- 378 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gençleri Koruma Kanun Tasarısı!
Türkiye’de aklınıza mukayyet olmak istiyorsanız ya olup biten hiçbir şeyle ilgilenmeyecek ve ölümün sizi sessiz sedasız bulması için bekleyeceksiniz ya da mide kramplarına tahammül gösterecek kadar sabırlı, dayanıklı olacak ve yanlış gidişatı insanlara teşhir etmeye devam edeceksiniz.
Kuşkusuz, birinci seçenek ülkeyi yönetenlerin en büyük arzusu fakat her zaman arzu edilene kolay ulaşılamıyor! Ama onlar yine de pervasızca gayretlerini sürdürüyorlar.
Elbette yine olan, yaşanan onca olumsuzlukların farkına varabilen insanların bozulan sağlığına oluyor. Akıl ile izah edilemeyecek bu olumsuzluklar ister istemez insana “Aklıma mukayyet ol Tanrım” dedirtiyor.
Bu mücadeleyi kim kazanacak şimdiden kestirmek zor ancak onca hırpalanmasına rağmen aklın kazanacağına inancım sonsuz.
Gazetelerden birinde dikkatimi çeken bir haberi sinir sistemim daha fazla hırpalanmasın diyerek okumadan geçmek istedim. Ama merakım buna engel oldu.
Yanılmamışım…
AKP Milletvekillerinden Sayın, Edibe Sözen’in Gençleri Koruma Kanun Tasarısı’nı anlatan haberi okudukça, bizleri kimler yönetiyor diye hayıflandım durdum. Oysa konularında uzman olan azımsanmayacak sayıda toplum bilimcimiz, siyaset bilimcimiz ve hukuk profesörlerimiz bulunmakta. Öyleyse neden aktif siyasette yer almazlar bir türlü anlayamıyorum.
Öte yandan, yasalarla başı dertte olan bir takım insanların seçim zamanı bütün mal varlıklarını milletvekili seçilebilmek için harcadıkları herkesçe bilinmekte.
İyi ama neden!
İşte bu soruya verilecek cevap ne yazık ki siyasette kirlenmişliğin boyutlarını da ortaya koymakta. Zira bütün bu canhıraş gayretlerin altında çoğunlukla ya ihale hayalleri ya da yargıdan kaçma (dokunulmazlık zırhına kavuşma) hayalleri yatmakta. Durum böyle olunca da ne devlet yönetiminde nitelik ne de siyasetten dürüstlük beklenebilir. Kaldı ki, milletvekilliği yargıdan kaçılabilecek bir sığınak değildir, olmamalıdır! Milleti temsil edecek insanların dürüstlüğü, başarıları ve bilgeliği ön planda olmalı, aklıselimliği ağır basmalıdır.
Sayın, Sözen’e göre devletin gençleri korumak için, öncelikle her seviyede ki okulda her dine mensup öğrenciler için ibadethane kurma yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekiyor!
Öyle anlaşılıyor ki, eğitimin yeterince baltalanmadığını düşünen birileri bulunmakta.
Daha önce de Milli Eğitim onaylı 11.Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi kitabında abdest suyunun insan sağlığına şifa olabileceği yönünde öğretiler yer almıştı! Üstelik Milli Eğitim Bakanı kendince bu öğretiyi savunmaya da kalkmıştı! Oysa bu tür şeyler ne dinle ne de ahlaki yaklaşımla açıklanamaz.
Hadi bakalım, sizi göreyim…
Siz olun da sinir sisteminiz etkilenmesin, midenize kramplar girmesin!
Yahu bu nasıl bir anlayıştır!
Bu nasıl bir zihniyettir!
Bunun hangi bilimle ya da hangi inanç sistemiyle yakından uzaktan ilgisi olabilir!
Oysa Milli Eğitim Bakanlığının en önemli görevlerinden birisi de eğitim sisteminin iyileştirilmesi yönünde gayret sarf etmek değil midir?
Eğitim sisteminin en önemli amacı, bilimsel alanlarda başarıya ulaşabilmek için daima ileriye doğru adım atan bireyler yetiştirmek değil midir?
Eğitimin ticari kazanç kapısı haline getirilmesi halinde, bir süre sonra özellikle dar gelirli ailelere mensup gençlerin yozlaşmış bir kitle oluşturacağı bilinmiyor muydu?
Neden bu kadar şaşırmış görünüyorlar ve neden hal çaresi için böylesine kıvranıyor görüntüsü sergilemekteler!
Çare diye sunulan dini reçeteler neye çare olacak?
Önce gençleri içinden çıkılmaz umutsuzluğa sürükleyeceksiniz sonra da reçete olarak dini göstereceksiniz!
İyi ama, ortamı hazırlayıp talep beklemek kurnazlığı hangi etik kurala uygun düşmektedir?
Her türlü çirkefi çağdaşlık olarak insanlara kanıksatan yazılı ve görsel yayınların arkasında kimlerin olduğunu araştırmak neden kimsenin aklına gelmez!
Aslında, öyle uzun uzadıya araştırma yapmak da gerekmez. Tek sorun ulaşılan sonucu açıklayabilecek yüreğe sahip birilerinin ortaya çıkmamasıdır.
Taktik oldukça açık;
Önce bozup, bulandıracak sonra da ortamdan şikayetçi olacak ve çare diye malum reçeteyi uzatacaksınız!
Bir süre önce nabız yoklamak amacıyla bazı okullarda gizli ibadet yapıldığı haberleri ortalarda dolaştı. Tepki alınca da bu tür şeyler münferit olaylardır denilerek geçiştirildi. Oysa bu tür haberlerin arkasından daima talep çığlıkları yükselmektedir. Bu geçmişte de gelecekte de böyle olacaktır.
Yani bir yandan tarikatlar son sürat faaliyetlerine devam edecek bir yandan da talep olmamasını bekleyeceksiniz. Tarikatlar halktan kopardıklarıyla yetinmeyeceklerini, devletin imkânlarını da kullanmak istediklerini o denli açık gösteriyorlar ki şaşırmamak elde değil.
Özellikle yaz aylarında neredeyse her sokak başında Kuran kursları faaliyet göstermekte. Bu uygulamaya bakarken izinli mi izinsiz mi konusunu pek umursamadan ne tür bir işlevi yerine getiriyor sormak istiyorum!
Arapça alfabenin okunuşunu öğretmekten başka ne tür dini bilgiler verilmektedir!
Örneğin; Dürüst olmanın erdeminden bahsediliyor mu!
Vatanseverlik konusunda telkinlerde bulunuluyor mu!
Her ne sebeple olursa olsun yalanın, takiyyenin günah olduğundan dem vuruluyor mu!
Kul hakkı yemenin en büyük günahlar arasında olduğu öğretiliyor mu!
Kamuyu dolandırmanın, insanları Allah ile aldatmanın affedilmez günahlar arasında yer aldığından, her kesin kanunlara riayet etmesi gerektiğinden bahsediliyor mu!
Çocuk yaşta Kuran kursuna gittiğimden bütün bu sorulara verilebilecek cevabın hayır olduğunu biliyorum. Öyleyse birileri Kuran kurslarında ne öğretildiğine dair bir açıklama yapmalıdır. Açıklama yerine talep var denilecekse bu geçerli bir sebep değildir. Zira toplumumuz ne yazık ki yapay taleplerin seslendirilmesi rolünü kolayca benimseyebilmektedir. Yani yönlendirilmeye çok açık bir toplumuz.
Yapay talep oluşturulmaya da…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.