- 1423 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
DİN ELDEN GİDİYOR ŞERİAT İSTERİZ -3-
Yıl 1995- 1996-1997
1995 yılında genel seçimlerden ilk defa dini yönü ön planda olan bir parti olan Refah partisi birinci olarak çıkar. Normalde Cumhurbaşkanı Demirel’in hükumet kurma görevini Refah Partisi Lideri Erbakan’a vermesi gerekir. Ancak böyle yapmaz ve Tansu Çiller’e verir bu görevi. Tansu Çiller ise Anavatan Partisi ile bir koalisyon hükumeti kurar. Ancak Refah Partisi bu hükumetin, hukumet kurmak için gerekli olan 273 oyu almadığını bildirerek Anayasa mahkemesine müracaat eder. Gerçekten de kurulan koalisyon hükumeti ancak 257 oy alabilmiştir. Yani aslında güven oyu alamamıştır.
Bu gelişmeler üzerine koalisyon dağılır ve yeni hükumeti kurma görevi Necmettin Erbakan’a verilir.
Necmettin Erbakan , Tansu Çiller ile hükumeti kurar.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gelmiş geçmiş en dindar en alnı secde gören lideri Başbakan olmuştur. Gel gör ki işte böyle bir dönemde 6 Ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camiinde "Şeriat isteriz" diye bağıran sakallı, cübbeli ve asalı Aczmendiler gösteri yaptılar.
Dindar bir başbakan başta ama onun dönemine kadar adları sanları duyulmamış olan bir tarikat şimdi onun döneminde şeriat istiyordu(!)
Susurluk olayı da bu döneme rastladı. Erbakan’ın Susurluk olayındaki polis, siyasetçi ilişkisine ‘’Faso fiso ‘’ demesi, ardından başlayan ‘’Aydınlık için bir dakika karanlık’’ eylemlerine Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın ‘’ Mum söndü eylemi yapıyorlar’’ Demesi işlerin çığırından çıkmasına sebep oldu
Bu arada Erbakan’ın 11 Ocak 1997 de Başbakanlık konutunda tarikat liderleri ve şeyhlerine bir iftar yemeği vermesi Şeriatın açık seçik bir şekilde geldiğini gösteriyordu.
Kamuoyunda oldukça tepki ile karşılandı bu durum.
Yüksek Rütbeli subaylar 22 Ocak 1997 de Gölcükte toplanarak irticanın iktidarda olduğunu belirttiler.
Şeriat isteyen (!) Aczimendilerin lideri Müslüm Gündüz, ‘’ Şeriata canım kurban’’ Diyen gazeteci Hüseyin Üzmez’in evinde, bir başka şeyh olan(!) Ali Kalkancı’nın pazarladığı Fadime Şahin adlı bir masumenin (!) kollarında yakalandı. Fadime Şahin daha sonra o kanal senin bu kanal benim ağlaya sızlaya nasıl bu sapıkların ağına düştüğünü, tarikat ve cemaatlerin pis ve karanlık yönlerini tüm çırılçıplaklığı ile anlattı(!) Sonra birden ortadan kayboldu aynen Ali Kalkancı gibi. Çok sonra öğrenebildik bu şeriatçı masumenin(!) bir bar kadını, Ali Kalkancı’nın ise adi bir dolandırıcı olduğunu.
Öyle ki meşhur Travesti Sisi( Seyhan Soylu) bile Şeriat istiyordu bu dönemde (!) ( Ya da şeriatı yıkmaya mı çalışıyordu? Öyle bir şeydi. Fadime Şahin ve Ali Kalkancı olayını tezgahlayan Sisi Şeriat mı istiyordu yoksa şeriata karşı mıydı ben orayı hiç anlayamadım. )
30 Ocak 1997 Günü Sincan’da yapılan ‘’ Kudüs Gecesi’’ Bardağı taşıran son damla oldu. 4 Şubat 1997 de aynı Sincan’da 15 Tank ve 20 zırhlı araç gösteri yaptı.
Daha sonra Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya ‘’ İrtica Pkk dan da tehlikelidir’’ Dedi.
11 Şubat 1997 de ‘’Şeriata karşı Kadın Yürüyüşü’’ yapıldı. Buna karşılık 23 Şubat 1997 de İstanbul- Fatih Camiinde, öğleden sonra bir grup ‘’ Şeriat İsteriz’’ ‘’ Yaşasın Hizbullah’’ Diye bağırdılar.
28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısı 9 saat sürdü. MGK, laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu vurguladı. 28 Şubat 1997’deki MGK’nın tavsiye kararları hükümete bildirildi.
Her ne kadar tavsiye kararı diyorsam da elbette bunlar tavsiye kararları değildi.Yerine getirmemek sıkardı. İşte o kararlar: ( Özet olarak )
1- Tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli
2- 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli
3- Kuran kursları denetlenmeli, Tevhidi Tedrisat uygulanmalı.
4- Tarikatlar kapatılmalı.
5-İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı.
6- Kıyafet kanununa riayet edilmeli.
7-Kurban derileri derneklere verilmemeli.
8- Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı
4 Mart’ta dönemin Türkiye Başbakanı Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ve daha sonra da imzalamadı.
21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, ‘‘Ülkeyi iç savaşa sürüklediğini’’ söyleyerek, Refah Partisinin ’nin kapatılması için dava açtı.
7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediğini iddia ettiği firmalara ambargo koydu. ( Genel Kurmay, firmalara ambargo koyuyor. Ama yanlış anlaşılmasın. Memlekette askeri vesayet filan yok(!) )
10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genelkurmay Başkanlığı’na çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verildi ( Genel Kurmay başkanlığı Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkanlarını ve üyelerini ayağına çağırıyor, onlar da tıpış tıpış gidiyor ama hâla askeri vesayetten söz edemeyiz(!) )
18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. İstifasının nedeninin başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek olduğunu belirtti.
Ertesi gün 19 Haziran’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini o sırada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e vermeyip, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
Bu süreçte en dikkat çeken isim ise Fethullah Gülen olup 28 Şubat ile ilgili olarak 16 Nisan 1997’de Kanal D’den Yalçın Doğan’a verdiği röportajında askerin tutumunu destekleyerek şöyle demişti:
"Askerlerimiz bir yönüyle yaptıkları bazı şeylerden ötürü bazı çevrelerce, belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini anayasanın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Hatta dahası, ben zannediyorum, onlar, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. Herhalde onların temsil ettikleri kuvvet şu partiler arasında birbirini istemeyen insanların elinde olsa bir gece hızlı bir baskınla gelirler hasımlarını bertaraf ederler onun yerine otururlar. Kuvvet ellerinde olduğu halde çok mantıki davranıyorlar. Çok muhakemeli davranıyorlar epey zamandan beri. His öne çıkmıyor burada ve kuvvet, güç gösterisi şeklinde öne çıkmıyor. Bana demokraside daha dengeli geliyorlar…"
Öyle görülüyor ki Necmettin Erbakan ‘’ Din elden gidiyor, Şeriat isteriz’’ Diyen tarafı temsil ederken Fethullah Gülen Şeriatı istemiyordu, dinin elden gittiğini de asla düşünmüyordu. (!)
Ek Not: 28 Şubat Sürecinde adından en çok bahsedilen Müslüm Gündüz ve Aczimendi tarikatı çok yakın zamana kadar İstanbul- Ümraniye Çakmak Mahallesi Türbe Sokak No 54 de (ya da 56 ) Yaşıyordu. Yaşadıkları yerde Önce ‘’ Ahmet Hulusi Dergahı’’ Diye bir tabela ile ….. ( Şimdi unuttum ) Sıbyan Mektebi diye bir tabela vardı. Daha sonra açık açık ‘’ Aczimendi Dergahı’’ Yazan bir tabela koydular. ( Kardeşimin ikamet ettiği apartmana çok yakın olduğu için iyi biliyorum) Yaklaşık iki ay kadar öncesinde ise Dergah ve lideri Müslim Gündüz Kahramanmaraş İlimize taşındı.
Biraderin komşusu oldukları dönemde kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan bir görüntü çizdiler. Hatta camiye, Cuma namazlarına bile gelmiyorlar kendi mescitlerinde kılıyorlardı namazlarını. Birdenbire Kahramanmaraş’a gitmeleri manidardır.
Devam edecek…
RESİMLER:
1- Necmettin Erbakan’ı terleten MGK kararları.
2- Binbir surat Ali Kalkancı
3- ‘’28 Şubatın gizli kahramanıyım’’ Diyen ünlü Travesti Seyhan Soylu (Sisi) ve Fadime Şahin’in iki değişik yüzü.
4- Aczmendi lideri Müslim Gündüz, Hüseyin Üzmez’in evinde Fadime Şahinle halvet halindeyken işte bu şekilde polis baskınıyla alındı.
5- Fetö ‘’ Hükümete ‘’Beceremediniz artık bırakın’’ Diyor.
6- Tanklar Sincan sokaklarında
7- 28 Şubat postmodern darbesi ile ilgili olarak Fetö’nün beyanları
8- Hüseyin Üzmez’in cenazesi Aczmendiler tarafından kaldırılyor.( 14 Ekim 2014)
YORUMLAR
sami öğretmenim siz sahneyi yazmışsınız ki hepimiz bunları az ya da çok hatırlıyoruzdur
kuliste ingilamerika olduğuna göre ve 1980 darbesiyle fetoş sahnede aktif rol almaya başladığına göre bu ülkede yapılan her darbe bir sonrakinin de tohumlarını atmıştır. Din kartı mezhep kartı ırk kartı ve haliyle laiklik kartı değişmez kare asıdır bu oyunun. Hep dedim yine diyorum. Tapınakçılar yarım iş yapmaz.Atatürk öldükten sonra makarayı geri sarmaya başladı birileri hem de bu sarma işini Türk halkının seçtiğini sandığı seçilmişler marifetiyle yaptılar yapıyorlar. Geldiğimiz nokta "...ordularınız dağıtılmış, tershanelerinize girilmiş olabilir!" noktası. Selo dünya lideri seçilmiş, neden kürt ırkçısı maskeli bir örgütün resmi alanda sözcüsü olduğu için. Sana gönderdiğim 2. düyunu umumi yazıya bir göz at lütfen.
. . .
sami biberoğulları
Tapınakçılar yarım iş yapmazlar şeklindeki hükmün çok doğrudur. O bakımdan ben bu gün Selo'yu dünya lideri ilan etmelerini çok da yadırgamam. Ve yine o sebepledir ki bu gün bazılarının '' Bakın ABD bile kabul etti Atamızın büyüklüğünü '' diyerek salakça bir övünç ile Atatürk'ün Time Dergisine kapak olmasını hiç kaale almam ya da bunun arkasında bir bit yeniği olduğunu düşünürüm.
Selam ve sevgilerimle.
Tarih bilgisini kaleminin ustalığıya sergilemeyi başarabilen nadir kalemlerden birini okuyorum. İlgiyle okudum Sami Hoca'm, ellerinize sağlık.
Sihirli Kalem tarafından 8/19/2016 6:36:29 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Vay başımaaaaa!!!! Bunlar mı din elden gidiyor diye zırvalayanlar.
Allah u Teala dinini koruyamıyor da aciz bir (Aczmendi) iki puşt mu koruyacak. Hemde ellerindeki sopalarla.
Devam ağabey.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bunlar din elden gidiyor diyenler.
Allah şerlerinden muhafaza eyleye bu milleti.
Selam ve sevgilerimle.
Düşmanın ve hainin bir tek hedefi vardır, değerli hocam, Türkiye'nin ekonomisi ve modernizasyonu yavaşlasın, geri kalsın, hatta olabilecekse çöksün!...
Bence uzun lafın kısası böyle...
Yine çok yararlandığımız bu çalışmanız için varolasınız...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
hocam şimdi filmi geriye sarıp düşünüyorum da meğer 28 şubat fetullah hocanın okullarının önünü açmak içinde yapılmış. çünkü sonraki yıllarda, imamhatipler boşalmış, mütedeyyin aileler çocuklarını onların kullarına gönderdiler...
doğruya doğru tavrınız çok güzel. tebrikler.
sami biberoğulları
28 Şubat öncesinde de sonrasında da bir İmam- Hatip lisesinde öğretmendim. 28 Şubat öncesinde öğrenci mevcudumuz 945 iken 28 Şubat sonrasında bu mevcut 100 ün bile altına düştü ki o yüz öğrenciyi bulabilmek için okulun idareci ve öğretmenleri olarak köy köy dolaşıp köylü vatandaşlara '' Çocuklarınızı imam- hatiplere gönderin. Yemek, yatak, giyim kuşam hepsi devletten'' Diyerek fakir köylüleri ikna etmeye çalışıyorduk. Köylü vatandaş da '' Üzerimden bir boğaz kalksın ve çocuğum ola ki bir lise mezunu olup iş bulur'' Ümidiyle tek tük bize gönderi çocuklarını da böylece neredeyse tamamı yatılı olan bir kaç öğrencimiz oldu. Ama daha öncesinde en başarılı öğrenciler bize gelirken 28 Şubattan sonra kim gelirse gelsin aldığımız için o eski başarı gitti tabii ki. Ve bir de katsayı olayı işin içine girince imam-hatipler can çekişmeye başladı.
İşin doğrusu Fethullah Gülene ait özel okullar yoktu ama dersaneler vardı. Öğrenciler ancak bir dersane gittikleri takdirde üniversiteyi - belki- kazanabileceklerini düşünüyorlardı. İşte bu noktada büyük bir çoğunluğu Fethullah Gülen'in dersanelerine yöneldiler. Bir diğer taraftan öğrenci velileri de İmam- Hatip'e göndermedikleri çocuklarını - din eğitiminden de uzak kalmasın diye- Fethullah Gülen yurtlarına gönderdiler. Kısacası olay elbette en fazla Fethullah Gülen'e yaradı.
Selam ve sevgilerimle.
Sami üstadım ben sabahki yazınıza yorum yazarken yazınız kaldırıldı… Bu nedenle bu yorumu daha çok sabahki yazınız için kabul buyrun lütfen
Üstat; bizim kimsenin ne yazdığı ile değil, nasıl yazdığı ile problemimiz var.
Ben malum şahsın adını yazmayacağım, durduk yerde meşhur etmeyelim O şahıs daha önceki bir yazısında Atatürk e bir dünya hakaretten sonra aynen şöyle demişti; (Cumhuriyeti kuranların yedi ülkeyi yendik dediği Çanakkale savaşı da kocaman bir yalandır. Diğer devletler aralarında ihtilafa düşmese idi, siz zor görürdünüz bu haritayı)
Bir kesim tarihi ile övünürken, bir diğer kesim o tarihe küfr ediyor ise... O dilimizden düşürmediğimiz barışı nasıl sağlayacağız?
Bu ülke hepimizin.
Birlikte yaşamak için; birbirimizin kültürüne, ananesine, diline, mezhebine, saygı duymaz isek. Nasıl birlikte yaşayacağız?
Ben A Mezhebindenim diğerleri kaka dersek.
Ben B takımını tutuyorum diğer takımlar öcü dersek
Nasıl birlikte bir millet olacağız?
Adam engellemiş işine gelmeyen kişileri. Müslüman ülkede Müslümanlara, tarihimize, kültürümüze saydırıyor da saydırıyor.
Ne yapacaktık yarabbi şükür mü diyecektik?
Kendini Türk olarak görüp te bu yazılara itiraz etmeyecek kişinin ben Türklüğünden şüphe ederim.
Ve bu şahıs yazılarında sürekli olarak siz Türkler demektedir.
Demek ki bu şahıs Türk değildir yada Türk olmaktan utanan biridir.
Kendi bilir ama. Bu ona Türkleri aşağılamak veya küfr etme hakkı vermez.
Sadece ona değil hiç kimseye vermez
Neyse Sami hocam; fazla uzatmadan yazınızı tebrik ediyorum.
Sağlıcakla kalınız
sami biberoğulları
Evet o yazı kaldırıldı maalesef.
İşin doğrusu kaldırılacağını düşünüyordum.
Niçin kaldırıldığı ile ilgili bana açıklama yapıldı. Yeni tartışmalara sebep olmamak için nasıl bir açıklamaydı bu yazmıyorum.
Bahsi geçen kişinin yazılarının silinmemesi ve siteden atılmaması durumunda neticede başı ağrıyacak olan ne sensin ne de benim. Sitede bu denli Türk'e, Türklüğe, İslam Dinine hakaretler yağdıran bir kişi var. Bunun yanı sıra gelmiş geçmiş ve hali hazırdaki devlet yöneticilerine ağıza alınmayacak küfürler ediyor ve etmeye devam ediyor. Bütün bu hakaretler devletin gözüne ve kulağına kadar mutlaka ulaşacaktır. O zaman sana, bana değil site yönetimine sorulacaktır sorulacak olan sorular.
Biz gereken uyarıyı yaptık sanıyorum. Ama bu noktada da önemli bir sorun var: Ben bu şahsiyetsiz şahsın pek çok arkadaş tarafından şikayet edildiğini sanıyordum oysa yönetim '' Bize sadece bir şikayet geldi. '' Diyor. Eğer doğruysa ortada bir iki yüzlülük durumu söz konusu. Yani hepimiz bu kişiden rahatsızız ama hiç birimiz site yönetimine şikayet etmemişiz.
Neyse...Ben şimdilik kaydıyla susuyorum bu konuda. Bekleyeceğim.
Selam ve sevgilerimle.