- 544 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sahiplik İmanı 2
Tarihin ilk apolojistleri (apologistleri) köleci sistem inşacılarıdırlar. Çünkü köleci sistemin inşacıları olan egemenler; belli bir manayı içeren dil ekseninde kendilerine mülk edindirici afaki konutlar inşa etmişlerdir. Bu afaki konutlarıyla kendilerinden önce, kendi değişmeleri ve dönüşmeleri içinde süre gelen geleneğin veya şeriat denen yolun ortaklaştıran gerçek oluşunu ters yüz etmişlerdir.
Apolojist egemenler kendi öncesini yok sayıp, boşa çıkarmağa uğraşmakla; tarihi olayları yadsımış bu yadsımayı yapabilmek için de bin derede bin su getirmekle kendi mülk sahipliklerine ilişkin açıklama üretmeye çalışmışlardır. Bu özür ya da mazeret üreten bahaneciliktir. Köleci dinler bu bahane neden siliğin en gelişmiş biçimidirler.
Apolojist köleci mana, kendisini hazırlayan kendisinden önceki tarihsel olup bitene göre aykırıydı. Ortaklaşan üreten ilişki içinde gelen yapı, parçalanıp özel mülkiyete dönüşecekse eğer bu başlangıç koşullarına uymakla en azında herkesin kişisel mal mülk sahibi olmasını destekler türden olmalıydı.
Oysa köleci mana; kimine gani gani mal mülk verip kimini de sefaletin ve muhtaçlığın bağrına atmakla tarihten gelen meşru sürece karşı çıkmakla; kendisinin meşru olmamalarından ötürü hep savunma yaparlar. “Açıklaya bilirim aslında öyle değil; göründüğü gibi değil” derler.
Yani hermenötiktirler (sistem dışı yorumlayıcıdırlar). Bu yorum sama dediğimiz müfessirlik, pek çok tarihi aşamada kimi çokluklar için çok kez yokumsama oluşla, kendi gelişmelerini yoksullar aleyhine sürdürmüştürler.
Atatürk ve silah arkadaşlarından kimi olan Karabekir, İnönü, Çakmak paşa gibi kahramanlar Osmanlı gibi bir düveli muazzamının çöküşüne şahit oluyorlardı (tanık) oluyorlardı. Osmanlının neden ve niçin çöktüğünü bizatihi görüyorlardı. Bir devrin batışına tanıklık ediyorlardı.
Bir devrin tanığı olan bu yiğitler bu nedenle daha sonra Misakı milli olarak (milli ant ya da milli yemin olarak) belirtilecek antlaşmayı (imanı), çöküşteki gözlemlerin haricinde olmakla bam başka kaideler üzerine oturtacaktılar.
Kahramanlar yeni sosyo toplumsa süreci; konjonktür elliği bitmiş olmakla sonu çöküş olacak olan ilkeler üzerine değil de; yepyeni olacak antlaşmalar üzerine inşa edeceklerdi. Bu durum yeni bir kutsamaydı. Yeni başlangıç koşullarını belirleme olmakla, yeni başlangıç koşullarına bağlılıktı.
Ön ittifakı sistem yeni bir süreçtir. Tarih ilk kez gruplar arası ittifaka şahit oluyordu. Bu şahitliğe de gruplar arası seremonilerini, kanıt olmakla söylüyordular. Bu nedenle ön ittifakı grupların, gruplar arası şahitlik (şehadet-tanıklık) deklarasyonu; her bir grubun gruplar arası imanı olmakla kutsanmıştı.
Yani her ittifakın mutlaka bir sürece evet diyen kalu belası vardı. Çünkü ittifak size totemi manaya karşı yeni ilahi mana düzlemi içinde soruyordu. İlahınız kim? Onlarda totemi manaya karşı kült merkezi arşı olan bağlılık imanına, ilahımız sensin diyorlardı.
Köleci sistemle birlikte tarih bu kez de ikinci bir sürece şehadetlik ediyordu (şahitlik-tanıklık ediyordu). Ortaklaşa olana karşı ortaklaşa olmayan özel mülkiyetçi deklarasyona tanıklık ediyordu. Gruplar arası tanıklık yerine; sınıflar arası bağlılık imanlarının mukavelesini, kendi tanıklıkları oluşla söylüyordular.
Ön ittifakın sözleşen gruplar yerine, bol bol malı mülkü olanlarla, biraz malı mülkü olanlar ve hiç malı mülkü olmayanların muhtaçlıklarıyla birbirine karşı birbirinin biat andını okuyorlardı. Yeni kalü bela buydu. Malın mülkün sahibi olan El (rab), El este birabbikum? diyordu.
Süreç tap ve iste olmuştu. Mülk sahibine; El olan sahibimiz rabbimiz sensin diyorlardı. Mal, mülk, tabu ve kutsal olmakla; mülk sahibi tapılır kutsanır olmuştu.
Muhtaçlarda; “bela” yani “evet” sen bizim rabbimizsin. Biz kölelerin kulların olmakla sen bizi kölelerini-kullarını rızkla, varlıkla-yoklukla eğitensin terbiye edensin diyorlardı. Bu akit eskiden ilah katı olmakla arş denen yerdeki El este meclisi denilen, Bel Meclisi ya da bezmi Elestte oluyordular.
An insanın, insana kul oluşunu; kölenin efendiye biati şeklinde bir tanıklığa (şahitliğe-şehadete) sahne oluyordu. Bu sahnenin kutsanması “El-este birabbikumdu” Sizinle sözleşen ve bu sözleşmenizle tanığı olduğunuz El (Rabb), az mülk sahibi olanlarla kölelere seslenmekle diyordu ki; “ben sizin El’iniz yani (rabbiniz) değil miyim? Bu konuşma El meclisinde oluyordu. Bu meclis sohbet olan Bezmi elestti.
Bezmi Elest sahipleri olan mal mülk sahibi efendiler, hükmü makamlarında aşağı yer olan yersiz yurtsuz mülksüz insanlar topluluğunun olduğu yönlere doğru seslenerek; [“yere” ve yukarı topraklar halkı olan o günlerde gök dedikleri yukarı yer olan “göğe”; buyruğuma uyarak gelin] diyordu.
İlahi dinlerin tek Tanrı dediği malı mülkü keyfine göre dağıtandı. Malı mülkü keyfine göre dağıtan anlayış, tek olmalıydı. Ki bir ikincisi bu keyfi takdire hayır demesindi. Bozgunculuk çıkmasındı. Mülk dağıtan keyfi kararlarında ortaklık tanımayandı. Yoksa malı mülkü insana ortaklaştıran değildi.
Artık hayatın garantisi birine kul-köle olmaktı. Ben falanın kulu kölesiyim demek dokunulmazlıktı. Kul olmak başlı başına hayat hakkı değildi. Ama kişi, grup ve ittifak koruyuculuğundan yoksun olunca yeni koruyuculuğu “köle” olmakta veya kul olmakta; bulacaktı.
Köle emeğinin ortaya çıkmasıyla tutsaklar öldürülmeyip, köle olmakla çalıştırılıyorlardı. Kölelere merhamet etme canlarını bağışlama gibi lütuflar aslında köle emeğini sömürmeyi gizlemenin mana anlatımıydı. Atalarımız köleleri öldürmeyerek insani olmamışlardı. Aksine köleleri çalıştırmak için emek sömürüsü için tutsakları öldürmekle efendi olup, kul sahibi olmuşlardı. Ön ittifakların sonuna doğru ön ittifakların köle edinmediği söylemek çok şüphelidir ve muhtemelen edinmişlerdir.
Köleci sistem bu tarz kendisine özgü özel mülkiyetçi nicelimleri sonunda kendisini ihsas edecekti. Artı ürün veren köle emeği olmasa bir devlet diğer devlete ve bir yapı kendi siyasi birliğine vergi veremez olacaktı. Köleci sistem ortaklaşa olana karşı, ortaklaşa olmayanla (emeği mülk sahibi yararına sömürür olmakla) başlangıç koşullarında üstel artışlara neden olacak ufacık bir değişme yapmıştı.
Değişmeyi de öngören başlangıç koşullarına (bencilliğin giderilmesine) bağlı olmakla değişmeler, başlangıç koşulları içinde ortaklaşa olmayan özel mülkiyetçi olacak adımların ve mana anlamalarının ufak değişiklikleri içinde, artan üstel değişmeleriyle; giderek başlangıç koşullarında kopacaktılar.
Yansıma kuralı gereği bu artan üstel değişme iç sürtünmeli her bir kendi yansımasıyla frenlenip kendi firen ilişkili kesikli sürekli olmasının yansımalarını verecekti. Mülk benim diyen sahiplik üstel artışla büyümeye başlayacaktı. Yani her yansıma kendi öncesinin iki katı olmakla yansıyacaktı. Ancak mülklü-mülksüz çatışmalı yansımanın sürtünme dirençli ilişkileri nedenle, öznel bir sürtünme türü oluşuyla mülk sahibi; merhamete, acımaya, himmet edişe gelecekti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.