- 598 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SANATI HEM YAZAN HEM YAŞAYAN BİR KİŞİ: MUSTAFA BEKTAŞOĞLU
Mustafa Bektaşoğlu… Araştırmacı yazar… Hattat… Fotoğrafçı… Tezyinat ustası… Onu ilk defa doksanlı yılların ortalarında, mesai arkadaşım Abdulbaki İşcan’ın Diyanet’in aylık dergisinde kendisiyle yapmış olduğu bir röportaj sayesinde tanımaya çalışmıştım.
Daha dün gibi hatırlarım; bir gün dergimizin arşiv odasında yine o röportajı okumuş ve içerisinde yer alan Mustafa Bektaşoğlu’na ait fotoğrafa dikkatlice bakmış, zihin dünyamda şöyle bir düşüncenin oluştuğunu fark etmiştim: Bir fotoğraf, hem suretin hem siretin taşıyıcısı olabilir mi? Bu röportajda yer alan fotoğraf, Bektaşoğlu’nun sadece maddi görüntüsünü değil, ruh hâlini ve karakterini de beraberinde taşıyordu sanki. Daha ilk bakışta tanıdığım biri imiş kadar yakın bulduğum bu insan, benim yazı ve sanatsever dostlarımdan biri olmalı… Keşke bu insanla tanışsam, dost ve arkadaş olsam…
Aradan pek uzun bir zaman geçmemişti. Yaklaşık bir yıl sonra tanışmıştık Mustafa Bektaşoğlu ile. Hem nasıl bir tanışma… Aynı birimde beraberce çalışacak, aynı odada birlikte oturacak, aynı derginin yazılarını karşılıklı okuyup düzeltilerini yapacak kadar…
Çok uzun yıllar geçirdik onunla. Aynı havayı soluduk küçücük odada, yan yana iki ayrı masada… Beraber okuduk, beraber yazdık. Beraber güldük, beraber ağladık. Kısacası arkadaş olduk, dost olduk, kardeş olduk. Dahası birbirimizin hem öğretmeni hem öğrencisi olduk. Farklı alanlara ilgi duyan iki yazı insanı olarak birbirimizi yetiştirmeye, eksiklik ve yetmezliklerimizi tamamlamaya çalıştık. O benim naçizane şiir denemelerimi, dile ve düşünceye olan ilgimi, neredeyse hemen hepsi kendimden menkul yazılarımı, felsefi ve sosyolojik analizlerimi önemserken; ben de onun sanatkâr ruhlu bir yazı ustası oluşunu, Osmanlıcasını, araştırma yazılarını, yayın deneyimini, her şeyden önce insani ve irfani yönünü sevdim ve kendisinden istifade ettim.
İçi içine sığmayan bir din ve sanat gönüllüsüdür
1959 yılı Nisan’ında, Kastamonu ilinin Tosya ilçesinde dünyaya gelir Mustafa Bektaşoğlu. Babasının memuriyet görevi nedeniyle çocukluk ve gençlik yılları Kırklareli’nin Pehlivanköy, Kastamonu’nun Küre, Ankara’nın Beypazarı ilçelerinde geçer. 1978’de Kastamonu İmam Hatip Lisesi’ni bitirir. Daha sonra Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü ve İlahiyat Meslek Yüksek Okulundan mezun olur. 1997 yılının başlarında Diyanet İşleri Başkanlığı merkez teşkilatına atanan Bektaşoğlu, bugün Başkanlıkça yayınlanan Diyanet Aylık Dergi’nin yayın koordinatörlüğünü yapmaktadır.
Çocukluk yıllarından beri resme ve çizime özel bir ilgisi vardır Bektaşoğlu’nun. Hatta o derece ki, karakalem portreleri görenleri hayrette bırakacak, askerlik görevi sırasında yaptığı çizim ve tasarımları jandarma komutanlığının giriş kapısını süsleyecek kadar… Askerlik hizmetinin ardından ilgisini resim ve çizgiden tezyinat ve hat sanatına kaydırır Bektaşoğlu. İlk görev yeri olan Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Dudaş köyünün camisinin duvarları, aynı zamanda onun tezyinat ve hat sanatı alanında yaptığı çalışmaların ilk örneklerinin toplandığı bir sanat galerisi olur âdeta.
Tarihin akışı, henüz seksenli yılların başlarındadır. Bektaşoğlu, genç olmanın da verdiği heyecanla içi içine sığmayan bir din ve sanat gönüllüsüdür. Deyim yerindeyse on elinde on marifet olan dinamik bir hoca efendidir o... Bir yandan Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Sultan Alaattin ile Hamidiye camilerinde resmî imamlık görevini sürdürür, bir yandan Kur’an-ı Kerim ve dinî bilgiler öğrettiği öğrencileriyle ilgilenir, bir yandan tezyinat ve hat sanatı alanındaki çalışmalarını daha ileri noktalara taşımanın yollarını arar.
Nihayet 1985 yılında Ankara’ya, Keçiören’e çıkar Bektaşoğlu’nun tayini. Yaklaşık bir yıl önce kurulan Keçiören ilçesinin ilk müftülük memurlarından biri olur. Tabii sadece memurlukla yetinmek, aynı zamanda bir sanat insanı olan Bektaşoğlu’nu tatmin eden bir yaşam tarzı olmayacaktır. O daha çok hat sanatı ile meşgul olmak, daha çok tezyinatı duvarlara nakşetmek arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Ancak hat sanatının inceliklerini öğrenmek için profesyonel bir ustaya ihtiyaç duymaktadır. Nihayet bu eksikliğini tamamlamak amacıyla, seksenli yılların sonuna doğru merhum Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu’nun tavsiyesi ile hat sanatının çağdaş üstatlarından hattat Hasan Çelebi’den bir süre mektuplaşmak suretiyle özel dersler alır. Netice itibarıyla Keçiören’in Aktepe mahallesinde bulunan Ulu Cami’nin duvarları ve levhaları, onun tezyinat ve hat alanında yaptığı çalışmaların ilk profesyonel örneklerini teşkil eder.
Fotoğrafçılık alanında da başarılı bir birikime sahiptir
Bektaşoğlu’nun Ankara ve çevresindeki onlarca camide tezyinat ve hat çalışması vardır. Yine onun tezyinat ve sanat işçiliğinin en nefis örneklerinden birisini, Anıtkabir’in tavan süslemeleri oluşturmaktadır. Bektaşoğlu, büyük bir titizlikle gerçekleştirdiği bu çalışmasını 1997-98 yılları arasında, yaklaşık sekiz ayda tamamlamıştır.
Türkiye Yazarlar Birliği ve İLESAM (İlmî Eser Sahipleri Meslek Birliği) üyesi olan Mustafa Bektaşoğlu, yurt içinde birçok karma sergiye hat eserleriyle iştirak etmiştir. Ayrıca onun Diyanet’in aylık dergisi, Diyanet Avrupa, Diyanet Çocuk ve Hakses dergilerinde seksen civarında makalesi yayınlanmıştır. 18-20 Eylül 2003 tarihinde Kastamonu’da düzenlenen II. Kastamonu Kültür Sempozyumu’na “Osmanlı Dönemi Tosyalı Hattatlar” tebliğiyle katılmıştır. Öte yandan 13 Mart 2009 tarihinde Kastamonu Günleri-5 Programı vesilesi ile Atatürk Kültür Merkezinde düzenlenen “Farklı Yönleriyle Kastamonu Turizmi” panelinde “Kastamonu İnanç Turizmi” konulu bir tebliğ sunmuştur.
Araştırmacı yazar kimliğiyle de tanınan Mustafa Bektaşoğlu, koordinatörlük görevini sürdürdüğü Diyanet dergisinin 250. sayısı münasebetiyle düzenlenen programda 50 ve üzeri makale yazan yazarlar arasında olması dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez tarafından teşekkürname ile ödüllendirilmiştir.
Bektaşoğlu; tezyinat ve hat sanatının yanında fotoğrafçılık alanında da başarılı bir birikime sahiptir. Onun çeşmeden camiye, kervansaraydan mezar taşlarına kadar bizatihi kendi objektifi ile oluşturduğu ve sayısını kendisinin de bilemediği, belki de milyonlara ulaşan çok zengin bir fotoğraf arşivi bulunmaktadır.
Sanatı hem yazan hem yaşayan bir kişi
Bektaşoğlu, sanat ve fotoğraf ustası olmasının yanında önemli çalışmalara imza atan bir araştırmacı yazardır. O, bugüne kadar yedi eser kaleme almıştır. Bu eserler daha çok biyografi, klasik Türk-İslam sanatı ve sanat tarihi üzerinde yoğunlaşmıştır. İlk eseri olan “Hac Yolunda Ziyaret Yerleri” 240 sayfa olup 1992 yılında basılmıştır. Bu çalışmanın, -karayoluyla hacca gidenlerin uğradığı yerleri bağımsız başlık hâlinde ele alması yönüyle- bir ilk olduğu söylenebilir.
İkinci eseri ise “Taşköprülü Âlimler” başlığını taşımaktadır. 96 sayfa olan ve 2002 yılında Ankara’da yayınlanan bu çalışmasında Bektaşoğlu, Kastamonu ilimizin tarihî ilçelerinden Taşköprü’de doğan ya da hayatının büyük kısmını bu ilçede geçiren âlimleri tanıtmaktadır.
Üçüncüsü “Düzceli Âlim Yusuf Ziyaeddin Ersal - Hayatı ve Eserleri” adlı biyografik bir çalışmadır. 200 sayfa tutarında olan bu eser, 2005 yılında Ankara’da basılmıştır. Bektaşoğlu tarafından yazın dünyasına kazandırılan ve ona ait en özgün çalışmalardan biri olan bu eserde; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mısır’ın Ezher Üniversitesi’nde ve Bulgaristan Nüvvap Medresesi’nde müderrislik, 1960’lı yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nda Din İşleri Yüksek Kurulu Üyeliği gibi görevlerde bulunan Düzceli âlim Yusuf Ziyaeddin Ersal’ın hayatı ve eserleri incelenip ortaya konulmaktadır.
“Hat Sanatı ve Tosyalı Hattatlar” adlı eser ise, Bektaşoğlu’nun dördüncü çalışması olup 112 sayfadır ve 2005 yılında Ankara’da basılmıştır. Beşincisi “Anadolu’da Türk İslam Sanatı” adlı prestij eserdir. Bektaşoğlu’nun klasik Türk-İslam sanatı alanında en hacimli ve en önemli çalışmasıdır. 2009 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları arasında yer alan ve 336 sayfalık bir çalışma olan bu eser on binlerce adet basılmıştır.
"Kastamonu Vilayeti" ise yazarın altıncı çalışması... Orijinali “Türkiye’nin Sıhhî İctimâî Coğrafyası/Kastamonu Vilayeti” adını taşıyan bu eser, 1922 yılında Kastamonu Sıhhiye Müdürü Dr. Kemal Bey tarafından Osmanlıca olarak kaleme alınmıştır. Mustafa Bektaşoğlu tarafından Latince olarak transkripte edilen bu tarihî eser, şahsımca sadeleştirilerek günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Eserin; o devrin tarih ve coğrafyasını tanıtması, Kastamonu ilinin o yıllara ait kültür tarihini yansıtması açısından değeri büyüktür. Sayfa tutarı 176 olup Ankara’da, 2013 yılında basılmıştır.
Bektaşoğlu’nun son eseri “Anadolu Şehrinin Su Yapıları” adını taşımaktadır. Ankara Büyükşehir (ASKİ) yayınları arasında yer alan bu araştırma-inceleme kitabı, Ankara 2014 yılı basımlı olup 160 sayfa tutarındadır.
Ayrıca Bektaşoğlu, şu günlerde İSAM tarafından kendisine verilen ve önümüzdeki aylarda TDV İslam Ansiklopedisinin yeni eklerine ilave edilmesi düşünülen Yusuf Ziyaeddin Ersal maddesini yazmanın sevincini yaşamaktadır.
Kısacası; koskocaman, dağ duruşlu bir insandır Mustafa Bektaşoğlu… Yazardır, araştırmacıdır, sanatkârdır. Deyim yerindeyse sanatı hem yazan hem yaşayan bir kişidir o... Belki çok gezip görmesinden veya okumasından; bilgili, birikimli ve donanımlıdır. Gelişmeci, yeniliğe açık, gönlü zengin, hoşgörülü ve merhametlidir. Onun temiz yüreği, hep bana, bu milletin vicdan şubelerinden biri imiş gibi bir izlenim vermiştir. Sağlık, mutluluk ve afiyetinin daim olması; daha nice kıymetli esere imza atması dilek ve duası ile…
Mesut ÖZÜNLÜ
* Bu yazı ilk defa 17/05/2014 tarihinde "Sanatı Hem Yazan Hem Yaşayan Bir Kişi" başlığı altında Dünya Bizim kültür sitesinde yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.