- 799 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
VİCDAN DENEN TERENNÜM...
Çürük ve lanet bir tedirginlik çöreklenen:
İs karası, buğusu kayıp bir lehçenin tenhalardaki yalnızlığı ve edimsiz cümleler kadar seğirtken bir mizaçla, rotasının girizgâhında hala temkinli ve hala umuda yelken açmış.
Şaşılası doğrusu ve şaşkınlığın muzdarip kökeninde açan sümbüller kadar kokusunu uzaklardan duyduğum.
Göreceli ve tasarrufunda insanlar sevginin her nasılsa dillerine pelesenk olmuş bir terennüm iken kaçan ve kovalanan ve yine inanmakla inanmamak arasında zig zaglar çizdiğim.
Sünepe belki de kayıtsızlık denen o edilgen dürtüde mağlup geldiğim.
Rahvan bir tümcede, doğurgan kaç hece ise bir sonrasını kestiremediğim, tüm lakaytlığım ile nöbette durduğum aralıksız üstelik: Hani olur da çalar alarmı kapının ve yüz yüze gelirim beklenmedik bir misafir ile.
Sükûtu delen bir çığlığın ötelediği nazenin bir yakarış kadar edilgen bir o kadar soluksuz bir gün dönümü.
Hicap edilesi, gölgeli bir beyitte beyhude bir hece kadar da tekelinde iken evren ve mabet bildiği yüreği, insan denen sorgulanası yine de sorgulamayı marifet bilen beyhude bir telaşla döşerken yüreği boydan boya çakıl taşlarıyla.
Derken göğün ortasında biten o atlas yorganın örttüğü vicdan denen terennüm.
Sızan, sızlatan, sıradan…
Sıra dışı olması gerekirken, sınanmayı görev bilen.
Solungaçları kasvetli bir bükümle yerinden yurdundan olan.
Tanımsız ve ceberut bir isyan iken inancını sorgulayan nice münafık ve yüreğin çeperinde soluksuzca tüketirken ömrü ki hangi rivayet ise konuşlandığınız, hangi hutbe ise ezberinizde ve hangi mücbir sebepse yok sayıldığınız.
Kekremsi tadı belki de insansız ve yörüngesiz evrenin çatık kaşlarından süzülen.
Nifak sokan bir edim kadar da kokuşmuş.
Yalandan kim ölmüş, demekse yüreğin aldırmadığı yine de solunum yetersizliğinden ölen bir imgeden teselli bulan boş boğaz bir sıradanlık akla zarar hele ki çıktığınız yolda örselenmekle itham edilen bir var oluş sancısı ki beyhude bir kelama sığınıp yine de sığamaz iken yere göğe.
Soyut bir tecelli tüm muzdarip olduğunuzdan arda kalan o kırık sarnıcın dibine akıttığınız gözyaşı.
Tümleyen bir hassasiyet belli ki satır arası bir telaşın tüme varan o hegemonyasında yine elden ele dolaşan bir süreci kanıksamakla eş değer.
Süzen ama sızmayan.
Yorgunluğun kaderi iken yeknesak bir tümcede kıstırılmışlığınız: Sev ya da terk et! Asla da yok bir üçüncü şık ki ölümün süzdüğü bir mazide kısılmışlığı da es geçerken, yarınlara bel bağlayıp yeniden uğradığınız hezimette dokuduğunuz insan siluetleri ama dokunulmazlığını en yüksek rütbede konuşlandıran ya da koşullu bir birliktelik olarak addedeceğiniz kısa ömürlü bir uzantı yine insan izleklerinin pejmürde iş birlikteliği üstelik boyut atlayan bir süreci de müdahil etme zorunluluğun gün gibi aşikâr olduğu.
Sözüm ona, deli bir ritüelde söz birlikteliği eden kader ve hüznün mağdur ettiği yine de kadere boyun eğen bir izlekte, tüm tutarsızlığı tek kalemde boykot eden o miladi takvim: İzdüşümü bir tarihte, göreceli bir boşlukta ve sonsuzluğun pergelinde devinen bir çembere tekabül eden: kâh fevri kâh sıra dışı kâh tahakküm yüklü bir bildirgenin ilk ve son maddesi iken anlamsızlık.
Oysaki öğretilenden gayri değil miydi, demek mi akıl karı bir sıradanlığın akılsız başı kadar da kayıtsız bir yörüngeye müdahil olmak ve sessizliğin boyunduruğuna hapsettiğiniz gözyaşları.
Kuralcı bir zihniyet, kuralsız bir aşk ve kural dışı üstelik sevgide kural tanımamanın verdiği o buyurgan ve yükselen çıta…
Sevmekten kim usanır, demenin en ahenkli var oluşu ve susturulmuşluğun kayıtsız şartsız birlikteliği, tek bir katresi rahmet dolu her ne kadar bir hezeyana düşse de yolunuz.
YORUMLAR
''Vuku bulan Tanrısızlık. Oysa insanoğlu Tanrıyı ararken vicdanını esir etmiş. Halbuki esir ettiği vicdan, insanın aradığı Tanrı değil mi? Nasıl ki Tanrı, kullarına tarafsız ve eşit ise, vicdanımızda aynen Tanrı gibi adil olmalıdır. Bence vicdanın; dili, dini, rengi, olmamalıdır. Şayet, benim gibi düşünmeyen, benim ırkımdan, dinimden rengimden olmayana merhamet etmiyorsa vicdan, sandıklara kilitlenmiş, vicdan diyenlere,dilenenlere Kafdağı gösterilmiş; haber salın denilince de Anka kuşu görevlendirilmiş. Ey Kafdağı ,haber götüren Anka kuşun nerede? Sadece benden ise o zaman salıveriliyorsa, o vicdan, ne samimi ne de inandırıcıdır. Hadi hep beraber Filistin için yas tutalım. Hatta bütün bu hain insanlara beddua edelim. Lakin her ölümün ardından gelen çığlık, düştüğü yeri yakacaktır; bana ve size yine buğulu pencereden bakmak düşecektir.
Güç size ağlamayı emrediyor, güç sizin itaat etmenizi istiyor, güç Tanrıları hiçe sayıyor. Güçte kendi vicdanını, kendi diline, dinine, rengine ve coğrafyasına kullanıyor. Yani bu güç ,bir zamanlar kimde ise,o gücün esaretini maalesef yaşamaktan kendini kurtaramıyor. Biz o kadar Tanrı yarattık ki vicdanlarda, acaba şimdi o Tanrıların gazabına mi uğruyoruz ?
.....
Ve yine her günün sonunda,vicdan sahipleri ile vicdansızlar, maalesef aynı dünyada yaşamak zorunda kalacak..Ölüm yolculuğu henüz daha başlamadan pek akla gelmeyen vicdan, bir tabutun içinde götürülen insan,giderken’durun vicdansızlar’ diye ; bağırdığında,kefene sarılı bir halde mezara konulurken ’durun vicdansızlar’diye;bağırdığında onu sadece Tanrı duyacak. Hesap sorulmaya başlandığında ise,zavallı insan,belkide ilk önce vicdanını arayacak. Belki de o vicdan, sizde, bizde yada bir başkasındadır. Ne dersiniz ?''
sevgiler gönderiyorum Kocaman yüreğinize.
Gülüm Çamlısoy
adil bir düzen belki de kayıp ruhlarımız yoksa kaybolduğumuza inanmayıp var oluş sancısından dertop olmuş iken mi saklı yükümlülüğümüz ve hükümlülüğümüz.
sanrılar, sancılar ve sorular...
cevaplar eşleşmeyen.
güzel yüreğe selam olsun.
çok teşekkür ediyorum sevgili arkadaşım.
güzel bir gün dilerim.
sevgimlesiniz.
Gülüm Çamlısoy
her şey gönlünüzce olsun.
sonsuz selam ve saygılarımla...