Bir bardak su ve adalet
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Önce bir bardak serin suyu içime çektim.Sonra etrafımda dağılan adaletin uzuvlarına baktım.
Kısa kollu,uzun kollu,kelli felli elbiseler gördüm.Hepsi de birbirinden çok farklıydı.desenleri de çok değişikti. Epeyce yürüdüm gördüğüm manzara hep aynıydı,yani değişen bir durum yoktu.
Ezilenler ve ezilmeyenler.Dostoyevski’nin bir romana verdiği başlık gibiydi hayat.terazinin kantarları tıpkı desenler gibi hiç eşit ve adil değildi.
Benim annem çok ucuz bir orlondan kazak yapar,senin annen ise pahalı ve gösterişli bir orlonun ipliğini kullanır.Hayatın neresine bakarsak bakalım bu karşımıza çıkar.
Farkında olmadan yorulduğumu hissettim.Oturup soluklanayım dedim.
Elbise dükkanlarının arasına sıkışmış salaş bir çay ocağına girdim.Çok eski bir yerdi.Duvarları sanki hiç boyanmamış gibi duruyordu.Duvar kenarına dizilmiş iskemlelere baktım.çoğu kırık döküktü.Neyse birine oturayım dedim.Birazcık büyüyen kıçımı bırakır bırakmaz çatlama sesini hissettim iskemleden yine de bozuntuya vermeden oturmaya devam ettim.
Ocakta yaşı geçkin bir ihtiyar bardakları yıkamakla meşguldü.
Seslenip bir çay istedim.başını evet anlamında sallayıp beş dakika sonra bir çayla yanıma geldi. Çayı mı henüz yudumlamadan bir bardak su da istedim.
Kibar ve naif bir edayla ’tabi ki efendim dedi.
Çok sıcak olduğu için yürüyüş esnasında epey miktarda enerji harcamıştım.Bu yüzden içim kurumuştu sanki.
Oysa az önce de su içmiştim.Yaşı geçkin adamın getirdiği bir bardak suyu da içime boca ettim.Uzuvlarımın ıslanmadığını hissettim.Az önce de bu duyguyu duyumsamıştım.
Aslında içtiğimiz hiçbir suyun bizi ıslatmadığını bir kitapta okumuştum.Yazarını anımsamıyorum ama kitabı bitirdikten sonra yazara hakkını vermiştim.Doğru sözlere ne verilebilir ki.
Bu kuraklığın eksikliğini yaşadığım bu dünyada da görebiliyordum.
Biraz evvel, keli felli,kısa kolu,uzun kollu adamlardan söz etmiştim.
Bu insanların toplum içindeki biz ayak takımıyla hiç uyuşmadığını,
aynı haklardan yararlanıyormuş gibi görünürken hiç de öyle olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz..
Maalesef dünyanın terazisi böyle deyip geçmek istiyorum ama geçemiyorum.
Çay ocağının sahibesi derinden düşündüğümü görünce bir iskemle alıp yanıma oturdu..Pörsüyen dudaklarının arasından çıkan kısık bir sesle ’neyiniz var efendim’deyince biraz afalladım.Bulunduğum durumdan çıkmak bir dakikamı aldı.Çünkü iç dünyam ve dışarısı karmakarışıktı.
Bişeyim yok desem de yaşlı kurt buna inanmadı.İçimi açtım,dünyadaki adaletten biraz söz ettim.
Derinden bir of çektiğini hissettim..Sonra tahta gibi sertleşmiş parmaklarını ak olmuş sakallarına sürerek,ben neler çektim der gibi suratıma baktı.bu konuda epeyce dertli olduğu belliydi.
Bi çay daha ,içtikten sonra eyvallah deyip yanından ayrıldım.
Kaldırımdan yürürken arkamdan epeyce bana bakıp başını iki yana doğru sallıyordu.
’Düzelmez düzelmez’ dediğini duyar gibi oldum.
Hangi topluma gidersek gidelim böyle insanlarla sık sık karşılaşırız.Çünkü bu sadece bize ait bir sorun değil.Bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun.
Düzelir mi?Çok zor bir soru işareti.Birileri çıkıp ölümden sonra diyebilir ama ölümün kendisi bir meçhul olma durumu.
Tanrının ne yapacağını bilmiyoruz çünkü.
23 Ağustos.
YORUMLAR
"Sahibe" kelimesi mülkiyet sahibi kadınlar için kullanılır. Bu sebeple sandalye çekip kahramanın yanına yaklaşan ihtiyarı kadın sandım, sonrasında bir erkekten bahsettiğinizi anlayınca kafamdaki resim bozuldu.
Düşünceler kendime aitmiş gibi hissettim çoğu yerde. Bu sebeple yazıya edebi gözle değil, iç döküş olarak yaklaşıştım. Orlon benzetmesini beğendim.
Kutluyorum.