- 3469 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
DERVİŞİN HEYBESİ
Hep merak ederdim;
---Dervişler neden heybe taşır?
Çok araştırdım.Sonuçta “kimseye yük olmamak için bu heybeyi taşıdıklarına karar verdim!”
Yiyecek,içecek ve diğer lüzumlu eşyalarını bu sırtlarındaki heybede taşıyorlardı.
Ama işin aslını yıllar sonra öğrendim.Tesadüfen bir toplulukta konuşurken,sofiye denk geldim.İşin aslını o açıkladı.
Herkese sorduğum soruyu O’na da sordum;
---Dervişler neden heybe taşır?
Sofi;Önce bize baktı.Sonra gözlerini uzaklara dikti.Derin derin düşünmeye başladı.
O düşünürken ben de içimden dedim ki;
“---Bu da ötekiler gibi cevp verecek;
---Eşyalarımızı taşıyoruz,diyecek! Ben de yine cevabı aramaya devam edeceğim.”
Ama bu kez öyle olmadı.
---Sen biliyor musun,dedi?Dervişlikte her eşyanın bir manası vardır.
---Evet,dedim.Bazılarını biliyorum.Fakat heybenin cevabını bulamadım.
--- Biliyorum,dedi.Ben de bir zamanlar senin gibi merak ederdim.Bunu da Şeyhime sordum.
Hiç unutamıyacağım cevabı O verdi.
--- Nedir,dedim?
--- Dervişler Allah Yoluna baş koymuş insanlardır.O yüzden hep Hak’ka ve Halka hizmet için vardırlar.Bu düsturu kendilerine hizmet saymışlardır.O sebepten iyiliği hiç unutmazlar.Hep iyilik yapmak için çalışırlar.Kötülüğü ise hep unuturlar.Onların bu davranışları Halk içinde Atasözü olmuştur;
---“İyilikten iyilik,kötülükten ise kötülük doğar!”
--- İşte bu yüzden yapılan kötülükler unutulmalı,iyilikler ise devam etmeli.Kötü sözleri ve yapılanları bazen duymamalı,bazen de kulak ardına atmalı. İşte Dervişler bunun için heybe taşırlar.
---Nasıl , dedim?Ben bir şey anlamadım!
---Basit,dedi.Ben de Şeyhim anlattığında senin gibi bir şey anlamamıştım.Aynı senin gibi sordum;
---Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?
---Basit,dedi.Dervişin sırtındaki bu heybe;”Dervişin zikridir!Dervişin fikridir!”
Derviş,yapılan iyilikleri heybenin ön gözüne,yapılan kötülükleri ise arka gözüne doldurur.Lazım oldukça ön gözünü açar,bakar,onları asla unutmaz.İnsanlara ihtiyaç oldukça oradan alır,dağıtır.Kötülükleri ise asla açmaz.Onlar hep heybenin arka gözünde kapalı olarak kalır.Unutur gider. İşte bunun için Dervişler Heybe taşır.
Durdum.Düşündüm!
Yıllardır aradığım cevap buydu sanırım.
Sadece;
---Haklısını,dedim.Sağol!Dervişin Heybesinin ne işe yaradığını şimdi daha iyi anladım…
---Allah senden razı olsun.
Güldü.
Uzun uzun bana baktı.Sonra;
---Bana müsaade,dedi.Gitmem gerek.Hoşça kalın.Allaha emanet olun!
Hep birden;
---Güle güle,dedik.Sen de Allaha emanet ol.Yolun açık olsun Sofi!
Kemal DOĞANAY
YORUMLAR
Merhaba Kemal Bey;
Konuyla ilgili ben de küçük bir araştırma yaptım. İnternette, Bilal KÜÇÜKKAYA'nın Derviş Kıyafetleri isimli bir makalesi var. Bu makalede dervişlerin kıyafetleri ve eşyalarının bütününe derviş çeyizi adı verildiği bilgisi de var. Özetleyerek yorumumda paylaşmak istedim.
''Derviş Çeyizi tarikatlarda hemen hemen ortak görülen ve her tarikata göre şekli ve renkleri değişen bir takım alet, edavat, eşyalara denir. Bunlar; Sarık, külah, hırka, kemer, tesbih, ibrik, lenger,keşkül,tığbend,papuç, asa, alem, vs. gibi eşyalardır.
Bu eşyaların ne anlama geldiği konusunda ayrıntılı bilgilere rastladım ama, özellikle heybe konusuna rastlayamadım. Yani derviş çeyizinde '' heybe '' olmazsa olmazların arasında sayılan bir eşya değil. Hatta eşya olarak da sayılmamış.
Kıssadan hisse olarak sizin yazınızda geçen '' heybe ''nin aynı zamanda manevi bir anlam taşıması ve yazınızda sözünü ettiğiniz sofinin akıllıca cevaplar vermesi önemli tabi. Aslına bakacak olursak heybelerin içinde yiyecek olur, azık olur. Çünkü yol uzundur, karnı acıkınca ekmeğini çıkartır heybesinden derviş, varsa peynir yanında katık yapar,afiyetle yer.
Azizim, inşallah öyledir.. Yani; yapılan iyilikleri heybenin ön gözüne,yapılan kötülükleri ise arka gözüne doldurulması çok yerinde olumlu ve güzel bir düşünce. Tabi, unutulmaması gereken bir nokta daha var.Bu söylemler işin manevi boyutu. Boş kalırsa heybe; derviş de aç kalır,benden söylemesi.
İnternette '' Klasik Yazarımız Yunus Emre '' isimli bir yazıda '' heybe '' konusunda şu bilgiye rastladım :
''Sözlü tarihimizde Yunus yoksul bir ekincidir. Bütün Anadolu ekincileri gibi, gün bulur, gün yer. Kuraklık kavurup ekini bitmeyince, heybesini omzuna vurup buğday aramaya gider. "Karşılıksız bir şey istenmez" diyerek, heybesine, çoban armağanı, yaban alıcı doldurur. Yunus Emre Moğol beylerinin, Konya sultanlarının kapısına varacak değildir elbet, bir tekke kapısına varır. O tekkeler ki, her zaman kapılarını yoksula, düşküne açmış, kapıya gelen garibe kim olduğunu sormadan, içeri buyur etmiş, önüne yoğurt ekmek koyup ağırlamıştır. Hacı Bektaş Tekkesi'nin dervişleri de Yunus'u buyur eder, armağanını alır, yaban alıcını değerli bir şeymiş gibi bölüşür, yerler.Yunus, Hünkâr Ululuğundan alıcına karşılık buğday ister. Hünkâr buğday yerine nefes önerir; Yunus, "nefes karın doyurmaz" diyerek buğdayda ayak direr; buğdayını da alıp yola düşer. Evine gelince karısı Yunus'a "keşke nefes alsaydın, buğday tükenir, erenlerin nefesi tükenmezdi" der. Yunus karısının sözünü dinleyip döner, nefes almaya varır. Ama geç kalmıştır. Bu erenler nefesini Yunus ancak Taptuk Emre Tekkesi'nde bulabilecektir. Yunus Taptuk Tekkesi'ne varır, erinmeden, yorulmadan, yüksünmeden kırk yıl bu tekkeye hizmet verir. Pek dürüst bir hizmettir bu. O kadar ki, Yunus, "eğri bu kapıya yakışmaz" diye, ormandan tekkeye bir tek eğri odun getirmez. Şairlik vergisini ancak böyle uzun ve çileli bir emekten sonra elde eder. Her iki anlamda da "hak" sözü söylemeyi bundan sonra öğrenir. ''
Sözlerimi, İskender Pala'nın kıssadan hissesiyle bitiriyorum.
Derviş, bir kucak elma ile bayırlar aşan bir genç kıza rast gelmiş bozkır sıcağında. Yorgunluktan al almış kızın yanakları.
"Nereye gidersin? Ne doldurdun kucağına?" diye sormuş.
Uzak bir tarlayı işaret etmiş kız.
"Sevdiğim çalışıyor orada. Ona elma götürüyorum."
"Kaç tane?" diye soruvermiş derviş.
Kız şaşkın;
"İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç?"
Usulca kırmış elindeki tesbihi derviş…
Değerli Hocam.
Dervişlik herkesin yapabileceği bir şey değildir. Yani bu iş sakalla, sarıkla, cübbeyle ve heybeyle olacak iş değil.
Gerçek dervişin bazen heybeye de ihtiyacı yoktur. koyunun sütünü sağar bir mendile, mendil,in dört ucundan tutar bağlar, mendilin içine sağdığı sütün bir damlası bile dışarı sızmaz.( Bu hikayeyi bilirsin mutlaka diye tamamını yazmıyorum.)
Zamanımızda heybesine hep iyilik doldurup, iyilik dağıtan dervişlere çok ihtiyacımız var. Ama ne yazık ki şimdi sureten derviş olan pek çokları ''Al'' diyeceklerine '' Ver'' Diyorlar.
Selam ve sevgilerimle hayırlı Ramazanlar.
Bende acılarımı arka gözüne, iyilikleri ön gözüme doldurmayı anamdan öğrendim..bir sözü vardı kulağıma küpe olan ;
" İyiliğe iyilik her kişinin işidir ;kötülüğe iyilik er kişinin işidir"
..Düsturumuz bu yöndeydi ; taki çiğ etten midemiz bulanana kadar işte o zaman sabır heybenin arka gözüne daldı amazon kesildi !...şimdi bundan ben şiir çıkartmaz mıyım...
yüreğine sağlık bu geceki rüyama ışık oldu yazınız..selam ve muhabbetle
Derviş o ki, kötülüğü heybesine hiç komaz. Yük etmez kendisine yani.
Biz çocukken "haybe" derdik, sonra topluma uyduk ve bizde heybe demeye başladık.. Heybe Arapçada "Hakiba" kelimesinden gelirmiş. (Bunu bende az önce internetten öğrendim. ;) )
Her neyse, ben diyeyim ki dervişin sırtında taşıdığı Hak'dan gelenden başkası değildir. Artık kim başka ne der ne düşünür bilemem güzel insan.
Saygı ve muhabbetlerimle.
Eyvallah toprağım elin yüreğin yetilerin daim oldun..Yüreğine gam keder değmesin gardaşım..
Ben pek fazla merak etmedim,çünkü 7 yaşımdan beri hep insanların iç yüzlerini biraz geçte olsa gördüm,ziyadesi ilede üzüldüm..İyileride vardı kötüleride..İyiler pek azdı ama..
Bende derviş misali heybemin öngözüne iyileri,arka gözünede kötülükleri,kötü sözleri,art niyetli düşünceleri hep arkaya attım,heybemin arka gözüde delikti,attığım tüm kötülükler arkamdan düştüler..
Ve lakin bazılarını ne yaptımsa düşüremediklerim oldu bazı günler çok canım yandı,çok acılar çektim.Mücadele etmedik anım kalmadı fakat kötü her devirde kötü gardaşım,
Allah İbrahim peygaberin,Yakup peygamberin Hz.Muhammed Musatafanın s.a.v.sabrından sabırlar versin..O kötülere fırsat vermesin