- 657 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
"Daha Durun Bakalım!" Suna Pekuysal`ın Ardından
“Ben çocukluğumu yaşayamadım. Çocukluğumu yaşamak isterdim. Rahmetli anacım da oyuncuydu. Hep provalara giderdim, tiyatro mikrobunu ondan aldım. Okulu yarıda bırakıp başladım çalışmaya. 13 yaşındaydım. Çalışmaya başladığın gün çocukluğunun bittiği gündür. O yıllarda izleyiciler gişeye geldiklerinde annemin oynayıp oynamadığını sorup, ona göre bilet alırlardı. Şimdi beni soruyorlar.”
Doğru… Şimdi O’nu soruyoruz, diyoruz ki, “Suna PEKUYSAL var mı bu oyunda?”; bakışlarını uzaklara çevirip susuyorlar…
Oysa 1949 yılında “Artist Aranıyor” adlı oyun için aranan “artist”, Suna PEKUYSAL olmuştu. Asıl adı Suna BELENER’di ama biz O’nu yıllardır ‘Suna PEKUYSAL” olarak tanıyorduk. Üstelik; 250’den fazla tiyatro oyununda, ne zaman o soruyu sorsak, “Evet, Suna PEKUYSAL da sahnede olacak.” cevabını alıyor, sevinçle kuruluyorduk seyirci koltuklarımıza. En az 100 filmin afişinde O’nun adını okumuştuk. Belki yeni bir film afişinde bize tatlı bir sürpriz yapar diye bekliyor; beklerken de televizyon ekranından hasret gidermeye çalışıyorduk…
Gerçi, 10 yıl önce Şehir Tiyatroları’ndan emekli olduğu günü de unutmamıştık. Ancak, ne demişti o gün?
“Sanatçının emeklisi olmaz. Sahnede ölmek istiyorum!”
“Aman Suna Hanım; Allah gecinden versin!” diye geçirirken içimizden; aslında bambaşka birşey anlatmaya çalışıyordu belki de…
Öyle ya; 1933 yılında, yine tiyatro sanatçısı bir anneden doğan sanatçı, neredeyse sahnede açmıştı o muzip bakışlı gözlerini… 1952 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu Dram Bölümü kadrosuna geçtiğini anlatırken, “Bir daha da inmedim sahneden!” diye vurgulamıştı sahne sevgisini ve tutkusunu… Hattâ; kendisi gibi tiyatro ve sinema sanatçısı olan Ergun KÖKNAR’dan, evlenme teklifini bile sahnede almıştı:
“Bir rolüm vardı, diyalekt yapmam gerekiyordu. Rol arkadaşım olan Ergun’a: ‘Seninle aynı yöre insanını oynuyoruz. O bölgedeki ağzı ortak tutturmazsak komik oluruz. beni çalıştırır mısın?’ dedim. Sonra oyun sahnelenmeye başladı. Bir gün tam oyunun ortasında repliğini yarıda kesti, şöyle bir etrafa baktı ve bağırdı. ‘Eyy ahali, ey buradakiler. Hepiniz şahit olun ki ben bu kızı tez vakitte Allah’ın emriyle alacağım.’ Herkes dondu kaldı. Hele ben şoke oldum.”
2000 yılında sonsuzluğa uğurladığımız eşi Ergun KÖKNAR’la bu anısını aktardıktan sonra “Hâlâ aklım, ruhum, sevgim onunla.” diye sürdürmüştü sözlerini…
1973’te, sağlık durumunu tehdit etmesine rağmen dünyaya getirdiği oğlu Sait Ali KÖKNAR’ın doğumundan sonra; belini gittikçe büken ve halk arasında da “Suna PEKUYSAL Hastalığı” olarak adlandırılan rahatsızlığı artmıştı. Bundan pişmanlık duyup duymadığı sorulduğundaysa;
“Hiç değilim. Niye pişman olayım ki, evlattan pişman olunur mu!? Çocuğuma değer. İyi ki çocuğum olmuş. O olmasaydı, ben bu yaşa kadar gelemezdim ki. O tuttu beni, gayem O’ydu. Kendimle ilgilenemedim onunla ilgilenmekten. Neden? Çünkü kendimi dinleseydim, zaten hastaydım.”
20 yaşından beri birlikte yaşadığı rahatsızlığından dolayı 1.65’ten 1.40’a inen boyuyla ve yıllarca, “iki büklüm” çıktı sahneye. …Ama sanatçı duruşuyla hep dimdik ayaktaydı… İşte bu “dimdik ve sanatçı duruşu”; her biri başarılı sanat yaşamının yansıması olmak üzere; 1980’de Avni DİLLİGİL ve Ulvi URAZ Ödülleri’ni, 1986’da Sanat Kurumu Ödülü’nü, 1987’de İsmail DÜMBÜLLÜ Ödülü’nü, 1998’de Afife Tiyatro Ödülü’nü ve Nisa SEREZLİ AŞKINER “Yaşam Boyu Başarı Ödülü”’nü, 2000 yılında Belkıs DİLLİGİL Onur Ödülü’nü, 2001’de 38. Antalya Altın Portakal Film Festivali “Yaşam Boyu Onur Ödülü”nü ve 2003’te de Muhsin ERTUĞRUL Tiyatro Emek Ödülü’nü getirdi Suna PEKUYSAL’a…
Ekrem Reşit REY’in, 1933’te, yani Suna PEKUYSAL’ın doğduğu yıl yazdığı Lüküs Hayat’ta 1984’ten itibaren 14 yıl boyunca sahneye çıktıktan sonra, hiç kabul etmediği “sanatçı emekliliğine” bu unutulmaz müzikalle adım atışıysa; “Hayat” dediğimiz oyunun, tuhaf bir cilvesiydi belki de…
Sahnede neredeyse bir ömür süreyle kalarak, bir rekor elde ettiği söylendiğinde; “Daha durun bakalım” dememiş miydi o tatlı ve muzip tebessümüyle!? İşte, her an bir sürprizle, yeni bir Suna PEKUYSAL “Merhaba”sı bekleyişimiz de bundandı zaten… Gerçi son röportajlarından birinde; “O kadar çok şey yapmışım ki dolu dolu, hiç bir şey kalmamış yapacak. Tiyatroda da sinemada da kendime ait oyunlarımı oynadım.” demişti ama biz yine de bekliyorduk…
Tam da o sıralarda, tez geldi haberi… Hani, “Kara haber tez duyulur!” sözünü doğrularcasına…
Bir duyduk ki; “Hayat Sahnesi”nde 22 Temmuz 2008 günü, saat 10:30 sularında sergilenen bir “Ecel Oyunu”nun son perdesinde, son bir “Merhaba” rolü oynamış biz sevenlerine… Ve gerçek bir “yıldız”ı daha ardına alıp kapanmış perde!..
İşte bu yüzden; artık ne zaman “Suna PEKUYSAL var mı bu oyunda?” diye soracak olsak; bakışlarını uzaklara çevirip susacaklar…
…Ama sevenleri; ardında bıraktığı ve “Her birine 1 lira alsaydım, trilyoner olurdum” dediği o şen kahkahalarıyla, kendine özgü tavrıyla, zaman zaman soyadına tezat çizdiği “huysuz kadın” rolleriyle Suna PEKUYSAL’ı, sık sık hatırlayıp yüreklerinde yaşatacaklar…
_______________
YAZAR NOTU: TRT Radyo-Televizyon Dergisi`nin Ağustos 2008 sayısında yayınlanan yazımdır.
Bir sanatsever olarak, usta sanatçımızın anısına vefa, sevgi ve saygıyla...
YORUMLAR
Bakin bugün aramizda yoksunuz belki ama şiirlerinizde, yazılarinizda bıraktığınız ruhunuz yanımızda. TRT Çocuk en çok izlediğimiz programdı. Birdirbir veya pusula hafizama kazınmış. Nurlara içinde yatın inşallah Tülin Abla...