- 368 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Doğu'da ki Parisli
Doğu Anadolu bambaşkadır, kim hangi şehrine gitse orayı bir ‘Paris’e benzetme yetisi vardır. Yani Ağrı’ya gitseniz Doğu’nun Paris’idir, Erzurum’a gitseniz de bu değişmezdir. Peki bir kente Paris benzetmesini yaparken içinde hangi kriterleri bulunduruyoruz? Kimine göre bu sorular onlar için pek de sorun değil.
Doğu’nun Paris’i mi, hadi canım!
Lavaboya 100 numara diyen kibar insanımız nitekim şehirleri de dolaylı yollarla adlandırmayı severler, Ege’nin incisini hepimiz biliriz onu anlarız peki ya Paris’i? Durun biraz daha genişletelim sadece Doğu’da değil, Anadolu da bilumum şehirliler kendine hep bu benzetmeyi yapmıştır. Bir Erzurumlu Atasözü derki; “Aç koyarsan hırsız olur, çok söylersen yüzsüz” bu yargının içindeki anlamı kendi üzerime alarak yüzsüzlükle başlıyorum.
Ortadoğu’da ki savaştan önce Lübnan da bir Paris’ti, Kıbrıs da belki de daha nice Parisler var yeryüzünde bilinmeyen…
Kimi gözden düşmüştür artık, önceleri gerçek bir Parisli gibi Kültür ve Sanata yön veren Erzurum’da ’bir zamanlar’ Paris olmakla avunur. Erzurum böyledir. Kimi, Diyarbakır surları gibi sağlam durur, durmakla kalmaz gelişir, büyür, ışıldadıkça daha bir Paris olur. Kiminin de çiçeği burnundadır.
Erzurum’da 1970’li yıllar da yaşamak ister miydiniz?
Ben isterdim.
Doğunun Paris’i tabirini anlayabilmeniz için Edebiyatımıza yön veren isimlerden biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir isimli kitabını okumak gerek. Gerçekten Doğu’nun Paris’i diyebileceğiniz o asil tarihe sizi götürecek ve neden Erzurum’a Doğu’nun Paris’i dediklerini anlayacaksınız.
Bir zamanlar Paris gibi bir şehir. Osmanlı İmparatorluğu’nun İzmir ve İstanbul’dan sonra ki en büyük Gümrüğü. 18. yüzyılın sonlarına kadar bu ihtişamı devam ettirmiş. Şehir 33 sanatı beslermiş. Başlıcalar, Kazazlar, Kavaflar, Bezzazlar, Nalbantlar, Sarraflar, Yağcılar, Bakırcılar vs. Esnaf gayet adil. Coğrafi merkez olması Çin’den Avrupa’ya kadar bütün kültür etkileşimlerine açık, uzun kış gecelerinin şehre bu gün bile etkisini sürdüren derin ve esaslı bir kültür bahşettiğini afakî bir bakışla da anlayabiliriz.
Bu şifahi kültürün en belirgin hususiyeti insanının hazırcevaplığı, sıcakkanlılığı, yardımseverliği, yiğitliği ve mertliğidir. Erzurum’da yalnız kalmak imkânsızdır...
Bu gönül zenginliği ile Vatanperest olmak, insancıl olmak, hoşgörülü olmak ve en önemlisi çoğu yaşayan insanın ufkunun geniş olması sağlam bir inancında verdiği güçle birleştirmesi akıl almaz bir kültür başkentini inşa ettirmiştir.
Paris modern bir şehir. Bu modernlik, istihdam, canlılık, belediye hizmetleri ve gelişmeye açık olmakla ilintili bir durumdur. Bu kelime de aslında biraz ironi biraz da yansıtma olduğunu düşünüyorum.
Çok değerli bir hocamız Muzaffer Taşyürek, "Erzurum Doğu’nun Paris’i" sözünü ilk olarak Kazım Karabekir Paşa’nın İkinci Dünya Savaş’ından sonra kullandığını açıklamıştı.
Söz konusu ifadenin yıllardır yanlış nitelendiğini kaydeden Taşyürek, Erzurum’un Paris, Londra, Çanakkale ve İstanbul kadar önemli bir şehir olduğunu söylüyor.
Bir başka iddia ise 1980’li yıllarda Fransız turistler Erzurum’a gelir, şehirde o dönem 4 Tiyatro, 7 Sinema her adım başı kütüphane ve Kültür-Edebiyata önem veren Erzurum halkını görünce buranın Doğu’nun bir Paris’i olduğunu söylerler ve o dönemden sonra Erzurum deyince akla bu söz öbeği gelmiştir.
Şimdiler de Paris mi?
Eğer Paris’i biraz olsun biliyorsak Modern şehircilik hususunda elbette eline su dökemeyiz, 1970’li yıllarda Paris diye can attığımız Erzurum’da elit insanlar yaşardı. Kültür ve Sanata önem verilirdi. Erzurum önemli bir ticaret merkezi idi bu sebepler Paris benzetmesini biraz olsun mantıklı kılabilir. Milenyum devrine girdiğimiz günden bu yana Erzurum, tarihinin en büyük gerilemesini yaşamıştır ve günümüzde halen devam etmektedir. Şimdilerde bu unvanı Malatya, Gaziantep gibi şehirlerin hak ettiğini düşünüyorum
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.