GÜVERCİN GERDANLIĞI; BAĞİN
Golan, Karakoçan’ın tek taş yüzüğüdür parmağında hepimize el sallayan ve dikkat çeken.Ve Bağin, her zaman için Golan’ ın gölgesinde kalan ve Golan’ın sesini hiç çıkartmayan uysal kardeşi gibidir. Oysa Bağin’ de her ne kadar coğrafya olarak Karakoçan’a ait değilse bile bence Karakoçan’ın Güvercin Gerdanlığıdır.
Güvercin Gerdanlığı dedim de;Güvercin Gerdanlığı, güvercinlerin boynunda bulunan halka biçimindeki tüylere denir ve Klasik İslam Edebiyatı’ ında, boyna geçen ve ölünceye kadar çıkmayan ”aşk zinciri” sembolü olarak kullanılır. İbn Hazm’ ın aynı adlı eseri ise bu mazmunun en meşhur olanıdır ve okunması elzem olan klasiklerindendir diye düşünüyorum.
Bağin’de Karakoçan’ın boynunda asılı duran ve ölünceye kadar çıkartılmayacak olan bir sevdanın Güvercin Gerdanlığı’dır. Bağin’in karşısındaki kayalıklardan dökülen damlalar bir şebnemin gül yaprağına dökülmesi gibi suya değip raks ettikçe yüreğimizde o su damlacıkları ile beraber bir ferahlığa ve serinliğe karışıyordu. Kayalıkların içinde oluşan kılcal damar misali kanallardan ve suyun aşındırdığı yerlerde yüzlerce güvercinin doğal olarak kendilerine yapmış oldukları yuvalardan ayrı bir zarafetin ve asaletin saklı olduğunu görüyor ve bu coğrafyanın temaşa keyfinin içimizdeki hücreleri ayağa kaldırdığını hissediyordum.Güvercinlerin kayalıklardaki asılı yuvaları ve görüntüleri ile zamanla oluşan ve travertenleşen kayaların kışın birer buz mimarisi şeklinde görünmeleri insanı mest etmez de ne eder? Ayrıca o damlaların damladığı noktaya bırakılan herhangi bir şişenin zamanla nasıl bir biblo haline geldiğini görseniz şaşarsınız. Koy 100 tane şişe, zamanı gelince al ve koy Bağin’in resmini üstüne. Dağıt hediye diye. Bundan iyi reklam olmaz.
“Bağin 20 km Geride” uyarı levhasını ilçenin girişinde ilk gördüğümde çok gülmüş ve sırf bu tabela için de olsa Bağin’e gidilmesi gerektiğini düşünmüştüm. Hani Karadenizli’ nin yaptığı gibi; “Lokantamız 100 m geridedir.” levhasının bir çok insanı geri çevirmesi gibi bir şeydir Bağin’e gitmek.
Yüreğimizin başkentlerinden birisidir artık Bağin. Bağırabildiğimiz kadar bağırıyoruz. Bu avâzeyi aleme Davut gibi salıyoruz.Bağırların içinde sizi bağrına basacak bir mekandır Bağin. Bağinleşen ömrüm sizleri de bağlar kendine inşallah.
Kıvrıla kıvrıla akan Peri Suyu bir kadının zümrüt yeşili gözlerini andıran hali ile bizi kendisine meftun edip dağların arasında kural tanımaz bir halde serseri serseri dolanıp durmaktadır. Balıklar ise bu zümrütün içinde gözlerimize inikas eden birer beyaz taştır. Gözlerimizi bir an alamadığımız. Suyun derinliği sizi içine çekecek kadar deli edici, rengi ise sizi kandıracak kadar cazibelidir. Oysa aldanmayın, o güzelliğin altında cereyan eden girdaplar bir insanın ağlarken gülmesine benzer tavrıdır. Dağ keçileri, güvercinler, balıklar, keklikler, tavşanlar… Bağin, inanın bu bakir güzellikleri ile sizi yüreğinizin en orta yerinden yaralar ve kendine aşık eder. Aşkın kemendini boynunuza vurduğu vakit bir daha ondan kopamazsınız. Sakın ha!
Bir nehrin -iki mekan arasında geçen bir nehrin- bu kadar kültür farkı yaratması dikkatimi çekti. Sanki nehrin bu tarafı farklı bir dünya, öte yanı çok daha farklı bir coğrafyaymış gibime geliyor.Tepeden süzülen bir kartal gibi inersiniz Bağin’in kalbine.Ve orada doğanın ortasında her şeyden uzak ve her şeye yakın bir şekilde dinginliğin vermiş olduğu teskinlikle haz edersiniz.Artık yönetiminiz Bağin’in ellerindedir.Bağin’in sizi çektiği kadar, sizi cezbettiği kadar tat alırsınız.Yoksa dağ başı gelir size bütün yürekler.Yavan kalır Peri Suyu.
Üç havuzdan müteşekkil kaplıcanın suyu ılık ve sizi rahatsız etmeyecek şekildedir. Özellikle Peri Suyu kıyısındaki havuz başka yerde bulamayacağınız bir görüntüye sahiptir. Kalabileceğiniz odaları, yemeklerinizi yiyebileceğiniz ve içeceklerinizi yudumlayabileceğiniz doğal mekanı ile Bağin dikkatimizi çekti. Özellikle hayatını acılar üzerine kurup ve inşa eden ve burayı yaşatan Cevdet Gül’e ve candan bir ilgiyle gelen herkesle ilgilenen çalışanlarına buradan selam yolluyorum ve içlerindeki insan sevgisini hiçbir zaman yitirmemelerini diliyorum. Ayrıca Grup Yalçın ve solistlerinde Mahir’i de buradan anmadan geçmeyeceğim. Mutlaka dinlemeniz gereken bir ses ve ekibi. Boğazını yırtarcasına söylediği şarkı ve türküler Bağin’ı saran dağları ortadan ikiye bölen bir kılıç gibi kulağınızı yalayıp geçiyor usulca. Kulağınız bu sert ve acımasız dağların içinde bu sesle irkilen bir isyana şahit oluyor. Bir insan bu kadar yürekten mi söyler? Bir ses bu kadar mı insanı galeyana getirir? Akşamın karanlık saçlarını Bağin’in yüzüne döktüğü vakit Mahir’in, boğazdan çıkıp gelen isyankar sesi ile millet halay çekti. Karanlığın ortasında, dağların kuytusunda bir var olma, bir kendini bulma anı idi yaşadığımız. Millet halay çekerek, türkü dinleyerek bütün kurtlarını döktü. Yüreğinize sağlık, ağzınıza sağlık çocuklar.
Bağin’den öteye yürüdüğünüz vakit Bağin Kalesi sizi bekleyen ev sahibi gibi yüzünü gösterir. Lakin hamam tarafından gidiyorsanız mutlaka delikli taştan geçmeniz gerekir.Yol patika, dikkat etmeniz gerekir. Bağin Kalesi; “Mazgirt ilçesi, Dedebağ ( Bağın) Köyü yakınındadır. İçeriye merdivenle girilir. İçinde taşlar oyularak yapılan büyük bir oda mevcuttur. Kalenin içerisindeki surlardan çok az bir kalıntı kalmıştır. Kale’de Urartu Kralı Menuas’a ait olan yazı bulunmuş ve halen Harput Müzesindedir. 1200 yılından sonra Selçukluların hakimiyetine geçmiştir.”ansiklopedik bilgiden sonra Bağin Kalesi; Peri Suyu’na muntazır hali ile yıkılmış ve ihmal edilmiş vaziyeti ile hüzünlere bandırılmış siması ile bizi düşüncelere gark ettirdi.
Mistik bir Ağustos akşamında stabilize yoldan ilçeye doğru ilerlerken Bağin, Peri Vadisi’nin içinde kayalıkların en dibinde bir ateşböceği gibi yanıyordu. Bu an, başka hiçbir yerde bulamayacağımız ve bir daha yaşayamayacağımız bir andı. Peri Suyu’na nazır yenen bir karpuzun tadı veya içilen tavşan kanı bir semaver çayının demi ile kafamız yüreğimiz deşarj olmuş halde Bağin’den çıktık.
Kulağımızda Mahir’in yürek yırtan feryadı, gönlümüzde oradaki insanların samimiyeti, gözümüzde bakir bir coğrafyanın temsili resmi ve ömrümüzde bir gurur vesilesi sayılabilecek bir mekanın varlığı ile buraların yollarının da asfaltlanacağı ve ulaşımının daha rahat ve hızlı olacağı ümidiyle yüreğimize doğru aktık.
Bu akış, Peri Suyu’na benziyordu biraz; bazen durgun, bazen coşkun.
Bu akış, Dağ Keçileri’ne benziyordu biraz; bazen seri, bazen yavaş.
Bu akış, Bağin’de kayalıklara yuva yapmış güvercinlere benziyordu biraz; bazen ürkek, bazen cesur.
Yılmaz ERDOĞAN ağzı ile, “Siz hiç Ateşböceği Gördünüz mü?” Eğer görmediyseniz bir akşam vakti Bağin’i tepeden seyredin.Ve el sallayın boşluğa.
Ola ki bir Güvercin Gerdanlığı takıla elinize ve sizi çeke en dibine vuslatın.
Bizim elimiz takıldı bir güvercinin ürkek gerdanına.
Yüreğimiz tane tane döküldü o gül yaprağına dökülen çiğ damlalarınca.
Bir yanımız Bağin, bir yanımız Güvercin gerdanlığı.
“Simidin İki Yarısı” gibi.