- 820 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Enbiyadan Hz İbrahim'i Anlamak
Kur’anı Kerim’in 22. Suresi olan Enbiya Suresinin 51-70. ayetlerinde Hz İbrahim Kıssasından bir bölüm yer alır.
Kovulmuş olan şeytanın şerrinden Rahman ve Rahim Allah’a sığınırım
51-Doğrusu Biz, (Musa’dan) çok daha önce İbrahim’e de doğru işleyen bir muhakeme vermiştik; (İbrahim’in) bununla (doğru yolu bulacağını) daha baştan biliyorduk.
52-Hani o babasına ve kendi toplumuna "Sizin kendilerine tapınıp durduğunuz bu heykeller de neyin nesi?" dediği zaman,
53-onlar şöyle cevap verdiler: "Atalarımızı onlara kulluk eder bulduk!"
54-Dedi ki: "Doğrusu siz de, atalarınız da başından beri açık bir sapıklık içindeymişsiniz."
55-Dediler ki: "Sen (bunları söylerken) gerçekten ciddi misin, yoksa bize (şakacıktan) bir oyun mu oynuyorsun?"
56-(İbrahim): "Asla!" dedi, "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O yaratmıştır; ve ben de bu gerçeğe tanıklık etmek için (size gönderilen) biriyim.
57-Derken, (İbrahim kendi içinden şu kararı aldı): "Allah’a yemin olsun ki, siz dönüp gittikten sonra, putlarınız için tasarladığım şeyi mutlaka gerçekleştireceğim!"
58-Nihayet, onların tümünü paramparça etti; dönüp de kendisine başvurabilsinler diye (!) onların en iri yarı olanına dokunmadı.
59-(Olan bitene vakıf olunca, birbirlerine) dediler ki: "Kim yaptı bunu ilahlarımıza? Her kimse, onun haddini bilmez biri olduğu apaçık ortada.
60-(Onlardan bazıları) "Adına İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığı kulağımıza kadar geldi" dediler.
61-(Diğerleri) dediler ki: "Onu insanların önüne çıkarın; belki görgü şahitliği yapacak birileri çıkar!"
62-(Getirerek) "İlahlarımıza bunu sen mi yaptın ey İbrahim?" diye sorguladılar.
63-(İbrahim:) "Bu işi, belli ki, şu yapmıştır, putların en irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer konuşmasını biliyorlarsa!"
64- Bunun üzerine kendi iç dünyalarına döndüler ve (kendi kendilerine) "Siz var ya, siz" dediler, "işte asıl haddini bilmezin ta kendisisiniz!"
65- Fakat daha sonra, baş aşağı çevrilmiş bilinç haline (geri dönerek); "Doğrusu, onların konuşamayacağını kendin de çok iyi biliyorsun!" (dediler).
66-(İbrahim) "Ne yani" dedi, "şimdi siz Allah’ı bırakıp da, size hiçbir yarar sağlayamayan ve hiç bir zarardan (da sizi koruyamayan) nesnelere mi kulluk ediyorsunuz?
67-Size de, Allah’ı bırakıp taptığınız bütün bu nesnelere de yuh olsun! Siz hiç mi akıllanmayacaksınız?!"
68-"Onu yakın!" diye bağrıştılar; "İlle de bir şey yapacaksanız (böyle yapın) ki, ilahlarınızı desteklemiş olasınız!"
69-Biz "Ey ateş!" dedik; "İbrahim’e karşı serin ve esenlikli ol!"
70-İşte onlar (İbrahim’e) karşı bir düzen kurmak istediler; fakat Biz onların (düzenini) boşa çıkardık.
Yukarıdaki ayetlerin bizim dünyamıza, buraya, bu zamana ne söylediğini düşünmemiz gerekiyor. Hz İbrahim zamanında putlar, askeri gücü, tabiat kuvvetlerini, yıldızları, güneşi, kadını vs. temsil eden onların taşıdıkları özellikleriyle insanlara faydalarının ya da zararlarının olduğu inanılan simgelerdi.
Allah’a ait bir özelliği bir başka varlık üzerinde olduğunu inanmak, bu düşünce üzerine hayatında büyük ya da küçük değişiklikler yapmak o varlığın put olduğu anlamına geliyor.
İnsan yoktan hiçbir şey bilmeden put meydana getirmiyor. Mevcut elindeki varlıkları gerçek yaradılış amacından uzaklaştırıp onlara olmadıkları güçler, özellikler vererek onları putlaştırıyor. Bu putlaştırma öyle bir hal alıyor ki dışarıdan bakınca bunun dini, çok uhrevi bir hale bürünmesi de söz konusu. Hıristiyanların Hz İsa’ya haşa Allah’ın oğlu demeleri onun söylemediği onunla ilgisi olmayan birçok şeyi O’na atfederek bir inanç sistemi kurmaları bir putlaştırma değil de nedir.
Putlaştırma düşünmeden o varlığın bizim hayatımıza yön verecek ilkeler vaaz ettiğini ve uydurulmuş şeylere itiraz edenlerin cezalandırılması gerektiği inancını putçuluğun genel özelliği.
Enbiya Suresi 55. Ayette putperestler bu inançlarının kaynaklarının atalarından geldiğini söylüyorlar.
53-onlar şöyle cevap verdiler: "Atalarımızı onlara kulluk eder bulduk!"
İnsanı kendinden aşağı varlıklara kul yapan Allah’ı unutturan özellik yukarıdaki ayette belirtilen düşünmeden geçmişten gelen inanca sahip çıkmak. Belki bu inanç kökeninde ilahi dinlerden almakta ama sonra bozulan ve şekli değişen, amacından uzaklaşmış bir şekilde şirke batmış oluyor.
Şöyle bir darbı mesel anlatılır. Eski zamanlarda Allah’ın gönderdiği peygamberler halka fıtratlarına uygun olan dini anlatmışlar ve insanlarda bu dine girerek hayatlarını onu göre düzenlemişlerdir. Zaman ilerlemiş Peygamberler vefat etmiş ve onların yakın takipçileri olan büyük veliler, salih insanlar onların yolundan yürümüşler. Halk kitleleri ilk zamanların sorgulayıcı tavrından, aklı kullanarak ve gelen mesajı anlayarak kurdukları hayattan zamanla uzaklaşmaya başlamışlar. Kendilerine önderlik edenlerin söyledikleri her şeyi sorgulamadan bunun gerçekten Allah’ın dininde var mıdır yok mudur düşünmeden uygulamaya başlamışlar. Tahkik ehli olmayan taklit ehli olan bir büyük halk yığını ortaya çıkmış. Önderler doğru ve iyi şeyler söyleseler de gerçekten söylenin anlam ve amacı düşünülmediği için ibadetleri ruhundan amacından sapmış.
Gel zaman git zaman salih kişilerin vefat etmeleri o yörenin yöneticilerini kara kara düşündürmüş. Bu insanların ölmeleri, onların vaaz ettikleri ilkelerinin de yok olması sebep olabileceğini düşünerek onların resimlerini yapmaya ve bu resimlerin olduğu mabetlerin inşasına karar vermişler.Öncesinde anlatıldığı gibi Allah’ın gönderdiği hem metin ve hem de metin anlam içeği olarak saptırıldığı için ortaya batıl bir din çıkmıştır. Bu dine karşı çıkan kendi aklıyla ve ilahi mesajı birlikte okuyan tevhit dinine tabii insanların sözleri küfür olarak, sapkınlık olarak karşıtları tarafından görülmüş.
Yerleşik batıl dinin taraftarlarının karşı çıkışlarının temelinde yatan tahkik ehli değil taklit ederek ve atalarından gelen mirası düşünmeden kabul etmeleriydi. Elbette daha da derinde yatan yönetici kesimin ellerindeki gücü kaybetmek istememeleri ve halkın aklını kullanan onlara karşı gelecek bir güç haline dönüşmelerinden korkmalarıydı. Peki geniş halk kitlerinin bu yanlış inançta direnmelerinin asıl derininde yatan düşünce neydi? Belki şu söylenebilir onlarda aklını çalıştırıp zahmet çekmek, zihin teri dökmenin, yerine göre maddi kayıp vermektense, düşünmeden kolay olana tabii olup en iyisini büyüklerim bilir demek olduğuna inanmışlar.
Zamanla resimlerde yeterli gelmemiş ve geçmiş atalarını temsil eden heykeller yapmışlar ve onlara kendi kafalarındaki tanrısal güçleri birer özellik atfetmişler. Böylece simgeleşen inançları putperestliği ortaya çıkarmış. En iyi olan bozulunca en kötü meydana gelir diye bir söz vardır eğer din gerçek kaynağından kopartılıp, amacından saptırılırsa bir peygamber olan Hz İsa’yı Putlaştıran O’nun söylemediğini O’an söyleten insanlar ortaya çıkar. Bunu da Allah adına yaparlar.
Bizde olmuyor mu? Eski devirde yaşamış insanların yazdıklarını hiç sorgulamadan, hiç elemeden bunlar doğrudur bunlar Allah’ın emridir diye kabul edenler. Gerçek amacından anlamından soyutlanmış bir şekilde taklit ettikleri şeylerin islam olduğunu söyleyenler yok mu? Kendi hocam, kendi cemaatim, benim çevrem, benim milletim diyerek onların söyledikleri doğru yanlış demeden onlar üzerine bir hayat kuranlar yok mu? Bu tip insanların yaptığı Enbiya 54. Ayetteki putperestlerin söylediği "Atalarımızı onlara kulluk eder bulduk!" sözünden farklı mı? Bizim cevabımız Hz İbrahim’in cevabı olmalı değil mi? Enbiya 54-Dedi ki: "Doğrusu siz de, atalarınız da başından beri açık bir sapıklık içindeymişsiniz."
Sapıklık içinden olmamak için, gerçek kaynağa, bozulmamış ilahi kaynağa yönelmek Allah’ın indirdiği ayetler; Kur’anı Kerim ile yeryüzündeki insan ayetlerini ve kainaat ayetlerini birlikte okumak gerekir. İnsanlığın içinde yaşadığı bu evrenin çalışma prensipler (kainat ayetleri) Allah’ın gönderdiği ilahi mesajını tertemiz olan yine Allah’ın ayeti olan insan fıtratı okursa o zaman gerçeği görür. Bu üç ayet insan fıtratı, kainat kanunları ve Kur’anı Kerim ayetleri birbiriyle çelişmez. Bunları arasındaki bağı koparıp kendi kafasından hayat tarzları icat edenler irili ufaklı putlar imal etmeye devam edeceklerdir.
Putlaştırmayı daha iyi anlamak için güç kavramı üzerinden örnek vermeye çalışalım. Burada çok daha güzel örnekler bulabiliriz kendi hayatımızdan, biz de insanız, bizim de karşımızda geçmiş atalarının her yaptığı kutsallaştıran onlara bilinçli yada bilinçsiz kulluk yapan insanlar çıkıyor. Kim bilir belki onlardan biriyiz.
Güç putuna tapanlar diyorlar ki, gücü elde edersen her istediğini yaparsın. İnsanlara daha çok iylik edersin, fakir fukarayı yardım eder, açları doyurursun. Ama kesin bir teslimiyet içinde olman lazım. Gücü elde etme yolunda bazı ahlaki ilkeleri görmezden gelmen lazım. En azından bir süreliğine. Sonra devam ediyor küçüklü büyüklü kendi yonttuğu (fikrince ürettiği) putlarını sıralamaya.
Parasal Güç
Bilgi gücü
Fiziksel güc
Çevre, cemaat, örgüt gücü
Sözün gücü
Bütün bu güç tanrılarını elde etmek için yani bunları oluşturmak yontmak için büyük bir gayret sarfediyor. Gerçekte bu sayılanların iyi olarak, olması gereken yerde kullanıldığı zaman, bir zararı yok. Ama şaşkın insan "güce ulaşma yolunda her şey mubahtır ve güce ibadet (boyun eğiş) tartışmasız olarak yapılması gereken farzlardandır" dediği için olay şirazesinden çıkıyor.
Güç putunun en büyüğüne maddi güç dersek Hz İbrahim gibi o putu nasıl kırıp da boynuna baltayı asıp işte o yapmıştır, eğer inanmıyorsanız ona sorun nasıl denir? Bu bağlamda bunun karşılığı nedir?
Düşünsenize son saati ya da ölümün yaklaştığı bir anı. O anda hangi insan parayı, fiziksel gücü, çevresini, ya da hitabetine (sözün gücüne) değer verir. O an bütün putlar kırılır. Tuz buz olur. Sonra biri çıkıp gelse
-Bunu yapan asıl fail işte en büyükleri olan
adına bir çok ibadetler icat ettiğimiz
ve atalarımız ve bizim sahip olmak için çalıştığımız güç putudur.
Mutlaka o’dur bunları yapan
o kırmış
o şuan diğer küçüklerinin acizliklerini gözler önüne sermiştir.
O yüzden o büyük puta, güç putuna soralım bize cevap versin
gerçekten
o mu bu putları kırmış
onların gerçekte
ölüm karşısında
hiçbir güçlerinin olmadığını
o mu göstermiş bize
cevap versin.
O zaman tabi olanlar derler ki
"hayır o put bize cevap veremez,
onun konuşması
düşünmesi
zaten mümkün değil,
onu konuşturan
düşündüren
gerçekte biziz.
Biz ona bu gücü veriyoruz.
Gerçekte taptığımız kendimiz.
Bunlar sesli düşünmeler. Gerçekte pek derli toplu olmadı ama bu gerçeği iyi anlamak için bir küçük çaba benim ki. Herkes bu dünya tek geldiği gibi doğruyu bulma yolunda kendisi çaba göstermeli. Değilse başkalarının taklit eder, başkalarının dümen suyuna giderse vay haline. O yüzden dini tebliğde bana gel, bizim cemaate gel denmez, kendine gel, kendi fıtratına gel, Allah yaratmış olduğu fıtrat dinine yönel denir. Yine sözümün başında dediğim gibi bunlar benim düşüncelerim sizde şapkanızı ortaya koyup düşünmelisiniz ki bu hayat sizin. Yarın hesabını Allah’a verecek olan yalnızca sizsiniz. Sizin yerinize hiçkimse çıkıp hesap vermeyecek. Hiçbir güç orada sizi kollamayacak, burada da gerçekte Allah’tan başka hiçbir güç olmadığı gibi. Bizim vehimlerimiz, sanrılarımız, şeytani vesveseler büyütüyor çevremizdeki batıl fikirleri, putları. Bunlardan kurtulmak ancak ve ancak temiz olan kaynaktan, Kur’an Kerim’den Hz Muhammed’in izinden giderek hikmetler devşirmekle olacak.
Kur’andaki kıssalar sadece olmuş bitmiş geçmiş bir tarihi anlatmıyor. Kıssa kelime olarak makaslayarak anlatmak demek. Lazım olan ve işin özünü gösteren kısmın muhataba sunulması. Ben belki tam olarak anlayamadığım için eksik ya da yanlış ifade etmiş olabilirim. Gerçek şu ki bu işin erbabı olsun ya da gerçekten Hz İbrahim gibi zamane putlarıyla her daim mucadele eden ve onları alt eden mücahit müslümanlar vardır. Onlar bunu çok daha iyi anlar ve bize daha güzel anlatırlar.
Kur’anı Kerim yaşayan bir metin olduğu için anlaşılması içinde yaşanılması gerekir. Ne kadar tecrüben varsa o kadar anlarsın kitabı. Kur’an metni Allah’ın Hz Muhammed zamanında hayata indirdiği ve yine bizim hayatımızın içinde akıp giden devasa bir nehir gibi çağlamakta. Bu nehre kendisini bırakmayan onunla birlikte hareket etmeyen, kıyısında taş sektirenler gibi olmamak gerekir. Gerekli techizat ile (Dil, Tarih, Bilim vb) bir gemide Hz Muhammed ve önceki Peygamberlerin yapmış olduklarını rehber edinerek ilerlemek gerekir.
Değilse Kur’anı Kerim iki kapak arasında ezberlenen kutsal (dokunulmayan) yaşanılmayan bir yürek hasreti olarak içimizi sızlatır. Hem ona yakınız hem uzak. Ellerimizde bir mucize varken onun anlam dünyasına dokunamamak ne büyük yürek hasreti, ne büyük yangın. Bu azap değilde nedir?
Rabbim
Bizleri
Kur’anı Kerim’i
Tivalet eden
Onu metin olarak okuyan
Anlamını bilen
Ayın güneş ışığını alıp yansıtması gibi
Bizimde vahyin ışığıyla hem aydınlanıp
Hem çevresini aydınlatan
Aklıyla manaları birer birer
Bir mozaik ustasının gibi
Yerli yerince ören
Uzun mesafe koşucusu gibi
Nefesini gücünü her adımında kontrol ederek
Hedefe kilitlenen
Yüreğine bereket yüklü bulutların
Çorak bir araziyi yemyeşil yaptığı gibi
Çorak gönülünü,
Gönülleri
Kur’anı Tertil ile okuyarak
Yeşillendiren
Allah’ın verdiği muhakemeyi
Çalıştırıp
Allah’ın lutfuna eren,
Bitimsiz ahirette
Allah’ın af ve mağfiretine
Nail olan
Kullarından eylesin
Amin amin amin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.