- 1103 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgili Sanat-4
önyargı/aşk/arkadaş
Bir yaz gecesi
Saat: 01.01
Sevgili Sanat,
İnsanlar neden içlerinden geldiği gibi davranmazlar, neden farklı ortamlarda farklı maske takarlar. Bu kadar mı kendilerine güvenleri yok! Neden gerçek kişiliklerini sergilemezler. (gerçi bunu çok belirgin yapanların kişilikleri de yok sayılır, ama yine de böyle söylüyorum) Gerçek kişiliklerini sergileseler insanlara daha güven vermezler mi? Birtakım basit çıkarlar için neden gerçek yönleriyle davranmazlar. (İki yüzümüz var; biri karanlık diğeri aydınlık) Farklı durumlarda farklı maske takan insanların gerçek yüzleri ortaya çıktığında, onlar insanların yüzlerine nasıl bakar. (basbayağı bakıyorlar. Bir de pişkinlikle hiçbir şey olmamış gibi sırıtıyorlar.) Önyargıyı hiç düşünmezler mi?
Sevgili Sanat, kafam karışık; çünkü bir yandan seni seviyorum, ama diğer yandan senin beni sevdiğinden kuşkularım var. Eğer bu kuşkular böyle devam ederse sana karşı bende önyargı oluşacak. İnsanda bir kez güven sarsıldı mıydı, hiçbir şey eskisi gibi olmaz. (Ama ben sana demiştim, seni üzeceğim, diye ama sen, her defasında “sen bilirsin” diyordun.)
Sanki “önyargı” konusunu defalarca konuştuk ve her konuştuğumuzda da birbirimize hatırlatarak baktık. Yani, demem o ki, bunu daha önce belki de hep aynı ortamda yaşadık.Déjà vu yani. Burada bir şey eksik galiba; hatırlamak istiyorum, oluyor gibi, ama olmuyor. Öfke, nefret, kıskançlık… (neşe olmaz, burada güleç yüzlü olmak yok!) Yine olmadı. Bura mı, şura mı, ora mı… Yine olmuyor. Acaba?
“Acaba” sorusunun içinde biri var ki, o en zoru: “Sevilmek”(!) Sevilmek kadar zor bir şey yoktur. Seven için sıkıntı yok, ama sevilen için vardır. Seven kendinden emindir. Çünkü kendisi seviyordur. Ama sevilen insan sevildiğinden emin olmak ister, bunu kendisini sevenden duymak ister. (Bunu kendisine sorduğumda, “ben bir şey söylemeyeyim, sen anlamışsındır.” derse, ben ne derim.)
Sevgili Sanat ben senin neyine tutkunum; bilmiyorum; sanatına mı, güleç yüzüne mi, yoksa herkesi sana hayran bırakan insanca yaklaşımına mı? Bilmiyorum. Farklı bir güzelliğin var çünkü. Bir tercih yap mı diyorsun. Anlamadım. Sen böyle bir şey demiş olamazsın? Madem tercih etmek diğerlerinden vazgeçmektir, ben tercih yapmayacağım. Birini söylersem, diğerleri olmadan olmayacağı için istemiyorum böyle bir durumu. Mesela resmi tercih etsem, heykelden vazgeçebilir miyim? Picasso’yu tercih edip Michelangelo’yu istememek ne haddime. Mimari’de Mimar Sinan asla bir taraf edilemez. Öyküyü tercih etsem romandan nasıl vazgeçerim. Ne Çehov’dan vazgeçerim ne de Dostoyevski’den. Müzik mi, onsuz zaten olmaz; türkülerden şarkılardan vazgeçilebilir mi. İtri’den, Dede Efendi’den.. Bu da olmaz? Mozart’tan, Chopin’den nasıl vazgeçilir. Gecenin derinliklerinde Pavarotti’den Rigoletto’yu, La Traviata’yı, Caruso’yu dinlemeden o geceyi bitiremem. Ya tiyatro! William Shakespeare’i bir çırpıda atamam. Her ne kadar tiyatro absürt de olsa, yine vazgeçmem. (Ara sıra saçmalamak iyidir. Hayatın en güzel yanı da budur.)
Hepimiz hayatta kimi zaman çılgınlıklar, saçmalıklar yaparız, yapacağız da… Geçmişe dönüp baktığımızda “Keşke”lerimiz olabildiğince az olmalı. Monoton yaşam hiçbir şeydir; varsın hatalarımız olsun. Hatalar olmazsa güzellikler de olmaz.
Bazı “an”ların kutsal olduğuna inanırım; sevdiğinizle göz göze bakışırken ki “an”ların kutsiyeti hiçbir şeyde yoktur. İki kişi arasında müthiş bir iletişim vardır o an. İçiniz bir titrer. O an kendinizi yitiriyorsunuzdur. Çünkü tam da “o an” sevdiğinizle bir olmuşsunuzdur. Siz artık siz değilsiniz, siz bu aşk sarhoşluğu içinde başka bir varlığa dönmüşsünüzdür. Hatta o an bütün lisanlar yok olmuştur. Çünkü o an karşınızdakine söylenecek söz de bulamazsınız. Sevdiğinizi bile söyleyemezsiniz sevgilinize. Çaresizlik karşısında harfler dağılmıştır artık, belki de dünya yok olmuştur o an. Çünkü dünya birbirine aşık iki kişinin sevdası karşısında kendini yok etmiştir. Ya bakışların anlamı; o bakışları asla anlatamazsınız, gücünüz yetmez çünkü. Galiba Tanrı da böyle bir anda her şeyi yarattı. Tanrı kendi tecellisine hayran hayran bakarken ona aşık oldu ve olağanüstü bir güçle evreni yarattı. Galiba o sırada yanlışlıkla kötü insanları da yarattı. (Tanrı’yı bir insan gibi düşünürsen böyle söylersin) O kadar da olacak artık. (ben de senin yüzüne bakarak neler yaratırım, kim bilir! biraz fazla attım galiba?) “Oldukça” O ses de ne? Bu ses Tanrı’nın ilk tecellisi mi? NOT: İster batıl inanç olsun, ister batıl olmayan inanç olsun; hepsine saygım sonsuzdur. (Buraya not mu yazılır. Yazının sonuna yazsaydın bari. Neyse koymuşsun artık.)
Sevgili Sanat, gözlerin, yuvasından yukarıdan yana, oradan da aşağı döndü. Bu ne anlama geliyor. (Öyle mi, görmediğim için farkında değilim) Bu, bu konuyu bir an düşündüğün anlamına mı geliyor? Yoksa zihninin içine göz atıyorsun da, orada yaşanacak olguları mı değerlendiriyorsun. Ben bende değilsem, ben bende nasıl olacağım.
Sevgili Sanat, sana bir şey soracağım? (yine ne soracaksa) Galiba dünyayı yeniden kurmak gerek. Hatta bunu yaparken denizlerin, ırmakların, dağların yerini de değiştirmek gerek. İnsanları nasıl olsa sağa sola serpiştiririz, onları fazla önemseme. Onlar kendilerini her zaman önemli göstermeye çalışırlar. Ha, şu var; çok azı önemlidir. Zaten bir düzen varsa onlar sayesinde var. Dünyayı yeniden oluştururken yine onlara önemli görevler düşecek. Ama bunu nasıl yapacağım, onu bilmiyorum. (neden güldün şimdi)
Sevgili Sanat, neden bana yardımcı olmuyorsun. Sen olmazsan ben sanat olmayan bir dünya yaratırım ki, bu da cehennem demektir. Ben bunu istemiyorum. Olur mu? Bir şey söylemiyorsun. Öyle olsun. Ben de Hurufilerden yararlanırım. Her şeyi harfler üzerine kurarım. Ama önce Hurûfî hareketinin kurucusu ve önderi Fazlullah Esterabâdî (Nâimî)’den izin almam gerek. Yüzdeki yedi nokta da nedir? Bunu bilmeden hiçbir şey olmaz. Öyle mi? Ben bu işin içinden çıkamayacağım. (Şunu bir bileydin) Dünyayı değiştirmek ne zor şeymiş.
Sevgili Sanat, en iyisi ben My Marpuç’a gidip bir nargile içeyim. Belki o zaman daha gerçekçi düşünürüm. Ama sevgilim yok ki yanımda, o bana yardımcı olurdu, ilham da verirdi. (ne yapalım, kimilerinin de kaderi bu.) Elmalı nargilemi keyifle içeyim bari… Düşündüm de… (Vay!) Galiba en iyisi seninle “arkadaş” olarak kalalım. Ama bu arkadaşlık, dostluktan da öte bir şey olsun. Sadece bizim bileceğimiz sırlarımız olsun, sadece bizim paylaşacağımız sevdamız olsun. Kısaca, sadece ikimize ait bir dünyamız olsun. (önyargıyı boş ver gitsin)
Sevgiyle kal.
Yaşar Yıltan
NOT: Bu yazı Güncel Sanat kültür, sanat, edebiyat dergisinin 69. sayısında (Kasım-Aralık 2020) yayınlanmıştır.
YORUMLAR
Sevgili Sanat,
İnsanlar neden içlerinden geldiği gibi davranmazlar, neden farklı ortamlarda farklı maske takarlar
Sevgili Sanat ben senin neyine tutkunum; bilmiyorum; sanatına mı, güleç yüzüne mi, yoksa herkesi sana hayran bırakan insanca yaklaşımına mı? Bilmiyorum. Farklı bir güzelliğin var çünkü.
Sevgili Sanat, sana bir şey soracağım? (yine ne soracaksa) Galiba dünyayı yeniden kurmak gerek. .
Sevgili Sanat, neden bana yardımcı olmuyorsun. Sen olmazsan ben sanat olmayan bir dünya yaratırım ki, bu da cehennem demektir.
Sevgili Sanat, en iyisi ben My Marpuç’a gidip bir nargile içeyim. Belki o zaman daha gerçekçi düşünürüm.
Sevgili Sanat, gözlerin, yuvasından yukarıdan yana, oradan da aşağı döndü.
(Evet efendim ne güzel bir sorgulamadır sanatı,ve ne çok değerli, sanata kendini adamış Dünya ca bilinen ünlü sanatçılara yer vermek sayfanızda ,bu içten gelen bir sanat, sanata hayranlığıdır yazarımızın..
(Yüzdeki yedi nokta da nedir? 7 rakamı anahtardır...
Sanat en güzel bir kavramdır, güzel ve iyi olanı görebilmektir.
Emeğe Saygımla Yaşar Yıltan bey...
YAŞAR YILTAN
Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim
Yüzdeki yedi nokta da nedir? soruma da 7 anahtar diyerek üstü kapalı da bilgilendirdiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.