ATATÜRK İLKELERİ 7 (YEDİ) TANEDİR...
BU YAZI LOZAN’IN 93. YILI NEDENİYLE KALEME ALDIĞIM BİR YAZIDIR.
LOZAN’IN 93. YILI KUTLU OLSUN!
CHP nin altı oku var, ondan için altıdır, filan demeyin şimdi, ben yedidir diyorsam yedidir. O kadar!
Sayayım da öğrenin: 1-Cumhuriyetçilik, 2-Halkçılık, 3-Devletçilik, 4-Milliyetçilik, 5-İnkılapçılık, 6-Laiklik, 7-EKONOMİK EGEMENLİK...(*)
* Atatürk bunu İzmir İktisat kongresinde ve başka yerlerde defalarca vurgulamıştır:
"İktisadi Bağımsızlık, tam bağımsızlığın. en önemli ilkesidir."
"..Tam Bağımsızlık için şu ilke vatdır: Milli Egemenlik, İktisadi Egemenlik ile güçlendirilmelidir."
"... İstiklal-i tam için ise şu düsturvatdır: Hakimiye t-i milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir."
Kemalizmin altı ilkeden ibaret, duragan bir ideoloji olduğunu iddia eden politikacıların aklının bir türlü alamadığı şey, Kemalizm’in bu altı ilkeden oluşan BİR İDEOLOJİ değil, YEDİ İLKELİ bir DÜŞÜNCE SİSTEMİ oluşudur.
İktisadi egemenlik Lozan da ilan edilmiştir.
Lozan da iktisadi bağımsızlığı kabul ettirebilmek için büyük bir mücadele verilmiştir. Kapitülasyonları kaldırmaya yanaşmayan batı, sonuna kadar direnmiştir.
ATATÜRK: "Efendiler, görülüyor ki, bu kadar kesin, yüksek ve başarılı bir askeri zaferden sonra dahi, bizi sulha kavuşmaktan alakoyan neden doğrudan doğruya ekonomik sebeplerdir, ekonomik anlayıştır. Çünkü bu devlet ekonomik egemenliğini sağlayacak olursa, o kadar kuvvetli bir temel üzerine yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın olur diyemedikleri , bir türlü kabul edemedikleri budur." (İzmir İktisat Kongresi açılış konuşmasından)
*
İKTİSADİ EGEMENLİK -İLKESİ
LOZAN GÖRÜŞMELERİ...
Geçenlerde bir can dostum, hocamın engin tarih bilgisi karşısında ukelalık yapıp, 2. Mahmut, 1. Mahmut’dan daha hayırlı işler yapmıştır, deyince, hocam, "Kemalciğim, BaLta Limanı Anlaşmasını unutma," diyerek beni ters yatırmıştı. Neticede ben İktisat eğitimi almış ve bu dalda kendini yetiştirmeye gayret etmiş bir muhasebeci emeklisiyim; tarihle olan aşkım ise çok okumaktan ibaret. Balta Limanı anlaşmasını da biliyordum elbet, ama o sohbetimiz esnasında unutmuştum işte, yoksa 2.Mahmut’u övmek değil, boğmayı tercih ederdim.
1838 yılında İngiltere ile yapılan bu anlaşma ticari alanda İngiltere’ye (ve daha sonra İrlanda, Fransa gibi 8-9 ülkeye daha) Kapitilasyonlar yoluyla Osmanlı Devletini sömürme yolunu açmıştır. Detay merak eden dostlar, ’arama motoru’ ile Balta Limanı maddesine ulaşıp detayını okuyabilirler. Burada bizi ilgilendiren bu anlaşmanın detaylarından çok, içerdiği bir madde; o maddede ise Türklerin, kapitilasyonlardan tek taraflı olarak vazgeçemeyeceği, yazılıydı.
İşte, 20 Kasım 1922’de başlayan Lozan görüşmeleri esnasında karşımızdakiler bu maddeyi ortaya koyarak, "Kapitilasyonlar bizim hakkımız, söke söke alırız" diyerek ısrarla direndiklerinden, görüşmeler 4 Şubat 1923’de kesilerek heyetimiz Ankara’ya dönmüştü.
KİM MİLYARDER OLMAK İSTER, yarışmasındasınız ve 15 bin TL.lik baraj sorusunda karşınıza, "Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan Lozan görüşmeleri esnasında, görüşmelerin 4 Şubat 1923’de sekteye uğramasının ekonomik nedeni aşağıdakilerden hangisidir?" diye bir soru çıksa, daha şıklar yazmadan, eminim, yüzünüzde bir tebessüm belirecek ve sunucu bunu fark edip, "tebessüm ediyorsunuz; galiba bildiğiniz yerden geldi," diye espri yapacaktır...
ATATÜRK, kapitilasyonları Adana çiftçilerine bakın nasıl anlatmış: "Devletler şimdiye kadar bize şu ve bu mesailde alâyişli esaretle bizi felce uğratıyorlardı. Önceden beribize bazı şeyleri vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi vaziyet alırlar, hakikatte ikisatta elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu esarete katlanan rical memnundu. Çünkü zahiren azametli bir İstiklal temin etmişlerdi. Fakat hakikati halde milleti manen hufrei meskenete atmışlardır.Bunlar iktisadi mahkumiyeti gayri mudrik bedbaht hayvanlardı." Atatürk bu sözleriyle Ekonomik Bağımsızlıktan vazgeçilemeyeceğini göstermektedir (16.03.1923-Adana Çiftçileriyle 16 Mart 1923 tarihli konuşma, ASD II, s. 127. )
Atatürk, Lozan görüşmeleinden çekilip gelen heyet karşısında Kurtuluş Savaşı mağluplarının bu kapitilasyon direncini kırmakta kararlıdır. Derhal askeri tedbirleri almaya başlar. Ve, İstanbul, Boğazlar,Trakya ve Irak sınırlarında savaş hazırlıklarına başlar. Çanakkale’deki birliklerimizi İngilizlerin çok yakınına sevk eder.
Sadece askeri tedbirlerle yetinmez; görüşmelerin yapılamadığı o sürecde İZMİR İKTİSAT KONGRESİNİ düzenler.
O’nun bu tedbirleri karşısında Batı Türkiye’yi yeniden görüşmelere davet eder. Ve, görüşmeler 23 Nisan 1924’de yeniden başlar. Neticede Lozan Anlaşması belgeleri 24 Temmuz 1924 de imzalanır. 24 Ağustosda da TBMM’de onaylanarak yürürlüğe girer.
LOZAN ANLAŞMASI:"YAŞASIN İKTİSADİ BAĞIMSIZLIK!"
Kurtuluş Savaşının finali Lozan Anlaşmasıdır. Lozan Anlaşmasının finali ise EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZDIR.
Bu devlet kurulurken, olmazsa olmazının, EKONOMİK EGEMENLİK ilkesi oluşunu düşünebiliyor musunuz? Bu durum dahi, Ekonomik Egemenlik ilkesinin, 7.ok olarak Altı Okun yanında yer almasını gereğini göstermez mi? (ikili ve çoklu anlaşmalar yoluyla ekonomik bağımsızlığımızı peşkeş çeken politikacıların kulaklarını çınlatalım mı?)
Lozan Anlaşmasıyla Kapitülasyonların kaldırılmış olması, sadece ve sadece, EKONOMİ BİLİMİNİN ÇOK ÖNEMLİ BİR KURALINI işletmek içindi. Enteresan, değil mi? Bir ekonomik kuralı işletilebilmek için savaşlar yapılıyor, binlerce şehit veriliyor, savaşlar kazanılıyor, yenilen ülkelerle kıran kırana sürdürülen pazarlıklar ve hatta restleşmelerle masadan kalkmalar yöntemiyle anlaşmalar yapılıyor...
Neydi bu büyük mücadelelerle yürürlüğe konulmak istenilen kural biliyor musunuz? Ben söyleyeyim: "EKONOMİYİ DIŞ ALEMİN MAL, HİZMET VE FİNANSAL AKIMLARINA KARŞI KORUMAK!"
"Bak şu Allah’ın işine, benim dedem bu kadarcık bir şey için mi yedi düvelle birden savaştı yani, diyenleri ve hatta, bu günkü büyüklerimiz bu işi daha az biliyorlar da onun için mi el ele verdikleri Gümrük Birliğiymiş, Avrupa Birliğiymiş, ımf imiş, Dünya Bankasıymış, v.s. ile beraber dış aleme tüm kapılarımızı açıyorlar, yani...Global ekonomi kardeşim, Atatürk zamanında global ekonomi mi varmış? Haydi şimdi yaşasın da geçsin ekonominin başına, göreyim onu. Oyarlar adamı, oyarlar..." diyenleri duyar gibi oluyorum. . .
Lozan ile ülkemizi kurtardığımız bir boyunduruk da, DÜYUNU UMUMİYE’nin kaldırılması ve Osmanlı Devletinden kalan borçların, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasıyla kurulan 16 devlet arasında paylaştırılması ydı. Bu paylaşım sonucu Osmanlı borçlarının 1912’ye kadar olanlarının %62.34’ü, 1912’den sonraki borçlarının ise %76.53’ünü Türkiye Cumhuriyeti üstlendi. Kalan borçları da öteki 15 ülke paylaştı. 13 Haziran 1928’de ödemenin taksitleri ve hangi para ile yapılacağı belirlendi. 1929 krizi sırasında borçların TL ile ödenmesini istedi. Uzun görüşmelerden sonra 22 Nisan 1933 de Paris anlaşmasıyla yıllık taksitleri düşürüldü. Ve vade 50 yıla uzatıldı. Borç miktarı ise 65 milyon dolar olarak belirlendi. Üç ay önce ihbar şartıyla erken ödeme hakkı da alındı. Türkiye Cumhuriyeti bu borçları 1954 yılında sıfırlamıştır. Osmanlı Devletinin Düyunu Umumiye’ye ihraç ettirdiği 7 tip kağıt parası mevcuttu. Bunlardan 1.tertip kağıt paraların karşılığı olan altınlar, Lozan anlaşması ile Birleşmiş Milletlere devredildi. Böylece 1.tertip paralar karşılıksız duruma düştü. Bu tertipe düşen tediye zorunluğu da kaldırıldı. Türkiye,İtilaf devletlerinin Osmanlı devletin’den alacaklarını müttefiklerine ya da birleşmiş milletlere devir edebilmelerini kabul etmişti. Bütün borçlardan Türkiye sorumluydu. Böylece Türkiye, Osmanlının ekonomide bulunan karşılıksız yaklaşık 159 milyon lirasını da üstlenmişti.
Lozan anlaşmasına ek Ticaret anlaşmasıyla kabotaj hakkı da elde edilmişti.
1929 yılından itibaren Gümrük düzenlemeleri başlatıldı.
Evvelce ayrıcalıklı duruma getirilmiş yabancı şlirketlerin durumu Lozanla çözülememiş, bu konu ileri bırakılmış ve nitekim bunlar millileştirilmek ve bir takım ek düzenlemeler yapılmak suretiyle çözülmüştür.
ATATÜRK, Lozan sonrası, Dolmabahçede ziyaretine gelen Hukuk Talebe Birliği öğrencilerine şöyle hitap etmiştir. 26.07.1927: "Lozan Barış Anlaşmasındaki hükümleri öteki barış te4klifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu anlaşma, Türk Milletine karşı yüz yıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşmasıyla tamamlandığı sanılan büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir zafer eseridir!"
İZMİR İKTİSAT KONGRESİNİN, Ekonomik Egemenliğimizin tanınması karşısında direnen İttifak Devletlerinin bu direncini kırmak için, tam da Lozan görüşmelerine ara verildiği döneme denk getirilerek Atatürk’ün talimatıyla düzenlendiğini yazmıştım.
Konumuz açısından İzmir İktisat Kongresinin detaylarına girmesek de olur. Vurgulamamız gereken şey, KONGRE İLE TÜRK MİLLETİNİ KAPİTİLASYONLAR, DÜYUNU UMUMİYE VE İMTİYAZLI ŞİRKETLER İLE BOYUNDURUK İÇİNDE TUTMAYA ÇALIŞAN LARA, "EKONOMİK EGEMENLİKTEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİMİZ," haykırılmıştır.
Bu günkü durum mu?... Size Osmanlı devletinin "bugünkü" durumunu sorsam, eminim ki, hiçbir şey üretemeyen, süreki dış alıma muhtaç olan, bunun için ise sürekli borçlanan Osmanlı İmparatorluğunun tam 16 (onaltı) çocuk doğurarak parçalandığını söyleyeceksinizdir.
Tarih tekerrürden ibarettir, diyen zat-ı muhterem ne kadar da doğru söylemiş! Türkiye’nin bu günkü durumu ile Osmanlı’nın son günlerindeki durumu arasında bir fark yok gibi...Türkiye ’nin karnı o kadar büyük değil tabii, bir batında 16 çocuk birden doğuramaz; o sadece bir Kürdistan’ı doğucak gibi görünüyor...
Atatürk: "Kurtuluş Savaşımızı İktisadi Savaşımız tamamlayacaktır."
Atatürk: "1922’de Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrı’nın milletimize doğuştan verdiği yeteneği en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından e n iyi biçimde faydalanarak zayıflığımızın üstesinden gelmek için, .zamanı ziyan etmeyerek çalışmaya mecburuz. ancak bu çalışma yıllarca takip edilecek ve uygulanacak bir programa dayalı olmazsa başarızlığa mahkumdur."(Atatürkçülük-1. 1997 s.402)
Atatürk: " İktisadi kalkınma, İktisadi Egemenlik ilkesi temelinde gerçekleşir."
Atatürk: "İktisadi kalkınma, Türkiye’nin hür ve bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir." (ATATÜRK. 1 Kasım 1937,TBMM Açış konuşması)
İktisadi egemenlik ölçüsü, kalkınmanın iç ve dış kaynak gereksinimini öz kaynak yaratarak sağlanmasıdır..
Türkiye’nin İktisadi yapısını değiştirmenin şartı da kalkınmanın finansmanının öz kaynaklarla sağlanmasıdır. Bunun nedeni, ancak borçlanmayan, alacaklı konumdaki bir ülkenin iç piyasalarını, dış alemin mal, hizmet ve sermaye akımlarından koruyabilmesidir.Bu, bir devletin siyasi sınırlarını koruması ve kendi topraklarını milli iktisat alanı olarak ilan edebilmesinin tek şartıdır.
Kalkınma finansmanının iç ve dış kaynak ihtiyacının öz kaynaklarla sağlanması ise Atatürk’ün İktisadi Bağımsızlık İLKESİ temelinde uyguladığı kalkınma politikalarının sonucu yaratılmıştır.
Bu politikalar:
1-Ekonomide borç yaratan süreçleri ortadan kaldırma politikaları,
2-Türk Bankacılık sistemin kurularak Ekonominin kaynak gereksiniminin saiğlanması,
3-Girdi ihraç eden, bitmiş ürünleri ithal eden iktisadi yapıyı değiştirmek üzere tarım ve sanay sektörlerinin yapılandırılmaları ve bütünleştirilmeleri,
4-Bayındırlık politikaları,
5-eğitim ve bilim politikaları...
ONDAN SONRA
Kabul edilmelidir ki, Atatürk’ün ortaya koyduğu EKONOMİK EGEMENLİK İLKESİ ve o yolda tespit edilen yukarıdaki 6 maddelik politikalar, o günden bu güne uygulanır olsaydı, TÜRKİYE BUGÜN DÜNYANIN EN KALKINMIŞ ÜLKESİ KONUMUNDA OLACAKTI...
S O N
YORUMLAR
Kıymetli Kemal Abim yazınız çok güzeldi sadece Ermeni tarihçilerin oluşturduğu ve bize ezberlettikleri kapitülasyonlar ve Osmanlının borçları kısmına olan küçük itirazımın dışında paylaşımınızı gönülden kutlarım.
Evet Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN üretim anlayışı bir tek lira borçlanmadan ülkenin öz kaynaklarına dayalı ekonomik kalkınma model vefatından bu güne uygulanmış olsaydı ülkemiz hem ağır sanayisini oluşturmuş olurdu hem de uluslar arası finans kuruluşlarına günümüze kadar halende devam eden iki buçuk trilyon dolar faiz ödememiş olurdu.Kaldı ki bu miktardaki para bu günkü Türkiye'nin dört katına eşit bir rakamdır. Neyse çok şey var söylenecek ama umarım ve dilerim bundan sonrası için aklımızı başımıza alırız.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve sevgilerimle.
Kemnur
Ben çok sormuşumdur öğrencilere ''Atatürk ilkeleri nelerdir'' Diye ve cevap olarak da hep bu altı temel ilkeyi yazmalarını istemişimdir.
Ama hiç bir zaman Atatürk ilkelerinin 6 ya da yedi ile sınırlı olmadığını da dilimin döndüğü kadar anlatmaya çalışmışımdır.
Tıpkı İslamın şartları gibi. Koskoca İslamın sadece beş şartı olabilir mi? Ki o beş şartın ikisi fakir insanları kapsamı içine almıyor ( Zekat ve Hac ) İslamın temel anayasası olan Kur'an bizlere herşeyden önce akletmeyi, yani düşünmeyi, doğru olmayı emrediyor ama gel gör ki biz İslamın şartlarını sayarken bunları saymıyoruz.
Bilmem anlatabildim mi?
Hayati derecede önemli olan bu konuları sayılarla sınırlandırmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Kemnur
Büyük ATATÜRK emaneti ,"Bilakaydüşard istiklal-i tam "Türkiye Cumhuriyeti devlet felsefesi...
Kemnur
Kemnur Abim bak beni bu işlere bulaştırma, çünkü siyaseti sevmiyorum.
Benim dikkatimi çeken tek şey bilgisayarla beraber, sana da bulaşan "Ondan Sonra" olmuş.
Sabah sabah çok güldüm. Ev halkı da ne gülüyorsun diyor, anlatsam ne anlayacaklar ki?
Allah'ın "Ondan Sonrasından."
Sevgiyle Abim.
İyi Tatiller, tabi ki Ondan Sonra.
Kemnur
Kim;
"Olur mu öyle şey canım, niye Edebiyat Defteri bir hastalık olsun ki?"
derse desin.
Edebiyat defterinde kalem oynatan, göz gezdiren herkes bu hastalığa yakalanmıştır.
Yanlış söyledim.
Edebiyat Defteri hastalık değil bir tedavi sistemidir.
Gözümüzü açan, yüreklerimizi yıkayan bir tedavi sistemi.
Hani Antalya'ya gittin başını dinleyecektin?
Hiç kendini yorma Can Dost !
Bir kere bu tedavi sistemine alıştıysan duramazsın.
Nerede nasıl olursan ol yazmadan okumadan duramazsın.
Bazı müdavimler bu aralar yoklar.
Ama ben umudumu hiç yitirmedim.
Bak göreceğiz.Fazla dayanamazlar.
Yine gelecekler okuyacaklar, yazacaklar.
Yazıya gelince;
Atatürk düşmanlarına kapak olsun...
NOT: Sana bilgisayarını vererek bu yazıyı yazmana vesile olan
Nurten öğretmenime teşekkür eder saygılar sunarım.
İyi tatiller Dostum...