- 571 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Tin-Dil-Din (cuma yazıları)
TİN: Gerçeği ve evreni açıklayan öz, temel veya yapıcı olarak benimsenen madde dışı varlık.
DİL: Düşünce, duygu ve isteklerin aktarılma şekilleri.
DİN: İnanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal kurum.
***
Önce ötesi vardı. Fizik ötesi yani.
Kainat bize sonsuz gelir. Başlangıç belli ki tinsel, fiziksel değil.
Ruh maddenin içinde değil, madde ruhun içinde ve elimine edilecek kadar az yer kaplar. Maddeyi oluşturan da manadır, veya madde tinin içinde gezinir, okyanusa saçılmış bir avuç kül gibi. Gökyüzünde geceleri parlayanlar evrene saçılmış bir avuç yıldız değil mi. Ama o avuç bir tanrı avucudur.
Bizler, tin okyanusuna serpilmiş kül molekülleriyiz. Belki dünyamız da bu moleküllerden biri, belki benim zavallı bedenim de.
Tinin ulaşılmazlığının bende yarattığı ürperti, hayranlık, acizlik; sevdaya da dönüşebilir, korkuya da. Her durumda boyun eğmeyi gerektirecektir bu ulaşılmazlık-bilinmezlik.
Bir molekülü olduğum tinin işleyişi, ahengi, ulaşılmazlığı karşısında duyarsız kalmam söz konusu olamaz.
Duyarlı olacağım, tepki göstereceğim elbette. Ya seveceğim, ya korkacağım. Nefret etmek, düşman olmak mümkün değil.
Seversem nasıl ve ne kadar seveceğim. Korkarsam, niçin ve ne derecede korkacağım. Bu benim gelişmişliğimle orantılı.
Somut olduğunu düşünen bir molekülün soyut algıladığı ve içinde yer aldığı tine bakış açısı ve görebilme menzili, inanma ve bağlanma şeklini, bir başka deyişle dinini oluşturuyor. O zaman okyanusa saçılmış her kül molekülünün farklı bakış, görüş, inanış, bağlanış şekli olması doğal.
Bizim evrenimiz, içinde bir molekül olduğumuz tin aynı ve *BİR*.
İnanılan, TANRI bir. İnanan kadar inanış şekli ve derecesi var ve bunlar sonsuz.
Din sayısı da sonsuz olsa ne çıkar. Olmaz elbette. Olsa olsa inanç sayısı sonsuzdur. Çünkü din; inancın müdahale edilmiş halidir. Tapınmayı sistemleştiren toplumsal kurum. İnançları, kuralları, kurumları töreler ve semboller şeklinde toparlar, düzenlersek din oluşur.
Bir bakıma inanmış bir molekül dinsiz olabilir. Tine bakış açısı ve görüş menzili gelişmiş bir molekül, tini, bütünü yani tanrıyı bilir, sever. Ama başka moleküllerin şekillendirmelerine töre ve sembollerine aldırmaz. Bu sembol ve kalıpları aşmış kendi inancını oluşturmuş olabilir. Yanılıyor da olabilir. Topluma aykırı düşmen bir inanmış, inancının gücünün bilincinde ve sürüden, dışarıda kaldığı kadar ileride de olabilir.
Mana vardı. Madde var oldu. Ve ben de var oldum. Benim gibi birileri daha var olunca, acı da olsa- tatlı da olsa iletişim gerekti. Hareketlerimizden, çıkardığımız seslerden anlamaya başladık birbirimizi.
Öldürecek miyiz, sevişecek miyiz, paylaşacak miyiz.
Ve dilimiz oluştu.
Korktuklarımız oldu, sevdiklerimiz oldu. Bize verenler-bizden alanlar oldu. Anlayamadıklarımız-bilemediklerimiz oldu. Her birine farklı değerler yükledik.
İnançlarımızı tanımladık ya da tanımlanmış inançlara bağlandık.
Ve dinimiz oluştu.
Yalnız yaşadığımız dönemlerde sırf bize ait olan hayretlerimizi, sevinç ve korkularımızı yani dinimizi, iletişime girdiğimiz diğerleriyle paylaşmaya başladık. İletişim yetilerimizle yani DİLİMİZLE.
Dilin gelişmesi insanın gelişmesine bağlı.
Dinin anlaşılması dilin gelişmesine bağlı.
Ruhumuz geliştiği kadar inancımız güçleniyor,
Dilimiz geliştiği kadar dinimiz sağlamlaşıyor (kirletilmekten kurtuluyor) .