Liyakat
Mânâ itibariyle layık olma durumu, yeterlilik, kifayet olarak yorumlanabilir. Öte yandan bir kimseye iş verilirken güven duyulmasını sağlayan nitelik; bir kişinin herhangi bir işe layık olduğunu veya olmadığını belirten değerlendirme sözcüğü olarak da nitelendirilebilir. "Adam hacı mı olur varmakla mekke’ye; eşek evliya mı olur, taş çekmekle tekkeye." sözü aslında mânâ itibariyle oldukça yerinde bir söz olur.
Sosyal hayatımızın her anı layık olarak yaşama ruhsatına sahip kişilerce onore edilmektedir. Alış veriş yaptığımız esnafların dürüstlüğü ve mahareti, komşularımızın samimiyeti ve güvenilir olmaları , dostlarımızın sayısal olarak değil de kişilik yönünde güçlü oldukları ortamlar bize anlamlı yaşama hakkı sağlar. Kendimizi ve çevremizdekileri bu ortamlara layık gördüğümüz için mekân en belirleyici unsur olmaz . Çünkü mühim olan o mekânlara güzellik katan ve sinelerinde güller deren gül yürekli insanlardır. Bizlere de bu gülistanlara layık gülzarlar olmak düşer, düşmeli de.
Layık olmamız gerek; içtiğimiz suya layık olmalıyız çünkü hem azizdir , beslendiğimiz gıdalara layık olmalıyız çünkü şükür sebebi nimetlerdir, bedenimize ve ruhumuza layık olmalıyız çünkü en büyük sanat eseriyiz, ismini bizim verdiğimiz çocuğa ve verdiğimiz müsbet isme layık yaşamalıyız mesela, kâinata meydan okuduğumuzda o meydan okumaya layık olmalıyız çünkü iyi bilmeliyiz ki meydan okumamız hakikat ise kâinat bize boyun eğer değilse bir parça su, kırık ayaklı bir sinek meydan okumaların âlâsını yapar bize,
bizi Var Eden’e layık olmalıyız çünkü her şey bize düşman olsa bile o Dosttur. O’na açılan eller layık olmalı niyaz noktasında. Öyle ki bir dostumuz ile aramız limoni ise bile bir şey istemeye hayâ ederiz kaldi ki en büyük dostumuz ile aramızda her daim hoş tutulmalı. O’dan talep edecek bir yüz liyakatımız olabilmeli.
Manevi âlemimizde de bu vaziyetin benzerini yaşarız. İdeolojik bataklıklara alet edilmeyen sevimli beş bizi günün ve ömrün muhasebesini yapmamız için kendisine çeker sıcak bir dost eliyle. Yeşerdiğimiz toprağa eğildikçe ve nihayetinde o toprağa yüz sürdükçe omuzlarımızdaki ağır yük o anlık dahi olsa hafifler. Hele ki o yükü taşıyan gözyaşları ister istemez döküldükçe sanki bir dost eli yorgunluğumuz bir nebze azalsın diye imdadımıza yetişmiş gibi olur. İşte belki de tam bu esnada daha iyi anlarız ki yükselmek için iyice alçalmak gerek, görebilmek için iyice eğilmek gerek.
Dünyanın bir çok öncü ülkesinde, mesela Hrsitiyan kulubü olan Avrupa ülkelerinde, bir kişinin her hangi bir göreve getirilmesi “fırsat eşitliği” temelindedir.
Bir kişiyi bir işe almada, şirketlerin ihale alımında, akademik yükselmede; dil, din, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç veya benzeri ayrılıkların dikkate alınmaması ve hiçbir kişiye, aileye veya zümreye ayrıcalık tanınmaması kabul etsek de etmezsek de bugün hem teknik hem de etik olarak İslami coğrafyadan birkaç adım önde olmalarının en temel lıyakat sebebidir. Liyakat kişinin oturduğu koltuğa layık olabilmesıdır kısaca. Avrupalılara göre yeterlik, görevi başarıyla yapabilme gücüdür. Ancak liyakatın yani yeterliğin temelinde bir “hak etme” kavramı vardır. Yönetim biliminde “olmazsa olmaz”dır “liyakat ilkesi”...
Görevler için en yetenekli ve en liyakatlı - yeterli elemanların seçilmesi demektir.
Dil, din, ırk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç veya benzeri ayrılıklar dikkate alınmadan!
Bizim nasırlı coğrafyamızda ise liyakat sahibi olmamış binlerce bakan, milletvekili, müdür, şef etrafında bir sürü sekreter, danışman, memur toplar. Bu zatlar süslü giyimleriyle, himalayaları aşan gururlarıyla, hükümferman tavırlarıyla ve israfı aşan otomobiller,yemekler, yerli yersiz israflı açılış ve törenleriyle putlaşıp durur adeta gözlerimizin önünde. Ne kök saldıkları koltukların mahiyetini bilirler ne de o görevde başarılı olabilecek güzel yürekli insanlara fırsat verirler. Bu dermansız işletmenin iş yapmasına gerek yoktur çünkü iş bilmez. Başkasının yapmasına da müsade etmez. Çünkü başkası yaparsa, bilmediğini görecekler...
Ve ülke(ler) böylece batar.
Kurtuluş umudu var mı?
Yattığımız ve hiç kalkmadığımız o güzellik uykuculuğundan uyanırsak, neden olmasın?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.