- 1439 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Uçurum 10.Bölüm (Düğün) Son Bölüm
Ahmet Bey ferdayı karşısına alıp selimle aralarında olan ilişkiyi sordu. Ferda da onun Gülçin’le evlendiğini ve mutlu olduğunu söyledi. Bu sözler üzerine Ahmet Bey sinirli bir ses tonuyla artık bundan sonra selim adını duymak istemiyorum diye söyleyince ferda söze girip
- Baba onun bir suçu yok. Gülçin ile kendi rızası dışında evlenmek zorunda kaldı. O bir kadının onuru ve iffeti için kendi hayatını yok etti. Onun için onu suçlayamam hala beni sevdiğini hissediyorum. Ama tabi ondan her hangi bir hamlede bekleyemem artık kendi başımın çaresine bakmalıyım.
Bu sözler üzenine babası da onu destekler mahiyette sözler söyledi. Ertesi gün ferda duruşmasından çıkıp kantine bir şeyler yemeğe gidince orada Avukat Ayhan’ı görür gidip masasına oturur.
Avukat Ayhan
- Bu ne hoş bir sürpriz Hoş geldin şeref verdin Ferda Hanım size ne ısmarlayayım ne yersiniz.
Ferda
- Resmiyeti bırakalım Ayhan. Sen şunu söyle bana daha önce ettiğin evlilik teklifin hala geçerli mi?
Avukat Ayhan
- Evet, hala geçerli
Ferda
- O zaman bende teklifini kabul ediyorum
Avukat Ayhan
- Bu gerçek mi şaka mı?
Ferda
- Sen benim hiç şaka yaptığımı gördün mü?
Avukat Ayhan
- Şu an çok şaşırdım. Beni çok mutlu ettin hala inanamıyorum.
Ferda
- Gelip beni istetebilirsin?
Avukat Ayhan
- Yarın akşam nasıl müsait misin?
Ferda
- Müsait olurum
Ferda kararını vermişti. Selim için bir çıkış yolu almamıştı. Artık olayları daha iyi analiz edebiliyordu. Çünkü o da sonuçta kendini onun yerine koyduğunda selimin doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Kimi insan aklıyla kimi insan duygularıyla hareket edermiş. Herkesin doğrusu kendinedir. Duygularıyla hareket eden insan mantık aramaz o kalbinin götürdüğü yere doğru gider onun için önemli olan kendi iç mutluluğu ve huzurudur. Mantığıyla hareket eden insan ise her şeye olması gerektiği gibi yaklaşan bazı zorunluluklar karşısında ise boynunu büküp kabullenendir.
Ertesi akşama doğru Ahmet Beyinin evinde bir curcuna vardır. Ferdayı istemeye geleceklerdi. Ahmet Bey, Neriman Hanım, Şükrü bir yandan hazırlanadursun Ferda o kadar bir özveriye kapılmadan kendine bir kıyafet uyduruvermişti.
Ferda
- Sizi anlayamıyorum. Sanki beni değil de sizi isteyecekler.
- Bu kadar karmaşaya ve telaşa ne lüzum var
Neriman Hanım
- Öyle deme kızım Avukat Ayhan’a ve ailesine karşı pasaklımı olalım.
- Ayhan Bey hem görgülü hem efendi hem tahsilli biri selim gibi mi?
Ferda
- Yapma anne öyle söyleme zamanında siz de onu çok severdiniz şimdi en kötüsü omu oldu?
Neriman Hanım
- Az bile söyledim o nankör için bize yapmadığını bırakmadı bir de tutmuş onu bana karşı savunuyorsun onun savunulacak bir yanı mı var Allah aşkına
Ferda
- Anne istersen bu konuları konuşmayalım şimdi ne yeri ne de zamanı
O sırada zil çalar ve bir telaşa tutulurlar
Neriman Hanım
- Ferda misafirler 8 de gelecek dememiş miydin saat 6 daha hazırlanamadık
Ferda
- Dur ben bir bakayım kapıya onlar gelecek olsa Ayhan arayıp söylerdi. Başkası olmalı bir bakayım kapıya
Ferda gidip kapıyı açınca karşısında birden selimi görünce şaşkınlık içinde
- Sen hayırdır ne işin var burada
Selim
- Kötü bir zamanda geldim herhalde o zaman ben gideyim
Ferda
- Pardon yanlış anladın seni hiç beklemiyordum.
Selim
- Her halinden belli
Ferda
- Buyur içeri girsene
Selim
- Rahatsız etmiyorum değil mi?
Ferda
- Ne münasebet ne rahatsızlığı içeri buyur.
Selim içeri doğru geçer Ferdayı her gördüğünde kalbi hızlı hızlı atardı bu akşamda istisna olmadı yine heyecanlandı. Sadece o değil ferda da çok şaşırmıştı.
Ahmet Bey ve Neriman Hanım selimi gördüklerinde afiyeti kaçtı.
Ahmet Bey
- Sen neden geldin şimdi ne yapmaya çalışıyorsun sen kızımın mutluluğuna mani olamazsın
Ferda
- Baba sakin ol o buraya bizi görmeye gelmiş başka bir amacı yok
Neriman Hanım
- Tam da zamanını bulmuş bundan iyi bir vakit olamazdı. Zaten selim beyin bu yerli yersiz çıkışları hep olmuştur.
Selim
- Efendim bana kızgın olduğunuzu biliyorum. Bana ne kadar kızsanız da haklısınız. Ama sizin bilmediğiniz ve size anlatmaktan esefle çekindiğim bazı mevzular var. Tabi onları anlatmak için gelmedim. Ferda her şeyi zaten en ince ayrıntısına kadar biliyor.
Neriman Hanım
- Ne biliyorsa artık sana toz kondurmuyor.
Selim
- Amacım sizi görmek hal hatır sormak başka bir amacım yok. Benim üstümde çok emeğiniz var bunu hiçbir zaman inkâr etmedim edemem de. Benim sizin üzerinizde bir hakkım yok varsa da benden yana helali hoş olsun. Siz de bana hakkınızı helal edin
Ahmet Bey
- Hayrola bir yere mi gidiyorsun?
Selim
- Hayır, bir yere gitmiyorum ama dünyanın bin bir türlü hali var
Ahmet Bey
- Evlat görüyorum ki ferda sana karşı olumlu yaklaşıyor. Demek ki dediğin gibi bazı şeyleri zorunluluktan dolayı yapmışsın ne diyeyim benden yana da helal olsun.
Neriman Hanım
- Tamam, benden yana da helal olsun
Şükrü
- Helal olsun selim abi
Selimin gözleri doluverdi. Gözyaşlarını onlardan sakladı.
- Her halde hayırlı bir iş için hazırlanmışsınız gibi
Ferda
- Evet, selim tanırsın Avukat Ayhan beni istemeye gelecek
Selim
- Ya demek öyle, senin adına sevindim hayırlısı olsun ne diyeyim.
- Müsaadenizle ben izninizi istiyorum. Hayırlı akşamlar
Selim tebrik etti etmesine ama içi gidiyordu. Boğazına sanki bir yumruk gibi bir şey sıkışmıştı. Sesi zor çıkıyordu. Her halinden belliydi üzüldüğü. Ferda ona kapıya kadar eşlik etti ve oda ona mutluluklar dileyip çıktı.
Bir iki gün sonra selimin doğum günü gelmişti. Kendisinin bile bundan haberi yoktu. Ama Gülçin’in haberi vardı. Ona sürpriz yapacaktı. Gündüz evdeki hazırlıkları yaptı. Salonu olduğu gibi süsledi her taraf rengârenkti. Mahalledeki tüm tanıdıkları akşamki doğum gününe davet etti. Evde işi bitince bebeği annesine emanet edip güzel bir doğum günü pastası almak için pastaneye gitti. Selim hastanede görevini yapıyordu. O sırada ambulans sireni duydu ve acile gidiyordu. Selim için olağan şeylerdi bunlar. Günde hiç yoksa böyle vakalar 2-3 defa olurdu. Ama ne bilsin ki bu seferki farklı. Hemşirelerden biri selimin yakasına yapışıp
- Koş selim koş Gülçin kaza geçirmiş şimdi acile aldılar
Selim
- Sen ne söylüyorsun emin misin?
Selim şaşkın bir halde koşarak acile gitti. Acil karışıktı bir curcuna yaşanıyordu. Selim olayı anlamak için soruyordu. Gülçin’e hemen acil müdahale uyguluyorlardı. Onu alıp ameliyathaneye götürdüler. Selime sakin olmasını söylediler bir gelişme olursa bilgi vereceğiz dediler.
Selim yıkılmış perişandı. Allah’ım ne olursun onu bana bağışla diye dua ediyordu. Gülçin’in hemşire arkadaşı gelip selime olayı bir bir anlatıyordu.
- Söylediklerine göre pastaneden çıkarken ona araba çarpmış elinde büyük bir pasta varmış. Bütün bildikleri bu
Sabırsız bir bekleyiş devam ediyordu aradan bir 45 dakika geçmişti. Ameliyathanenin kapısı açılmış sessizlik hüküm sürüyordu. Doktor selimin yanına kadar gelip
- Metin olun maalesef onu kaybettik. Tüm çabalarımıza rağmen onu kurtaramadık. Takdiri ilahi elimizden geleni yaptık. Başınız sağ olsun
Bu söz balyoz gibi selime vurmuştu şok olmuştu üzüntüden tir tir titremeye başlamıştı. Yere düşüp tepiniyordu. Sinir krizi geçirmişti. Hemen onu alıp gerekli müdahaleyi yaptılar kendine gelmesi için bir müddet onunla uğraştılar. Kendine geldiğinde doktor ona dönüp sen erkek adamsın senin sağlam durman lazım geride kalanlara bunu sen anlatacaksın.
Evet, söylemesi kolaydı bir doktor için çünkü ateş düştüğü yeri yakıyordu. Selim tarif edilemez bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Gülçin daha öncede ölümden dönmüştü ama bu sefer başaramadı.
Hastaneden selime Gülçin’in çantasını ve eşyalarını verdiler. Selim çantayı açıp içindekilere bakarken orada bir hediye kutusu görür onu açıp baktığında içinden bir saat çıkar ve not olarak doğum günün kutlu olsun saate her baktığında aklına geleyim onu alıp koluna taktı ve gözyaşları tekrar akmaya başladı perişan bir halde hastaneden ayrılıp evin zilini çaldı. Kapı açıldı salona girdiğinde bir kalabalık hepsi bir ağızdan mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sana, mutlu yıllar mutlu yıllar mutlu yıllar sana diye bir şenlikle karşılandı. Misafirler onun bu perişan halini gördüklerinde mahalle arkadaşlarından Orhan
- Hayrola bu halin ne? Hem Gülçin nerede ev sahibi yok
Selim
- Evet, benim bu doğum günümde ne yazık ki en acı haberi size vermek durumundayım. Gülçin kaza geçirdi ve öldü.
Gülçin’in annesi bu haber karşısında oracıkta bayıldı. Misafirler duruma müdahale etti. Herkes bir şaşkın içindeydi. Selim onlara dönüp hepinize teşekkür ederim ama bu acı günümde doğum günü kutlayamayacağım için sizden özür dilerim dedi.
Orhan
- Saçmalama ne özürü.
Misafirler selimin yanına gelip hepsi başsağlığı dileklerinde bulundu ve merak etme biz senin yanındayız. Acına ortak olacağız diye onu teselli ettiler.
Her şey birden tersine dönmüştü selimin hayatı allak bullak olmuştu. Tam bir aile olmuşken eşini kaybetmiş bebeği öksüz kalmıştı. O bebek ona Gülçin’den bir tatlı hatıraydı. Onun gözlerine baktığında sanki onu görür gibiydi.
Cenaze zamanı hava oldukça sıcaktı. Gözyaşlarıyla terler birbirine karışmıştı. Çok olmasa da hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Dualar eşliğinde Gülçin ebedi istirahatgahına defnedildi. Herkes görevini yerine getirmiş ve cenazeden ayrılmıştı. Selim kendini tutamayıp mezarın yanına uzandı ve toprağı eşeleyip yüzüne gözüne bulaştırdı. Gülçin’in annesi onun bu halini görünce
- Yalvarırım selim yapma benim yüreğimi parçalama bende ana yüreği var dayanamam.
Eve gittiler ve ev sessizdi. Arada bir bebek uyanıp ses çıkartıyor büyük annesi onun hizmetini görüyordu.
Bir gün toplanıp cezaevine Rauf Beyin yanına gittiler.
Rauf Bey
- Hayırdır çok üzgün gördüm sizi bir de Gülçin neden gelmedi.
Selim
- Efendim istese de Gülçin artık gelemez çünkü o bizi terk edip hakkın yanına gitti.
Bu sözlerden sonra Rauf Bey kriz geçirir ve demirlere vurmaya başlar
- Beni öldürün yaşamak istemiyorum diye haykırıyordu.
Zaman sadece biraz zaman bütün acıları, kederleri dindiriyordu. Şu an sadece zamana ihtiyaç vardı. Ne garip insan en sevdiklerini kaybediyor ve sonra zamanla her şeye alışıyordu. Öylede olmak zorunda bu çark böyle dönüyordu. Ölenle ölünmüyordu. Hayat devam ediyordu. Herkesin bir tesellisi vardı. Bu dünyada artık olmasa bile öte tarafta görme hayali vardı. Belki de bu bile gerçekleşmeyecekti ama ümit öyle bir şey ki insanı ayakta tutan sihirli bir güçtü.
Aradan birkaç gün geçmişti ki selim küçük Emini’ de kucaklayarak doğruca ferdanın yanına gitti. Neriman Hanım kapıyı açar açmaz selim ve kucağında çocuğu görünce şaşırır
- Hayrola selim bir şey mi oldu buyur içeri gir
Diyerek selimi içeri aldı selimin durumunu sanki anlamış gibiydi bir aksilik olduğu apaçık belliydi. Selim oturduktan sonra ferdayı sordu. Neriman Hanım ferdaya seslendi ve ferda odasından çıkıp selimi görünce şaşırdı kaldı.
- Hoş geldin selim
- Hoş bulduk ferda
- Nasılsın
- İyiyim
- Ya sen
Bu soru cevapsız kalmıştı. Tahminine göre avukatla evlenecek olmasından dolayıdır diye düşündü sonra selimin kucağındaki bebeği işaret edip
- Demek selimin oğlu sensin ha baya da yakışıklıymışsın baban gibi, peki adın nedir senin deyip kucağına aldı
Selim adının emin olduğunu söyleyince ferda ona sarılarak
- Biliyor musun? Emin ben seni çok sevdim hem de ölesiye her şeye senin için katlandım senin için yaşadım ama beraber olmamız nasip olmadı diyerek gözyaşlarına boğuldu aslında söylediği sözler bebeğe değil de selimin ta kendisine idi. Selimde durumu anladı tabi Neriman hanım da ama elden bir şey gelmiyordu. Bu sefer ferda selime dönerek
- Gülçin neden gelmedi hasta falan mı?
Bu sözden sonra selim gözyaşlarına boğuldu hıçkırarak ağlamaya başladı. Ferda şaşkın bir şekilde ne oldu anlatır mısın yoksa boşandınız mı?
- Hayır, o beni terk edip gitti
- Nereye gitti?
- Dönüşü olmayan çok uzak bir yere
- Bilmece gibi konuşmasana selim anlat
- Gülçin bir kaza sonucu öldü artık aramızda yok
- Ne zaman oldu bu
- 3 gün oldu
- Sana inanamıyorum selim bu şimdi mi söylenir
- Biliyorum özür dilerim dertlerimle seni üzmek istemezdim hem de tam düğüne sayılı günler kala
- Saçmalama selim ben onu kastetmedim
- Onun ölüm haberini vermiş olsaydın senin yanında olurdum sana destek çıkardım hem ben de Gülçin’e karşı eskisi gibi nefret beslemiyorum bilakis ona saygı duyuyorum bir müddet çok yanlışları oldu ama o gitti başka biri gelmişti buna ben tanık oldum senin adına gerçekten üzüldüm. Ama keşke bu haberi bana zamanında verseydin
Bu sefer selim konuşmaya başlar
- Benim buraya gelme sebebim sana Gülçin’in ölüm haberini duyurmak için değil sana mutluluklar dilemek içindi
Selim bu sözleri söyleyince ferda daha fazla dayanamayıp kucağındaki bebeği koltuğa koyup selime sıkıca sarıldı ve tekrar gözyaşları içinde ağlamaya başladı
- Selim çok üzgünüm başın sağ olsun söyleyecek söz bulamıyorum tamda bir aile olmuştunuz her şey çok iyi gidiyordu çok üzgünüm inan
- Gülçin’e de hakkımı helal ediyorum yüreğin ferah olsun
- Bana mutluluklar dilemeye geldin, sen bu haldeyken ben mutlu olabilecek miyim dersin
Selim
- Haklısın çok zamansız bir şekilde gelip senin moralini bozdum en azından düğünü beklemeliydim
Ferda
- Şapşal senin ağzın ne söylüyor ne ertelemesi ben neden geç haber verdin diye sana kızıyorum senin söylediğin söze bak. Hala anlamadın mı sana olan hislerimi seni öyle sevdim ki sırf sen mutlu ol diye vicdanın rahat olsun diye seni Gülçin den ayırmadım hem de Gülçin’in onayı varken
- Ben bu kadar fedakârlık yaptım yine de yaparım seven ne yapmaz ki
Bu sözler üzerine daha fazla dayanamayan Neriman Hanım ferdayı tutup
- Kızım senin dilin ne söylüyor sen avukatla evleniyorsun unuttun galiba beni konuşturma şimdi
- Selim sen de başka söyleyeceğin söz yoksa gidebilirsin
Bu söz selimi epey bozmuştu ama haksız da ayılmazdı kendini bir an onun yerine koydu ve kim olsa bunu yapardı diye düşünüp Neriman Hanıma hak verdi ve
- Efendim sizi sözlerimle üzdüğüm için çok özür dilerim ben müsaadenizi isteyip gidiyorum
Ferda
- Selim düğünüme geleceksin değil mi?
Selim
- Senin için bir düğün ama benim için bir cenaze olacak gelmesem daha doğru olur ama sen istiyorsan senin için gelirim
Ferda
- Seni düğünümde görmek istiyorum
Selim
- Seni beyaz gelinlik içinde görmek hep hayalimdi bu hayalim gerçek olacak ama sana ben değil de başkası sahip olacak
Deyip hızlıca oradan uzaklaştı.
Günler günleri haftalar haftaları kovaladı derken düğün günü gelip çattı. Hazırlıklar yapılmıştı avukat Ayhan şık bir damatlıkla gelen davetlileri tek tek ağırlayıp yer gösteriyordu. Düğün salonu yavaş yavaş dolmaya başlarken bir taraftan da program başladı hafif bir müzik eşliğinde spiker gelen davetlilere sunum yapıyordu.
Ferda gelinlik içinde makyajı bitmiş heyecanlı bir bekleyişle odasında duruyordu ama morali oldukça bozuktu annesi bir taraftan onu teselli edip gözyaşlarını siliyordu. Yapma kızım etme kızım diye onu sık sık tembihliyordu. Tüm hazırlıklar yapılmıştı.
Zaman gelmişti ve davetlilerin huzuruna çıkıyordu oldukça kalabalık vardı avukat Ayhan Ferdanın elinden tutarak onu nikâh masasına oturttu. Ferda sağa sola bakıyordu belli ki gözleri birini arıyordu. Duvağının altından etraflıca bir daha baktığında en nihayetinde bir sütuna yaslanmış elleri koynunda bağlanmış ayakta duran selimi fark etti. Her halinden belliydi acı çektiği dokunsan ağlayacak gibiydi.
Nikâh memuru mikrofonu alıp nikâh merasimini başlatmıştı bile şahitler huzurunda klasik konuşmaları yaptıktan sonra ferdaya dönüp
- Hiç kimsenin etkisi ve tesiri altında kalmadan İbrahim oğlu Ayhan aslanı kocalığa kabul ediyor musun? Diye sordu.
Bir an bir sessizlik oldu ferda uzaklara dalıp gitti mazi bir bir gözlerinin önünden geçti neye niyet neye kısmet misali tek arzusu selimle beraber mutlu bir yuva kurmaktı ama hesapta olmayan öyle şeyler gelişti ki selimle evlenmenin arifesine kadar gelmişti son dakikada Gülçin’in çıkışıyla her şey ters yüz olmuştu. Demek ki nasip olmayınca olmuyor ne kadar beraber olmaya çalıştılarsa olmadı demek ki beraber olmaları imkânsızdı diye düşünerek her şeyi oluruna bıraktılar sonra ferda yavaş yavaş kendine gelmeye başladı.
Nikâh memuru tekrardan sorunca ferda davetlilerin heyecanlı bakışları altında bir yandan selim de birden tedirginlik başladı ferda ile göz göze geldi sanki ondan onay bekliyormuş gibi selim başını onay verir gibi eğdi ve ferda titrek bir sesle evet dedi.
O an avukat Ayhan başından kaynar su dökülür gibi oldu bir an her şeyin ters gideceği korkusuna kapılmıştı aynı soru ona gelince o da evet dedi ve şahitler huzurunda nikâh kıyılmıştı. Avukat Ayhan bozuntuya vermese de olayı anlamıştı ve hala selimle ferda arasında bir şeyler olduğunu fark etmişti. Nikâhta keramet vardır zamanla onu unutur diye düşündü.
Ama ne ferda ne de selim bu durumdan hoşnut değildi bu nasıl bir düğündü cenazeden farksızdı. İlk önce nikâh memuru evlilik cüzdanını ferdaya verdi iyi dileklerde bulundu ve akabinde avukat Ayhan Ferdanın duvağını kaldırıp onu alnından öptü o an sanki selime bir bıçak saplanmıştı. Selim her saniye ıstırap çekiyordu bir taraftan pasta geldi birbirlerine ikram ettiler şerbetler içildi derken takı merasimine gelmeden selim Ferdanın yanına gidip mutluluklar dilerim bana müsaade dedi ve onunla el sıkıştı. Göz göze gelmemeye çalışıyorlardı ve istemeden bakıştılar gözden yaşlar oluk oluk akıyordu hemen olaya müdahale edilmeliydi ve Avukat Ayhan da hemen yanı başında ona üstten üstten baktıktan sonra onunla da el sıkıştı ve avukat Ayhan artık dostuz değil mi? Dedi.
Selim evet der gibi başını öne eğip büyük bir hicranla kapıya doğru yönlendi her adım da zangır zangır titriyor yürümekte zorluk çekiyordu merdivenleri bir çırpıda bitirdikten sonra kendini en nihayet dışarı atmıştı birden bire yere oturdu hava zifiri karanlık ve hafif yel esiyordu.
İçeride durumlar biraz karışıktı Neriman Hanım eline aldığı selpaklarla ferdanın yüzünde ve gözündeki yaşları silmekle meşguldü davetliler bu duruma bir anlam veremediler kimisi durumu anlamış kimi mutluluğundan ağlıyor diye düşündüler ferda biraz sonra kendine gelmeye başlamıştı her şeyi kafasında kuruyordu. Belli ki evleneceği eşi durumu fark etmişti ama buna rağmen sesini çıkartmaması onu her haliyle kabul edeceği anlamına geliyordu. Ama ferda bununla böyle bir ömür boyu yaşayabilecek miydi? Kalbi başkası için atıyorken kendi başka birinin kollarında bir hayat olabilir miydi uzun uzun düşünüp durdu.
Birden bire avukat Ayhan’a dönüp
- Ayhan beni affet üzgünüm bunu sana yapmaya hakkım yok hayatını zehir etmeye hakkım yok sen çok iyi birisin ama ben seni hak etmiyorum deyiverdi.
Avukat Ayhan oldukça şaşkın bir halde
- Anlamadım ne için üzgünsün ne demek istiyorsun diye söyledi
Aslında böyle söylese de her şeyin farkındaydı.
Ferda birden bire beyaz gelinlikler içinde hızlıca dışarı doğru kaçmaya başladı. Herkes bir anda şok oldu. Neler olup bittiğini anlamaya çalışan bir sürü meraklı gözler vardı. Babası Ahmet Bey ve kardeşi Şükrü arkasından takibe başladı ardından damat ta onların peşine takıldı. Ferda düğün salonunun dışında selimi yerde oturur vaziyette görünce bir an göz göze geldiler selim ayağa kalktı ve birden ferda ona sıkıca sarıldı öylece bir an zaman durmuştu. Dışarı çıkıp bu olaya tanık olanlar şoke olmuştu Avukat Ayhan sinirlenip
- Burada neler oluyor ne bu kepazelik yeter artık
Nidalarıyla tüm sessizliği bozmuştu. Ferda kollarını yavaş yavaş selimden ayırırken tüm kalabalığı rağmen onlar yokmuş gibi uzunca bir şekilde öylece selimin gözlerinin içine bakıp bakıp durduktan sonra
- Seni bu kadar çok seviyorken senden başka bir şey düşünemiyorken başka biriyle evlenmek benim için ölümden farksız lütfen beni affet belki bu dünyada olmasa da muhakkak öbür âlemde beraber olacağız buna kalpten inanıyorum
Deyip sanki son veda konuşmasını yapmıştı. Ferda ayakkabılarını çıkarıp attı üzerindeki duvağı da sonra tıpkı bir ceylan gibi bembeyaz bir gelinlik içinde karanlığa doğru hızlıca koşmaya başladı tüm karanlıklar onunla aydınlanıyor gibiydi. Avukat ayhan onu kolundan tutsa da onunla bir arbede yaşadı ve
- Bırak beni benden sana yar olmaz
deyip tekrar koşmaya başladı. Bir yanda şükrü abla abla diye bağıra dursun bir yanda Neriman Hanım kızı dur diye bağıradursun bir yanda Ahmet Bey bir yandan ona yetişmeye çalışıyorlar bir yanda ona sesleniyorlardı tüm bağırışlara rağmen ferda karanlığa karışmış son hızla koşuyordu. Selim biraz toparlandıktan sonra o da Ferdanın peşinden son sürat koşuyordu. Herkes nefes nefese kalmıştı Ahmet Bey yere kapaklanmış Neriman Hanım soluk soluğa her adımda daha yavaşlayıp durma noktasına geldi. Bir zaman sonra Avukat Ayhan da koşmanın gereksiz olduğunu anlayıp vaz geçti ve boynu bükük bir şekilde geriye döndü düğün salonunun kapısında merakla bekleyen davetlilerin sorularını cevapsız bırakıyordu. Bir maraton gibi sanki kırlarda koşan sevgililer gibi önde ferda arkasında selim öylece hiç yorulmadan usanmadan koşuyorlardı. Etraf oldukça kararmış düğün salonu çok geride kalmıştı asfalt selimin ayakkabı sesi vardı ferda biraz önündeydi bir serap gibi bir hayal gibiydi ferda bir yandan koşarken dönüp ona baktı göz göze geldiler ferda selime bir tebessüm yaptı. Selimin yüreğindeki yaşlar erimişti sanki bütün sıkıntılarını unutmuş gibiydi derken selim kolunu ona doğru uzattı ve tam tutacakken Ferda birden bire karanlığa karışıp sanki buharlaşmış gibi ortadan kayboldu selim
- Ferda dur artık koşma başka kimse yok
Diye seslense de onu gözden kaybetmişti. Birden bire asfalt yol bitmiş sokak lambaları bitmiş kendini koca bir tarlanın içinde buldu uçsuz bucaksız otların hışırtısıyla artık koşmuyor yürüyordu takati azalmıştı. Birden bir gök gürültüsü eşliğinde baştan aşağı bir ıslaklık derken sanki birileri onu takip ediyor hissine kapıldı geri döndüğünde bomboş bir ortam vardı artık ay ışığı ona ışık oluyordu birden bire sanki bunları yaşamış gibiydi bir dejavu söz konusuydu. Kendini tekrardan toparlayıp sığınacak bir yer aradı ama nafile zaten gerekte kalmamıştı yağmur durmuş hafif rüzgârın esintisi yüzünü yalıyordu. Biraz dinlendikten sonra tekrar koşmaya başladı ortalık karanlık içinde aydınlığa bürünmüştü ay ışığı önünde parlıyor sanki ona yol gösteriyordu. Birden bire tarladan çıkmıştı artık topraklı bir yoldaydı ve her adımda daha da yükselen bir sese şahit oluyordu. Evet, bir su sesi gibi biraz daha koşunca dalgaların sesi daha net gelmeye başlamıştı ayın ışığı hemen biraz ilerisinde denize vuruyordu birden bire beyazlar içinde ferda belirginleşmeye başladı o da yorulmuştu eğilip dizlerinin üstüne kapandıktan belli bir müddet sonra tekrardan koşmaya başladı. Selim ferda ferda diye bağırıp çağırıyordu ferda bir an geri döndü ve aynı yüz ifadesiyle ve tebessümle ona gülümsedi ve birden bire ortadan kayboldu. Selim uçurumun kenarına kadar geldi ve aşağıya doğru baktı ama ferdadan eser yoktu buhar olup uçmuştu uçurumdan da aşağı düşmüş olabilirdi çünkü tam önündeydi birden derin bir acıyla son sesiyle FERDAAAAAAAA diye karanlıkları inletmişti ve olduğu yerde bayılıp düştü.
Sesler geliyordu kulağına gaipten mi yoksa gerçek mi ne olduğunu kestiremiyordu çok yorgun ve bitikti gözlerini açmaya alışıyordu birisi sürekli selim selim diye ona sesleniyordu son bir gayretle gözlerini aralamıştı ve buğulu ve net olmasa da bembeyaz bir gelinlik içinde birisi onu dizlerinin üstüne almış onun ismini sayıklıyordu. Selim oldukça şaşkındı ferdam diye seslendi ilk önce sonra gözlerini iyice açtıktan sonra işte beyazlar karşısında o yüzü net olarak görebiliyordu ama bu evet bu ferda değildi beyazlar içinde olan GÜLÇİN den bir başkası değildi. Aklı iyice karışmıştı - -
- Gülçin sen dedi Gülçin de evet ben ne bekliyordun peki ferda nerde deyince bir an sessizlik oldu selim tekrar biri bana olup biteni anlatabilir mi ben ferdanın düğünündeydim sonra o koştu ve ben de onu takip etmiştim. Sonra gözden kayboldu
Gülçin
- Selim anlatayım o zaman iyice dinle sen yıllar önce
- Ferdayla evlenmiştin mutlu bir yuvan vardı ama ferda ailesiyle birlikte bir düğüne gittiler sen o düğüne gitmemiştin sonra düğünden dönerken ferdayı bir araba kazasında kaybettin ferda ve ailesinden kurtulan olmadı ve sen büyük bir şok yaşadın ve bir beyin travması atlattın sonra benimle tanıştın ve işte bu kısaca her şeyi özetliyor. Bu akşamda bizim düğünümüz vardı sen birden bire koşmaya başladın ve bizde seni buraya kadar takip ettik ve seni baygın bir şekilde bulduk hepsi bu
Diye söyleyince selimin aklı iyiden iyiye karışmıştı bu şokla birlikte kendine bir türlü gelememişti bir türlü kabul edemiyordu sonra Gülçin’e dönüp bizim bir çocuğumuz var mı? diye sordu. Gülçin
- Hayır, benden yok ama ferdadan bir çocuğun var unuttun mu küçük emini
Bir şok daha yaşıyordu artık daha fazla dayanamıyordu herkesin bakışları altında kendini kaybetti ve bayıldı tekrar büyük bir sessizliğe büründü uyanmak istemiyordu. Artık neyin gerçek neyin sahte olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Yüzüne bir sıcak esinti vuruyor kulaklarında dalgaların o güzel sesine şahit oluyordu güneş vücudunu ısıtıyordu ama o uyanmak istemiyordu çünkü kafası çok karışıktı ta ki o muhteşem sesi duyuncaya kadar ortalık sus pus olmuş ne rüzgârın sesi ne de dalgaların sesi vardı. İşte o ses en çok sevdiği birine aitti evet ferdanın sesiydi bir melodi gibi kulağında yankılanıyordu ama o ses selim değil de emin, emin diye sürekli sayıklıyordu. Hiç uyanmak istemiyordu çünkü eğer uyanırsa bütün her şeyin sihri bozulacaktı o ses tamamen kaybolacaktı onun için hiç gözlerini açmak istemiyordu. Sonra yanaklarında bir ıslaklık hissetti sanki ferda yanağına bir öpücük kondurmuştu ve o esnada onun o müthiş kokusunu hissetti ve içine çekti o kadar gerçekçiydi ki böyle bir rüyadan hiç uyanmamalıydı bu anı doya doya yaşamalıydı. Sonra tekrardan sesler yükselmeye başladı
- Emin beni duyuyor musun lütfen gözlerini aç ne olur
Elbet her şeyin bir sonu vardır sonsuza kadar sürecek değildi gerçeklerle yüzleşme vakti gelmişti her başlangıcın bir sonu olduğu gibi önce doğruldu ve sonra yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı ilk önce yere doğru bakıyordu. Başında bekleyen insanların gölgesini görüyordu bu gölgelerden biri ona oldukça tanıdık geliyordu yavaşça başını kaldırırken güneşin ışıkları yüzüne vurmaya başladığı için yüzleri net göremiyordu. Sonra bir elini güneş ışıklarını kesmek için kaldırdı ve ilk önce
- Ahmet Bey siz sonra yanındakine baktı Neriman Hanım siz sonra diğerine baktı şükrü sen hepsi de ona şaşkın bir şekilde bakıyordu
Ahmet Bey
- Bana Ahmet Bey değil de baba demeni tercih ederdim. Çünkü ben senin öz ve öz babanım
Neriman Hanım
- Evet, bana da Neriman Hanım yerine anne demeni tercih ederim ben senin öz annenim yavrum
Şükrü
- Evet, abi bana da kardeşim demeni eğlerdim ben senin öz ve öz kardeşinim
Çok şaşırmıştı
- Demek siz ferdanın değil benim ailemsiniz öyle mi? Peki
- Ferda diye biri var mı? Varsa o benim neyim oluyor?
Vücudunda bir sıcaklık duydu biri ona arkadan sıkıca sarılıyordu ilk önce onun o kokusunu nefesinde hissetti başını kaldırdığında işte o an karşısında bir tablo gibi dünyanın en güzel kadını duruyordu evet o FERDA ta kendisiydi. Şaşkınlığını gizleyemiyordu
Ferda
- Bizi çok korkuttun buna hakkın yok
Selim
- Bu bir rüyamı yoksa gerçek mi neye inanacağımı şaşırdım kaldım. Lütfen bana biri her şeyi anlatabilir mi? Artık yoruldum beynim bana sürekli oyunlar oynayıp duruyor artık acıda olsa her şeyi bilmek istiyorum. Ben kimim?
- Evli miyim? Gülçin yaşıyor mu? Bir çocuğum var mı?
- Yalvarıyorum bana her şeyi anlat ferda neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamak istiyorum
Ferda
- O zaman dinle sana her şeyi baştan anlatayım gerçek şu ki ben bir avukattım sende bir avukattın bizi bir dava bir araya getirmişti senin müvekkilin ismi Gülçin benim müvekkilimin ismi Ayhan’dı. Ayhan ailesini bir trafik kazasında kaybetmişti sonra Ayhan’ı bir uçurumun kenarında buldular o hafızasını yitirmişti. Gülçin’in babası onu bulup eve getirdi ve ona sahip çıktılar sonrasında Gülçin ile Ayhan arasında bir aşk başladı ve sonra evlendiler. Nur topu gibi bir çocukları oldu ve 2 yıl sonra Yakup diye biri çıktı ve Gülçin ile beraberliği olduğunu çocuğun ondan olduğunu söyledi. Dna testinden sonra Yakup’un yalan söylediği ortaya çıktı. Meğerse Gülçin’i seviyormuş ama Gülçin ona karşılık vermedi ona kızdığı için türlü oyunlar yaptı hülasa Ayhan ile Gülçin’i şansızlıklar bırakmadı ve en son ayrılmaya karar verdiler. Onların hikâyesi seni etkilemiş olacak ki sen avukatlığı bırakıp yazarlığa başladın. İlk heyecan ve ilk romanındı kendini öyle bir kaptırıyordun ki bazen gerçek hayatta onların isimlerini telaffuz ediyordun işte bütün gerçek bu
Selim (Emin)
- Şu an çok şaşkınım neyin doğru neyin yanlış olduğunu artık kestiremiyorum benim adım selim mi emin mi daha bunu bile bilemiyorum
Ferda
- Yazar sensin hangisini tercih edersin.
=============================SON==================================