Araf Suresi 172-173. Ayetler. (BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİL MİYİM)
Kur’an canlı, cansız ve hayvanların Allah ı tesbih ettiğini söyler. Tabi akıllı, şuurlu yaratılan biz insanlarında Allah ı tesbih etmesi uyarısını yapar. Hayvanların, bitkilerin ve yaratılmış güneş, ay gibi cansız varlıkların Allah ı tesbih etmesinin anlamı, yaratılış gayelerinin, görevlerini gerektiği ölçüde hiç şaşmadan, yerine getirmeleri anlamındadır. Akıllı ve şuurlu yaratılmış varlık olarak, biz insanların Allah ı tesbih etmesi de, aslında diğer canlıların tesbihinden çok farklı değildir.
Allah bizleri imtihan etmek için yarattığını söyler. Yaratırken bizlerin fıtratına yerleştirdiği, yaratıcıyı fark etme genlerini harekete geçirerek, onun çizdiği yoldan gitmemizi ister bizlerden. İşte biz yaratılmış şuurlu insanların, Allah ı tesbih etmesi, onu yücelterek, onun istediği yoldan gitmesi de, bizlerin Rabbimizi tesbih etmemizdir. Allah imtihan edeceği kullarına, adeta yardım edercesine, yaratırken fıtratına, yani doğuştan yaratıcıyı fark etme özelliğini vermiştir.
Rum 30: Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’IN İNSANLARI ÜZERİNDE YARATTIĞI FITRATA SIMSIKI TUTUN. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Diyanet meali)
Demek ki Allah bizleri yaratırken, işimizi kolaylaştırıyor. Yaradılış özelliklerinin dışına çıkarak, yoldan sapma diyor. İşimizi daha da kolaylaştırarak bilgileri detaylandırıyor, yol gösterici kitaplar gönderiyor. Binlerce yıl öncesi insanları araştırdığınızda, hepsinin bir şeylere inanma ihtiyaçlarının olduğunu görürüz. Bu konu ile bağlantılı ve günümüzde farklı anlamlar verilen, iki çok önemli ayet üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum. Önce ayetleri yazalım.
Araf: 172: Hani kıyamet gününde, “BİZ BUNDAN HABERSİZDİK” DEMEYESİNİZ DİYE, RABBİN, ÂDEMOĞULLARI’NDAN, ONLARIN BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ÇIKARDI, ONLARI KENDİLERİNE ŞAHİT TUTTU ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” Onlar da, “Evet, buna şahit olduk” dediler.
173: Ya da “Daha önce atalarımız şirke batmıştı. Biz de onların ardından gelen bir soyuz. Gerçeği çiğneyenler yüzünden bizi helâk mi edeceksin?” demeyesiniz. (Bayraktar Bayraklı meali)
Bu ayetler örnek gösterilerek, bizlerin ruhlar yaratılmadan önce, Allah a verilen bir söz olduğundan bahsedilir. Dikkat ederseniz bu verilen sözün, bahsettikleri gibi olmadığı, tam tersine bu dünyada iman edenlerin verdiği söz olduğu çok açık anlaşılıyor. Eğer fıtratımıza yerleştirilmiş bir inançtan bahsedersek, bunu kabul ederim, çünkü fıtratımıza yerleştirilenin, düşünmeden, araştırmadan tersini yapmakta, bizlerin sözümüzde durmadığımız anlamını taşır. Tıpkı tebliğler ulaştığı halde, iman etmeyen, fıtratına inatla, iman etmemekte ısrar edenlerin yaptıkları gibi.
Yukarıdaki iki ayet, çok daha farklı şeyler anlatıyor bizlere. Kur’an da ruhlar yaratılmadan, Allah ın kullarından söz aldığı bahsedilmez. Bu iki ayette geçen, BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM sözünün, ruhlar âleminde, Allah ın bizlerden söz aldığı ve bizlerinde, EVET BUNA ŞAHİT OLDUK dedikleri anlatılır. Tabi bunları anlatanlara bazı kişilerin, bizlerin bunlardan haberimiz yok, sorumluda olamayız, şeklinde cevap vermeleri de kaçınılmazdır. Gelin bu iki ayet üzerinde düşünelim.
Araf 172. ayetin ilk cümlelerinde, kıyamet gününde hesap sorgusu yapılırken, olabilecek olaylara örnekler veriliyor. Önce şunu hatırlatmak isterim, Allah bu dünyada, aklı başında kuluna, açıkça tebliğ etmediği hiçbir şeyden hesap sormaz. Allah biz uyarıcı göndermediğimiz, tebliğimiz ulaşmayan kullarımıza azap edici değiliz der. Çünkü bu düşünce imtihan olmanın özüne ters düşer. Ayetin devamında bu söylediklerimi Yaradan doğrularcasına, biz bu gerçeklerden habersizdik demeyesiniz diye, bakın neler yaptık diyor.
Allah yarattığı kullarının, belirli yaşa geldiğinde, yani gerçekleri fark etmeye başladığında ki biz buna buluğ çağı diyoruz, bakın onların BELLERİNDEN ZÜRRİYETLERİNİ ÇIKARDI VE ONLARI KENDİLERİNE ŞAHİT TUTTU DİYOR ayette. Önce bu kısmı doğru anlamaya çalışalım ki, devamında söylenenlerin nerede söylendiği de doğru anlaşılsın. Bellerinden zürriyetlerini çıkarmak ne demek, önce onu düşünelim. Bildiğiniz gibi zürriyet belirli yaşa gelmiş kız ya da erkeklerin üreyebilme(döl), çocuk sahibi olabilme özelliklerinin ortaya çıkmasıdır. İşte bu yaşa gelen bir insan, yaşamın ve fıtratın gerçeklerini fark edebilecek duruma gelmiş, zürriyetini ortaya çıkarmıştır. Hani hep söyleriz, (buluğ çağı) bu yaşa geldiğinde artık, Allah a kulluk görevimize de başlamalıyız deriz.
Yaradan bu yaşa gelmiş, fark edebilme, düşünme duygularının ortaya çıkmasıyla, araştırmaları neticesinde gördüğü gerçeklerin sonunda, iman etmiş bir Müslüman ı, ALLAH KENDİSİNİ, BİZZAT KENDİSİNE ŞAHİT YAPARAK, bu dünyada bizlerden bir söz almıştı. Allah BEN SİZİN RABBİNİZ DEĞİLMİYİM dediğinde ne demiştik, iman ettiğimizi söyleyen bizler? EVET, BUNA ŞAHİT OLDUK, SEN BİZİM RABBİMİZSİN, demedik mi? Bu imanımızı, bizler Allah ın kitabı Kur’an ile diğer toplumlarda yine Allah ın gönderdiği kitaplar doğrultusunda tasdik ederek, Yaradan ın yüceliğini ve tek ilah olduğunu, hesap gününün geleceğini bizler, bu dünyada özgür irademizle, aklımızla bizzat imtihanımız gereği araştırarak kabul ettik. YOKSA FARKINDA OLMADIĞIMIZ BİR SÖZDEN, ALLAH BİZLERE ASLA HESAP SORMAZ, BUNU UNUTMAYALIM.
Devamında ki ayette, yine mahşer günü hiç kimse bahane bulmasın diye, bir başka uyarıda da buluyor Allah ve bakın ne diyor. Atalarımız şirke batmıştı, bizlerde onların takipçileriydik, onların yüzünden bizleri de mi cezalandıracaksınız demeyesiniz diye, sizlere zürriyetinizi verdikten, ortaya çıkardıktan sonra, tüm gerçekleri görebilmeniz için, her türlü imkânı sağladım, uyarıları yaptım ki, hesabın görüleceği o çetin günde, HİÇBİR BAHANENİZ OLMASIN diyor Allah ayetinde.
Aslında Allah ın ayetlerini, batıl ve hurafelerle anlamaya çalışmadığımızda, şükürler olsun tüm gerçekler ortaya çıkıyor. Bizlerin yaptığı büyük yanlış, Allah ın ayetlerini bizzat Kur’an ın açıklamalarından öğrenmek yerine, rivayet ve sanı bilgiler ışığında anlamaya çalışmamız, bizleri yanılgıya sürüklüyor.
Değerli din kardeşlerim, konuyu özetlemek gerekirse, Allah yarattığı kullarını imtihan ederken, bizlere öyle kolaylıklar sağlamış ki, doğruyu bulmak çok kolay. Yeter ki fıtrata ters bir davranış içinde olmayalım. Allah bizleri yaratırken, iman etme kolaylığını da bizlere vermiş ve bizlerden istediği, kendisine bağlılığımızı sunmak ve kulluk görevimizi yapmaktır. Elbette bizler fıtratımıza yerleştirilen bu gerçeğe dönmekle, Allah a karşı sorumluluklarımızı da yerine getirmiş, sözümüzü de tutmuş oluruz.
KUR’AN BİZLERİN, ASIL İMTİHAN VE SORUMLULUKLARIMIZIN BAŞLADIĞI NOKTANIN, FITRATIMIZ GEREĞİ VERİLENLERLE BAŞLAMADIĞINI, ASIL SORUMLULUKLARIN, BU DÜNYADA ERGENLİĞE, AKLI KULLANMA YAŞINA GELDİĞİMİZDE BAŞLADIĞINI ANLATIYOR VE DİYOR Kİ, SİZLER VERDİĞİNİZ SÖZÜ TUTUN VE SÖZÜNÜZÜN GEREĞİNİ YERİNE GETİRİN. Burada dikkat etmemiz gereken bir konu var. Verilen tüm sözler ve söz verenler, hepsi bu dünyada Allah a iman ettiğini söyleyenler.
Bizler Allah a söz veriyoruz ama yalnız Allah ı tek Rab, yani İlah edinmekle iş bitmiyor. Verdiğimiz söz bununla sınırlı değil. Allah a verdiğimiz söz, gönderdiği Kur’an ın tamamına iman ederek, asla batıla sapmadan, hakka batıl karıştırmadan, yalnız Allah ı veli edinip başka veliler edinmeden, Kur’an ın sınırlarını aşmadan, İslam ı Kur’an ın ipine sarılarak, arı-duru yaşamakta Allah a verdiğimiz sözler arasındadır. Peki, bu sözlerimizde duruyor muyuz? Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum. Sonucunu huzuru mahşerde, hep birlikte göreceğiz.
Dilerim mahşer günü, hesabın görüleceği O çetin gün, verdiğimiz sözleri tutabilen, Allah ın azınlık HALİS kullarından oluruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
hakyolkuran.com/
halukgta.blogcu.com/
kuranyolu.blogcu.com/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.