işletmiş olabilir ki işin doğrusu bizzat kendisinin de erkeklerin altına yatıp yatmadığı konusunda net bir şey söylemek mümkün değildir. Hrisantos'un annesinin durumunu bilmiyorum doğrusu. Yani Hrisantos doğduğunda bir genelev kadını mıydı? Ama her halukarda bir geneleve girip çıkıyordu. Orayı işletiyordu.
Daha da açık izah etmeye çalışayım.
Mesela Kur'anda içkinin haram olduğu yazar ama İslam hukuku imal etmek, taşımak, hatta bir damlasının üzerine dökülmesine bile haram demiştir.
Dolayısyla Genelev konusu da farklı değildir. Genelevde ister peşkirci ol, ister mama ister sermaye, hatta benim görüşüme göre genelev kadınıyla ilişkiye giren erkek de orospudur.
Mecazi manada zaten orospu oğlu orospudur Hrisantos..
Bir anne çocukları doğduktan sonra orospuluğa başlarsa çocukları orospu çocuğu olur mu?
Değerli hocam !
Gelin şöyle yapalım: Kadının adını Eleni, oğlunun adı Yorgo olsun.
Yorgo yirmi yaşına gelene kadar Eleni mazbut bir ev hanımı. Sonrasında fahişeliğe başlıyor.
Eleni fahişe mi? Evet.
Yorgo Eleni'nin oğlu mu? Evet
Bu durumda Yorgo ne olur? Fahişenin ( Orospunun ) Çocuğu olmaz mı?
Yuh anasını satayım. Vatana millete hiç bir faydası olmayan bir konuda iki ton laf ettim. )))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
Hocam bugünlerde bile o orospu çocuklarından çok ki Her gün Askerimizi Polisimizi şehit etmekteler Kaleminize emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Değerli hocam, o meseli siz de bilirsiniz... Hani, Hz. Ömer'in, "Süte su karıştıramam anne... Halife şu anda bizi görmüyorsa da Allah görüyor ya..." dediğini duyduğu ve sonra oğluyla evlendirdiği kızın hikayesini...
Bu anlayışa, bu inanca sahip olmayan bir din, bir kültür algısının orospuluğun kaynağı olması, Hrisantos gibileri insanlara musallat etmesi anlaşılmayacak şey değil...
Dünyanın hali ortada...
Dünyayı saran orospu çocukluğunun panzehiri de böylece tesbit edilir...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Nereden aklınıza geldi böyle bir yazı yazmak? Gerçek yaşamdan alınmış o kadar çok polisiye hikayeler dinlemiş ve bir kısmının da bizzat içinde olmuşumdur ki, sayısını bile hatırlamam ama itiraf edeyim sizin anlatımınız ayrı bir heyecan katmış olaylara.
Yazının başlığı da hayli ilgi çekici olmuş, çok iddialı olmak istemem fakat yaşamın akışı içerisinde o kadar çok o.. çocuğu tanıdım ki, artık bu konuda ihtisas sahibi oldum desem abartmış olmamam. Mesela gerçek, o.. çocukları kimlerdir, kaç sınıfa ayrılır, özellikleri nelerdir şıp diye bilirim. Yeter ki bir insanla göz göze geleyim o..çocuğumu dur hangi kategoride o..çocuğudur çok az yanılma payıyla hangi kategoriye girdiğini iyi bilirim.
Tecrübelerimden yola çıkarak diye bilirim ki hikayede geçen Hrisantos, tamam şerefsizdir katil eyvallah ama kesinlikle o..çocuğu değil ve öyle bir kategoride değerlendirilmez hatta (hikayeyi baz alarak söylüyorum) delikanlı bile sayılabilir. En azından ellinde silah olan kendini savuna bilecek insanları öldürmüş neyse bu konunun detayları uzun hikaye biz o..çocukları kaça ayrılır ona bir göz atalım.
. Katıksız o..çocukları.
. Süzme o..çocukları.
. Ucuz o..çocukları.
Şeklinde üçe ayrılır, bu kategoridekilerin hiç birinin o..çocukluğu anneleriyle alakalı değildir zihniyetleri ve ruhlarıyla alakalıdır. Nihayetinde beynelmilel hayatı yaşamak zorunda bırakılan o hanım kardeşlerimiz, kader ve sistem kurbanı insancıklar dır.
.(Katıksız o..çocukları; Gerçekte çok korkak kanı bozuk insanlardır ve genelde savunmasız insanlara zulmedebilirler. Örneğin; Zulmettikleri kişiler ellerine kalem ve tebeşir almaktan başka bir şey yapmamış yazar ve öğretmen vs gibi fikir insanı olan aydın kişilerdir. Bu katkısızların ancak onlara yürekleri yeter. Kaldı ki, onlara bile elleri ve gözleri bağlı iken zulüm ederler. Neticede savunmasız insanları tanklarla, bombalarla veya işkenceyle öldürürler, vs.vs....
.(Süzme o..çocukları; Adlarından anlaşılacağı gibi zaman içerisi başta vicdan olmak üzere bütün değer yargılarından sıyrılmış ve süzülmüş kozmopolit yapıya bürünmüş yarı insan yarı mahluk tiplerdir.
Bu kesimler, katıksız o.. çocuklarının savunuculuğuna soyunurlar ve onların sağladığı imkan ve olanaklar ölçüsünde mazlum ve savunmasısız kesimlere zulme derler, vs. vs...
.(Ucuz o..çocukları; Duruma göre şekil alırlar, bir türlü kişilikli bir birey olmayı beceremezler güce ve zulme mutlak itaat ederler gücü yalamayı çok severler. Kısacası başlar ayrı oynar kıçları ayrı, öyle ki, başı dursa kıçı oynar, kıçı dursa başı, kesinlikle bu kesimlerle yola çıkılmaz insanı yarı yolda bırakırlar dolayısıyla asla güvenilmez insanlardır.
Yani kısacası hocam bu o..çocukluğu işi çok çetrefili bir mesele. Ha, bu arada bu deneyimlerimi öyle herkesle paylaşmam çünkü herkes bu anlatıklarımı algılayacak seviyede olmayabilir. Neticede bu tecrübeleri elde etmek için yıllarca çoook o.. çocuğuyla mücadele ettim ve uğraştım.
İlginç yazınızı ve usta kaleminizi kutlarım.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yazdıklarında oldukça fazla gerçeklik payı var. Evet Hrisantos elinde silah olan ve kendisini korumaya muktedir insanları ( 13 ü için böyle ) öldürmüştür.
İlle velakin öldürülenler Türk, Müslüman ve çoğu polis olunca ve de bir genelev kadının oğlu tarafından öldürülmüş olunca bu adi şerefsiz için Orospu çocuğu dememi çok görme bana.
Ha senin saydığın kategoridekileri elbette yabana atmamak lazım ama çok canımızı yakan bu şerefsizlere de aynı sıfatla seslenmek sanırım çok da yanlış olmaz.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam nedendir bilmiyorum. Hikayenizdeki Hrisantos ve çetesi; bana dhkp-c denen şerefsizleri ve onun o...... pu militanı Sultan Kalsen i anımsattı. Hatırlarsınız elinde keleşle nasılda karakolu taramaya kalkmıştı o....pu...
İkide bir polis karakolu taramayı marifet bilen bu kansızlar; Türk polisini halka karşı kışkırtıp, kendi eli kanlı katillerini kahramanlaştırma derdin de idiler. Ama tıpkı Hrisantos gibi geberdiler.
Saygılar selamlar olsun
sami biberoğulları
Her devirde bir başka isim ve kimlikle karşımıza çıkıyorlar.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
bildiğiniz sıradan psikopat bir katil için başlık ağır olmuş. biz kullanırız ve vergilendiririz bu işçi kadınları.
kan bağı ile gelen bir kötülük yok, adli bir vaka olarak yazmışsınız ama içine kattığınız yorumlar çok kötü.
selda alkorun babasından bize ne, o görevini yapan sıradan bir polis anladığımız kadarı ile, ve polisin görevide katil yada kötü niyetli kişileri yakalamak değilmidir.
pencereden şöyle daldı, silahı bilmem kaç mermi alıyordu gibisinden kahraman yaratma ve tribüne oynama gayretinizi alkışlıyorum, çok reyting yapar bu hikaye..
sami biberoğulları
Ya sende ya bende bir uyumsuzluk var ama çözemedim ben.
Kabul et ki yazıya böyle bir başlık koymasaydım ve o bahsettiğin yorumlar olmasaydı sen de okumazdın bunu.
Buna Evliya Çelebi taktiği diyorum ben. Adam on ciltlik seyahatnamesini okutmak için Fillere insan doğurtmuş. Benim yaptığım onun yanında devede kulak.
Zaten amaç reyting değil mi? '' ben yazayım da kimse okumasa da olur'' Diyen bir Allah'ın kulu var mı?
Selam ve sevgilerimle.
Uyumsuz_PenGuen
ben uyumsuz olduğumu zaten inkar etmiyorum da seni nereye koyacağız onu bilemedim bak şimdi.. yani şu yazdığın ifade yazdığından daha beter bişey.. sadece okunsun diye küfür mü yazdın başlığa.. ?
kaldı ki senin yazdığının başlığına değil kafanın içindekilerine bakıp okuyorduk biz ama mevzu başkaymış. yazdıklarına güvenmiyorsun bu çok net ortada. şurada seni on ki şi eksik on kişi fazla okusa ne çıkar ki, değmezmiş gibi geliyor bana..
hay allahım ya ben neden hep haklı çıkıyorum bu dünyada..
Saygı değer hocam,
Yazının başlığı öyle isbetli olmuş ki; ne söylesek azdır.
Birde; bu tür bilgileri başka bilenler varsa topluma aktarsın ki bu yazının başlığını hakedenler unutulmasın, unutulup bizim dostumuz olmasın, yarın öbürgün çıkıpta saçma sapan sözlerle bizde ondanız demesin.
Sonsuz saygılarımla.
sami biberoğulları
Ya sende ya bende bir uyumsuzkuk var ama hangimizde çözemedim.
Yine de böyle bir başlık atmasaydım kabul et ki sen de bu yazıyı okumazdın.
Evliya Çelebi taktiği diyorlar buna. Adam on cilt seyahatnamesini okutmak için Ankara'da filden insan doğurtuyor.
Bilmem anlatabildim mi?
Selam ve sevgilerimle
sami biberoğulları
Çok çok teşekkür ediyorum.
Tesadüfen karşıma çıkan bir yazıydı. İlginç buldum, dostlarla paylaşayım dedim. Bu tür ilginç yazıları gördükçe paylaşmaya devam edeceğim inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Yaşlılığıma verin lütfen
Tekrar selam ve sevgiler.
Öncelikle, Polis Teşkilatının kuruluş tarihi olan 1845 yılı 10 Nisan tarihinden bu zamana kadar Şehit olan bütün Polis teşkilatı mensuplarına Allah u Teala rahmetiyle muamele etsin.
O zamanlar aslında Görev açısından oldukça zor olan bir dönemdir.Çünkü karşında bir tek Çete elemanları yok! Onlara yardım ve yataklık eden bir sürü iç ve dış mihraklar var. Bugün ki pkk domuzlarına yapılan yardım ve yataklık gibi! Şu son zamanlarda gözlemlediğimiz olayları görünce de emekli olduğuma çok pişman oluyorum!!! Maalsef son pişmanlıkta fayda vermiyor.
Yazıyı bana ve diğer meslektaşlarıma ithafen yazmanızdan dolayı da şükranlarımı sunarım.
İstanbulda Görev yapmanın zorluğunu yaşayarak yedi yıl boyunca gördüm.O yedi yıl benim açımdan hayat ve meslek tecrübemin en muhteşem yıllarıydı. Taşrada Polis teşkilatı üç ana bölüme ayrılır!!! (Mecazi anlamda) İstanbul Polisi '''Çok gözü açık ve hızlı''' Ankara Polisi '''Nerede nasıl hareket edeceğini iyi bilen beyefendi''' İzmir Polisi ''' Yavşak''' diyerek adlandırılır. Ben Ankarada çalışmadım!!!!! Ama İzmir ve İstanbulda çalıştım. Amir olduktan sonra Bursada görev yaptım.O kadar dolu dolu çalıştım ki tecrübelerim tam en üst düzeye gelmişti bir soğumayla Emeklilik kararı aldım.Neyse ağabey!!!
Yazınız oldukça güzel ve tarihe not düşülen olayların cereyanını anlatan hoş bir çalışma.
Yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Aslında sende ne anılar vardır böyle. Bence oturup yazmalısın ama sanırım biraz tembellik yapıyorsun. Haydi bir ucundan başla artık.
Selam ve sevgilerimle.
Sezai KAYA DeliGarip
Selamlarımla.