24
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2450
Okunma
Mahallemizin üst tarafına yeni taşınmışlardı.
Kalabalık bir aileydiler.
Giyiniş ve konuşmalarından Suriye mültecisi oldukları belliydi.
Ailenin tüm alışverişini benim yaşımda olan erkek çocuğu yapıyordu.
Ben iki ekmek ve gazetemi alırken, o iki poşete zor sığan on- on iki ekmek alıyordu.
Verdiği paranın üstünü defalarca sayıyor, konuşmadan koşarcasına evine gidiyordu.
Bana küçük gelen montumu, pantolonumu, gömleğimi, kazağımı alarak bakkalımıza gittim.
O, her zamanki gibi poşetlere ekmek dolduruyordu.
“Günaydın” dedim.
Gülümsedi.
“Bunlar senin olsun. Eski değiller. Bana artık olmuyorlar diye sana getirdim “
Şaşırdı, yutkundu. Arapça’yla karışık Türkçesiyle:
“ Satın alamam param yok ki.”
“Para istemiyorum ki! Sen giy diye getirdim.”
Elimden aldığı poşeti sıkıca tuttu. Gözleriyle gülümsedi.
Başını öne eğdi. Titrek bir sesle:
“Sağ ol ”dedi.
Hızla uzaklaşırken birkaç defa dönüp baktı.
Her gün onun bakkala gelmesini bekliyordum. Zorda olsa onunla arkadaşlık etme isteğimi gösteriyordum. İlk zamanlardaki ürkekliği her geçen gün kayboluyor, biraz daha
soluklaşıyordu. Karşılıklı gülümsemeler, selamlaşmalar derken oda benim tiryak im olmuştu.
Dostluğumuz zamanla ilerlemişti. Sık sık buluşuyorduk.
Bir gün; Manzarası güzel kır kahvesinde karşılıklı oturarak sohbete başladık. Ismarladığım karışık tosttan iri bir dilim kopartıp, çayını yudumlarken yarım ama anladığım Türkçesiyle yaşadıklarını anlatmaya başladı:
“Bombardımanda amcam ve yengem öldüler. Kimsesiz kalan yeğenlerimiz le birlikte dokuz kardeş olduk. Bin bir zorluklarla buraya geldik. Çok horlandık. Bazı günler aç kaldık.
Babam kağıt topluyor. Annem kardeşlerimle birlikte dileniyorlar.
Soğukta aç, susuz mendil satıyorlar.
Her gün her yerden kovuluyoruz.”
Bunları bana anlatırken sesi titriyordu. Nemli gözleriyle çaresiz yüzüme baktı.
“Peki, sonunuz ne olacak?”
Gözlerini kıstı. Umutla;
“Para biriktiriyoruz. Tamamlarsak Yunanistan’a gideceğiz.”
“Neyle?”
“Botlarla”
“Sen gazetelerden televizyonlardan görmedin mi? Her gün onlarca kişi boğuluyor. O çok tehlikeli bir yolculuk.”
“Biliyorum. Başaranlar da var. Bir bedel de ödenecek tabii.”
Bedeli ülkeniz için ödeseydiniz ya?”
Sustu cevap veremedi.
Evimize davet ettim. Sıkılarak geldi. Odama hayranlıkla bakıyor, etrafı da kolaçan ediyordu.
Müzik dinledik. Sohbet ettik. Tedirginliği her geçen dakika azalırken, merakı artıyor. Devamlı:
“ Bu kim? Bu ne? Diye sorular soruyordu.
Annemin ikram ettiği kurabiyeleri yedik. Meyve sularını içtik. Bilgisayarım da oyunlar oynadık. Çok hoşuna gitti.
” Film seyredelim mi?”
Teklifimi sevinçle karşıladı.
Bilgisayardan; Baş rolünü Anthony Quinn in oynadığı ÇÖL ASLANI filmini indirdim.
Filmin konusu; İtalyanlar tarafından işgal edilen Libya’nın bağımsızlığa kavuşmasında, çok büyük emeği olan Ömer Muhtarı anlatıyordu.
Modern silahlarla donatılmış, sayıca üstün İtalyan Ordusuna bir avuç Arap gönüllüsüyle karşı koymasının, canla başla onurlu mücadelesiydi. Pusuya düşürdükleri İtalyanları derme çatma silahlarıyla yok ederken, cepheden kaçmak isteyen Arapların ayaklarını tüfeğin kayışı ile bağlanma sahnesi arkadaşımı çok utandırmıştı. Filmi seyrederken kaşlarını çatıyor vücut diliyle isyanları oynuyordu.
Film halk kahramanı Ömer Muhtarın yakalanıp asılmasıyla son buldu.
O görevini yapmış bağımsızlık ateşini sönmeyecek şekilde yakmıştı.
Film hakkında hiç konuşmadık.
Memnunluğunu her haliyle belli ediyordu.
Onu uzun zamandır bakkal da, mahallemizde de göremiyordum Tanıyanlar da, görmediklerini söylüyorlardı.
Her geçen gün onun akıbetiyle ilgili merakım artıyordu.
Günler sonra, bakkalımız bana bir mektubumun olduğunu söyledi. Mektup o arkadaşımdan dı. Zarfı yırtarcasına açtım.
“Sevgili gardaşım.
Benim ufkumu açtın. Suriye’deyim. Özgürlüğümüz için cephede savaş tayım. Burada olduğumu bir tek sen biliyorsun. İnan elimde tüfeğimle düşmanıma karşı koyarken kaçmayı ve tüfeğin kayışı ile ayaklarımı bağlamayı hiç düşünmedim. En ön saflarda savaşıyorum. Şahadet mertebesi en büyük ödülüm olacak.
Bana izlettiğin Ömer Muhtar olamam. Ama inan onun istediği gibi bir yurt severim.
Hayatımın en güzel ve anlamlı günlerini seninle yaşadım.
Hakkını helal et. Hep alacaklı olduğum hayattan sana borçlu kalmak istemiyorum. Hani sen demiştin ya;” Bizim kurtuluş savaşımızda dağa çıkan eşkıyalar bile vatanı ve bayrağı için severek ölür. Kadınlarımız kutsal savaşımızda destan yazdılar.” Diye. BİZİ KÜÇÜK GÖRME. BİZİM HİÇ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜMÜZ OLMADI Kİ…