Uğur ve Tarih Dersi
Yeni geldiğim okulda beşinci sınıfları bana vermişlerdi.Sınıf şimdiye kadar beş öğretmen değişmişti.Sınıf seviyesinin iyi olmadığını,derslere ilgisiz kalan öğrencilerin çok olduğunu duyduğumda hiç karamsarlığa kapılmamıştım. Öğretmenler en çok Uğur’dan bahsediyorlardı.
Gerçekten de Uğur’un derslere karşı pek ilgisi yoktu.Üstelik dağınık bir görüntüsü vardı.Ruhsal dosyasında öğretmenleri kişisel düşünceler bölümüne "İlgisiz,başarısız,düzensiz,uyumsuz vb." notlar düşmüşler.
Bir seminerde dinlediğim motivasyon taktiklerini uygulamak için fırsat bekliyordum.Biraz zamana ihtiyacım vardı.Öğrencilerin meraklarını keşfetmek istiyordum.
Sosyal Bilgiler dersi tarih ünitesinde idik.Uğur bir ara parmak kaldırmıştı.Ben de bu anı bekliyordum.Uğur söz alıyor yorumlar yapıyordu kendince.
Bir gün Uğur’a:-“Uğur senden ileride büyük tarihçi olur.Yorumların çok hoşuma
gidiyor.’dedim.Bunu büyük bir samimiyetle söylemiştim.
Konuyu anlatırken kitabın dışına çıkıyor dersi ilgi çekici hale getiriyordum.
İlk Türklerdi konumuz.
İlk Türk devletinin Asya Hunları olduğunu belirtiyordum.
Türklerin göçebe hayat yaşadıklarını bu yüzden yerleşik hayata
geçemediklerini anlatıyordum.
Baharda yazlaklara, kışın kışlaklara göçtüklerini,evlerini kıl çadırlardan
yaptıklarını ve bu evlerin tekerlekli kağnılar üzerinde teşkilatlı bir şekilde
yaptıklarını söylüyordum.
"Göç esnasında, ünlü bir tarihçinin dediğine göre manzara yürüyen bir şehir
görünümündeymiş."diyordum.
Demir madenini ilk işleyenin Türkler olduğunu, kızgın demiri soğutarak
çeliğe çevirdiklerini bunun sonucunda en iyi kılıcı Türklerin yaptığını
anlatıyordum.
Eti güneşte kurutarak ilk pastırmayı yaptıklarını ve uzun süre
sakladıklarını,tahıllardan çeşitli yiyecekler yaptıklarını anlatıyordum.
Uzun yolculukta atıyla giden süvarinin yiyeceğinin bitmesinin önemli
olmadığını, bunu atın boynundan bir damara girerek 4-5 yudum kanı yutup
sonra parmağını oraya bir iki saniye bastıktan sonra yoluna devam ettiğini
bunun günümüzdeki serumun kendisi olduğunu söylüyordum.
İlk Türklerin patates gözlemesi yemediklerini çünkü patatesin 1500’lü
yıllarda Amerika’dan dünyaya yayıldığını söylüyordum.
Şanlı tarihimiz zaferlerle doluydu.Olayları drama yolula canlandırıyordum.Günümüz olayları
ile ilişkilendiriyordum.
Uğur tarih dersini çok sevmişti.
Bu dersten sınıfın en iyi notunu alıyordu.Uğur’un yüzüne kan gelmiş yanakları
pembeşleşmişti.
Öğrencilik hayatının en yüksek notlarını almıştı.Davranışları da olumlu yönde
gelişmişti.Öyleki artık Uğur kendine çekidüzen vermiş, mutlu mesut okula geliyordu.Belirli
gün ve haftalarda özellikle Uğur’a belirli konuşmaları yaptırtıyordum.
Uğur ikinci kademeye geçmişti.Yine tarih dersinde en yüksek notları alıyordu.
Bir gün Uğur’u koridorda üzgün bir şekilde dolaşırken görmüştük.
Hayrola ne oldu Uğur? diye sordum.
Uğur başı öne eğik:
- “Hiç sormayın hocam. Ünitemiz Osmanlı devletinin gerileme ve dağılma dönemi idi.Hep
toprak kaybı,hep yenilgi.Osmanlı devleti kendini de batırdı beni de."dedi.Böyle bir cevap
karşısında ben de dağılmıştım. Şanlı tarihimizin bu sayfaları belli ki Uğur’u yıldırmıştı.
“Üzme canını dedim Uğur’a. Milletlerin tarihinde zaferler de vardır, yenilgiler
de." .Burada önemli olan yapılan hataları görmek,yapılan hataları gizlememek,sonuçlardan
ders çıkarmaktır.Milletler bazen hataların bedelini çok büyük öderler.Ama biliyorsun bu
enkazın altıda kalmadık.Atatürk’ün önderliğinde yeniden büyük zaferler imza atarak
düşmanları yurdumuzdan çıkardık."dedim.
Uğur başını kaldırarak: "Hocam ben şimdi Atatürk’ü daha çok seviyorum."diyerek
yanımdan ayrılmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.