Çernobil
Çernobil…
Çernobil’e bir yıldız daha kurban vermişti Türkiye. Bu yıldız daha yeni parlamaya başlamış, bir yıldızdı üstelik. Bu yıldız çok daha uzun yıllar parlayacak, daha çok etrafını aydınlatacaktı, daha çok söylenecek türküleri vardı ama olmadı, aydınlatamadı. Henüz yolun başındaydı ve daha gidecek çok yolu vardı… Ah şu kahrolası Çernobil ve onun iflah olmaz kahrolası etkileri. Genç yaşta onu da yakalamış, yapışmıştı yakasına Ona ve onun gibi daha birçoklarına yaptığı gibi, onu da alıp götürmüştü bu dünyadan, acımasızca yok etmişti… Kanser, Karadenizliler için bir kadermiş gibi düşünülüyor, hiç kimsenin umurunda değil bu olan bitenler. Kanser bir felaket gibi girmiş yok ediyordu Karadeniz’i ama hiç kimse bu sorumluluğu üzerine almıyordu. Ne böyle bir olay olmuş, nede böyle bir felaket yaşanmamıştı bu bölgede... Kimse görmüyor, hiç kimse bu çığlıkları duymuyordu. Kazım koyuncuyu sonsuzluğa uğurlamıştık milletçe. Kazım koyuncu henüz ilk baharında genç bir sanatçıydı. Kulağa hoş gelen bir sesi, dinledikçe dinlemek istenilen bir seda gibiydi. Derlediği yöresel türkülerle de harika bir çizgi yakalamış, bu yolda ilerleyecekti. İlerleyemedi çünkü artık o yoktu. O artık mücadeleyi Çernobil nedeniyle kaybetmişti hayatını, ama insanların belleğine kocaman harflerle de kazınmıştı. Binlerce insan katılmıştı cenazesine, her milletten insan tek bir yürek olmuş, tek bir ağızdan bağırıyorlardı, Çernobil’e ve bu ülkenin vurdumduymaz yöneticilerine. Medya ise, alt köşede üstü örtülü sıradan bir ölüm gibi geçmişti bu ölüm haberini. Ama onca insanın feryadına medya da duyarsız kalamayıp mecburen değinmiş ve önemli bir haber olarak ilk sayfalarda yer vermek zorunda kalmıştı bu ölüm haberine…. Evet, Karadeniz ölüyor, genç insanları kansere kurban veriyordu. Türkiye ise öylece seyrediyordu, diğer olaylar da olduğu gibi. Bırakın ülkeyi, kendi insanı bile seyrediyordu olanları sıradan bir olaymış gibi,.. İş adamları bu konunun açılmasını bile istemiyorlardı, işlerine darbe vurur korkusu yaşıyorlardı ...
Ne denilebilinirdi ki? İnsanın bazen söylenecek söz bulamadığı anlar olur ya, işte o anlardan biriydi o anlar ve konuşacak söz bulunamıyordu. O gün gazete de bir haber okumuştum, bilseydim ödül vermezdim diye. Aksaya, çevreye zarar vermediği için ödül vermişti çevre bakanı.’’ Oysaki oradan sızan sızıntıdan 188 kişi kanser hastalığına yakalanmış’’ ve bu liste bakanın eline de geçmişti ama bakan konuyu takip etmediğini söylüyordu medya mensuplarına.’’Nerden bileyim, ödül ver dediler, Bende ödülü verdim diyordu’’, güler misin ağlar mısın? İnsanın aklına, yahu senin işin neydi? Ya sen neden böyle bir göreve atandın peki? Gelişmiş ülkelerden birinde böyle bir olay olsaydı, orada ki bakan böyle konuşabilir miydi? Yâda böyle bir olayın oluşmasına izin verirler miydi? Bu 188 kişinin haricinde hastalanan yok muydu? Başkaları hastalanmayacak mıydı? Bunların hesabını kimden soracak, bunların hesabını kimler verecekti?’’Yoksa ötekiler gibi’, bu olay da tarihe mi gömülecekt’’. Yoksa yıllar sonra, sıradan bir olaymış gibi televizyonlar da dizi olarak mı çekilecekti? Kurtlar vadisi gibi, bizler ve yeni kuşak gençleriyle birlikte hayranlıkla seyredeceğiz,geçmişteolup bitenleri’, oyun budalası gibi. Gene bu dizide olduğu gibi, kötü adamlara hayran olacağız, gittikleri her yerde sevgiyle karşılanıp, medyada bol bol boy gösterecek bu oyunun kötü karakterli kahramanları. Sözüm oyunculara değil elbette ki, onlar oyuncu, ne verirsen onu giyiyorlar. Sözüm bu düşünceye sarılanlara, bu düşünceyi kahramanlaştıranlara...
Gündüz yavuz ,27 / 6 / 2005 :
YORUMLAR
pomborya
pomborya
Hayatımın en derin yarasıdır ÇERNOBİL.. İliklerime kadar yaşadım o acıyı ve toprağa emanet ettim canımın canını... :(((
pomborya
Dilek USTA
pomborya
çok kişinin canı yandı
bir ailenin tamamı kanserden öldü tanıdığım insanlardı..