- 900 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TüRKÇEMİZE,DİLİMİZE SAHİP ÇIKALIM,DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM!!!
Önemser misiniz yoksa önemsemez misiniz, bilemem ama ben her zaman için sorgularım; günlük hayatta kullandığımız veya kitaplarda gördüğüm kelimelerin kökü nerelere dayanıyor, nasıl bir değişimle günümüze ulaşmıştır diye...
Şöyle genel bir değerlendirme yaptığımızda görürüz ki bizim dilimiz yani güzel Türkçe’miz Arapça, Farsça, Eski Türk dil ve lehçelerinin alınarak yeni bir sentez olarak Osmanlıca (Osmanlı Türkçe’si) diye adlandırılan bir yapının devamı olup, Türkçe’miz hakikaten dil, şekil ve sözcük bakımından oldukça zengin bir dildir ve birçok kültürün oluşturduğu zengin bileşkedir. Peki Türkçe’mizin bu zenginliğinin, kapsamlılığının nedeni, kaynağı nedir?
Şöyle bir düşündüğümüzde görürüz ki ceddimiz olan Osmanlılar hem ila-yı kelimetullah, hem de fetih aşkıyla birçok yer fethetmişler, dünyanın birçok ülkesine ve buralarda yerleşkeler kurmuş ve yaşamışlardır. Bu farklı ülkelere ulaşma ve yerleşme gibi sebeplerden dolayı da birçok farklı kültür ve dil ile aralarında dil alış verişi yapmış ve Türkçe’mizin bu şekilde tekamülü sağlanmıştır.
İşte bunun bir ispatıdır ki üstad Ali Şir Nevai “Türkçe’ye bakınca gözüme on sekiz bin alem görünür.’’ demiştir ve yine başka bir ispattır ki birçok farklı kültürün insanları Türkçe’yi çok kolay bir şekilde öğrenebilmektedir çünkü arka planda bir alışveriş gerçekleşmiş ve dillerin kaynaşması sonucu bir yakınlaşma söz konusu olmuştur.
Türkçe’mizin bu kadar zengin olmasında Osmanlı Devleti’nin bir imparatorluk statüsüne gelmiş olmasının da dilimize büyük katkıları olmuştur elbette…
Fakat günümüze gelip, insanlarımızın konuşma ve yazılarını dikkatle incelediğimizde acı bir gerçeği görüyoruz; nerdeyse sadece ama sadece 100-300 arası bir sözcükle konuşuyor ve yazıyoruz... (Biz ki koskoca Osmanlı’nın torunları olarak ne yazık bize !)
Güzel Türkçe’miz…Günden güne eriyen,kendisini konuşanların gözünde an be an değerini kaybeden zavallı, öksüz Türkçe’miz...
Ne yazık ki bu da acı bir gerçektir; Türkçe’miz gün be gün yok olmakta ve kaybolup değer yitirmektedir. Buna en büyük sebep dilimize gereken önemi vermememizdir.
Diğer sebeplerden birisi ise, Batı kökenli sözcük ve dillerin her geçen gün artan bir şiddetle dilimize hakim olmasıdır hiç kuşkusuz...
Hatta o kadar yozlaşmış ve o kadar süprüntü bir hale gelmişiz ki o güzel selamlarımız yerine “bonjur, hello, bay, çüs vs.” gibi dilimizde ne yeri, ne de bir anlamı olan ıvır zıvır sözcükleri, kelimeleri kullanıyoruz. Hatta daha da ileri gidip Türkçe isimler ve sözcükler kullanmak yerine sırf basit bir özenti ve anlamsız bir inatlaşma ile dükkanlarımıza, çocuklarımıza vs. tüm varlığımıza yabancı ve tamamen bize ait olmayan sözcük ve isimleri koymaktan, kullanmaktan çekinmiyoruz...
Sadece dilimizde değil, ne yazık ki bu durum bu hastalık;Türkçe’mizle beraber kültürümüzü, örf ve adetlerimizi de etkisi altına aldığını görüyoruz; zaten dil ve kültür birbiriyle pozitif yönde münasebetdardır. Ayrıca bu farklı değişim ve yozlaşmaların kıyafetlerimize, yemek kültürümüze ve düşüncelerimize sirayet ettiği apaçık ortadadır.
Hatta o kadar hazin bir durumdur ki kendi üretimimiz, yerli malımız olan Türk ürünlerimize dahi hep birilerine yaranmak ve daha fazla kâr marjı elde edebilmek gayesiyle yabancı ve özellikle İngilizce isimler takıyoruz...
Oysa ki yukarda da belirttiğim gibi Türkçe’miz o kadar zengin bir dil ki... Hiç şüphesiz kullandığımız bu yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıkları dilimizde var ve en güzel halleriyle mevcut. Öyleyse millet olarak hâlâ neden kendi öz dilimizi ve sözcüklerimizi kullanmayarak ithal sözcük ve değerleri kullanıyoruz? Soruyorum siz kardeşlerime bir Türkçe öğretmeni olarak; bu yaptığımız davranış ve sergilediğimiz tutum dilimize en büyük hakaret ve zulüm değil midir?
Şunu hiçbir zaman unutmayalım lütfen; bir medeniyet, bir millet dilini, kültürünü, maddî ve manevî değerlerini ve dinini, inancını koruyamazsa, yok olmaya, yerle bir olmaya ve sömürge olmaya mahkûmdur. İşte budur ki soğuk savaş denilen, içten çökertme denilen şey (özellikle tarihte Çinliler bu stratejiyi bize karşı kullanmışlardır fakat günümüzde birçok medeniyet bu yöntemi ülkemiz topraklarında uygulamaya koymuşlardır).
Evet, ne yazık ki durumumuz kritik ve çok vahim... Bir şeyler yapmamız şart... Çünkü dışarı çıktığım andan itibaren bir kokuşmuşluk, bir yozlaşmışlık, bir umursamazlık rahatsız ediyor beni...
Öyle ki; İETT otobüslerinde kulağında sonuna kadar sesi açılmış bir kulaklık ve çalan iğrenç ve kültürümüzden uzak bir müzik, elinde cep telefonu ile katledilmiş, uydurma bir Türkçe’yle yazılmış mesajlar ve kültürümüzün çok çok uzağında kesilmiş saçlar ve insan tipleriyle her an karşılaşabiliyoruz.
Ne yazık öyle bir hâle gelmişiz ki sevdiğimiz, dinlediğimiz müziklerin, şarkıların dahi birçoğu yabancı. Her ne kadar düşünmesek, algılayamasak da bu şarkıları dinlersek teknoloji, bilim vs. gibi önemli noktalardan daha ileriye mi gideceğimizi düşünüyoruz acaba? Eğer durumumuz böyleyse, çok büyük bir yanılsama içerisindeyiz demektir... Çünkü gerçek bir ilerleme ve büyük bir medeniyet ancak ve ancak çalışmak ve kendini kültür ve değeriyle tekâmül ettirerek ve yoğrularak kurulabilir...
Yine efendime söyleyeyim; bu, dilimizdeki yozlaşmanın yansımaları ev hayatlarımıza, aile durumlarımıza kadar sirayet etmiş; bir bakıyoruz ufacık çocuklar anne ve babalarına küfür ediyorlar, onların yanında kesinlikle edebe aykırı davranışlarda bulunuyorlar ne yazık ki...
Peki ya insanlarımızda şu televizyon denilen aptal kutusuna olan bu tutkunun ve bağlanmışlığın sebebi ne? Ne sanıyoruz, yoksa bütün gün o aptal kutusuna bakınca sıkıntılarımızın geçeceğini mi, yoksa kültürümüzün artacağını ve medeniyetimizin daha da ileriye gideceğini mi acaba?
Garip ve anlaşılmaz bir başka durumdur birçok yabancılaşmış davranışlarımızdan ve hareketlerimizden müşteki, şikayetçi olmamıza rağmen neden hâlâ bu sorunlarımız her geçen gün büyüyor ve katmerleşiyor ?
En basitinden televizyon ve bilgisayar bilimsel ve kendini geliştirme amaçları dışında zararlı ve insanın gelişimini, tekâmülünü kısıtlayan teknoloji aletleri... Herkesin çok vaktini çalmasından dolayı her zaman şikayetçi oldukları ama hiçbir zaman da vazgeçmedikleri iki farklı silâh...
O zaman hem dilimizi hem de kültürümüzü korumak için neler yapabiliriz ve sorunlarımızı nasıl bir çözüme kavuşturabiliriz, bunları sorgulamalıyız... Yoksa bu şekilde dünyada önemli bir yere sahip olmamız ve gelişmiş bir ülke hâline gelmemiz mümkün değildir.
Velhasıl Türk büyüklerimizden birisinin de dediği gibi; “Geri kalmışlığımızın tek nedeni cehaletimiz ve gafletimizdir.’’
Velhasıl başka söze gerek yok; eğer ilerlemek ve gelişmek istiyorsak, bunu kendi öz değerlerimiz üzerinde yükselerek ve özümüzden, kültürümüzden tavizler, fireler vermeden yapalım... Aslımızın, benliğimizin, nerelerden geçtiğimizin farkına varalım...
Velhasıl madem TÜRK’üz ve MÜSLÜMAN’ız, bunların gerektirdiği gibi yaşayalım ve bunların gerektirdiği davranalım, konuşalım; sözün özü dilimize sahip çıkalım.
Madem TÜRK’üz, TÜRKÇE konuşmamız gerektiğini hatırlayalım.
SAYGILARIMLA
M.ZAHİD AY(18.8.2008)
YORUMLAR
KATKI:
Bir kelimenin dört farklı dil kökenden karşılığının olduğu bir dil (Türkçe) zenginlik midir diye epey bir düşündüm, bence zararı, yararından ziyadedir !..
Kök sözcükleri öldürüyor, karşılık bulmakta zorlanıyorsunuz. Kült şekilde girdiği, olduğunca dile yerleşiyor.
Bir tey(i)p, kaset,fil(i)m, teknoloji ve bir sürü uzatabileceğimiz türde sözcük gibi, karşılığı bulunmayan, kendi dil olgusalında kavramlandırılmadan alınmış bir kelime erozyonu olmaklıkta anlam kirlenmesi oluşuyor. Sözcük zenginliği diyenleri de anlıyabiliyorum, üzerine uzun yazıp/konuşmak gerekir.
En üzücü olan ise, teknoloji dediğimize, Farsi'nin üzerinde uzun uzun üşünerek ve "kehribar" benzeri bir Farsça sözcük bulup/kullanır halde olması iken, bizim bunun karşılığını bulamıyor oluşumuz, -kök-süzü -ek-lemek gibi bir çifte kavrulmuş "zor"u beraberinde getiriyor.
Kültür ve bilim iddasıyla alalanmış Batı dil veya din,inanç üstün referansla alalanmış Doğu dil bence aynı tür zarara varıyor, Türkçe açısından !
Yeni kök kelime üretemiyoruz,karşılık bulma ataleti içindeyiz, zihni soyutlayamama ve olgulaştıramamak sorunsalının dile yansıması olarak düşünüyorum. Ek zengini dilimiz de, çaresizliğin çaresi şeklinde işlevini yerine getirip, kült şekilde algı/olgusuz girmiş yaban sözcüğü ekleriye ıslah eylemeye çabalıyor.
Biz buna zenginlik diyoruz. Kök karşılık anlamsallığında bulun(a)mamışın eki, ek(ler)in de mecburen kökü krizi öneriyorum.
Saygılar...
Göktürkmen tarafından 8/19/2008 12:02:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
DEĞERLİ KARDEŞİM;
GÜZEL PAYLAŞIMINIZ İÇİN TEŞEKKÜR, ÖZLÜ BİR KONUYU BAŞARIYLA İŞLEMİŞ OLDUĞUNUZ İÇİN SİZİ TEBRİK, ORTAK PAYDADAN İSE SİZE SELAM EDERİM.
YORUMUMA BİR ŞİİRİMLE DE ÇEŞNİ KATMAK İSTERİM, İZNİNİZLE...
* * *
GÜZEL TÜRKÇE’MİZ...
Dil; kültür ve iletişim
Aracıdır, hep biliriz;
Buna karşın bindiğimiz
Dalı, yine de keseriz...
Çok dinlemek, çok okumak
Kuşkusuz çok yarar sağlar;
Her nedense insanımız
Çok konuşur, yanlış yapar...
Yerli yerinde kullanmak
Varken, neden dili kuşa
Döndürüp keser biçersin,
Sürersin suyu yokuşa...
Anlamak ve anlaşılmak
İçindir dil, yorum yapma;
Sözde incelmek uğruna
Özentiyle sesi yutma...
‘Biliyo'’ değil, biliyor;
Daha ‘so'ra’ değil, sonra;
Hele sakın ‘bi'’ deme, bir;
Daha neler neler, sorma...
Mutlak sakın kullanmaktan:
Şey, yani, falan, filan, be,
Ya, yahu, hay, vay, vav, eh, e,
‘Di'mi’ deme, değil mi de...
Noktalamaya gelince,
Hayli büyük dert, biliriz;
Yalan yanlış kullanana
Sadece gülüp geçeriz...
Başarı ve mutluluktan
Coşkuyla uçan bir serçe
Gibi duymak için öğren;
Güç ve güçlü dildir Türkçe...
Nisan, 2007
Atatürk diyor ki: "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkelerini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır."