BİR RÜYA MIYDI ÇOCUKLUĞUM ? 1.BÖLÜM -4-
GARRİPLERİN RIZKI NEREDEN GELİR?
Mevsim Yaz’a döndüğünde beslenmemiz de kolaylaşırdı. Hakkını teslim etmeliyim, babamız kazancını yiyeceğe harcamaktan kaçınmazdı ama günlük sabit bir kazancı olmadığından olsa gerek, harcama yaparken kılı kırk yarmak, her ihtimali hesaplamak zorunda kalıyordu ki! Karpuzu nadiren ve de en ucuz olduğu zamanında görürdük.
O gün ikindi üzeri harman yerindeki eğraltı(bir çeşit meşe) ağacının altında uzanıp çevreyi temaşa ederken, çakal tepesi burnundan bir kamyon geldiğini fark edince hemen dikkatim ona yönelmişti, On onbeş dakika boyunca yaklaştıkça iniltisi artan bu makine eskisine bakışımı adeta çivilemiştim. Özellikle her çocuk gibi benim de arabalar çok ilgimi çekiyordu. Austin Marka küçük kamyonun yükü ağır olmalıydı ki rampa çok dik olmasa da ancak birinci vitesle inleye tıslaya ilerliyordu. Nihayet evimizin hizasını geçip düzlüğe yönelirken gacırtılı bir sesle vites değiştirmek istediğinde bunu başaramadı. Arabanın freni de tutmayınca gerisin geriye hareket etmeye başladı. Kamyonun karoserinde seyahat eden dört kişi ve şoför mahallindekiler panikle aşağı atladılar. Araba rotasını kendisi çizip yolun sol yanındaki şarampole yaslanıverdi. Kamyonun esas yükü çuvallara doldurulmuş buğdaydı. Çuvalların üzerine de bir miktar karpuz konulmuştu. Yıldırım gibi olay mahalline ulaştığımızda kamyon karoserinin arka tarafının çarpmanın etkisiyle parçalandığı, yırtılan çuvallardan buğdayların döküldüğü, karpuzlarınsa neredeyse tamamın dereye yuvarlandığı ve tabi ki birçoğunun parçalandığı bir kısmının ise çatladığına tanık olmuştuk. Kamyonun çıkarılması için adamlar buğday çuvallarını boşaltmaya başladılar. Biz de yuvarlanan karpuzları bir araya toplamaya koyulduk. Artık hava da yavaştan kararmaya başlamıştı ki mal sahibi evden bir fener getirmemizi istedi. Bir koşu feneri getirdiğimizde; bir öbek karpuzu işaret edip “bunları alabilirsiniz” demesiyle ikişer ikişer taşımaya başladık. Böylece bizim tam bir haftalık karpuz ihtiyacımız karşılanmıştı. Sevincimize diyecek yoktu. Anlayacağınız, öksüz ve yetimlerdik ama asla yalnız değildik.
ŞEHİT MEZARINDAN TAŞ ALMAK
Bizden büyük çocukların aralarındaki konuşmalar ilgimizi çok çekerdi. Nede olsa onlar bizden çok deneyim sahibi idiler. Sonracığıma merak ettiğimiz bir sürü konu vardı. İyi- kötü, doğru-yanlış birçok şeyi bu konuşmalardan öğrenirdik. Bir keresinde konuşma mevzuu Güya; “yağmur yağarken şehit mezarından bir taş parçasını alıp hiç arkaya bakmadan mezarlığın evimize doğru olan dönemecini dönersek yağan yağmurun hemen kesileceği” iddiası idi. İddiaya, hayır olmaz diyen çıkmadı. Ben bunu denemeye kararlıydım ancak hangi mezar “şehit mezarı” bunu bilmiyordum. “Bu mezarlıkta şehit mezarı var mı ki?” diye sorduğumda çocuklardan biri; “gelin göstereyim” diyerek batı burnu tarafındaki bir mezarı işaret etti.
Yağmurlu bir günde o mıntıkadan geçerken birden bu konuyu hatırladım ve hemen mezarın üzerinden bir taşı alıp yürümeye başladım. İçimde geriye dönüp bakmam için dayanılmaz bir istek vardı. Dönemece yaklaştıkça bu istek daha da arttı ve nihayet on-onbeş metre kala geriye dönüp bakmama engel olamadım. Sonrasında ben yoluma devam ettim yağmur da yağmasına.. Aldığım kararı gerçekleştiremediğim için kendime çok kızmıştım ama bunu tekrar deneyip başaracağıma dair de kendime söz verdim. Birkaç gün sonra yine yağmur yağıyordu. Ben yeni bir deneye hazır ve kararlıydım. Yine aynı mezardan aldığım taşı arkama bakmadan dönemeci döner dönmez yağmurun da aniden kesildiğine tanık olduğumda, içimi garip bir duygu ve sevinç kapladı. Başarmıştım ve iddianın doğruluğunu(!) test etmiştim. O zaman, içimdeki sırlarımı, niyetimi, kararlarımdan haberdar, beni fark eden, gözleyen, değer veren, yönlendiren ama bakınca göremediğim bir varlığın bana çok yakın olduğuna inanmıştım. O mezar bir şehit mezarı mıydı? Hiç sanmam. Ama müthiş bir testten geçtiğimin farkındaydım.
GAZ YAĞI BİTERSE
Akşam olduğunda hava açık ve Ay da varsa dışarısı aydınlanır ama uzaktaki her şeyin silueti hayalinizdeki şekle bürünürdü. Yaz aylarında bazen çul ve mitilleri düz dama çıkarır orada yatardık. Hele ay ışığının olmadığı geceye denk gelirse keyfimize diyecek olmazdı. Zira gökyüzü bütün haşmetiyle karşımızda dururken cırcır böceklerinin korosu eşliğinde sonsuzluğa doğru düşünsel yolculuğa başlar başlamaz uykuya dalardık. Tabi evde aydınlanma işini içeride ‘İdare’(bu ismi herhalde tasarruflu olduğundan almış olabilir) dışarıda ise fener ile yapardık. Fenerin (günümüzde hâlâ elektriği olmayan balıkçılar tarafından kullanılmaktadır) özelliği rüzgârın, fener alevini söndüremeyişiydi. Tabii ki her evde fener ve idare olmak zorundaydı ve bunların yakıtı gazyağı idi. Gazyağını ancak orta boy şişelerle alırdık ve Üç beş günde tükenirdi.
O akşam babam eve geç gelmiş ve idarenin ışığı gazın bitmek üzere olduğunu haber veriyordu. Babam “Gazyağı şişesini getirin” dediğinde, şişedeki gazın bittiği anlaşılmıştı ve bana ilçenin tek gazyağı satıcısı Zeynel’in dükkânına gitme emri verilmişti. Şişeyi kapıp evden çıktığımda ay ışığı da olmadığından hava neredeyse kararmıştı. Koşar adımlarla çarşıya varıp çabucak geri dönerken hava iyice karardığından yoldaki taşlara takılıp düşmemek için mecburen yavaşlamak zorunda kalmıştım. Batıburnu’u geçip mezarlığa yaklaştığımda, mesafesini karanlıkta kestiremediğim beyaz bir heyula adeta yolumu kapatmış garip sesler çıkarmıyor mu? Bir anda sırtımdan soğuk bir ter boşandı, ağzım kurudu ve öylece kalakaldım. Bir yandan o şeyin ne olabileceğini düşünürken, bir yandan da ne yapmam gerektiğini akletmeye çalışıyordum. Sol tarafım dik yamaç, sağ tarafım şarampol olduğundan geriye iki seçenek kalıyordu. Ya çarşıya geri dönüp tepeyi arkadan dolanacaktım ki! Bu karanlıkta çok meşakkatli bir seçenekti ya da karşımda duran her neyse onunla hesaplaşacaktım. Kalbim yerinden oynamışçasına çarpıyordu. Kendimi toplamaya çalıştım ve bulunduğum yerde elime gelen taşların irilerinden iki taş alıp var gücümle hayalete doğru fırlattım. Hedefe tam isabet. O anda çıkan sesten onun yol kenarındaki otları yemeye çalışan beyaz bir at olduğunu anladığım zaman, savaşı zaferle sonuçlandırmış komutan edasıyla ve korkumu bastırmak için çalmaya başladığım ıslığın eşliğinde bir yürüyüşüm vardı ki! Görülmeye değerdi doğrusu.